18/06/2007 | Yazar: Kaos GL
"Özel davranıyordu insanlar, belki en güzel kısmı bu. Bir ev kadınının bir tek düğününde gördüğü muameleyi biz sık sık yaşardık.
"Özel davranıyordu insanlar, belki en güzel kısmı bu. Bir ev kadınının bir tek düğününde gördüğü muameleyi biz sık sık yaşardık. El üstünde tutulurduk." Dünyanın en eski mesleğinin, Abanoz Sokak'tan Bayram Sokak'a uzanan son 50 yılını İstanbul'un en yaşlı transeksüellerinden 'Deniz Anne', Yonca Cingöz’e anlattı.KAOS GL
Yonca Cingöz
İstanbul hayatının sıradanlarından biri fuhuşsa, diğeri fuhuş operasyonları. Sonuncusu geçtiğimiz aylarda Bayram Sokak'ta düzenlenen operasyonda, Thompson'lu timler balyozlarla kapıları kırdı, çalışanları götürdü, kapıları mühürledi. Geçtiğimiz haftalarda hiçbir şey yaşanmamışçasına yine mühürler söküldü, travesti ve transeksüeller edalı bakışlarıyla cam kenarlarına döndü. Bu yeniden açılış vesilesiyle yıllardır Bayram Sokak'ta yaşayan, Türkiye'nin ilk transeksüellerinden 63 yaşındaki 'Deniz Anne'yle konuştuk: Yarım asırlık meslek hayatının vazgeçilmezi olan semtten semte göçlerini, camianın evvelki hallerini, işinin garipliklerini ve kendince güzelliklerini...
İstanbul'a temelli gelişiniz nasıl oldu?
Adanalıyım, 1944'te doğdum. Balinadayken -bizim dilde balina, askerlik manasında- 1965-66'da Edirne'de, erlerden biri dedi ki bana: "Sen İstanbul'a Mis Sokak'a gidersen, orda senin gibi neleri var!" O zaman Mis Sokak tekti, başka yer yoktu. Balinalık bitti, Adana'ya döndüm. Evde itiş kakış, hor görmeler. Bundan 45 sene evveli düşün. Çok sakladım ama nereye kadar, kız gibiydim anacım. Belim incecikti, ayaklarım ufacık. Gencim o zaman, içim kaynıyor, neyin ne olduğunu bilmiyorum. Kocaman bir avlumuz vardı, arkası kerhaneydi. Çocukken ordan erkeklere bakardım. Abim sorunca "Kızlara bakıyorum" derdim. Kızlara özenirdim, bikini giyiyorlardı. O zaman naylon külotlar, mayolar yeni çıkmıştı. "Gideceğim" diyordum, "Siz benden kurtulun, ben de sizden." Bir gün, unutmuyorum, evde yemek yiyorduk. Babam abime, Kürtçe "Vur" dedi. Keserle vurdu o da, kafam kan içinde, dışarıda kıyamet kopuyor, kerhane kızları damlardan, pencerelerden bakıyor...
Kaçtınız mı evden?
Dayaktan bıkınca sonunda evden çıktım ama haberleri vardı gittiğimden. İstanbul'a gelince, Adana'dan mahalle arkadaşım Metin'i buldum. Taksim'e yakın ev bulduk, iki sene birlikte oturduk. Yavaş yavaş İstanbul'u öğrendim, açıldım. Gündüz ev temizliğine gidiyordum, gece gezmeye. Arabalarla takılırdık piyasalara, Taksim Meydanı'nda 'çark' yapardık. Yazın 10'da, kışın da saat 8 civarı, hava karardı mıydı giderdik muhabbete. Chevrolet'ler vardı, Anadol yeni çıkmıştı. İş için Dolmabahçe'ye gidiyorduk, ekseriya Kilyos'a. Etiler'in tepesinde in cin top oynardı, şimdi çok medyatik oldu oralar. Homoseksüel o zamanlar hem çok azdı hem de aleni değildi. Travestiler genelde yabancı uyrukluydu, lubunyalar. İstanbul'da taş çatlasa 10-12 kişiydik. Önceleri sadece sevdiklerimle yapıyordum, hoşuma giden, kılıfıma göre olanla. Para mara almıyordum, daha bilmiyorduk o işleri.
Para karşılığı sekse nasıl başladınız?
Metin bakıyordu bana, sonra o askere gitti, ben kaldım. Temizliğe gidiyordum ama yetmiyordu, 15 lira nedir ki? Bakkala çakkala borç derken, tamam dedim. Giydim mini etekleri, ki İstanbul'da alenen ilk mini etek giyen de benim. Siyah naylon külotlu çorapları keserdim, şort diye dolaşırdım caddede. İlk sefer bir şoförle 20 liraya Hilton'un arkasına gittik. Bostandı oralar hep, bomboştu. Öyle öyle paraya alıştım, kiramı veriyordum. Üstelik beni kovan insanlara yardım ediyordum. Abim gitti, ablam geldi, ablam gitti, yeğenim geldi, o gitti, eniştem geldi paralandığımı duyunca.
Ameliyatınız ne zaman oldu?
1974'te 12 bin 500 liraya oldum Şişli'de. O zaman iyi para alıyorduk, 75 lira vizite. Ameliyattan sonra rahatladım tabii, benliğime kavuştum, kadın gibi kadınım şimdi. Vizitemde artış oldu, "Bu kadın" diyorlardı. Müşteri yelpazem genişledi.
Şimdilerde seks hayatı Bayram Sokak'ta sürüyor, pek çok da gece kulübü var. 70'li yıllarda nereler vardı İstanbul'da?
Şimdiki Bayram Sokak'ın hemen arkasında Abanoz Sokak vardır. Orada ufak gece kulüpleri vardı ev gibi, bir odaya iki-üç sandalye koyuyorlar, bir de saz getiriyorlar, uzun şişe biralar içiliyor. Abanoz, 73'te faaliyete başladığında yine ilk çıkan bendim. Sokak başında polis arabasını gördükleri zaman hemen kapıları kapatıyorlardı. Erketeciler vardı, "Ramazan!" diye bağırdılar mı kapılar kapanıyordu. "Gitti" diye bağırdıklarında kapılar yeniden açılıyordu. Ben onu götürdüm, o ötekini götürdü, derken hepimiz orada çalışmaya başladık. Abanoz dediğim, İstanbul'un ilk genelevi. Hâlâ Abanoz ve Bayram Sokak'ta Matis'in (Matild Manukyan) evleri vardır. Abanoz zamanı, kimse sokaklarda değildi. En önemlisi de sağlık ve güvenlik tamdı. Hastanenin haftalık verdiği fişlerimiz vardı. Tarihi geçtiği zaman yeniden kan vermeye giderdik, bakılırdı. İnsanları sokağa salıp, AIDS'e, frengiye davetiye çıkarılmıyordu. O zaman kondom diye bir şey yoktu, hepimizin AIDS olması gerekirdi. Şimdi sağlık kontrolünü isteğe bıraktılar.
Abanoz Sokak'a sonra ne oldu?
70'lerin sonlarında kapandı, Dolapdere'ye yerleşildi. Eskiden ada gibi bir yerdi, şimdi trafiğe açıldı. Kurtuluş'a çıkarken son ışıklarda küçük bir meydandı. Yine halkçı Ecevit başta, onlar yıkıyordu, biz yapıyorduk işçilerle, briketler elimizde. Perdeleri takıp işimize devam ediyorduk. Bu yasaksa kökten bitir, eğer serbestse niye yıkıyorsun? Darbeye kadar ordaydık. Bir de Karaköy'de, Kemeraltı'nda çalışanlar vardı. Ülke iyice karıştı sonra. O yıllarda Ülker Sokak çalışmaya başladı. Ama Bayram Sokak, Abanoz devrinden bu yana hep vardı, 79'dan beri aleni. Ünlüler çalışıyordu orada; Kıllı Nermin, Lüks Nermin, hepsi. 1980'de darbeyle Dolapdere kapanınca Bayram Sokak'a geçtim ben. Yine işsiz kalmıyordum, çarka da çıkıyordum ama bir yandan da perişanlık. Arkadaşlarımız dövülüyor, öldürülüyor, şişleniyor. Kim kime dum duma. Öldürülüp Kasımpaşa'nın Cinderesi'ne atılanlar oldu.
Bayram Sokak, İstiklal Caddesi'nin paraleli. Böyle merkezi yere yerleşmek zor olmadı mı?
Hortum Süleyman zamanında yaşadıklarımızı unutamam, onun gaddarlığını. Çok dayak yedim tekme tokat. Çok gözaltına alındık. Emniyet müdürlüklerinde, o küçücük iğrenç Sansar Han'da, her yerde kaldım. Bir girdik mi 15-20 gün güneş yüzü görmezdik. Adanalısın diyelim, hemen Adanalı polis bulurlardı, "Sizin oradan çıkmaz diyordun, bak çıkmış işte" diye laf atarlardı. O da hırslanır, feci döverdi. Memleketinin plaka numarası kadar dayak yerdin. "Bursalıyım" de derlerdi arkadaşlar, numarası küçük diye. O dönemlerde polis arabalarına da bindirmezlerdi bizi günahkârız diye. Ya yürüyerek giderdik uygun adım, ya da parayla araba tutardık, karakolun önünde bizi beklerdi. Ekip önde, biz arkada, doğru Sirkeci'deki hana.
Türkiye'nin birçok buhranlı dönemine tanıklık etmişsiniz. En travmatik olanı da herhalde 1980 darbesi. O dönemde siz neler yaşadınız?
İhtilal olduğunda Selahattin Çetiner'i radyodan dinledim, kadın kılığındaki sanatçıların hepsini yasakladı. Yasaklıyorsun da bu insanlara bir şey vermiyorsun. Gazinoda çalışıyorum, herkes alıyor 10 lira, ben alıyorum 5 lira. Kaçak göçek çalışıyorsun, fuhuş yapıyorsun, ne yapacaksın? Meşhur gazinolarda da kaçak çalıştım. Moulin Rouge vardı, Olimpia'nın orada Aşk Değirmeni, Çin Gazinosu, İstanbul Gazinosu, Sümer Pavyonu. Bakma, 68'den beri piyasadayım ben. Dişlerim filan dökülmemiş olsa biraz süslenir, yine çıkarım. Ne muhtıralar, ne örfi idareler gördük, hiçbiri son darbe gibi olmadı. Vur kaç yapıyorduk, hemen çıkıyorduk. Saat 12'ye kadar bir süremiz vardı, ne alırsan artık. Hırsızlık yapamazsın, esrar eroin satamazsın, yapacağın tek şey var. Ev verilmiyor, otellerde kalıyorsun. 20 kişi balık istifi gibi kaldığımızı bilirim.
Garip ilişki talepleriyle karşılaşmışsınızdır...
Birçoğu transeksüeller yerine travestilerle kalmak istiyor. Ameliyattan önce aktif olarak ilişkiye girmemizi isteyen erkek çok olurdu, daha fazla para verirlerdi. İhtiyacı olan mecburen kabul ederdi. Bir gün bir İranlı müşteri getirdiler. Adam çok dindarmış. "Önce benle evleneceksin" dedi. Gece 12'de imam buldu, getirdi, nikâhlandık. Sabahına boşadı beni.
Tüm olanlara rağmen 50 yıla yakın süredir bu işle yaşamınızı sürdürüyorsunuz. Mesleğinizin güzel tarafı nedir diye sorsam?
Çok iyi ve temiz insanlarla da tanıştım, zaten kötülük gördüğümle gitmezdim. Rağbet vardı o zaman, özel davranıyordu insanlar, belki en güzel kısmı bu. Bir ev kadınının bir tek düğününde gördüğü muameleyi biz sık sık yaşardık. El üstünde tutulurduk. Patronlar bizleri almak için birbirleriyle savaşıyordu, sopalarla kulüplere sokulurduk biz, bende çalış diye. Dünyaya bir daha gelsem yine bu işi yapardım, ruhumda var. Artık çalışmıyorum, ama gözüme kestirdiğim olursa affetmem.
*'Matild Manukyan cahilleri severdi'
Türkiye seks ticaretinin efsanevi patroniçesi Matild Manukyan'la da uzun yıllar çalışan 'Deniz Anne', vergi rekortmeniyle ilgili hatırında kalanları şöyle anlatıyor:
"Onunla 1979'da çalıştım, bir kötülük görmedim. Manukyan zamanında baskınlarda bile bacak bacak üstüne atabiliyorduk. Çalışma ortamı güvenliydi, rahattı. Polisi, bekçisi, hırlısı hırsızı karışamazdı. Ama hırslı, acımasız bir patrondu. Zaten bu âlemde merhametli insan yaşayamaz. Okuma yazması olmayanları, cahilleri severdi. Kerhaneye arka sokaktan girerdi. Giyimi çok paspaldı. 'Ben kürk giyinsem de Matis'im, çuval giyinsem de Matis'im, siz kendinize bakın' derdi. Bir gün yine eve geldi. Herkes ayaklandı, yeni bir kız vardı. Dilenci sandı sanırsam, eline birkaç kuruş vermeye kalktı. Hemen koruması saldıracaktı da Manukyan durdurmuştu. Onunla iki-üç sene Karaköy'de çalıştım ama piyasaya da çıkıyordum. Odun parası, su parası, ayak parası, elektrik parası, çay parası... Zaten kazandığının yarısı patronun. İşçilerin parasını da veriyorsun, zor oluyordu."
Kaynak: Radikal Cumartesi, 16 Haziran 2007
Etiketler: insan hakları, çalışma hayatı