15/07/2009 | Yazar: Can Başkent

Anarşist cinsellik felsefesi üzerine çok yazdık. Eşitlik ve adaletin, anarşizan cinselliğin değişmezlerinden olduğunu vurguladık ve vurguladık...

Anarşist cinsellik felsefesi üzerine çok yazdık. Eşitlik ve adaletin, anarşizan cinselliğin değişmezlerinden olduğunu vurguladık ve vurguladık... Fakat tüm yazılarımızda es geçilen önemli bir nokta vardı: acaba anarşist cinselliğin sınırı var mıdır? 

Dante, şehveti "başkalarını aşırı sevmek" olarak gördüğünü yazarken, bir yandan da en çok sevilenin tanrı yerinde bir insan olmasının çelişkisine işaret ediyordu aslında. Peki, bir anarşist şehvete nasıl yaklaşmalı?
 
Meşhur yedi ölümcül Hıristiyan günahlardan biri olan şehvete ya da Latince'siyle "luxuria"ya tarihte atfedilen ilk anlam cinsel şehvetten ziyade, her hangi bir şeye/nesneye karşı aşırı duygular beslemek olarak tarif edilebilir. Lükse, yani aşırıya düşkünlük çağlar boyunca Hıristiyan keşişleri cinsellik boyutunda rahatsız ettiğinden, luxuria günahı şehvete, yani cinsel partnere duyulan ve üreme amaçlı olmayan bedensel ilgiye indirgenegelmiştir.
 
Dante, İlahi Komedya'da, şehvetin alt ettiği insanların dinmek bilmeyen bir fırtınaya kapılacağını ifade ederek, şehvetin insana verdiği amaçsız ve faydasız gücü sembolize ediyordu. Benzer şekilde, şehvetten arınmak isteyenler, alevler içinde yürüyerek "dertlerinden" kurtulmaya çalışıyorlardı. Öte yandan, şehvete göz kırpan Hıristiyanlar da yok değildi. Cinsel ilginin ortaçağ Hıristiyan düşünce tarihindeki oldukça şaşırtıcı izdüşümlerinden bizim en sevdiğimiz ve tebessümle andığımız, Abelard'ın efsanevi aşkı Heloise'ye duyduğu derin cinsel ve duygusal aşktır. Abelard'ın, adı güzel-kendi güzel otobiyografisi Historia Calamitatum'da (Felaketler Tarihi), kendisinin Heloise'nin göğüslerini okşamayı İncil'in sayfalarını çevirmeye tercih etmesini, Heloise'nin hamileliğini ve kendinden uzakta doğan oğullarını anlatırken, acaba mezarını Pere Lachaise'de ziyaret edeceklerde nasıl bir his yaratmayı amaçlamıştı, bilinmez. Fakat Stanford Felsefe Ansiklopedisi'nin, antikçağlardan sonraki en büyük mantıkçı olarak nitelediği Abelard'ın şehvetin kollarına nasıl düştüğünün hesabını felsefe çerçevesinde vermek birazcık zorlamayla da olsa mümkün.
 
Peki, çerçevemizi anarşist düşünce düzlemine koyduğumuzda, mantık sever ya da Fayerabendçi olsun, özgürlükçü düşüncenin yüksek cinsel iştaha yaklaşımını nasıl yorumlamalıyız? Burada, bir moral kuram geliştirmeye çalışmayacağız sınırlarımızı aşıp. Fakat azla da yetinmeyip, anarşizmin cinsellik sahasındaki ötelemelerinin şehvet sorunsalına dair önemli açılımlar getireceğini de iddia etmekten geri kalmayacağız.
 
Ortodoks (ve hatta gerici) sol düşüncenin, devrim aşkının önüne geçen şehvete karşı uyguladığı "infazlar" ve "lanetlemeler" çok kere belgelendi ve bir o kadar da tabulaştırıldı. 68'in tokadını yiyemeden özgürleşemeyen solcu cinsellik, bize amacımız için pek fayda sağlayamayacak. Zira başına sürecek merhemi olmayan tutucu sol düşünce, cinselliğe ve bilhassa cinselliğin "aşırı" (her ne demekse) formlarına karşı ancak anarşizmden ve diğer anarşizan tandanslı özgürlükçü düşüncelerden devşirdiği derme çatma analizlerle yaklaşmakta ve dolayısıyla da tutarsız bir cinsel politika yaratmaktadır. Feminizmi ve eşcinsel özgürlük hareketini dahi bünyesine katmaya gayret ederken hazımsızlık çeken klasik sol ideolojiler, sadece bu yazıda değil, cinsellik politikalarındaki devinimler üzerine söz söyleme gayesi olan her platformda benzer yaftalar yiyecektir ve dahası yemelidir.
 
Öte yandan, anarşizmin cinselliğin aşırı formlarıyla ilgili aleni bir beyanatını da bilmiyorum. Keza, kara sevdaya ya da örneğin "saplantılı cinselliklere" dair, oturmuş ve tutarlı bir anarşist yaklaşım da bulunmamaktadır. Fakat elbette, anarşist çevrelerde ve topluluklarda, erişkin cinselliğinin hiç bir formu engellenmemekteyse de, biraz önce değindiğimiz gibi, işbu cinsellikler de derin anarşist analize tabii tutulmamaktadır. Öte yandan, literatürdeki kimi anarşizan görünüşlü feministlerin (örneğin Andrea Dworkin ve Ti-Grace Atkinson) pornografiye ve BDSM etkinliklerine karşı dışlayıcı ve saldırgan tutumları ise, anarşizme mal edilebilir olmaktan uzaktır.
 
Peki, sevgiyi, toplumcu özgürlük idesine, devrim hülyasına ya da makro ekonomik paylaşım ilkelerine değil de, (belirli ya da değil; bir tane ya da değil) insana odaklama hususunda, anarşizm umulduğu kadar özgürlükçü olabilecek midir, görelim.
 
Anarşizmi, sol düşüncelerden ayıran en önemli noktalardan biri şüphesiz ki getirdiği engin iktidar analizidir. Erkekliğin, heteroseksizmin, etoburluğun, yaşın v.s. bir iktidar kaynağı olarak toplumda ve devlette yeniden ve yeniden çeşitli biçimlerde üretildiği üzerine anarşist literatürde, bu satırların yazarının katkıları dahi dâhil olmak üzere, nice çalışma bulunmaktadır.
Peki, sevgiyi (ve hatta aşkı ve cinsel şehveti) olası bir iktidar kaynağı olarak görebilir miyiz? Eğer, sevgi bir iktidar kaynağıysa, o halde şehvet de iktidar hevesi ya da saplantısı olarak görülebilir mi acaba? Dahası, bu dizgeyi takiben şehvetli insan da, sevgiyi bir iktidar aracı olarak kullanan iktidar saplantılı bir insan olarak görülebilir mi?
 
Bu gözlemler ışığında tüm analizimizin özü, sevginin ve şehvetin bir iktidar kaynağı olarak görülüp görülmeyeceğini tartışmak üzerine olacak. Çok açıktır ki, anarşizan olmayan bir analiz, şehvet kademesinde yakalayabildiği algı düzeyini, sevgi kademesine yükseltgeyemeyeceği için, zira sevgi ve iktidara dair analizi yapmak için gerekli belitsel önermeler anarşizme içkindir (bu noktayı gerekçelendirmeyi okura bırakıyoruz), çözümlemelerini ancak şehvet düzleminde gerçekleştirebilecektir.
 
Sadece sevgi için değil, verili herhangi bir kavramın iktidar ile ilişkisini aramanın basit bir kaç yolu vardır. Özcü yaklaşım, iktidarın içkin olduğu kavramlar listesiyle verili kavram arasında bir karşılaştırma yaparak, sözü edilen kavramın iktidarla ilişkisini çözümler. Öte yandan, diğer bir felsefe okulu, pragmatik felsefe ise, verili kavramın anlamının ve tanımının, kullanımında yattığını, dolayısıyla verili kavram eğer iktidara dair bir anlamda kullanılıyorsa, iktidara yol açabilecek bir kavram olduğunu öne sürmektedir. Fakat bu iki düşünce okulu da, aslında, verili kavramın anlamını, "iktidar" sözcüğünün anlamı üzerinden tanımlamakta, dolayısıyla iktidar tartışmalarını zenginleştirmelerine rağmen, elimizdeki kavrama dair tartışmalara bir katkı sunmamaktadır. Bu nedenle, "sevgi"nin iktidar ile ilişkisini incelerken bu iki yaklaşımdan da sakınmalı ve salt "sevgi/şehvet" kavramının analizini yapmalı ve bu kavramın mantıksal olarak açık bir şekilde "iktidar" nosyonunu öteleyip ötelemediğini incelemeliyiz.
 
Daha önce yayınladığımız "Duygusal Seçim Kuramı" yazısında değinilen, hislerin hesaplanabilirlik zemininde karşılaştırılabilir olduğu iddiasının ilk uygulamalarından birini, şimdi, yüzeysel ve acele bir şekilde belki de, sevgi ve şehvet ile iktidar kavramları arasında yapacağız. Fakat bu yazıda bu iki kavramı karşılaştırmaktan ziyade, sevginin getirileri ve götürüleri temsil etmeye muktedir bir "fonksiyon" ile ifade edilebilir olduğu üzerinde duracağız. Kimi gündelik yaşam örnekleri aslında, kolaylıkla bu konuyla ilgili ipucu sağlamakta. Mahkum olduğumuz özgürlük çerçevesinde seçtiğimiz farklı farklı sevgi nesnelerinin (insan, kitap, spor ...) bizlere farklı farklı kazanımlar (yani faydalar) getireceği çok açıktır. Örneğin, Fuzuli divanını seven bir edebiyat meraklısıyla, ikinci yeniyi takip etmiş bir edebiyat meraklısının, farklı şairane kazanımlara hâsıl olacağı açıktır. Benzer şekilde, sevilen partnerlerin de birbirlerinden farklı farklı getiri ve götürülerin müsebbibi olduğu da açıktır. Dolayısıyla, pipiler ve kukular, şehvetin yanında aslında, kimi fayda ve zararlara da neden olabilmektedir.
 
Özetle, pratik ve sıradan getirilerine bakarak, sevgiye bir hesaplanabilirlik faktörü eklemek kolaydır. En nihayetinde sevgi, kimilerine göre, bizim onu nasıl kullandığımızla, onu hangi sahada neye yansıtarak işlediğimizle anlam kazanmaktadır her kavram gibi. Fakat bu yaklaşımda kavramın içeriği, o kavramı kullananın niyet ve iradesine çok yüksek oranda bağlı olduğu için, elimizdeki kavramın derin bir analizini sunamamaktadır. Öte yandan, burada sunduğumuz anlam analizinde ise, kavram faydayla değil, işleviyle (kullanımı değil) anlam kazanmaktadır. Dahası, sınırları zorlarsak, bu faydayı nicelik anlamında hesaplanabilir kılmaya bile gayret edebiliriz. Örneğin, ceteris paribus, Fuzuli divanının okunabilirliğiyle, söz gelimi Turgut Uyar'ın okunabilirliğini ölçeğe vurabiliriz. Dolayısıyla, oldukça ilkel (ve elbette bu satırlarda sadece konuyu açıklama gayesi güden bir örnek olmanın ötesine geçmeyen) bir yaklaşımla, sanat eserinin hazmedirliğini bir fayda kriteri olarak görebiliriz.
 
Burada argümanımıza karşı yöneltilecek ilk tez, fayda ile işlev arasındaki inanılmaz benzerlik ve bu minvalde ikisi arasındaki anlam bulanıklıklarıdır. Bu eleştiriyi ciddiye almama lüksümüz yok. Fakat şimdilik, bu eleştiriyi ilerde açıklayacağımız kimi basit örneklerle bertaraf edebileceğimizin umudunu okura vermekle yetinelim.
 
Sevgi ve şehvetin sınırlarını (eğer varsa) belirlemede göz önüne alınması gereken ilk kıstas, o halde, işlevsellik olmalıdır. Diyalektikçi sol gelenekten gelenler, her şeyi ölçeğe vuruyor görünen bu ekonomist yaklaşımı yadırgayabilir. Fakat, anarşizmin felsefesinin temelinin diğer sıradan rakipleri gibi sadece iktisat teorilerine değil insanın olumlu/olumsuz varlığına ve benliğine dayanıyor olması, sözünü ettiğimiz işlevselliğin, dikkatli okunduğunda ekonomist değil, aksine, kümülatif bir "değer" felsefesi olmasını sağlayacaktır. Diğer bir ifadeyle, şehvetin bireyin yaşamındaki nicelik ve niteliğinin aritmetiğindeki kıstaslar, elbette, sadece iktisadi kriterler olmayacaktır. Anarşist analiz bu aşamada, kimi yerlerde sol tandanslı ideolojilerle bile kesişerek, eşitlik, özgürlük, adalet ve dürüstlük gibi kavramların da, şehvetin (varsa) sınırlarını belirlemede göz önüne alınması gereken kriterler olduğunu açık edecektir. Aslında, bu analiz şaşırtıcı değil. Cinsiyetçi ilişki türlerinin eşitliği ihlal etmesi nedeniyle; kısıtlayıcı cinsel felsefelerin de özgürlük ilkesini ihlal etmesi nedeniyle; dengenin tek taraf lehine bozulduğu ilişki türlerinin ise adalet kavramını yok sayması nedeniyle ve en nihayetinde, yalancılığın hâkim olduğu ilişkilerin de dürüstlük ilkesini çiğnemesi nedeniyle yadsınması birçok ahlak kodunda olağandır. Bu kademede özenle hatırlanmalıdır ki, anarşist ahlakın, yukarıda saydığımız yadırganası ilişki formlarına dair analizi, diğer ahlak kodlarının yaklaşımından derin farklılık göstermektedir. Bu farklılıkların tespiti ve tahlilini ise okura bırakalım.
 
Şehvetin kimi ahlaki kriterlere göre işlevinin tespiti tamamıyla ayrı (ve muhtemelen tarafımdan asla "yazılmayacak" olan) bir yazının konusu. Yine de, yukarıda kimi temel kriterlere işaret ederek, bu konudaki kimi düşüncelere dikkat çekmiş olduk.
 
Kuramsal ahlaki kategorilerin sıkıcılığından biraz da olsa kurtulmak için, adettendir diyerek, kimi gündelik yaşam örneklerini inceleyelim.
 
Muhafazakâr tandanslı cinsellik yaklaşımlarının tamamı ve dahi liberal yaklaşımların çoğu grup seksi yadırgamaktadır. Bu mevzular üzerine düşünmüş hemen her insan, grup seksin temel motivasyonun şehvet olduğunda hem fikirdir. Fakat sonrasında, ikincil ve diğer motivasyonları irdelerken, anarşizan ve liberal ahlak kuramları kimi konularda ayrılmaktadır. Dolayısıyla, yazının hacmini daha da artırmamak adına, sadece temel motivasyona yönelelim. Acaba grup seksi arayan bir şehvet anarşizan mıdır?
 
Bu konuyu üzerinde uzun uzun konuştuğum mantıkçı bir dostum, konunun kuramsal analizine ışık tutması maksadıyla iştirak etmiş olduğu "swinger" klüplerinden söz etti. Sözünü ettiğim dostumun, bu konudaki ahlaki yaklaşımı öte yandan sadece alışıldık liberal düşünceye dayanmaktaydı. Dolayısıyla, tarafların onayının alındığı ve herhangi bir zorlamanın olmadığı bir zeminde, grup seks, kendiliğinden bir moral kriter teşkil etmiyordu. Grup sekse düşünsel yaklaşımların ilk durağı, sevişilen insan sayısının artmasının nasıl bir fayda getireceği ve dolayısıyla "işlevi" nicelik artışı olan bir edimin, acaba gerçekten görüldüğü kadar cezbedici olup olmadığıdır. Kant'ı yerin dibine sokan bu yaklaşım, kimi yorumculara göreyse, nicelik artışını takiben nitelik artışını da getirecektir.
 
Öte yandan, klasik anarşist düşünce grup seksin evvela adil, özgürlükçü ve eşitlikçi olup olmadığını sorar. Zorbalık ve faşizmi bir kenara bırakırsak ve dahası güncel kapitalist pratiği yok sayarsak (örneğin grup seks klüplerine kadınların girişi sıklıkla ücretsizken, erkekler yüklü meblağlar ödemek zorunda kalmaktadır), elimizdeki tek kriter özgürleşmedir. Acaba grup seks özgürleştirici midir? Bu soruya cevap vermeye çalışmadan önce, grup seksin, eğer özgürleştiriciyse, bireyleri nelerden özgürleştirebileceği üzerine kafa yoralım. Aritmetik olarak, evvela, grup seks, birçok toplumda bireyleri monogam cinsellikten özgürleştirmektedir. Fakat dikkat ediniz, monogam cinsellikten özgürleşmek, monogam ilişkinin gönüllü olarak kabul edilmediğini ve buna mukabil sosyal bir baskı neticesinde kendini dikte ettirdiğini ima etmektedir. Dolayısıyla, cinsel partnerlerin sayısının artırılmasının burada değindiğimiz ilk heveslendirici gelişmesi, monogam cinsellik kısıtlamalarından özgürleşmek olmaktadır. Varmak istediğimiz nokta aşikâr artık: monogam cinselliği dayatan olan kurum evlilik sorgulanmadan ve dolayısıyla lağv edilmeden, grup seks anlamsızlaşacak, sadece kendini kandırmaya indirgenecektir. Fakat dikkat ediniz, bu grup seksin tabiatında olan bir nokta değil. Aksine, grup seksin çekildiği nicelik zemininde, monogamiyle karşılaştırıldığında ancak, varılan, pseudo bir kriter. Dolayısıyla, grup seks tartışması evlilik kurumu ile birlikte var olamayacaktır.
 
Öte yandan, sadece son zamanlarda popüler olan Melissa P. ve Catherine M. gibi kadın grup seks yazarlarından haberdar olmakla böbürlenen okur, aslında monogaminin evliliğin tabiatında olmadığını, zira birçok evli çiftlerin orjilerin vazgeçilmezi olduğunu hatırlatacaktır. Elbette, kimi çiftlerin evli olmalarının grup sekse iştiraklerini engellemediği bir gerçek. Fakat bu tanımı, cinselliğin kontrolü olan evliliğin raison d'etre'sini değiştirmiyor. Bu kaçamak yanıtımızla yetinmeyen okur gene ısrar edebilir: "Evlilik kavramı da kendini reforme etmiş ve cinselliği kısıtlayıcı rolünden arınmıştır". Yukarıdaki ilk eleştiriyle ilişkilendirilebilecek bu iddia, muhakkak ki dikkate değerdir. Zira evliliği, ev arkadaşlığına indirgeme yolunda bilhassa Kuzey Avrupa'nın attığı heveslendirici adımlar heveslendirici ve yüreklendiricidir. Fakat gene de evliliğinde kökeninde olan mülkiyet idesinin ilgası için çabalamadıkça, evlilik gene bir hiyerarşik kurum olmaktan çıkmayacaktır. Her ne kadar bu hiyerarşik doz, belki de, kuzey ülkelerinde oldukça düşük olsa da, okur bu satırlarda amacımızın oran/orantı hesabından ziyade, kavramın özündeki otoriter öğelerin varlığının ya da yokluğunun tespiti olduğunu fark etmiş olmalıdır.
Bu uzun tartışmamızı özetleyelim. Grup seks ve diğer şehveti çağrıştırdığı düşünülen tüm edimlerin, ilk etapta ters düz ettiği tüm cinsel tabular aslında, evlilik ve benzeri tahakkümcü kurumların gayrı insani kriterleridir. Dolayısıyla, boynu eğri olan devenin öyküsündeki gibi, grup seksin kavramsallaştırılmasının inşa edildiği zeminin detaylı etüdü yapılmadan, söz konusu tartışmalara girişmek beyhude olacaktır. Keza, anarşist kuramlar da, getirdiği detaylı iktidar çözümlemeleri sayesinde, bu zeminin etüdünde oldukça detaycı ve kapsamlı olabilmektedir. Okuru rahatlatalım, bu satırlarda, bu analize girişmeyeceğiz bile. Fakat tekrar vurgulayalım: cinsel şehvet analizini, toplumsal inşadan bağımsız olarak gerçekleştirmek imkansızdır.
Yazılarımıza aşina okuru gene şaşırtmadık. Grup seks tartışmasının başlangıcında sorduğumuz soruyu bilhassa yanıtlamadık. Acaba grup seksi arayan bir şehvet anarşizan mıdır?
 
Yukarıdaki tartışmada işaret ettiğimiz gibi, bu soruya iki farklı kulvardan yanıt verebiliriz. Bu kulvarlardan ilk, güncel kapitalist ahlakın şekillendirdiği ilişkiler zemininde grup seksin evlilik ve ilişkiler bağlamında ahlaki analiziyken; ikincisi de müstakbel anarşizan toplumda özgür cinselliğin çoklu partnerlerle ne kadar gelişebileceğine ilişkin parkurdur.
Her anarşist gibi, ben de evliliğin per se gayriahlaki olduğunun farkındayım. Bu bağlamda, bu ahlaksız kurumdan kurtulmak anlamında, grup seks iyidir. Öte yandan, bu özgürlük düşmanı kriterlerin olmadığı, evliliksiz bir anarşist toplumda ise grup seks şehvetine dair sorular, anlamsızlaşacaktır.
 
Bir günah olan şehveti allayıp pullayıp devrimcileştirdiğimiz sanılmasın. Her ne kadar, cinselliğin ve şehvetin, kendini kısıtlayan mekanizmalara karşı güçlü bir haykırmayla özgürleştirici potansiyelleri olabileceğinin farkında olsak da, bunun yeterli olmadığının farkındayız.
 
Dolayısıyla, şehvet çerçevesinde terk edilen cinsellik, aksak ve yetersiz bir cinsel devrim vasıtası olacaktır. 68 bize bunu gösterdi. Dolayısıyla, şehveti analiz ederken işlevsellik kriterlerini, farklı ahlaki zeminlerde inşa ederek, kullanmak ve bu sözünü ettiğimiz kriterleri anarşist alfabeyle dile getirmek, bu günahın tövbesine ve dahası bu günahın önündeki yapay sınırları aşmaya yetecektir.
 
Yazının başlarında "aşırı" sevgi ve şehvet arasındaki aşikâr bağıntıya değindik. Grup seks örneğiyle de, şehvet sahasına hafif bir giriş yaparken, "aşırı" sevgi alanını ihmal etmiş göründük. Grup sekse neden olanın hangi aşırı sevgi olduğunun, bireyden bireye değişen analizine değinme gereği duymuyoruz. Fakat dikkatli okunduğunda yazımızın satır araları, şehvet örneği olarak sunduğumuz grup seksin aslında, "aşırı" sevgi bağlamında da işleyebilecek bir örnek olduğunu ima edecektir.
 
"Kısa yazacak kadar zamanımın olmaması" bu yazının uzamasının tek nedeni değil. Bu yazıda, dağınık olmasından gocunmadığımız bir üslupla, şehvetin anarşizmin tahlil etmekten çekinmediği cinsellik ağacının dallarındaki ötelemeleri arasında zıplayıp durduk. En büyük temennimiz ise, bu maymunluklarımızın sonunda okura cinsellik felsefesi ağacından meyve düşmesidir.


Etiketler: yaşam, cinsellik
İstihdam