30/12/2010 | Yazar: Emre Korlu

Bir ev tutuyoruz. Kira dudak uçuklatmayacak cinsten. Ev sahibiyle yapılan el tokalaşma merasiminden sonra, ceviz rengi daire kapımızı, apartman boşluğuna kapatıyoruz.

Bir ev tutuyoruz. Kira dudak uçuklatmayacak cinsten. Ev sahibiyle yapılan el tokalaşma merasiminden sonra, ceviz rengi daire kapımızı, apartman boşluğuna kapatıyoruz. Bizim için o günden sonra, kendimizi kandırmamıza yetecek Yeni Bir Yaşam başlıyor...
 
İki tiyatro oyuncusu için kazanabileceğimiz en az para miktarını mutfak ihtiyaçlarımıza harcıyoruz. Sevgili olmanın yanı sıra, birbirimize karşı, düşünebileceğiniz tüm sosyal statülere sahibiz. İki eşcinsel yetişkin olarak mesleğimizden gocunmuyoruz. Yeni Bir Yaşam için daha fazlasını istesek de, bir süreliğine Fransa'ya ve İngiltere'ye veda ediyoruz. Evimize telefon bağlatmaya üşenmiyor olsak bile, küçük ayrıntılarla uğraşacak vaktimiz yok. Isınmak için eski tip bir soba ve bir kışı çıkarmamıza yardımcı olacak kömür ihtiyacımızı karşılıyoruz. Andzrev; sobayı kurma konusunda yetenekli olduğu için, o; sobaya çeki düzen verirken ben onunla sevişme derdinde, etrafında dolanıyorum. Sonunda sevişiyoruz...
 
Kurduğumuz hayallerin şimdiki yaşadıklarımızla uzaktan yakından bir ilgisi yok. Yeni Bir Yaşam dedikleri emekli bir müezzinin bize tahsis ettiği, yatak odasından rutubet sızan, o evden başkası değil ama mutlu olmaya çalışıyoruz. Andzrev; mutlu adam rolünü layıkıyla sürdürüyor. Beni aldattığını adım gibi bilsem de susuyorum. Bazen susmak ve hiçbir şeyin farkında değilmiş gibi davranmak en güzeli...
 
Evet! Artık bir evimiz var. Andzrev'in koca poposunu sokabileceği ve benim sıska omuzlarımla sığabileceğim... Bunları ona söyleyince gülümserken yüzünün arkasındaki zoraki duruşu hissetmekten nefret ediyorum. Keşke hiç gülümsemese...
 
Kötü alışkanlıklar edindim. Geceleri uyuyamamak gibi. Evet! Bu kötünün de kötüsü. Çünkü; yeni arkadaşlıklar Andzrev'i daha da uzaklaştırıyor benden. Hafta'nın üç günü yok. Anahtar sesini kapıda duyduğumda sabahın o yelloz aydınlığı yüzüme vurmuş oluyor. Hastalık kapacağı endişesini içimde taşıyıp yalnızca onun sağlığını düşünüyorum. Bunu söylemeye çok utansam da onu hala seviyorum...
 
'Yeni Bir Yaşam' bunu çocukluğumda çok isterdim. Özellikle sınav haftalarında... İnsan ayakları kocaman olunca ve elleri anlamsız bir büyüklüğe kavuşunca, bunu istiyor. O sabah; kahvaltıda sahneleyeceğimiz oyun üzerinde çalıştık. Andzrev; yine düşünceliydi. Üzerine gitmek istemedim. Çünkü; gidersem kötü şeylerin olacağını biliyordum. Umursamaz davrandım. Bu kez de umursamazlığım için kavga ettik.Böylelikle daha sahnelenmeyen oyun da yarım kaldı. Her zaman o haklıymış gibi, özür dilemekten sıkıldım...
 
Bu iğrenç bir duygu. Sanırım; Andzrev'e acıyorum. Dünyanın dikdörtgen ve bir yatak büyüklüğünde olduğunu düşünüyor. O akşam bunu bana itiraf etti. Gözümün içindeki çaresizliğe bakıp acımasız bir şovalye gibi kılıcını üzerime doğrulttu ve dudaklarının arasından sızan bir şarkı gibi beni sevmediğini söyledi. Artık; hiçbir sese tahammülüm yok...
 
Bu sabah tiyatro oyunu sahnelendi. Rolümün ayrıntılarında gizli olmayan gözyaşlarını kimsenin anlayamayacağı bir şekilde sahnede gerçekleştirdim. Anlasalar bile oralı olmazlardı biliyorum. Andzrevle evlerimizi ayırdık. Şimdi sınav haftalarından birinde aldığı kırık notla merdiven basamağına oturan ve 'Yeni Bir Yaşam' dileyen o çocuk kadar ahmak değilim... Keşke olsaydım...


Etiketler: yaşam
nefret