22/11/2010 | Yazar: Yıldırım Türker

Tecavüz mağduru bir kadının ne yaşadığı bilmeyen-bilmezden gelenlerce izlenmesi, kadın özgürlüğü hareketince desteklenmesi gereken bir olay değil mi?

Tecavüz mağduru bir kadının ne yaşadığı bilmeyen-bilmezden gelenlerce izlenmesi, kadın özgürlüğü hareketince desteklenmesi gereken bir olay değil mi?

Bu ara yeni bir kavramla daha tanışmış bulunuyoruz: Zamanın Ruhu.

Bu şiirsel tamlama, Özkök tarafından dolaşıma sokuldu, yanılmıyorsam. İki üniversitede ‘Zamanın Ruhu’ başlıklı dersler vereceğini okuduk. Geçmiş günahlarını aklamak için de başvurduğu bir kavram.

Yazılarında ‘Zamanın Ruhu işte.’ deyişi, sessizliğe dayanamayan teyzelerin ‘ooof of’ çekivermesi gibi. ‘Hey gidi günler hey!’ der gibi. ‘Şu kavanoz dipli dünya’ der gibi.

Benim derdim, Hegel’in zeitgeist’ından tercüme böylesi bir pişkinliğin üstüne gitmek değil. Zamanın ruhunu temsil ettiği iddiasına sarılarak bizzat körüklemiş olduğu insanlık suçlarını toplumun bütününe sıvaştırmaya çalışanları zamana havale ediyorum.

Yine de hakkını vermeden geçemeyeceğim. Evet, Özkök, cıvalı zarını kaybetmiş barbutçu gibi kaderi geç keşfetmiş. “Yarın da sizi linç ederler. Oturduğunuz posta güvenmeyin”, diyor. Tarihin tahterevalli yorumunun yalınkatlığına aldırmadan, söylediğindeki doğruluk payını görelim.

Şimdi zamanın ruhu temsilinde çok gayretkeş ve özgüvenli gördüğümüz iki kadına bakalım istiyorum. 

Aile bekçisi Kavaf
Biri, aileden sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf. Unutmuş olanlara hanımefendiyi hatırlatalım.
Bakan olalı beri sadece ne idüğü belirsiz aile güzellemeleri döktürmek dışında bir faaliyette bulunduysa da kamuoyuna yansımış değil.

Aileden sorumlu bakanlar olarak hükümetlerin göstermelik kadın milletvekillerini görevlendirdiğini biliriz. Aileden sorumlu olan, kadındır. Yuvayı dişi kuş yapar hesabı.

Selma Aliye Hanım da “Güçlü toplumun çekirdek yapısı güçlü ailedir. Ailenin de güçlü olması için sağlam temellere oturması gerekir. Sağlam temellere oturan sağlam bir başlangıcın olması için de denklik olması gerektiğini düşünüyorum. Her anlamda her konuda denklik olması lazım” diyor sözgelimi.

‘Davul bile dengi dengine’ özdeyişinden öte bir anlam geçiriyor mu bu sözler size?

Birkaç yıl önce aile içi şiddete maruz kalan Nahide Opuz’un Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde açtığı dava sonucunda Türkiye kadını koruyamamak gerekçesiyle tazminat ödemeye mahkûm edilmişti. Selma Aliye Hanım da bu konu kendisine sorulduğunda “Henüz karar kesinleşmemiştir” minvalinde bir tuhaf açıklamayla durumu geçiştirmişti.

Ama televizyondaki dizilerde sevişme gösteriliyordu. Bu durum da bakanımızı ‘irite’ ediyordu.

Şifreli yayın konusunda gayret göstereceğini açıklamışlığı var.

Yani bakan hanım boş durmuyor, ‘Türk aile yapısına aykırı’ durumlarda şahin kesilip bakanlık koltuğunu nasıl hak etmiş olduğunu açık ediyor.

Ama kendisinin uluslararası bir başarısı da var.

Avrupa Konseyi Aileden Sorumlu Bakanlar Konferansı’nın Haziran 2009’da Viyana’da yapılan toplantısında, ‘farklı aile formlarında yetişen çocukların haklarına ilişkin’ düzenlemeler ele alınmıştı. Toplantıda Türkiye’yi Selma Aliye Hanım temsil etti.

Deklarasyonda yer alan ‘farklı aile formları’ tanımının eşcinsellerin evlat edinmesinin önünü açabileceğini öngören Türkiye, Avrupa Konseyi’ne gönderdiği yazıda “Ülke olarak eşcinsel evliliği kabul etmediğimiz gibi eşcinsel aile ebeveynlik kurumunu da kabul etmediğimizi belirtmek isteriz” dedi. Avrupa Konseyi Türkiye’nin görüşünü dikkate aldı. Deklarasyonda yer alan “Bu günlerde aile, farklı yaşam biçimleri düzenlemelerini ifade etmektedir ve Avrupa’daki çocuklar, çocuğun hayatı süresince değişebilen farklı aile formları içerisinde büyümektedir” maddesine ‘bu aile formlarının ülkeden ülkeye farklılık göstermekte olduğu’ ifadesi eklendi.

Yani içiniz rahat etsin. Selma Aliye Hanım, Türk ailesini koruyor.

Kendisinin eşcinselliğin bir hastalık olduğunu ilan etmesiyle birlikte zamanın ruhunu çalmaya çalışan bir yığın mağdur eskisi kendisini savunmak için cansiparane mücadele etmiş, onun hasta dediği günahkâra tercüme edilmiş ve liberal-demokrat kanat mensubu kimi sahtekârlar da onların sırtını tapışlamıştı. 

Halide Hanım’ın nesi eksik?
Şimdi aynı müstafi mağdur kalkışmasını, bir hane hicaz hümayun peşrevini müteakiben sahneyi onurlandıran bir başka sayın milletvekili, Halide İncekara’nın öncülüğünde yaşıyoruz.

‘Yaprak Dökümü’, ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’ gibi diziler sapıklığı teşvik ediyormuş. Halide İncekara, “Bu diziler Azerbaycan’ı, Ortadoğu’yu da sardı. Ruh hastası senaristlerin şuuraltındaki rahatsızlıkları dizilere yansıtılıyor” deyiverdi.

Öncelikle ‘Fatmagül’ dizisinin tecavüzü özendirdiği, en kibarından meşrulaştırdığı iddialarını haykıranların, kadının bir ‘fikir’ olarak, ‘dekoratif’ bir unsur olarak korunma altında tutulmasını savunanlar olduğu kanısındayım. Memleketin önde gelen ‘teamül’lerinden biri olarak tecavüzün dile getirilmesi bile onları korkutuyor. Kaldı ki tecavüz mağduru bir kadının özneleştirilmesi karşısında dehşete kapılıyorlar. Bu toplumda her kesimden her kadının potansiyel bir tecavüz mağduru olduğu gerçeğiyle yüzleşmek istemiyorlar.

Dizinin kaldırılmasını isteyenler arasında kimi kadın kuruluşlarının olması ise olayın gerçekten acı tarafı.

Tecavüz mağduru bir kadının neler yaşayıp ne tür vahşi örgütlenmelerle yüz yüze geldiğinin, bilmeyen-bilmezden gelenlerce izlenmesi, kadın özgürlüğü hareketi açısından kutlu ve desteklenmesi gereken bir olay değil midir?

İncekara’ya gelince. Yazarları gönül rahatlığı ve sırtı sağlam hoyratlığıyla ruh hastası ilan edebilmesi neyin göstergesi dersiniz?

Ya türbanlı yazar kontenjanından kimi demokrat eskizlerinin de milletvekiline destek veren yazılar döşenebilmesi?

Memleketi muhafazakârların hak ettiği, halkı en çok onların temsil ettiği düşüncesinden yola çıkarak muhafazakârlığın şefkatle yeniden keşfine çalışan liberal sözü de yanına alınca, bu hanımların hiç lafı dolandırmadan, eşcinselleri hasta ya da günahkâr, (aralarında anlaşamadıkları bir nokta) beğenmediklerini ahlaksız-sapık-ruh hastası ilan edivermeleri işten bile değil.

Zaman gülünün kendilerinden yana döndüğünün farkındalar.

Artık hastaların, hainlerin, sapıkların, alçakların listelerini onlar çıkaracak.

Bir zamanlar kendilerinin sözünü ketleyen zalimlerinden daha zalim olma olasılıkları son derece yüksek üstelik. Kadını bedeninden kurtarıp defter arasında kurutma projesinde Kemalistlere nal toplatacaklarından eminim.

Hem kadın özgürlüğünü türbana düğümleyip demokratlık taslayanlara, hem tayyörsever Kemalistlere küçük bir hatırlatma: Sözlerini andığım iki siyasetçi hanımın da başı açık.


Etiketler: insan hakları
nefret