31/12/2008 | Yazar: Murad Esin



‘Filistin’de bir yıl daha acıyla geride kalıyor. Bağdat kan ve gözyaşı ile 2008’i uğurluyor. Manhattan’da büyük topun patlatılması için smokinli spikerler geri sayarken Ramallah’ta bir anne bebeğine gözyaşı döküyor ve bir yıl daha Musa Anter’in sesinde cellâdını sorguluyor. Filistinli kızın babasına seslenişiyle 2009 başlıyor, ‘Yoksa annemin gözyaşları kıyamete kadar akacak mı? Baba nerdesin? Neredesin? Ey ezilmiş çocukluğum!’

Ve cellat uyandı yatağında bir gece

Tanrım dedi bu ne zor bilmece

Öldükçe çoğalıyor adamlar

Ben tükenmekteyim öldürdükçe.

2008 biterken cellâtlar yine iş başında. Filistin’de çocuklar bu yılsonunda da ölmekte. Aynı 2007 sonunda olduğu gibi ya da 2006. Filistin’de kadınlar ölmekte aynı 2005 sonunda olduğu gibi. Filistin’de bebekler yetim kalmakta, kadınlar dul, aynı 2004 sonunda olduğu gibi. Filistin’den dumanlar yükselmekte. Vardır elbet bir katliam için haklı bir neden! Vardır elbet bir cinayet için bahane! Ancak bunları kanlı çocuk yüzleri haklılaştırabilir mi? Tanklarla, füzelerle, savaş uçakları ile bir kent bombalanırken, bir kent yerle bir edilirken o ünlü krallarımız, iki uçakla gezen sayısız cariyesi olan o ünlü uzun etekli şeyhlerimiz nerede?

Filistin’de masumlar ölürken, bebekler yıllardır aç yatarken, 2006’da Ramazan ayında radyoda bağırarak burda bayram yok, pazarda satılanlara bakmaktan başka lüksümüz yok diyen Filistinli anne ile çocuklarına bayramlık almayı değil akşama karınlarını nasıl doyuracağını düşünen babanın dramı varken; bu namuslu krallarımız Fransa’da tatil yapmakta, Alp dağlarında kaymakta, çocukları yat almakta, Dubai’de 20 yıldızlı otel yapmakta. Bu arada Filistin’de bir çocuk daha kanlar içinde yere düşüyor.

Filistin ağlıyor, aynı Irak’ta olduğu gibi. Aynı Kabil’de sadece duvarları ayakta kalabilmiş bir lisede okuyan öğrencilerin yüzlerindeki soğukluğu hisseder gibi ya da dünyanın öteki kanlı coğrafyasında ölüm korkusuyla her sabah uyananlar gibi. Bir de bu acılardan habersiz Cuma akşamları kaç tane barda konakladığını böbürlenerek anlatanlar var! Bir de sabah 2’den sonra açık olan barlar önünde uzun kuyruklar oluşturanlar var! Filistin’de çocuklar kafalarına isabet eden şarapnel parçalarından süzülen kanları küçük elleriyle yüzlerinden temizlerken, dünyayın öteki ucunda esrar satıcısını evinde bekleyenler, diskoların karanlık odalarında değişik zevkleri tadanlar var! Filistin ağlarken, Irak’ta milyonlarca insan başka ülkelere mülteci olurken, Afganlı dul kadınlar çocuklarının geçim derdinde iken, İstanbul’da bir evde 15 kişi, birlikte yaşam mücadelesi verirken, Los Angles’ta iki ünlümüz buluşurken, televizyonlarımızda vur patlasın çal oynasın yılbaşı dansözleriyle eğlenilirken, Bebek sahilinde papisini dolaştıran hanımefendinin yüzündeki rahatlığı anımsarken, Levent’te yüksek binalar arasında gezen simit satıcılarını, selpak satıcılarını uzaylı gibi görenleri düşünürken, kimsesiz ve yoksullar yararına yapılan kokteyllere katılırken, Afrika’daki öksüz ve yetimler için açılacak okula bağış için düzenlelen yemekte gözleri görmeyen siyahî saksafonu derinden çalarken, Kenya’da bir kilisede insanlar yakılırken, Darfur’da bir milletin ırzına geçilirken, Tanzanya’da bir ana aidsli çocukları için çöplükten yemek artıklarını toplarken, Çankaya’da, Papazın Bağında rakı kadehleri birbirbine değerken bir bomba daha düşüyor Gazze’ye.

Filistin’de bir yıl daha acıyla geride kalıyor. Bağdat kan ve gözyaşı ile 2008’i uğurluyor. Manhatten’da büyük topun patlatılması için smokinli spikerler geri sayarken Ramallah’ta bir anne bebeğine gözyaşı döküyor ve bir yıl daha Musa Anter’in sesinde cellâdını sorguluyor. Filistinli kızın babasına seslenişiyle 2009 başlıyor, ‘Yoksa annemin gözyaşları kıyamete kadar akacak mı? Baba nerdesin? Neredesin? Ey ezilmiş çocukluğum!’

Etiketler: insan hakları, askerlik
nefret