26/01/2017 | Yazar: Karin Karakaşlı

Sistem mutantları ehlileştirmeyi, sözde ‘tedavi’lerle varlıklarını inkâr ettirmeyi dener. Tanıdık sahneler değil mi?

Temiz ve hatta steril, süper güçleri her daim insanlığın hizmetinde kahramanlardan ikrah getirmişlerimizin kurtarıcısıdır mutantlar. X-Men serisinin, Marvel dünyasının bizlere armağanı. Anlattıkları hikâyeye eklemlenme, o hikâyeyle sürekli boğuşma şansı verdikleri için bir başka seviyorum onları. Hayata denk geldikleri için.

Benimki mütevazı bir deneme. Kitaplardan bağımsız filmlere, o filmlerin içinden de üç karaktere odaklanan bir deneme. Mystique, Magneto ve Profesör X olan Charles’a. Onların çağrıştırdıklarının da ancak bir kısmına. Ne de olsa, kombinasyonlar sınırsız, hayatta neyi öncelediğinizi bağlı olarak da anlatması hiç bitmeyecek bir dünyadır bu. Seçer, alır ve denersin. Birilerine ulaşsın, denk ve iyi gelir istersin.

Bir ben var bende, benden içeri

Mutant, nimet de lanet de sayılabilecek bir varoluş hali. Doğuştan farklı özelliklere sahiptir mutantlar. Kimisi yerçekimine meydan okuyan bir hızla devinir, kimi dokunduğu her şeyin, herkesin gücünü emer, kimi gözünden alevler saçar, kimi yarı hayvansıdır, kimi eski tanrıça… Bazılarının gücü dünyayı kökünden sarsacak boyuttadır. İçlerinde cadı ve bilge deneyimine sahip olanlar da vardır, bahşedilen yeteneğiyle ne edeceğini bilmeyeni de. Hepsinin özelliği sıra dışı ve birbirinden farklı olmaları. Ortak noktalarıysa kategori meraklısı dünyada, onların bu atipik özelliklerinin çoğu zaman tehlike ya da tehdit olarak algılanması. Burası, aynı zamanda norm takıntılı dünyamızda, mutantları heyecanlı maceraların kahramanları olmaktan çıkarıp üzerinde çokça düşünülesi varlıklar kılan kısım.

Kapitalist sistem, rahat hükmedebilmek uğruna yekpare çoğunluklar sever. Dil, din, etnik köken gibi unsurlarla farklıysan, seni kendi sisteminin çarkında ehil ve evcil bir dişliye dönüştürene kadar rahat etmez. Farklıysan bile makbul bir farklı olman icap eder. Yeterince az, yeterince uyumlu. Öte türlüsü kaçınılmaz bir savaştır.

Peki ya farklılığın, varlığına içkinse? Lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, intersekssen? Queersen? Verili toplumsal cinsiyet kimliklerine sığışmayansan? İşte o zaman mutantlar karşısında sistemin ne hallere büründüğüne bakmak açısından da bir okuma yapmak mümkün. Zira heteronormatif dünyanın, tekmil azınlık ve çoğunluklarıyla verdiği en büyük mutant sınavı LGBTİ’lerle olandır.

Elbette mutant olma halini LGBTİ varoluşu ile birebir denkleme oturtmak, matematiğe her daim nanik yapan hayatın kurgusuna hakaret sayılır. Yine de X-Men serilerinde mutantlar karşısında Amerika Birleşik Devletleri nezdinde simgeleşen küresel düzenin verdiği türlü tepkileri bir yerlerden fena halde tanıdık bulmamak mümkün değil.

Mutantların kendi benliklerini kabulü her seferinde sancılı bir süreç. Aile başta olmak üzere kimselerin onları, sahip oldukları o özel ve farklı ‘şey’den ötürü, takdir ettiği yok. Tersine, çoğu kez korku ve aşağılama, inkâr ve dışlama galebe çalıyor. Çoğu eşcinsel ve transseksüel için de hikâye bundan farklı değil. Dünyada kendisi gibi bir insanın daha var olduğuna inanamadan geçen yıllar var. Ta ki o ilk karşılaşmaya kadar.

Hayat okulu

Mutant dünyası tesadüfi karşılaşmaların ötesinde, mutant olma bilincini veren bir okul var. Adı Yetenekli Gençler için Xavier’in Okulu. Profesör X’in öğrencileri burada öncelikle dünyada yalnız ve tek olmadıklarını, eğer denetim altına alabilir ve sahiplenebilirlerse özel yeteneklerinin kendilerine bahşedilmiş bir hediye olduğu gerçeğiyle karşılaşıyor. Kendilerini olduğu gibi kabul ve takdir etmeyi. Kendi seçtikleri isimlerle yeniden doğuyorlar.

Kendisi de güçlü bir mutant olan Profesör X, zihinlere girebilme ve karşısındaki yönlendirebilme yetisini, yıllar içinde geliştirilecek bir cihaz eşliğinde dünya üzerindeki bütün mutantların yerlerini saptayarak, onları bu okulda buluşturmaya adar. Kendisine yoldaş olarak seçtiği de en az onun kadar güçlü bir diğer mutant Magneto’dur.

Magneto en baştan itibaren karanlıktır. İnsanlara zerre güveni olmayan, gücünü yıkmaya adamış bir varlık. Profesör X ise onun yanında hep ışıltılı olandır. Gel gör ki filmin ve elbette hayatın en belirleyici unsuru olan zaman henüz son sözünü söylememiştir. Muhteşem bir kurgu eşliğinde zamanda ileri geri hareket ederken, zamana dair o kadim bilgiyi bir kez daha teyit ederiz; zaman çizgisel bir doğruda ilerlemez, çember zamanda her an geçmiş ve geleceği barındırır. Bazen birine bazen diğerine geçersin an içinde. İşte o zaman Magneto’nun henüz küçük bir çocukken anne babasıyla birlikte tutulduğu bir Nazi kampında keşfedilen yeteneğinin ailesinin canı pahasına iddia konusu edildiğini öğreniriz. Öfke dediğimiz acı ve intikamdır. Bir failden tekmil sisteme yayılan bir hınç. Parlak Profesör X ise an gelir, devlete güvenebilen, bütünün hayrı için bireyleri feda edebilen, orta yolu savunan bir oportünist gibi görünebilir. Sonra… kartlar yeniden karılır. Mutantlar bir kez daha iyilik-kötülük çarkında yer değiştirir.

Anlaşılacağı üzere, mutant dünyasından öğrenilecek en önemli derslerden biri de mutlak iyilerin ve kötülerin olmadığı geçeği. Sırada insanlar için iyilik ve kötülük bu derece keskin bir seçim ifade etmez çünkü iyiliğin ve kötülüğün boyutu mutantlarda devasadır. Verdikleri kararla dünyanın sonunu getirebilir ya da daha güzelini sil baştan kurabilirler. Dolayısıyla iyilik kötülükten öte kudret ve zaaf hikâyeleri vardır. Gücünü ne sebeple neyin hizmetinde kullanacağın, senin iradeni ya da zaafını belirler.

İyi, kötü, eşsiz…

Ya üçlemenin üçüncüsü, Mystique? Ondan öğreneceğimiz bambaşka bir hikâyedir. Dünya üzerinde istediği her canlının şekline bürünebilme gücüne sahip olan Mystique, gece mavisi hayvansı kabuklu derisi, elâ ile bal rengi arası oynaşan parlak gözleri ve kızıl saçlarıyla eşsiz bir varlıktır. Genç Magneto, kendisine bir ömür aşık kalacak Mystique’in büründüğü güzeller güzeli genç ya da olgun kadınları değil ‘gerçek Raven’i görmek ister. Ona, var olduğu haliyle nasıl da muhteşem olduğunu hissettirir. Aynı Magneto’nun bir başka zamanda kendi mutant gücünden vazgeçmek pahasına hayatını kurtaran Mystique’i “Üzgünüm artık bizden değilsin” diye oracıkta bırakması da en az o diğer sahne kadar çarpar insanı. İkisi de Magneto’dur ve ikisi de Mystique’tir bu hayatta. Seni en çok var edene vermez misin zaten yok etme gücünü?  Magneto Erik olduğu günlerde Raven olan Mystique’in en çıplak gerçeğini görüp göstermiş, aynı Mystique varlığını onun için gözden çıkardığında, kendini insan icadı mutant karşıtı bir silaha siper edip de o eşsiz mavi cildi soyulduğunda, sade, sıradan güzellikte herhangi bir kadına dönüştüğünde kendisine ve benim nezdimde mutantlığa ihanet eden Magneto’nun terk edişi karşısında soyunuk kalır. Çıplaklık doğal halimizdir, işin için o yargılayan bakış girdiğinde soyunuk kalırız. Ve karşımızdaki o varlık, ‘herkes’leşir. O ki artık aradaki bağı, o kimi zaman halat kimi zaman iplik haline gelen ipi kesmiştir.

Onur için

Sistem mutantları ehlileştirmeyi, sözde ‘tedavi’lerle varlıklarını inkâr ettirmeyi dener. Tanıdık sahneler değil mi? Mutantlar ve insanlar kerelerce soykırımla sınanır. Hayat mutant toplumu için de kimlik ve cemaat duygularının eşzamanlı geliştiği o okuldaki gibi korunaklı kalmaz. Mutantlar da birbirine ihanet eder, taraf seçer. Farklı olmak başlı başına bir muhaliflik getirmez. Ama iş, mutant dünyasının kuşatan haksız önyargılara, genelleştirmelere, şehir efsanelerine direnmeye geldiğinde, eskinin düşmanları bile onurları için birleşir.

Modern zamanlarda kimi zaman renkli bir eğlence karnavalına dönüştürülmeye çalışılan ya da bu topraklarda olduğu üzere başka muhalif hareketlere de ilham verecek olan gizil gücünden sebep, muhafazakârlık soslu faşizm altında yasaklanan Onur Yürüyüşü, sistemin iyi ve kötü polis yanlarını ortaya koyan devasa bir turnusol kâğıdıdır aslında. Mutantlar için aşağılandıkları, dışlandıkları, yok sayıldıkları ya da varoluşlarına tahammül edilemeyen her an bir mücadeledir. Tıpkı eşcinsel ve transseksüellerin bir ömürlük mücadelelerinde olduğu gibi.

Mutantların onuru, bu kavramı dünya üzerinde içi boş bir romantizmden kurtaran LGBTİ hareketi sayesinde insanlığa da verili bir ilham nicedir. Hepimizi her kim ve ne isek, daha da her kimlere ve nelere dönüşeceksek her halimiz ve ihtimalimizle kabul eden ve ettiren bir güç onur. Hak mücadeleleri içerisinde onu bu denli özgün kılan da, bireyden başlayan ve oradan toplumsallaşan özgürleştirici yanı.

O özgürlüğü hissettiğimizde hepimiz mutant oluruz. Zaman, tek bir belirleyici anda asılı kalır. Dem bu dem zamanında. Dünyanın titreşimi içimizdedir artık; mağma iç organlarımızda, gök yüzü zihnimizde. Aşk dolarız, kendimizi aşarken. O yüzden de mutant olmadan geçen ömür, nafiledir biraz. Geriye sadece öldüğümüz ve doğduğumuz, ölüp ölüp dirildiğimiz, arta kaldığımız, sağ kaldığımız ve ayağa kalktığımız anlar kalır. Mutant zamanlarımız.

Onlar her şeye değer.

*Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin 151. sayısında yayınlanmıştır. Kaos GL dergisine basılı ya da internet üzerinden erişmek için abone olabilir ya da bu bağlantıda bulacağınız kitabevlerini ziyaret edebilirsiniz. 


Etiketler: medya
İstihdam