10/07/2010 | Yazar: Yıldırım Türker

Yakın zaman önce onu Berlin’de gördüm. Çocukluğumun ikonalarından, yatağımın üstüne resimlerini yapıştırdığım Angela Davis’i.

Yakın zaman önce onu Berlin’de gördüm. Çocukluğumun ikonalarından, yatağımın üstüne resimlerini yapıştırdığım Angela Davis’i.

Berlin’de eski bir bira fabrikasından bozma kültür merkezinin geniş avlusunda birkaç yüz kişilik bir dinleyici kitlesinin karşısına geçtiğinde hepimiz ayağa kalkıp alkışlamıştık. Yaş ortalaması 70’in üstündeydi. Yaşlı Doğu Alman komünistleri Davis’e eski rüyalarına duydukları şükranla bakıyorlardı.
Angela Davis yıllarca hücre hapsinde tutulmuş Amerikan komünisti. Siyah Panterlerin, bütün dünyanın imge pullarındaki resmi.
Yine ayrımcılıktan, vahşi kapitalizmin günahlarından yakınıyor, yine ‘devrim’ diye haykırıyordu.
Bense, onu dinlerken hep ‘yüreğin zarafeti’ni düşünüyordum.
Yüreğin ince dokunuşunu.
Davis, serserilerin şahı yazar Jean Genet üstüne bu isimle bir yazı yollamıştı dünyaya: ‘Yüreğin Zarafeti’.
Siyah Panter Partisi, Jean Genet’yi 1970 yılının baharında Amerika’ya
davet etti.
Genet, Amerika’nın çeşitli üniversitelerinde söyleşiler yapacaktı. Siyah Panterlerin müttefikiydi elbet. ‘Siyahlar’ oyunuyla duruşunu çoktan ilan etmişti. Angela Davis, o sıralar UCLA’de felsefe öğretiyordu. Amerika’da Genet’ye yol gösterip, tercümanlığını yapacaktı.
Davis, elbette onun kitaplarını okumuş, bu efsanevi yazarla tanışmak için can atıyordu. Onu tanıyınca anne şefkatiyle kavrulduğunu, çok tatlı, güleç bir çocuğa benzettiğini yazıyor.
Genet, daha sonra ‘Aşk Tutsağı’ kitabında sıkça anlatılan David Hilliard’la da o sırada tanışacaktı.
Zaten Genet, Fransa’dan üstü başı perişan bir şekilde geldiği için ona yeni giysiler alma işini de Hilliard üstleniyor. Genet, üstündeki eski püskü giysilerin farkında değil besbelli. Onu bir siyahın San Fransisco’daki dükkânına götürüyorlar. Dükkân sahibi, Genet’nin siyah panterlere destek vermek amacıyla geldiğini öğrenince öylesine duygulanıyor ki ona bir ceket, bir pantolon, bir de gömlek hediye ediyor.
Genet, bir yoldaşın kendisine hediye ettiği giysileri büyük bir sevinçle üstüne geçiriyor. Onlarla gurur duyuyor.
Bugün, bahçemde, o giysilerin gölgesi olsun istiyorum. Dünyanın bir köşesinde, mücadelesine katıldığın bir akrabanın, bir yoldaşın hediye ettiği giysiler asılı olsun, ağaçtan ağaca gerilmiş bir ipte.
Genet, üstünde yeni giysileriyle UCLA’da konuşmaya geldiğinde, beyaz demokratların pek azı siyah panterleri desteklemekte; çoğu, bu ‘terörist’ örgüte uzak durma çabasında. Vietnam Savaşı karşıtı gösterilere on binler katılırken, tutuklu siyah aktivistlerin özgürlüğü için beyazlar kıllarını kıpırdatmamakta. 
Konuşmayı duyuran afişlerde Genet’nin Siyah Panterler üstüne bir konuşma yapacağı belirtilmiyor. İnsanları kaçırmamak için.
Yine de salonun yarısı, Genet, edebiyat ütüne değil, Panterleri desteklemek için burada olduğunu söyledikten sonra boşalıyor.
Ama kalanlar, her zaman yeterlidir.
Genet, siyah harekete, inanılmaz katkılarda bulunacaktır. Ona kalırsa, siyahlar yüz yıllar boyunca sessiz sedasız beyazları izlemiş, onlar ve kültürel yapıları üstüne çok şey öğrenmişlerdir. Bu arada beyazlar izlendiklerinin farkına bile varmamıştır.
Genet, daha 20 yıl öncesinden, çokkültürlülük ve dayanışma üstüne en vurucu noktaları çözmüştür.
Angela Davis, Genet’nin siyah hareketin homofobiyle yüzleşmesini de sağladığını belirtiyor anılarında.
Konferans için şehirden şehire gezerlerken, kimi siyah militanların Nixon’a küfrederken kullandıkları homofobik sözcükler Genet’yi incitir. Bu konuda yoldaşlarını uyarır. Ama elbette homofobi bir çırpıda aşılabilecek bir engel değildir. Genet de bir gece vakti, dört-beş kişi birlikte kalınan otel odasında üstüne pembe dantel bir gecelik geçirecek ve elinde purosuyla karşılarına geçecek. Önce delirdiğini sanacaklar, ama onlara hayatları boyunca unutamayacakları bir ders verecek. Siyah yoldaşlarına ırkçılık ve homofobi karşıtı mücadelenin benzerliklerini anlatacak. Sabırla.
Onlara, yüreğin ötekine karşı zarafetinden, ince dokunuşundan söz edecek.
Davis’i izlerken; onun Genet’yle dostluğunu hatırlarken, bahçem yeşeriyor.
Dalgın sulara bakabilenlerin; o cesareti olanların bildiğini tekrarlıyorum kendi kendime: Velhasıl o rûya duruyor yerli yerinde! 
 

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam