10/03/2025 | Yazar: Karin Karakaşlı

Yıldız Tar’a mektupları yayınladığımız “Görüldü” köşesinin sekizinci mektubu Karin Karakaşlı’dan: “Çünkü yoldaşlar birbirine can suyudur. Kurak zamanlara da taliptir. Mahrum kaldığında için kurur birden. Kaynağın neredeydi diye kendi içinde aranman gerekir.”

Yıldız Tar’a mektuplar: “Canım Pulsar…” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

21 Şubat’ta tutuklanan KaosGL.org Genel Yayın Yönetmeni Yıldız Tar’a mektup yazıyoruz. Yıldız Tar’a yazılan mektupları yayınladığımız “Görüldü” köşesinin sekizinci mektubu Karin Karakaşlı’dan.

Karakaşlı’nın mektubunu sizlerle paylaşıyoruz:

Canım Pulsar,

Şu an yaşadığımız şeyin şakasını yaptığımız epey zaman oldu. Aklın sıra hazırlamaya çalışıyor da olabilirdin. İkimizde de en kötüsünü düşünme şeklinde bir beyin egzersizi ve pek yorucu bir takıntı vardır öteden beri. Dolayısıyla evet, hatırlıyorum o oyunu oynadığımız zamanları. Sen “içeride” analog zamanlara ışınlanıyorsun; ben don, sigara, kitap getirme görevine koşuluyorum. Ara dönemde sana dair yazılacak yazıların, duyuruların ve kullanılacak fotoğrafların neler olacağı konusunda direktifler veriyorsun. 

Kara mizah ve gullüme sığınmanın ülke genelinde savunma ve ayakta kalma mekanizmasına dönüşmesi yeni bir şey değil zaten. Ülkenin ülke olarak kalmamasıyla doğru orantılı. Ama bil ki başa geldiğinde hiçbiri işe yaramıyormuş. Ön hazırlık yokmuş. Bilmiyor değildim, teyit ettim sadece.

İnsanın hukukun, kanunun kalmadığı gerçeğini idrak etmesi için canından vurulmasına hacet yok. Biz böyle yaşamıyoruz. Böyle yaşamadığımız için acı, öfke, isyan kokteylinden ve bolca sorumluluktan geçiyoruz sürekli. Şimdi ne yapacağız, neyi, kimi neresinden tutacağız arayışından. Gel gör ki ateşin ocağa düşmesi diye bir şey de var. Düşmüş bulundu.

Çünkü yoldaşlar birbirine can suyudur. Kurak zamanlara da taliptir. Mahrum kaldığında için kurur birden. Kaynağın neredeydi diye kendi içinde aranman gerekir. Ne de olsa inadına bereket fışkırtmak zamanı. Gel şimdi de biraz zamir ve ismin halleri oyunu oynayalım o bereketin şerefine.

Sen hamuru temiz, güzel insansın her şeyden önce. Sevmenin onura dönüştüğü varlıklardan. Varlığını yaptıklarından ayrı tutmadığın için, herkes emeğinle iliştiğin hayatlarından eksilmiş hissediyor.

Seni özlemek yeni bir şey değil, günlük hayat parçası. Ne var ki yüz yüze gelinecek zamanların hayaliyle anlatacaklarını aklında tutmaya çalışmakla, bir belirsizliğin içinde kaybolmak arasında fark var. Sen bir yerlerdeyken sana dair yazmak da buna dahil.

Sana bol bol şuursuzluk hazinesi biriktiriyorum. Dünyayı anlamama hallerimi. Dalgınlıklarımı. Şapşallıklarımı. Tuhaf takıntılarımı. Gülüşlerinden alacaklıyım çünkü.

Sende kuşak farkının ortadan kalktığı bir denklik buldum. Her ne kadar arada bu yaş farkını hatırlatan zalim sahneler olsa da. Bunların en fantastiği Independenta tanker kazasına dair olandır. ‘Çemberimde Gül Oya’yı izliyorduk birlikte. Sıra 15 Kasım 1979’da İstanbul Boğazı'nda patlayan bu tankerli sahneye gelince ben bir duygulandım. Hepimiz o dönemde günlük hayat parçası olduğu üzere bomba patladı sanmıştık. Cam çerçeve inmişti her yerde. Günlerce yanan, sonra da aylarca kendi kendine küçük bir metal adacığa dönüşen o gemi enkazı, çocukluğumun koordinatlarındandır. Babamın arkada tanker önde örgülü saçlarımla ben olmak üzere fotoğraf çektiğini anlatmıştım. Sonra da en saf halimle sormuştum. “Sen o sırada neredeydin Yıldız?”

Henüz tohum bile olmadığın gerçeğine aydığım an, yüzünün ifadesini hiç unutmam. Ama şimdi o anımızı yeniden hatırlarken ve tam da fantezin olduğu üzere bu yazıyı yazarken, eminim, Independenta patlarken de bir yerlerdeydin. Misal Galata Kulesi’nde durmuş Hezârfen Ahmed Çelebi’nin kuş kanatlarına benzer bir araçla nasıl uçmaya çalıştığını anlamaya çalışıyor olabilirdin. Bak sana bir film sahnesi yazdım yine. Bu kıyağımı da unutma. Bugün öyle hayal ediyorum seni. Hayal ediyorum, öyleyse varsın.

Senden bir şey istememe gerek kalmaz. En doğrusunu yaparsın sen. Benim adıma düşünürsün, benim için harekete geçersin. Ne çok insan kalbinden ve emeğinden nasipleniyor. Bir hayat böyle de yaşanabiliyor. Helal olsun sana.

Seninle olan kendimi sevdim. Öğrenen, heyecanlanan, dalga geçen, kendini hatırlayan, sessizlikte de anlaşıldığını hisseden kendimi. Yıllara yayılan ortak bir dili. İliğinden bilinmeyi.

Sensiz de hissetmiyorum şimdilerde. Aksine yaptığım her şeyde sen her zamankinden de fazla eşlikçisin. Kahveleri birlikte içmeye, sokaktan akan insanlara birlikte hikâye uydurmaya devam ediyoruz. Beğeneceğin kıyafetlere gözüm takılıyor. Sana alacağım çakmaklara elim gidiyor yine. Adresleri belliyorum.

Gönüllü yaşanmayan ayrılıklar başka bir şeyle sınıyor insanı. Aracıların yetmediği bir kesinti var. Camın gerisinde, tülün arkasında kalmak gibi bir şey. Uzanıp da tutamamak, çok etkilendiğin bir rüyayı sabahına unutmak, yürürken pat diye nereye gideceğini şaşırmak gibi bir şey.

Başka ne anlatabilirim? Gözün aydın olsun gözaltı, tutukluluk derken Norveççe öğrenmeyi bıraktım. Öteden beri gıcık oluyordun, elde tablet bu dile her sabah neden ibadet gibi sarıldığıma. Sonunu da sen getirdin.   

Birtakım klipler, yazılar, haberler birikiyor. Seninle tartışılacak ya da geyiği yapılacak bir akış. Geçenlerde ABD Dışişleri Bakanı alnında külden çizilmiş koca bir haç işaretiyle Ukrayna-Rusya üzerine basın toplantısı yapıyordu. Ben onu misal, yapay zekayla hazırlanmış sandım, gerçekmiş. Ne güzel dalga geçecektin benimle, kaçırdın. Buna gönlüm razı gelmediği için buradan ilan edeyim dedim. Ne yalan ne gerçek derken, hakikatimi aramaktan yoruldum.

Bu da geçecek elbette. Bahşettiği, fark ettirdiği bir iç güç ve bırakacağı arazlarla. Eyvallah diyeceğiz. Ama yazarken dahi avuçlarımın içi karıncalanıyor. Evleri, binaları yıkabilecek bir güç bu ve abartı değil, çok sahici. Gözüme de yansıyordur. Ama sakin duruyorum. Dip akıntılı bir deniz sükuneti. O kadar fantastik edebiyat, dizi ve filmi dayadın bana. İnsan üstü güçlere sahip olmamak hiç bu kadar koymamıştı.

Kim bilir belki de en insanüstü gücümüz gayri insani bunca şeye karşın hayatta kalma ve kendimiz olmaya devam halimizdir. O da bir ihtimal. Şu an züğürt tesellisi gibi tınlayan bir ihtimal.

Bak günler bir yandan uçuyor, bir yandan sonsuzluğa katlanıyor kendi içinde. Yatmadığım uykudan uyanmış da olmuyorum sabahlarda. Bilinçaltımı seveyim, içinde sen olan kabuslar görebilmeyi başarıyorum yine de bayıldığım sınırlı sayıdaki saatlerde.

Doldurulacak bir boşluk değilsin vesselam. Ne mutlu sana. Ne mutlu böyle bir varlığı seven bana.

Umarım dalga geçebileceğin bir içerik oluşturmayı başarmışımdır. Seni güldürmeyi hep sevdim. Hadi, finalde İlhan Berk’in bir dizesini kendime uyarlayayım da tam olsun. “Sen gel beni yeni vakitlere çıkar.”

Çık ve çıkar Yıldız. Çık ve çıkar.

KaosGL.org Genel Yayın Yönetmeni Yıldız Tar’a mektup yazıyoruz! Mektuplarınızı sadece hapishane idaresi değil, herkes görsün istiyoruz! Yıldız Tar’a yazdığınız mektupların “Görüldü” köşemizde yayınlanmasını istiyorsanız web@kaosgl.org’a gönderebilirsiniz!

*KaosGL.org’ta yayınlanan köşe yazıları, KaosGL.org’un editoryal çizgisini yansıtmak zorunda değildir. Yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: insan hakları, medya, yaşam, yıldız tar için mektuplar
2024