03/04/2023 | Yazar: Müge Yetener

Günlük sinsi ayrımcılığı açıklamak için mikro-saldırganlık teorisi vardır. Bu zor fark edilen önyargı biçimleri, LGBTİ+’ların ruh sağlığı ve esenliği üzerinde zararlı bir etkiye sahiptir.

Yaşlanan ve yaşlı LGBTİ+’ların sağlık hakkına erişimi ve ayrımcılık Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Yaşlılık sadece takvimle, yaşla sınırlandırılamayacak bir kavram. Aynı zamanda bir toplumsal inşa. Dünya Sağlık Örgütü, cinsiyetçilik ve ırkçılığın aksine, yaş ayrımcılığının tüm ayrımcılık biçimlerinin sosyal olarak en normalleştirilmiş hali olduğunu belirtir. Irkçılık ve cinsiyetçilik kadar yaygın olup, yaşlılarda sosyal izolasyon, depresyon ve bilişsel gerilemeye neden olur. Yaşlılık bir ayırımcılık deneyimine sebep olurken, LGBTİ+ olmakla ilgili ön yargıların ve ayırımcılığın da eklenmesiyle “LGBTİ+ yaşlı”, özel gereksinimleri olan ve özel olarak ele alınması gereken ve benzersiz zorluklarla karşı karşıya olan özel bir statü haline geliyor. LGBTİ+’ların karşılaştığı tüm sağlık sorunların müsebbibi ayırımcılıktır. Bu, hem maruz kaldıkları fiziksel ve ruhsal şiddetin, hem de yine ayırımcılıktan kaynaklanan ekonomik şiddetin sonucudur.

Araştırmalar stresin otoimmün hastalıklarda ve diğer kronik hastalıklarda önemli bir kök neden olduğunu göstermektedir. Stresle vücudumuzda fiziksel bazı değişikliklerin yanında (kasların kasılması, kalp atışlarının hızlanması, solunumun hızlanması) farkında olmadan gelişen farklı değişiklikler de olur.

Bu değişikliklerle; kan basıncındaki artma ve hacimdeki fazlalaşma ile gelişen damar tahribatı sonucu artmış kolesterol damarlarda yerleşerek damar sertliğine neden olur.

-      Sindirim ve seks hormonlarındaki yavaşlama, stresin uzun sürdüğü durumlarda bu sistemlerde çeşitli kalıcı bozukluklara,

-       Troid fonksiyonlarında bozulmalara,

-       Uzun süreli kortizol salınımına bağlı depresyon ve anksiyete gelişimine,

-       Osteoporoza, alzheimer riskinde artmaya,

-       Vücut kaslarında kalıcı kasılmalara, ağrılara,

-       Eklem kısıtlılıklarına neden olur.

Araştırmalar, çocukluk travmalarının psikolojik etkilerin yanında kalp damar ve beyin damar hastalıklarına neden olduğunu gösteriyor. Bu uzamış stresle yaşandığında çevresel stres kaynaklarına verilen esnek yanıt bozuluyor. Stres hormonu kortizol artıyor. Beynin yapısında ve bağlantılarında değişiklikler oluyor. Başka çalışmalarda çocukluk travmalarının uyku kalitesini de bozduğu gösterilmiş. Uykusuzluk da metabolik sendroma yol açarak ve sempatik baskınlığı artırarak ikinci bir koldan hem beyin damar hem de kalp damar hastalıklarının riskini artırıyor. Çocukluk çağı travmaları sonrasında yeme içme bozuklukları, özellikle kilo alma/obeziteye eğilim sık görülmektedir. Bununla birlikte sigara, alkol ve madde kullanımı riski de belirgin şekilde artar. Travma öyküsü olan erişkinlerde kandaki enflamatuar hücre düzeyleri normalden yüksek saptanmaktadır. Ayrıca bu hastaların yararlarının iyileşmesinin daha uzun sürdüğü, grip ve zatürre aşılarına yetersiz antikor yanıtı verdikleri ve daha sık hasta oldukları da görülmektedir.

Uzun süreli enflamatuar belirteçlerin (IL-6, TNF alfa) yüksekliğinin kalp damar hastalıklarına, kemik erimesine, eklem ağrıları/romatolojik sorunlara, tip II diyabet ve uzun vadede Alzheimer hastalığına yatkınlık yaptığı biliniyor.

Mikro-saldırganlık

Günlük sinsi ayrımcılığı açıklamak için mikro-saldırganlık teorisi vardır. Bu zor fark edilen önyargı biçimleri, LGBTİ+’ların ruh sağlığı ve esenliği üzerinde zararlı bir etkiye sahiptir.

Ayırımcılık her zaman aşikâr bir şiddet yolu ile ortaya çıkmaz, sözsüz iletişim denilen beden dili, bir bakış, göz temasından kaçınma, konuşma süresini kısa tutma, söz kesme, sorulan bir soruyu önemsememe, başka bir işle ilgilenme, tahlil yapmaktan kaçınma ve LGBTİ+’ların açılmasını engelleyen her tavır zaten bir ayırımcılık beklentisi, kaygısı içindeki LGBTİ+ için mikro-saldırganlık örnekleridir.

Nasıl bir çocukluk yaşadığımız, nasıl yaşlandığımızı da belirliyor

Astım, obezite, kanser, kardiyovasküler hastalıklar, diyabet, tansiyon, yüksek kolesterol gibi teşhis edilmesi ve düzenli olarak testlerle izlenmesi gereken hastalıklar, ayrımcılık korkusuyla doktora gidemeyen LGBTİ+’larda da yaygın olarak görülüyor. LGBTİ+’larda da genetik yatkınlıkla kendini gösteren otoimmün hastalıklar yaygındır. Psikolojisi ve motivasyonu yüksek olan kişiler acıyla daha iyi baş eder.

Otoimmün hastalıklarla yaşayan LGBTİ+’larda, bu motivasyon kaynağının sıklıkla az olması, 65-70 yaşına kadar çalışmayı imkânsız hale getirir. LGBTİ+’lar, ayrımcılık yüzünden zamanında tedavi edilemeyen hastalıklardan ötürü çalışmaya devam edememe, iş bulmakta zorlanma, iş kaybetmeye doğru giden bir süreçle yüz yüze kalabiliyorlar.       

Büyük bir İngiliz ulusal anketinin hasta verileri, LGBTİ+’ların fiziksel ve zihinsel sağlıklarının aynı cinsiyetten heteroseksüellere göre önemli ölçüde daha kötü olduğunu gösteriyor. Örneğin, LGBTİ+ yetişkinlerin heteroseksüel erişkinlere kıyasla bir buçuk kat daha fazla astım riski olduğu görünüyor. LGBTİ+ yetişkinlerin, heteroseksüellere kıyasla kardiyovasküler hastalığa yakalanma riski iki kat fazladır. Lezbiyen kadınlar heteroseksüel kadınlarla kıyaslandığında obezite riski iki kat artmaktadır.

LGBTİ+’ların sağlık hizmetlerine erişimde karşılaştıkları bir dizi engel olarak en sık tekrarlanan temalar;

-      Heteronormativite ve cinsiyet normatifliği,

-      Azınlık stresi

-      Sağlık profesyonellerinin önyargılı tutumları ve dönüşüm terapisine yönlendirme,

-      Kan vermenin engellenmesi

-      Profesyonellerinin LGBTİ+ kimlikler ve sağlığı hakkında bilgi eksikliği,

-      LGBTİ+ kimliğinin ifşa edilme korkusu

-      İnterseks varyansının gereksiz tıbbileştirilmesidir.

Heteroseksüelliğin sosyal bir norm veya cinsel yönelimin en kabul edilir biçimi olarak onaylanması; tüm insanların cis-heteroseksüel olduğunu kabul ederek günlük hayatta, sosyal ilişkilerde ve sosyal kurumlarda cinsel yönelimlerin ve kimliklerin çeşitliliğini gizleyen bir işlev görür, ayırımcılığa, ön yargılara ve dışlanma pratiklerine neden olur.

Yaşlı LGBTİ+’ların yaklaşık dörtte biri (%23) yargılanacakları korkusuyla belirli konuları konuşmadıklarını ifade etmişlerdir. Yaşlı LGBTİ+’ların beşte biri (%20) ve Yaşlı transların neredeyse yarısı (%44) diğer sağlık hizmeti sağlayıcılarıyla-hastane veya bakımevi personeliyle-kurdukları iletişimin, cinsel yönelim/cinsiyet kimlikleri bilindiğinde olumsuz etkileneceğini düşünüyor.

Yaşlı transların üçte ikisi (%65) yaşlandıkça sağlık hizmetlerine erişimlerinin kısıtlı olacağını, yarıdan fazlası (%55) ise yaşları nedeniyle kendilerine tedavi uygulanmasının reddedileceğini düşünüyor. Ankete katılanların %19’u cinsel kimlikleri nedeniyle bir sağlık hizmeti sağlayıcısı tarafından sağlık hizmetinden mahrum bırakıldığını ve %28’inin tıbbi bir ortamda sözlü tacize maruz kaldığını bildirdi.

Ayrımcılığın olumsuz etkileri için kişinin doğrudan ayrımcılığa uğraması gerekmez. Ait olduğu grubun ayrımcılığın hedefi olduğuna tanık olmak veya bunu bilmek, sıkıntıya neden olmak için yeterlidir. Ankete katılanların dörtte birinden fazlası (%28) ayrımcılık ve saygısızlık nedeniyle bakımı erteledi ve üçte biri (%33) koruyucu bakımı erteledi. Ankete katılanların yüzde 19’u sigorta kapsamına sahip olmadıklarını bildirdi.

HIV ile yaşlanma

HIV üzerindeki damga, aynı cinsiyetten cinselliklere ve “cinsiyet uyumsuzluğuna” ilişkin damgalamalarla kesişir. HIV ile enfekte olmanın, aynı cinsiyetten cinsel arzular ve davranışlar için ilahi bir ceza olduğuna inanılmaktadır. Birden fazla kesişen damgalamanın, sağlık ve sağlık bakımı davranışları açısından negatif etkiler yarattığı gösterilmiştir. Bu durum potansiyel damgalanma yerleri olan sağlık bakım ortamlarına yeniden maruz kalmaktan kaçınmak gibi sonuçlar doğurabilir. Sağlık hizmeti sunucularının, sosyal olarak marjinalleştirilmiş birden çok kimliğe sahip olduklarını düşündükleri hastalara -örneğin bir PLWHIV[1] ve eşcinsel olarak veya bir PLWHIV ve madde kullanıcısı olarak tanımlanmış kişiler, heteroseksüel olarak tanımlanan bir PLWHIV'le karşılaştırıldığında- daha fazla sayıda damgalayıcı davranış sergiledikleri, randomize kontrollü bir araştırmadan elde edilen kanıtlarla da desteklenmektedir. HIV veya AIDS ile yaşlanma deneyimine odaklanan az sayıda çalışmalardan ikisi, eşcinsel ve biseksüel erkeklerin ileri yaşlarda da HIV/AIDS'e yakalanma riski altında bulunduğunu gösterdi. Londra'daki çalışma HIV veya AIDS ile yaşayan 50 yaş üstü eşcinsel erkeklerin üçte birine ellili yaşlarında virüs teşhisi konduğunu tespit etti.

HIV ile yaşayan insanlara karşı ayrımcılık ve damgalanma uygulandığı sürece HIV testi için insanlar gönüllü olmayabilirler. Bu, insanların bilmeden başka insanlara HIV aktarması demektir. Ayrımcılık ve damgalanma sürdüğü sürece kişilerin HIV statülerini özgürce açıklamalarını beklemek de gerçekçi değildir. HIV ile yaşayan bireylerin rızası olmadan sağlık profesyonelleri tarafından üçüncü şahıslara HIV durumunun açıklanması bir diğer sorun. Aktarım yolları hakkında yeterli bilgiye sahip olunmaması ve gündelik temas yoluyla geçme korkusu damgalamanın en önemli nedenlerinden biri olarak karşımıza çıkmakta.

Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının sorumluluğu:

-      Her hekim ve sağlık çalışanının görevini yaparken hizmet verdiği kişiler ve yakınlarının, cinsel kimlik çeşitliliğinin olağanlığının farkında olması gerekir.

-      Her hekimin topluma ve çalıştığı ortama dair eğitici rolü ve sorumluluğu vardır. Ayırımcılığın tek nedeni bilgi eksikliği olmadığı gibi ortadan kaldırmaya yetecek tek faktör de eğitim değildir ancak bilgilenmenin rolü de yadsınamaz.

-      Tıp eğitimi müfredatlarında ayrımcılığa ve LGBTİ+ sağlığına yönelik bilgiler olması, ayırımcılık ve damgalamayı ortadan kaldırmaya yönelik önemli bir adımdır.

-      Cinsellik ve üremenin bağımsız olduğu fikrinin heteronormativite dışında bir anlayışla işlenmesi, bu konuda duyarlılık ve farkındalık geliştirmenin LGBTİ+ sağlığı açısından büyük etkileri olacaktır.

-      Hekimin ayırımcılıktan uzak yaklaşımı ve kapsayıcı tavrı hem bu stresin azalmasına hem de ayrımcılık nedeniyle onaylanmamış olan benliğin hakkettiği onuru yeniden kazanmasına yardımcı olur. Hekimler ve sağlık çalışanları, çalışma alanlarındaki duruş ve yaklaşımlarıyla LGBTİ+’lar için önemli bir sosyal destek kaynağı olabilirler.

-      Kişi kendi kimliğini açıklamasa da, herhangi birinin LGBTİ+ olabileceği varsayımıyla çalışılmalıdır. Yaşlı LGBTİ+’ların her biri dışardan aynı değildir ya da aynı tavır ya da giyim tarzlarına sahip değildirler. Ayrıca, LGBTİ+’ların -daha önce evli olma veya çocuk veya torun sahibi olma gibi- ortak yargılarla çelişen geçmiş yaşam deneyimleri de olabilir. Klinik ortamlardaki klinisyen, cinsel davranış veya ilişki durumu hakkında soru sorulduğunda heteroseksüelliği varsaymayacak şekilde soru sormalıdır. Örneğin “Evli misiniz?” yerine, “partneriniz var mı?” sorusu tercih edilmelidir.

-      Formlar “partner” veya “sevgili” gibi ilişki durum seçeneklerini içerecek şekilde güncellenmelidir.

-      Çalışanlar, mamografi veya pap smear testi gibi cinsiyetle bağlantılı belirli önleyici hizmetlerin uygulanmasından veya düzenlenmesinden sorumluysa, transların tıbbi operasyon geçmişlerini bilmeleri gerekebilir, çalışanlar bu tür tıbbi bakımdan sorumlu değilse, transların tıbbi operasyon geçmişlerinin bilinmesine gerek yoktur. Ayrıca, bunun faydalanıcının izni olmadan paylaşılması gizlilik ihlalidir.

-      Hizmet verilen kurum ya da kuruluşlarda (ofisler, odalar vb.), LGBTİ+ odaklı kitapların, broşürlerin, dergilerin, sembollerin ve diğer bilgilerin yer alması sağlanmalıdır.

-      Cinsiyet değiştirme ifadesi yerine cinsiyet uyum süreci ifadesi kullanılmalıdır.

-      Yasal veya biyolojik cinsiyet statüsüne bakılmaksızın transların tercih edilen adları ve cinsiyet kimlikleri tanınmalıdır.

-      “Aile” konusunda politikalar ve tanımlar gözden geçirilmeli ve faydalanıcıların “seçilmiş ailesi”(arkadaşları, partnerleri ve yakını olarak gördüğü diğer kişiler) ve “atanmış ailesi” (kan bağı olan aile üyeleri) veya evlilik veya akrabalık bağlarıyla kurduğu tüm ilişkileri kapsanmalıdır.

-      Cinsel yönelim ya da cinsiyet kimliği/ ifadesinin, bireylerin aile içi dinamikleri, yaşam deneyimleri, problemleri veya travmaları ile bağlantılı olmadığı akılda tutulmalı, kişinin ihtiyacı olan sağlık hizmeti almasıyla bağlantılı olmayan, kişisel merak içeren sorular sorulmamalıdır.

Kaos GL Dergisine ulaşın

Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisinin Onur dosya konulu 186. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.



[1] “People living with HIV” kısaltmasıdır, “HIV’le yaşayan kişi” anlamına gelir.


Etiketler: insan hakları, sağlık, yaşlılık
İstihdam