08/11/2008 | Yazar: Alp Deniz



Yaşadığım taşra kenti 72 bin nüfuslu geneli yerli olan bir yer. Yaşamın zor olduğu, batıya bakarak söylersem eğitim yüzdesi ve yaşam standardı düşük olan bir şehir. Hem Yozgatlı olup hem de burada okumaya çalışan ayrıca eşcinsel olup da kimliğini gizli tutmak zorunda kalan insanlardan biriyim. Yozgat’ta eşcinsel olmak hiç de sanıldığı kadar kolay değil.

Yozgat’ın iki yıl önce kurulan; yapılan yardımlarla ayakta duran, kendini toplamaya çalışan Bozok Üniversite’si adında üniversitesi var. Öğrencilerin eğitim-öğretim dönemiyle birlikte hareketlenen, canlanan bir şehir. İnsanları sıcak, sevimli, çalışkandır fakat eğitimsiz olması her şeyin önene geçmektedir ve de batıda yaşanan olaylardan, yaşam tarzından haberdar değillerdir.

Aile yapısı bildiğiniz gibi, herkes örf, adet, gelenek ve göreneklere göre yaşayıp, çocuklarının da bunlara göre yaşamasını ve o bildiğiniz aşamalardan geçmesini isterler. Burada erkekler için şu zincirleme hayat hâkimdir; çocuk dünyaya gelir, büyür, okursa okur yoksa bir işyerine eti senin kemiği benim mantığıyla verilir ve hayata tutunmaya çalışır. Çocuk büyümüştür artık ve askere uğurlanır, askerden gelir ve en sonunda evlendirilir. Kısaca özetlersek çocuk doğar, büyür, evlenir, ölür. Benim gibi eşcinsel olup da kimliğini saklayan birçok insanın ailenin isteği ile evlenmek mecburiyetinde bırakılması ise trajik bir durum.

Gelgelelim benim yaşadığım zorluklara, karşılaştığım homofobik durumlara;

Kulağımda küpeyle çarşıda geziyorum, etraftan geçenlerin şaşkın bakışlarına alıştım artık ve arkamdan konuşulanlara birçok kez şahit oldum, örneğin iki kişinin benim hakkımda ‘ top'a bak küpesi var’ , bir çocuğun annesine; ‘anne şu abinin küpesi var’ demesi gibi birçok konuşmalara tanık oldum.

Eşcinseller için takılan lakaplar bilirsiniz ki, şöyle; top, oğlancı, ibne, puşt, g.tveren…En son başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum; üniversiteye küpe takarak gittim, okuldan içeri girdim, sınıfıma girmeden önüme kendilerini delikanlı sanan, erkek sanan, kadınlara laf atmaktan çekinmeyen ve sonrasında erkeğim diyen, takım elbise giyinmiş 6 kişilik bir grup çıktı. Bana, ‘gelsene bizle bir şey konuşacağız’ dediler ve boş bir sınıfa yönlendik. Sınıfa girdiğimde önce nereli olduğumu sordular ve bana dedikleri şuydu; ‘Yozgatlısın utanmıyor musun, erkek adam küpe takar mı?’ O günden sonra ne onlarla muhatap olmak istedim ne de okula küpe takarak gittim.

Geçen sene başka bir şehirden okumaya gelip küpe takan bir çocuğu, okul çıkışında durdurup onlara karşı çıktığı için çocuğa dayak attıkları kulağıma gelmişti. En acıklı ve sinir bozucu olanı ise hiç bir şekilde bu kişilere dokunulmuyor, yapılanlara göz yumuluyor. Bu şahısların arkasında ilgili kişilerin ve hocaların oldukları şüphesiz.

Sonuca bakacak olursak Yozgat’ın pek değişeceğini sanmıyorum. Eşcinsel yaşamı kabullenen en son şehir olacağını bile düşünüyorum. Yozgatlı bir eşcinsel olarak LGBTT dayanışması için elimden geleni yapacağımdan şüphe olmasın Yozgat’ta eşcinsel olmak yalnızlık ve içe kapanıklıktan ibarettir. Dışlanmaktan başka bir şey değildir ve bunun aksi için gayretim devam edecektir. Eminim ki benim gibi birçok insan var ve beraber bu mücadeleyi veriyoruz.

Etiketler: yaşam, gezi/mekan
nefret