26/10/2020 | Yazar: Oğulcan Yediveren

Teknik gelişmeler ile birlikte deniz aşırı işgaller mümkün hale gelmiş ve Avrupa sömürgeciliğinin yükselmesiyle birlikte feodal Avrupa’nın tekeşlilik modeli dünyaya yayılmıştır. Tıpkı Roma İmparatorluğu’nda olduğu gibi feodal Avrupa’da da tekeşlilik kurumu yolculuğuna ataerkinin, heteroseksizmin ve ırkçılığın tarihiyle iç içe bir şekilde devam etmiştir.

Zorunlu tekeşliliğin kısa bir tarihi – I Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Adem ile Havva, Peter Paul Rubens

Tekeşlilik de çokeşlilik de insanlık tarihinin başından itibaren var olan iki eşleşme biçimidir. Fakat anaerkil toplumların yerini ataerkil toplumlar aldıkça tekeşlilik ve çokkarılılık da hegemonik eşleşme ve üreme biçimleri halini almıştır. Modern anlamıyla tekeşlilik kurumunun kökenlerini Antik Yunan / Roma İmparatorluğu’na dek takip edebiliriz. Modern tekeşlilik kurumunun tohumları Antik Yunan / Roma İmparatorluğu’nda atılmış, Avrupa’da günümüze kadar dönüşerek son halini almış ve Avrupa sömürgeciliği ve emperyalizm ile tüm dünyaya yayılmıştır. Bu bölümde modern tekeşliliğin dönüşümünü ve yayılmasını kısaca anlatmaya çalışacağım.

Antik Yunan / Roma İmparatorluğu’nda Tekeşlilik

Ulus devletlerin ortaya çıkışı ve modernleşmeyle birlikte çokkarılılığın yasaklanması ve tekeşli evliliğin tek yasal form halini alması epey yaygınlaşmıştır. Hatta, birçok ülkenin yasasında aldatma boşanma için bir gerekçe olarak görülmüştür. Modern anlamıyla tekeşlilik kurumunun Roma İmparatorluğu’ndaki yasalara dayandığı düşünülmektedir. Aslına bakılırsa hikâye düşünüldüğü kadar basit değildir. Roma İmparatorluğu’nda yasalar bazında tek meşru evlilik şekli heteroseksüel tekeşli evlilikler olsa da erkeklerin aynı evde yaşamadıkları sürece metreslerinin olmasının önünde ne sosyal olarak ne de yasal anlamda bir engel yoktur. Hatta, metreslik göz ardı edilemeyecek kadar yaygın bir kurum halini almıştır. Metreslik kurumu köleliğin kalkması ve Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasına kadar devam etmiştir. Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla birlikte Hristiyan Kilisesi güçlü bir siyasi kurum haline gelmiş ve metreslik kurumuna karşı savaş açmıştır.

Roma İmparatorluğu’nda tekeşli evliliklerin tek yasal evlilik biçimi halini alması Antik Yunan’a dayanmaktadır. Erkek Uzlaşı Teorisini bir önceki bölümde yapı bozuma uğrattığımız şekliyle burada kullanmak çokkarılılıktan tekeşliliğe geçişi anlamakta yardımcı olacaktır.

Kavram kargaşası yaşamamak adına çokkarılılık kavramını erkeklerin birden fazla kadınla evliliğin yasal olmasını, metresli tekeşlilik kavramını tekeşliliğin tek yasal evlilik formuyken fakat metresliğin serbest olmasını, tekeşliliği ise tekeşli evliliklerin tek yasal ve toplumsal anlamda da meşru eşleşme biçimi olmasını ifade etmek için kullanacağım.

Milattan önce 1200’de Antik Yunan’da saray sisteminin çökmesi ile birlikte Antik Yunan Karanlık Çağ’ına girmiş, büyük bir ekonomik çöküş de beraberinde gelmişti. Ekonomik çöküşün yaşanması ile birlikte birden fazla kadınla evlenebilecek ekonomik güce sahip elit erkekler toplumda sayısı yok denecek kadar az kalmış ve çokkarılılığın ekonomik temelleri ortadan kalkmıştır. Sarayın çökmesi ile birlikte şehir devletlerinin ortaya çıkmasını sağlayacak koşullar oluşmuş ve bu şehir devletlerde güçlü bir vatandaşlık mefhumu ve halk katılımı önem kazanmıştır. Bu polis devletlerde çokkarılılık saray devletinin despotluğu ve barbarlıkla eş tutulmuş ve tek yasal evlilik formu heteroseksüel tekeşlilik olmuştur. Fakat aynı zamanda tekeşlilik tek yasal evlilik formu halini alsa da evli erkeklerin cinsiyeti fark etmeksizin köleler ile cinsel ilişkiye girmesi toplum tarafından meşru görülmüş ve yasal olarak önüne hiçbir engel konmamıştır. Kısacası meşru cinsellik ve eşleşme biçimlerine heteroseksüel erkeklerin karar verdiği heteroseksist ve ataerkil bir evlilik sistemi vardır.

Tekeşlilik şehir devletlerinde yaygın bir yasa haline gelmiş ve bu yasayı uygulayanlardan biri de Roma Şehir Kenti olmuştu. Roma Şehir Kenti yıllar içerisinde büyüyüp tüm Akdeniz’i kapsayan bir imparatorluğa dönüştüğünde de bu yasalar yürürlükteydi. Fakat, imparatorluğun çok daha güçlü bir hal alması ve imparatorluğa dışarıdan da kölelerin getirilmeye başlamasıyla birlikte metreslik gözle görülebilir bir kurum halini almıştır.

Peki, neden Roma İmparatorluğu ekonomik olarak çok geliştikten ve çokkarılı evlilikler yapabilecek bir elit sınıf ortaya çıkmasına rağmen tekeşlilik tek yasal evlilik formu olarak devam etmiştir?

Roma İmparatorluğu’nda kadınlar tam olarak özgürleşmiş değillerdi. Hatta yarı köle statüsündeydiler. Mesela, Romalı erkekler evliliklerinde doğan tüm erkek çocuklara bakmakla yükümlüyken ilk doğan hariç kız çocuklarını satabilir veya öldürebilirdi. Roma İmparatorluğu’nda evlilik miras örüntüsünü kurma ve daha fazla insan gücü üretme işlevi görmekteydi. Bu miras örüntüsünü takip edebilmek için bekarete çok önem verilirdi ve kız çocukları ergenliğe girdikleri 11 – 12 yaşlarında evlendirilirdi. Hatta, olur da erkek evlilik süresince evli olduğu kadının doğurduğu çocuğun kendisinin olmadığını iddia ederse çocuğun o erkekten olduğunu kanıtlamak hukuken kadının göreviydi. Kadının toplum içerisinde iki rolü bulunmaktaydı: evlenip kocasına kendini adamak ve doğurmak. Kocasına kendini adamak ev içi emeğini karşılıksız vermek, tekeşli bir şekilde erkeğe bağlı olmak ve hatta yeri geldiğinde yün eğirip ev ekonomisine katkıda bulunmayı kapsardı. Kadınların doğurması ise askeri gücüyle tanınan bir imparatorlukta çok önemli görülmekteydi.

Erkek uzlaşı teorisi (EUT) ekonomik daralma sonucunda elitlerin ortadan kalkmasıyla birlikte çokkarılılığın ekonomik koşullarının ortadan kalktığını ve tekeşliliğin zengin ve fakir erkekler arasındaki üreme eşitsizliğini yok ettiği için grup içi anlaşmazlığı yok ettiğini söylemekteydi. Üreme eşitsizliği kavramı ise insanların kaçınılmaz bir üreme içgüdüsüne sahip olduğunu söyleyen biyolojik argümanlara dayanmaktaydı. Toplumsal değişimlere yapılan açıklamaların üreme içgüdüsüne indirgenmesinin kısıtlılıklarından bir önceki bölümde bahsettim. Aslında denkleme ataerkiyi eklediğimizde EUT bize bir açıklama sunabilir. Kadınların özgür olmadığı ataerkil Roma toplumunda evlilik erkekler için epey çıkar sağlayan bir kurumdur. Yukarıda da bahsettiğim gibi erkekler kız çocuklarını satabilir, kadınların ev içi emeğini sömürebilir, hatta ondan yün eğirerek ev ekonomisine katkıda bulunmasını isteyebilir. İstatistiki olarak kadın ve erkeklerin aşağı yukarı eşit nüfusa sahip olduğunu biliyoruz. Bu sebeple fakir erkeklerin evlenip sömürebileceği bir kadın bulabilmesinin elitlerin çokkarılı evlilikler yapmamasından geçmesi akla yatkındır.

Metresli tekeşlilik kurumu sayesinde Roma İmparatorluğu’nda bir yandan fakir ve zengin erkekler arasındaki anlaşmazlık tek yasal evlilik biçimi tekeşlilik haline getirilerek ortadan kaldırılmakta bir yandan da zengin erkekler dışarıdan imparatorluğa getirdiği köle kadınlarla çokeşliliği yaşamaya devam etmektedir. Kölelik kurumunun olması ve evlilik içi tekeşliliğin erkekler içi çatışmayı azaltması Roma İmparatorluğu’nda metresli tekeşlilik sistemini teşvik etmiştir.

Zaman içerisinde kölelik kurumu ekonomik olarak önemini kaybetmeye başlamış ve tarım ekonominin temelini oluşturmuştur. Bu değişime paralel olarak Roma İmparatorluğu siyasi alandaki gücünü yıllar içerisinde yitirmiş Hristiyan Kilisesi güçlü bir siyasi aktör haline gelmiştir. Bu değişimler Avrupa feodalizminin yükselişine denk düşmektedir. Feodalizmin yükselişi ve köleliğin önemini yitirmesi ile birlikte metreslik kurumu da ortadan kalkmaya başlamıştır çünkü kadın – erkek nüfus oranı kadınların lehine bozan kölelik kurumu ortadan kalkmıştır. Hatta, Hristiyan kilisesi Roma’nın tekeşli evlilik geleneğini aynen korurken metres kurumuna karşı adeta bir savaş başlatmıştır.

Aslına bakılırsa Roma İmparatorluğu’nda metresli tekeşliliğin tarihi ırkçılığın, ataerkinin ve heteroseksizmin de tarihidir. Ayrıca, zengin ve fakir erkekler arasındaki “sınıflar arası bir çatışma” gibi duran çokkarılılık-tekeşlilik çatışması bizlere, insanlık tarihine dair ataerkiyi denkleme katmadan yapılacak her türlü okumanın en temelden eksik olacağını ve sınıflar arası çatışmanın ise ne kadar cinsiyetlendirilmiş bir çatışma olduğunu gözler önüne sermektedir.

Feodal Avrupa ve Hristiyan Kilisesi

Feodal Avrupa’da da aile ve evlilik iktisadi işlevleri kuvvetli bir kurum olmayı sürdürmüştür. Feodal toplumlarda evlilik tutkulu bir aşkın sonucu olarak görülmekten ziyade mülkiyetin yeni kuşaklar vasıtasıyla daimî sahipliğini ve dağıtımını sağlayan ve cinsel ilişkiyi meşrulaştıran bir kurum olarak algılanmaktaydı. Hatta, evlilik esas olarak aileler arası bir sözleşme olarak görülmekteydi.

Feodal Avrupa’da merkezi bir siyasi kurum yoktu ve küçük küçük krallıklardan oluşmaktaydı. Evlilik bu krallıkları yöneten soylu aileler arasında bir sözleşme olması itibariyle hem siyasi hem de ekonomik bir işlev görmekteydi. Buna uygun olarak, saray aşkı geleneğinin ürünü olan tutkulu ilişkiler, karşıt bir kurumun yani zinanın temeli olarak görülmekteydi. Evlilik kurumu hala miras örüntülerini belirleyen bir işlev gördüğü için feodal Avrupa’nın Roma İmparatorluğu’ndan devraldığı evlilik içi tekeşlilik geleneğinin devam etmesi ise şaşırtıcı değildi. Ayrıca, kadının heteroseksüel tekeşlilik kurumuna kapatılması taht kavgalarına son vermek açısından da mühim görülmekteydi.

Fakat, feodal Avrupa’da tek güçlü siyasi kurum krallıklar değildi. Kilise ve Hristiyanlık inancı kralların kendi siyasi meşruiyetlerini sağlaması için temel dayanak noktasıydı. Kralların tanrı tarafından halkını yönetmek için halkı tarafından görevlendirildiği düşünülürdü ve bu sebeple halkın desteğini ve siyasi meşruiyet kazanmada kilisenin rolü kaçınılmazdı.

Buna benzer bir şekilde heteroseksüel tekeşlilik kurumunun da meşruiyeti Hristiyan kilisesine dayanmaktaydı. Kilise, tekeşlilik kurumunun en önemli işlevlerinden birini üreme olarak görürken tekeşlilik dışında (üreme amacı gütmeyen) her türlü cinsel ve romantik ilişkiyi de yasaklamaktaydı. Yani yasak olan sadece birden fazla partnerle birlikte olmak değil, mastürbasyon, eşcinsellik gibi üremeyle sonuçlanmayacak cinsel pratikler de yasaklanmıştı.

Bu yasaklar siyasi meşruiyetini Hristiyanlık inancının cinselliğe dair anlatılarından almaktaydı. Yani Hristiyanlık inancı feodal Avrupa’nın siyasi ve ekonomik yapısının ideolojik arka planını oluşturmaktaydı.

Hristiyanlıkta saf ruh ve kirli beden ikiliğine sıkça vurgu yapılır. Saf ruh kutsal ve ruhani olanı temsil ederken, kirli beden dünyevi ve fiziksel olanı temsil eder. Buna göre beden günahkardır ve ancak ruhun hizmetine bırakılırsa kurtuluşa ulaşabilir. Buna bağlı olarak dünyevi hazlar için yapılan seks günah olarak görülür. Saf ruh – kirli beden ikiliği aynı zamanda cinsiyetlendirilmiştir. Yaradılış hikayesine göre Tanrı Havva’yı ilk insan olan Adem’in kaburga kemiğinden yaratır. Kadının yaratılmasıyla birlikte ikisi cinselliği simgelemekte olan yasak elmayı yer ve cennetten dünyaya kovulurlar. Bu hikâyenin insan türünün yaradılışını simgelediği düşünülür. Hikâyede cinsellik yasak ve cezalandırılması gereken bir şey olarak kodlanır. Aynı zamanda kadın baştan çıkaran ve günaha sürükleyendir. Kadın “kirli bedenle” yani dünyevi ve fiziksel olanla eşleştirilirken, erkek “saf ruhu” yani kutsallığı ve ruhani olanı simgeler. Ayrıca, kadın erkeğin kalçasından yaratılmıştır. Yani kadın erkeğe aittir. İncil’in Kral James versiyonun da bunu destekleyecek şekilde şu cümleler geçmektedir.

“Kocalar karılarının reisidir, tıpkı İsa’nın Kilisenin olduğu gibi. Yani nasıl ki kilise İsa’ya tabiyse, bırakın kadınlar da her şeyiyle kocalarına olsun.” [Eph. 5:23-24]

“Erkekler karılarının değil kadınlar kocalarınındır. Aynı şekilde, erkekler karıları için değil, kadınlar kocaları için yaratılmıştır” [I Cor. 11: 7-10]

Kısacası, tekeşli evlilik ve erkeğin üstünlüğü tek bir hikâyede birbirini tamamlayan parçalar olarak kurgulanmıştır. Buna uygun olarak, Hristiyanlıkta bekaret saflığı simgelemiştir ve fazlasıyla önem atfedilmiştir. Meryem Ana bunun en uygun örneğidir. Bekaretin saflığı simgelediği bir inançta, peygamberi doğuran kadının bakire olmaması düşünülemezdi. Meryem Ana’nın doğum yapmış bir bakire kadın olmasına yapılan vurgu bekarete verilen önemi göstermektedir. Bekaretin önemi kadının tekeşli bir evlilikte kendini adayacağı kocasına saklamasından gelmektedir. Meryem Hristiyanlıkta tüm kadınların rol modelidir.

Haçlı Seferleri olarak anılan, Hristiyan Kilisesi önderliğinde gerçekleşen Arap işgallerinde üreme odaklı ve tekeşli cinsellik kurgusu bu seferlerin ideolojik arka planını oluşturan elementlerden biri olmuştur. Tekeşli “saflık” anlatısı Hristiyan ulusların kendilerini ahlaken üstün güçler olarak konumlandırmaları anlamına gelmiş ve işgaller bu ahlaki üstünlük fikri ile meşru görülmüştür. Tekeşliliğin işgal edilen yerlerde de zorunlu koşulması Hristiyanlaştırma projesinin bir parçası olarak görülmüştür. Teknik gelişmeler ile birlikte deniz aşırı işgaller mümkün hale gelmiş ve Avrupa sömürgeciliğinin yükselmesiyle birlikte feodal Avrupa’nın tekeşlilik modeli dünyaya yayılmıştır.

Tıpkı Roma İmparatorluğu’nda olduğu gibi feodal Avrupa’da da tekeşlilik kurumu yolculuğuna ataerkinin, heteroseksizmin ve ırkçılığın tarihiyle iç içe bir şekilde devam etmiştir.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam, cinsellik
İstihdam