15/06/2010 | Yazar: Selçuk Candansayar

Artık Türkiye’de de dinin hayatın belirleyicisi olmaktan çıkıp araçsallaştığından söz etmek mümkün müdür?

Artık Türkiye’de de dinin hayatın belirleyicisi olmaktan çıkıp araçsallaştığından söz etmek mümkün müdür? Gazze seferine çıkan Mavi Marmara gemisinin başına gelenler ile bu sayfada tanıtılan bilimsel bir araştırma Türkiye’nin sanılanın tersine sekülerleşme süreci içinde olduğunun iki tanıtı olarak görülebilir.

Ne demek araçsallaşma? Hayatın kendisi ve amacı olmaktan çıkıp herhangi başka bir amaç için kullanılan bir araç olma hali. İster iktidar olmak ister gündelik hayatı sürdürme stratejilerini gerçekleştirmek için.

İsrail’in tüm vahşiliğinin bile üzerini örtemediği, Mavi Marmara’nın temel amacının insani yardım değil, insani yardım üzerinden din propagandası yapmak olduğu gerçeği her geçen gün daha da belirginleşiyor. Amacın, Gazze’de yardım bekleyenlere ulaşmak değil İsrail saldırganlığını dünyaya kanıtlamak olduğu, ortaya çıktıkça bu araçsallaşma iyice açığa çıkıyor. Ortadoğu’da söz sahibi olmak için yardım seferlerinin kullanılması geri teptikçe sokaktaki insanların da kafası karışıyor.

Can alıcı örnek Bosna savaşıdır. Doksanlarda Bosna’da katliamların başlamasıyla bir anda çok sayıda gönüllü bu savaşta Bosnalıların yanında çarpışmak için gönüllü olarak yollara düşmüştü. Şimdi mitinglere katılanlara bile sorulsa Gazze’ye gönüllü olarak gidip savaşmaya hazır mısın diye, alınacak yanıt çok şaşırtıcı olabilir.

ALGIDA DEĞİŞİM
Din bir politik araç haline geldikçe insanlar din adına gönüllü olmaktan kaçınmaya başlayacaklardır. Şimdi olan biten de bu gibi duruyor. Evet, mitinglere katılırım, para yardımı da yaparım ve belki sana oy da verebilirim ama benden senin politik amaçların için canımı göze almamı bekleme!

Bu değişim din algısındaki değişimle birlikte ele alınmak durumundadır.
Üniversite öğrencileri arasında yürütülen ve bu sayfada ayrıntıları okunabilecek olan bir araştırmanın sonuçları bu değişimin kanıtı gibi görünüyor. İlkin gençler dini sanıldığı kadar bilmiyorlar ve ikincileyin bilseler de akıllarına yatmayan kural ve yasakları da onaylamıyorlar. Yani dini kuralı zorunlu olarak uyulması gereken bir hayat ilkesi ve tarzı olarak görmemeye başlamışlar.

Kız öğrencilerin yüzde 97,6’sı kadının aklı da dini de noksandır hadisini onaylamadıklarını açıkça belirtiyorlar. Üstelik bu önermenin bir hadis olduğunu bilmelerine karşın!  Tek eşliliğe inanıyorlar ve kadına yönelik şiddete kutsal kitapta geçse bile karşılar. Yani onları dövmeye kalkan erkek, din de var dese bile onlar için bir anlam ifade etmeyecek.

DİNİN KADIN İMGESİ
Kadınların neredeyse tamamı, dinsel dünyanın kadın imgesine tümüyle karşılar ve onaylamıyorlar. Çok manidar olarak kadınlardan daha düşük olmasına karşın erkekler de dinin kadın imgesini onaylamıyorlar. Erkeklerin oranlarının düşük olması, erkek egemenliğinin tek kaynağının din olmadığını, tersine dinin erkek egemenliğini dayatmak için bir araç özelliği gösterdiğini kanıtlıyor.

Bu araştırmaya katılan gençler kendilerini dindar olarak görüyorlar. Dinlerine inandıklarını ve bağlı olduklarını söylüyorlar. Ama iş gündelik hayatı sürdürmek olduğunda kadınların neredeyse tümü ve erkeklerin de yarıya yakını, dinin inşa ettiği ve hayat kurallarını dayattığı kadın imgesini kabul etmiyor ve o kurallara göre yaşamıyor ya da yaşamamaya çalışıyorlar.
Araştırmayı yürüten ve sonuçta gençlerin din algısının sekülerleştiğini yani bireysel dindarlığın yaygınlaştığını saptayan öğretim üyesi Nebahat Göçeri’nin, Çukurova Üniversitesi yönetimince radikal dinci araştırması yapıyor, diye damgalanması ve araştırmasının yasaklanması ise Türkiye üniversitelerinin sefaletini, bilgisizliğini ve bilim karşıtlığını bir kez daha kanıtlıyor.

Dinin araçsallaşması, din temelli baskı rejimlerinin kurulamayacağının garantisi değil elbet. Ama hiç değilse böyle bir baskı rejimine gönüllü bir boyun eğişin olmayacağının da kanıtı.



Etiketler: yaşam, din/inanç
nefret