17/06/2010 | Yazar: Buğra Tokmakoğlu

Adı çok önemli değil. Her biriniz gibi sıradan bir insan o da… Belki de sıradan görünenlerden yalnızca biri. Mazbut, kendine göre bir yaşantısı var.

Adı çok önemli değil. Her biriniz gibi sıradan bir insan o da…
Belki de sıradan görünenlerden yalnızca biri. Mazbut, kendine göre bir yaşantısı var. Herkes tarafından örnek gösterilen hayatında iyi kötü klişeleri var. Bu klişelere göre de bir felsefesi… İşini iyi yapar, kimseye prim bırakmaz. Bu yüzden örnektir zaten. Sorumluluk, bilinç ve rol-model denilince akla gelir.
 
Birçoğu gibi onunda gizli yönleri var. Eğlendiği, keyif aldığı, hayattan mutlu olduğu yönleri var. Kendi dışında az kişi biliyor. Bazıları tahmin filan eder belki ama o da onun yaşantısı. Özel yaşamla kişinin toplumsal sorumlulukları birbirinden çok farklı alanlar. Kişi toplumsal düzlemde kimseye zarar vermiyorsa, apaçık olarak onaylanmayan eylemlere girişmiyorsa kime ne?
 
Belki bir bağımlılık, belki bir tutku; ismi ne olursa olsun, ne derseniz deyin. Sürekli başkalarıyla olmaktan mutlu görünüyor. Yaşı daha genç ama yolu almış belli. Yaşına sığdırdıkları yaşının birkaç katı belki de. O masum yüzünün ardından bu yaptıkları… Her akşam, her sabah, günün her alakasız saatinde beraber olduğu apayrı bir beden…
Bir kerelik görüşmeler zaman zaman apayrı tatların, apayrı bedenlerin, apayrı kimyaların yepyeni kapılarını açsa da belli bir zaman diliminden sonra akıl almaz bir alışkanlığa dönüşüyor aslında. Bu alışkanlığa son verip daha tekdüze bedenler görmek, yaşamak gerek. Bu gidiş öyle böyle değil. Dur demek lazım kendine.
 
Tanışma mecrası bazen internet, bazen sosyal bir çevre bazen de hiç umulmadık bir ortam olabiliyor onun için. İstediğimi elde ederim diyor. Ya bugün ya yarın! Mutlaka olacak. Ki dediğinden de taviz vermiyor. O ya da bu şekilde aklına koyduğunu deniyor, ağına düşebilecek konumdaysa mutlaka çekiyor kendine. Hapsediyor içine. Sonra da kendi kendine o gülümseme, elde etmenin verdiği huzur ve mutluluk. Ne kadar huzur orası ayrı ama o anlık bir huzur işte.
 
En garibi de dünyanın küçük olmasıyla ilgili. Gidilen bir mekanda karşılaşılan bedenler ruhlardan bağımsız artık. Yan masada kahkaha atanla da yatmıştı. Karşıdaki tiple de!
Birbirlerini görmezden gelen bu tavırlar dünyanın ne hale geldiğini mi yansıtıyordu acaba? İsimler dahi öğrenilmeden, tanışılmadan ayaküstü halledilen işlerden sonra birbirini gören gözlerden bağımsızdı onların hikayesi. Gözler görüyordu ama yaşanmışlıklar o anlarda gizli. Aynı çatı altında birbiriyle beraber olan insanlar, bir kez daha birbirlerine bakıp merhaba bile diyemiyorlar. Ne kadar garip.
 
Hızlı tüketim kültürü, sadece ayaküstü yenen yemekten ibaret değil tabi. İnsanlar hızlı konuşuyor, hızlı yiyor, hızlı içiyor, haliyle hızlı da seks yapıyorlar. Bazen bir sınav arası, bazen öğle tatilinde, bazen de önemli bir toplantının hemen öncesinde. Ya sonrası? Tanınmayan, yaşanmayan bir geçmiş gibi yabancılar birbirlerine…


Etiketler: yaşam
İstihdam