25/12/2023 | Yazar: Yusuf Çelik

Ancak sonunda olan oldu ve trans oda arkadaşımız kaldığımız yurtta iki gün üst üste fiziksel şiddete uğradı. Bu şiddetin ardından arkadaşımız hastaneye kaldırıldı.

Yurtta ne var ne yok: Can güvenliğimiz yok! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Yazıya başlamadan önce bu yazının tetikleyici olabileceğini belirtmekte ve okuru buna hazırlamakta fayda var. Okuyacağınız yazı psikolojik ve fiziksel şiddetle birlikte akran zorbalığına maruz kalan kişileri tetikleyebilir…

Kaos GL’ye gönderdiğim ilk haber KYK yurtlarında barına(maya)n LGBTİ+ öğrencileriyle ilgiliydi. Tahir’in hikayesi üzerinden yola çıkıp diğer arkadaşlarımızı anlamaya yönelmiştim. Ne kadar anladık inanın hiç emin değilim. Zira o yazıyı yazdığım zaman konfor alanımdan sadece, “Ah canım senin adına çok üzgünüm,” demekle yetiniyordum. Ancak konfor alanımdan çıkıp KYK yurtlarında barınınca Tahir için söylediğim sözlerin, dayanışma cümlelerinin, havada kaldığını ve daha fazlasını yapmamız gerektiği idrakine vardım. Ne yazık ki bu idrake varmam için konfor alanımın yıkılması ve sadece volta attığım yurt bahçesinde “görünür bir aktivist” olarak tehditlere maruz kalmam gerekiyordu… Aslında bugün kendimden çok psikolojik ve fiziksel şiddete, tacize uğrayan lubunyalardan bahsetmeye çalışacağım.

Yerel LGBTİ+ dernekleriyle sürekli iletişim halinde olmam ve Mersin Üniversitesi LGBTİ+ Topluluğu yürütücülerinden biri olmamla birlikte belirli aralıklarla ihbarlar alıyor ve bunlar karşısında refleks almaya çalışıyorduk (oda değişikliği, blok değişikliği, tanıdığımız insanlara yönlendirme, geçici güvenli alanlar sağlama vs). Ancak bir noktada yetersiz kaldık. Hem göze batmaya başlamıştık hem de artık bizim de güvenliğimiz riske giriyordu. Buna rağmen derneklerin sağladığı güvenli alanlarda bir araya gelmeye ve çeşitli atölyelerle dayanışmaya çalışıyorduk. Ama gücümüz tükendi… Hem kendi esenliğimiz hem de güvenliğimizi sağlamak için topluluk faaliyetlerine bir süreliğine ara verme kararı aldık. Ancak görünürlüğümüzü farklı alanlarda devam ettirdik. Yakın çevremizden gelen “yurt şikayetleri” karşısında yine elimizden geleni yapmaya devam ettik. Eylemlere katıldık ve her şey gittikçe değişmeye ve yurttaki “imajımız” da buna göre yeniden şekillenmeye başladı. Ne yazık ki medyadaki görünürlük karşısında çeşitli bahanelerle yurtlarda şikayet ediliyor, ifadeye çağrılıyor, eşyalarımızı çöplerde buluyor ve akabinde yurtta bulunan kişiler tarafında tehditlere maruz bırakılıyorduk.

Eşyalarımız yurdun her yerinde!

Zaman zaman oda arkadaşlarımızın fobik davranışlarına maruz kalıyorduk. Renkli çorapları çöpe atıyor ve bunu dalga geçercesine odanın WhatsApp grubuna yazıyorlardı. LGBTİ+’larla ilgili fobik fotoğraflar grupta paylaşılıyor ve aşağılama amacı güdülüyordu. Bunlar, bizi etkilemesine izin vermemeye çalıştığımız küçük olaylardı. Ancak gün geçtikçe bu vakaların üzerine bir yenisi ekleniyor ve gittikçe tahrik edici bir hal alıyordu.

Şiddet yanı başımızda

Artık alanlarda mücadele etmeye başlamamızla birlikte üniversite içindeki sivil polislerin dikkatini çekmeye başlamıştık. Geceleri emniyetten birileri “arşivde” var olan fotoğrafları arkadaşlarımız aracılığı ile bize ulaştırıyor ve “sizi her yerde izliyoruz” mesajını veriyorlardı. Bununla yetinmeyip üniversite dışında tehdit eden ve alanlarda fiziksel şiddete maruz bırakıyor, okul içinde tatlı görünmek için selam veriyor, gülümsüyorlardı. Zaman geçtikçe sekiz kişilik odamızda biz üç lubunyaya psikolojik ve fiziksel şiddet alarmları çalmaya başladı. Düzenli olarak idareye gidiyorduk ve olup bitenler hakkında ifade veriyor, başka yurda gönderilmek veya atılmakla tehdit ediliyorduk. Ancak sonunda olan oldu ve trans oda arkadaşımız 20 – 21 Aralık günleri iki gün üst üste fiziksel şiddete uğradı. Bu şiddetin ardından arkadaşımız hastaneye kaldırıldı ve vücudunun birçok yerinde şişlikler ve ezikler olduğunu öğrendik. Şehir dışında olduğum için arkadaşıma uzaktan telefonla destek olabiliyor ve avukat bulmaya çalışıyordum. Tam bu aramalar esnasında sivil polis olduğunu bildiğim kişi, “Yusuf mu o? Telefonu ver!” sözleriyle telefonu arkadaşımdan alıp benimle konuşmaya başladı. Ben insani bir konuşma beklerken eylem yapmamamız için ricalarda bulunan bir ses ile karşılaştım. Bu konuşmanın ardından failin akıbetini sordum ve, “Yurtta,” cevabı ile karşılaştım…

Bu konuşmaların ardından fail sonunda hastaneye bir yığın polis koruması ile getirilmişti. Sürekli olarak “Sakin ol” telkinleri verilen şahıs adeta hayatta kalandan korunuyor ve cezasızlık ile ödüllendiriliyordu. Fail bir anda mağdur konumuna gelmiş ve apar topar yurdu değiştirilmişti. Bizim payımıza ise yine yurttan atılma korkusu düşmüştü…

Cezasızlık karşısında ne yapacağız?

Tüm bunlar olmaya devam ederken bir taraftan Muamma LGBTİ+ Derneği, Ünikuir Derneği, İHD, Toplumsal Özgürlük Partisi gibi hem yerel hem de Türkiye genelinde hak savunuculuğu yapan dernek ve siyasi partiler ile iletişim kurmaya çalışıyordum. İlk desteği hastaneye giderek Kampüs Cadıları üstlendi ve devamında konuyla ilgilenmesi için Ünikuir Derneği’nden Av. Duygu ve İnsan Hakları Derneği desteğiyle 5 avukat görevlendirildi. Ardından Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) iki trans arkadaşıma kalacak yer bulmak ve bu yerdeki güvenliğin sağlanması için seferber oldular ve güvenli bir alan oluşturdular. Bu arada nihayet ben de Mersin’e geldim ve sürece dahil oldum. Avukatlar ile 22 Aralık tarihinde bir araya geldik ve tüm süreci deliller ile aktardık.

“Yurt başka bir soruşturma yürütecek”

Bizler daha “Acaba ne olacak, neler bizi bekliyor?” düşüncesine kapılmadan, yurttan gelen telefonlar ile daha da tedirgin olmaya başladık. Hayatta kalanı hiçbir şekilde düşünmeyen yurt yönetimi, yurdun ayrı bir süreç başlatacağını söylüyor ve hayatta kalanın yurttan atılabileceğini dile getiriyordu. Bununla da yetinmeyip acil bir şekilde hayatta kalanın yurda gitmesini ve eşyalarını toplamasını istiyordu. Ancak hayatta kalan hangi eşyalarını toplayacaktı? Camdan aşağı atılan eşyalarını mı yoksa dolapta kalan birkaç parça elbiseyi mi?

Bu dava yurtlarda barınan tüm lubunyaların ve trans kadınların davasıdır!

Yurtlarda barınmak zorunda olan ve her gün farklı şeylerle mücadele etmeye çalışan biz LGBTİ+’ların hepsini ilgilendiren bir dava sürecini başlatmış olduk. 22 Aralık itibariyle avukatlar ile görüşmeler bir noktaya kadar tamamlandı. Avukatların 25 Aralık itibariyle de savcılığa suç duyurusunda bulunacağını ve sürecin başlayacağını öngörüyoruz. Ancak bu davada hem yalnız olmadığımızı bilmek, hem de LGBTİ+ hareketinin bu sürecin takipçisi olmasını talep ediyoruz. Süreç ile ilgili bilgi almak ve hayatta kalan arkadaşlarımızla dayanışmak isteyen herkesi bu davaya ortak olmaya çağırıyoruz.

Detaylı bilgi almak ve sürecin takipçisi olmak isteyen herkes, kişisel e-posta adresim olan 21yusufcelik@gmail.com adresinden bana ulaşabilirler.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam, nefret suçları, eğitim
İstihdam