08/03/2023 | Yazar: Selin Mavi
Sonuçta cis heteroseksüel erkekler, “dayanışmanın” yolunu bulup, sermaye emek çatışmasını gizli bir sözleşmeyle sümenaltı edebiliyor, “birleşe birleşe kazanabiliyorlar.” Peki kaybettikleri ne?
Görsel: Gülçe-Gülnaz, KaosGL.org için stok görsel
Çalıştığım bir işyerinde idari anlayışta yaşanan radikal bir değişiklik sonrası işyerinden yaklaşık üç ayda yedi kişi ayrılmış, çıkarılmış ya da ayrılmak zorunda bırakılmıştı. Ayrılan sayısı, kurumun toplam çalışanlarının üçte biriydi.
Ayrılanların ortak bir özelliği vardı: Neredeyse tamamı iki yıldan fazla çalışmış tecrübeli kadınlardı.
Üzerine çok düşündüm. Bunun ne anlama geldiğini, sebeplerini o zaman da biliyordum, şimdi 8 Mart’ta bunu anlatmaya değer görüyorum.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: O kişilerin kadın ve LGBTİ+ oldukları için işten çıkarıldığını ya da ayrıldığını düşünmüyorum. Bu kaba saba bir ayrımcılık olurdu çünkü, kurum kendine bunu yakıştıramazdı. Ne düşünüyorum, anlatayım.
İş yaşamının hatta yaşamın tümünün kadın ve LGBTİ+’lara gümüş tepside sunulmadığını çok iyi biliyoruz. Yaşamımız boyunca yetersiz ve eksik hissettiriliyoruz. Tabiri caizse “saçımızı süpürge ediyor” fakat “yaranamıyoruz.” Hayatın her alanında ayrımcılıklarla mücadele edip, eşitmiş gibi aynı yarışı koşuyoruz.
Kadınların ve LGBTİ+’ların yaşamları boyunca tecrübe ettiği tüm zorlukların onları hem daha dayanıklı, hem daha eleştirel kıldığına inanıyorum. Bunun politik ve sosyolojik nedenlerini anlamak güç değil.
“Me too” hareketinin de yarattığı rüzgarla birlikte çoğu şirkette şekilci bir “gender mainstreaming” akımı var. Ne demek istiyorum? Yeni nesil şirketlerin doğrudan, göstere göstere kadın ve LGBTİ+’lara ayrımcılık yapmadığı ya da yapamadığını, hatta kimi zaman bu ayrımcılıkları formalitelerin tümüne tik atarak yapabildiğini, maharetlerinin bu olduğunu iddia ediyorum.
Kadın ve LGBTİ+ çalışanların, var oluş hikayelerinin doğal bir sonucu olarak daha eleştirel olduğunu söylemiştim. Haksızlık, eşitsizlik, yolsuzluk, sindirme ve denetimsizliğe karşı antenleri daha açık, radarları daha iyi. Haliyle işverence kolayca gözden çıkarılabiliyorlar. Düzene sadakat ve eleştirel beceriden yoksunluk, pek çok işveren için daha makul çünkü.
Geleneksel işyerleri için kadının potansiyel “anne” olması nasıl tercih edilmeme sebebi olageldiyse, yeni nesil iş yerleri için de süreç ve politikalara eleştirel yaklaşabilenler öyle.
Kadın ve LGBTİ+’ların ortak bir dertlerinin de şimdilerde bu olduğunu, kimi işyerleri için de asıl “sorunun” burada yattığını düşünüyorum.
Sonuçta cis heteroseksüel erkekler, “dayanışmanın” yolunu bulup, sermaye emek çatışmasını gizli bir sözleşmeyle sümenaltı edebiliyor, “birleşe birleşe kazanabiliyorlar.”
Peki kaybettikleri ne?
Çok şey. Eleştirel düşüncenin kattığı değer. Farklılık ve çeşitlilik. Dahası saldırgan olmayan, insancıl bir verimlilik.
Bu yıl 8 Mart için mesajım şu: Gerçek anlamda kadın ve LGBTİ+ kapsayıcı işyerleri için mücadele edeceğiz; ama üzerimize daha fazla yük almayacak, daha fazla yetersiz hissetmeyeceğiz.
Siz süreçlerinizi ve yönetim sistemlerinizi iyileştireceksiniz. Aksi halde yaptıklarınız “toplumsal cinsiyet eşitliği aklamasından” ötesi olmayacak ve biz her şeyi olduğu gibi bunu da söylemekten geri durmayacağız.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: insan hakları, kadın, çalışma hayatı