22/07/2009 | Yazar: Kaos GL

‘Biz heteronormatif düzeni kırmaya çalışıyoruz. Bunun içine din, ataerkil toplum ve bunun kadınlık-erkeklik imgeleri, sosyal farklılıklar giriyor.

“Biz heteronormatif düzeni kırmaya çalışıyoruz. Bunun içine din, ataerkil toplum ve bunun kadınlık-erkeklik imgeleri, sosyal farklılıklar giriyor. Toplumda artık hiç bir işlevi kalmayan baskıcı yapıları yıkmak istiyoruz.” 

Almanya’da yayınlanan “Jungle World” adlı gazete Kaos GL’den Ali Erol ve Beyrut’tan heteroseksüel olmayan kadınlar tarafından kurulmuş olan Meem grubundan Joelle ile yakın doğudaki eşcinsellerin hukuki, siyasal ve sosyal durumları hakkında konuştu.
 
Sohbet, Gunda Werner Enstitüsünün organize ettiği ve Heinrich-Böll-Stiftung’ta gerçekleşen “Love me Gender - Gender is Happening” festivalinde yapıldı.
 
Röportaj: Federica Matteoni
Almanca’dan çeviren: Zülfukar Çetin
 
Ülkelerinizdeki Gey Pride yürüyüşleri hakkında bize neler anlatabilirsiniz?
 
Ali: İstanbul’daki Gey Pride Yürüyüsü yaklaşık 2.500 katılımcıyla bir başarıydı. Her ne kadar bu onur yürüyüşü 7. kez gerçekleşmiş olsa da, durum, aynı günde biri “resmi” Mainstream-Parade ve diğeri alternatif olan “CSD-Kreuzberg” onur yürüyüşlerinin gerçekleştiği Berlin’le karşılaştırılamaz. Bizde sadece bir Onur Yürüyüşü oluyor ve biz bununla da memnunuz. Her ne kadar Türk ve batı medyası dikkatlerini İstanbul’a yöneltmiş olsalar da bizim için Türkiye’nin diğer şehirlerinde de bir şeylerin geliştiğine dikkat çekmek çok önemli. Bizim örgütümüz Ankara’da yer almakta ve orda 17 Mayıs’ta Uluslararası Homofobi Karşıtı Yürüyüş gerçekleşti. Farklı LGBT grupları başkentte meclis binası önünü de yürüdü. Bu bizim ülkemizde lezbiyen, gey, biseksüel ve trans görünürlüğü adına çok önemli bir gösteriydi.
 
Joelle: Lübnan’da Onur Yürüyüşü olmadı. Her ne kadar LGBT cemaatinin varlığı devlet ve toplum tarafından belli bir ölçüde tolere edilse de, bu tür gösterilerin ülkemiz için henüz çok erken olduğunu söylemeliyim. Gey Pride ile karşılaştırılabilecek önemli kamusal bir olay geçtiğimiz şubat ayında gerçekleşti. Gey ve Lezbiyen gösterisi olarak organize edilmiş olmasa da homofobiye karşı bir gösteri yapıldı. Bundan çok kısa bir süre önce iki gey Beyrut’ta kamusal bir alanda linç edildiler. Lübnan’da birçok medya örgütü bu olayın haberini yayınladı ve homofobinin insan hakları ihlali olduğunu belirtti. Büyük bir medya yankısından dolayı da Arap dünyasının LGBT haklarını savunan tek resmi LGBT örgütü olan Helem her türlü Ayrımcılığa ve Şiddete karşı herkesi bir oturma eylemine çağırdı. Bu gösteri, ilk kez büyük bir eşcinsel çoğunluğun katılımından dolayı Lübnan’daki ilk LGBT gösterisi olarak kabul edildi.
 
Mutlaka böyle bir onur yürüyüşüne sahip olmak istiyor musunuz? Gey Pride’ın Batı’dan ithal edildiğine dair eleştiriler var.
 
Joelle: Böyle bir eleştiri var ve biz buna uygun ve dikkatli bir şekilde davranmaya çalışıyor ve gösterilerimizi (konferanslarımızı ya da programlarımızı) buna göre planlamaya çalışıyoruz. LGBT bireylerin görünürlülük konusu Lübnan’da çok zor kompleks bir durum. Yakın Doğu’da yaygın ve homofobik bir görüş de homoseksüelliğin batıdan ithal edildiğidir. Diğer Arap ülkelerine göre Lübnan “liberal” bir ülke kabul edilse de, homoseksüel davranışlar resmi olarak illegal sayılmakta. Buna rağmen biz uluslararası medyanın sürekli yaptığı gibi kurban olarak algılanmak istemiyoruz.
 
Biz kurban değiliz. Her şeye rağmen görünürlük sorununda dikkatli olmak zorundayız. Çünkü görünür olmak aynı zamanda yaralanmak da demektir. Bizim ilk önce kendi toplumsal yapılarımız içinde güçlenmemiz ve kendimizi koruyabilmemiz için gerekli önlemleri almamız gerekir. CSD’ye ve bunun daha çok bir parti ya da politik bir gösteri mi olduğu sorusuna gelince: şayet bizde de böyle bir şey olsaydı, bunun daha politik olacağını söyleyebilirim. Biz heteroseksüel çoğunluk toplumunda geçerli olan ve sadece cinsellikleri ve taşkınlıklarıyla algılanan aynı stereotipleri yaygınlaştıramayız. Ve CSD’de toleransın, yani hoş görülme anlamında, söz konusu olmaması gerekir. Alternatif CSD’deki slogan “Tolerans mı, hayır, teşekkürler” bu anlamda daha politik bir duruş olarak buluyorum. Biz herhangi bir ricada bulunmuyoruz bilakis saygı ve haklarımızı talep ediyoruz.
 
LGBT hakları hareketi tartışmalarında politik olarak tamamen doğru kullanılan ifade haricinde daha çok “homoseksüellerden” bahsediliyor. Siyasal pratiklerde ve gündelik hayatta homoseksüeller daha çok tekdüze bir cemaat oluşturmakta fakat bu da daha ziyade soyut olarak görülmektedir. Kendi çalışmalarınızda farklı duruşları, ihtiyaç ve talepleri nasıl dile getirmeye çalışıyorsunuz?
 
Joelle: Heteroseksüel olmayan kadınlar grubu olarak bizim ağırlık noktamız apaçık. Batıda ve birçok yakın doğu ülkelerinde olduğu gibi Lübnan’da da lezbiyenler geylere göre toplumda daha az görünür bir haldeler. Bizim cinsiyetçi toplumumuzdaysa kadınların kendi cinsellikleri/cinsel kimlikleri hakkında karar vermesi daha zordur. Bu lezbiyenler olduğu kadar bi ya da heteroseksüel kadınlar için de geçerli, trans bireyler hakkındaysa tamamen susmaya kadar gitmektedir. Kadın grubu olarak biz bunu kırmaya çalışıyoruz. Ve burada cinsel kimliğe dayalı etiketlendirmeden bağımsız bir kadın grubu olduğunu vurgulamak istiyorum. Kadının cinselliği hakkında yıkılması gereken o kadar çok klişe ve tabu var ki. Bunu biz ilk olarak kendi aramızda yapmak istiyoruz, bundan dolayı iki yıl önce Helem’e bağlı bir e-mail listesinden Meem Örgütü kuruldu. Bizim acilen dışarıya da taşıyabileceğimiz kadının cinselliği hakkında tartışmalara ihtiyacımız vardı.
 
Ali: Bizim çıkış noktamız çok basitti. Bizim toplumumuzda sadece heteroseksüeller yoktu ve bunun toplumsal bilince taşınması gerekiyordu. Bu amaca ulaşmak için heteroseksüel insanları da çalışmalarımıza katmak bizim için çok önemliydi. Bu bağlamda cinsel kimliklerine bakmaksızın medyadan, akademik çevreden ve sivil toplumdan insanlara ulaşmaya çalıştık. Hedefimiz güçlü bir ağ kurmaktı. Bize farklı konularla gelen kişilere elimizden geldiğince ihtiyaçlarını ve taleplerini dile getirebilmeleri için alt yapımızla yardımcı olmaya çalışıyoruz. Buna bir örnek olarak bizim desteğimizle kurulan ve büyüyen Türkiye’nin en büyük transseksüel örgütü olan Pembe Hayat gösterilebilir.
 
LGBT bireyleri bazen farklı ihtiyaçlara sahip olabiliyorlar ve farklı bağlamlardan bize gelebiliyorlar. Her ne kadar birlikte durmak önemli olsa da farklılıklara dikkat etmek de bir o kadar önemli. Camiada bizi bizden ayıran sadece cinsel kimlik değil, aynı zamanda yaştır da. Bu anlamda Kaos GL geçtiğimiz günlerde Kaos Genç adında genç LGBTT bireylerden oluşan bir fraksiyon kurmuştur. Bu fraksiyon için önemli olan özellikle genç eşcinsel insanlara yönelik bir platform meydana getirmek ve bu bireylerin kendilerine has ağırlık noktalarını geliştirmelerini sağlamaktır. Önemli olan dışarıdaki insanlara da ulaşmaktır.
 
Dışarıda homofobik bir çoğunluk toplumu var. Homofobi sizin ülkelerinizde nasıl dile getiriliyor? Geçen yılın temmuz ayında İstanbul’da bir geye yapılan ilk namus cinayeti olarak da bilinen olayda Ahmet Yıldız öldürüldü. Türkiye’de bu konu hakkında sürdürülen bir tartışma var mı?
 
Ali: Bu kanlı şiddet, cinayet Türk medyasında büyük bir yankı buldu, her şeyden önce İngiliz gazetesi The Independent’in bunun haberini yapması ve olayın Türkiye dışına da yansıması nedeniyle. Ahmet’in bir aile üyesi tarafından öldürüldüğü zaten hemen anlaşıldı. Eylül ayında davası başlayacak. Ahmet’in bir ihtimal Irak’da saklanan babasına karşı dava açıldı. Ve böylece ilk kez, bir geye karşı yapılan namus cinayeti mahkeme karşısına çıktı. Ama Türkiye’de bunun çok yaygın bir şekilde konuşulan bir fenomen olduğunu söyleyemem. Böyle adlandırılan ve daha çok kadınların maruz kaldığı namus cinayetleri Türkiye’de bir sorun teşkil etmektedir. Geylere yönelik yapılan bu tür suçlarsa oldukça alışılmamış suçlardır. Buna karşılık nefret suçlarının sayısı çok fazladır. Ahmet’ten bir kaç ay sonra da transseksüel Dilek İnce Ankara’da vurularak öldürülmüştür.
 
Namus ve Nefret cinayetlerinde failler Türkiye’de ya takibe alınmamıştır ya da hafif bir cezaya çarptırılmışlardır. Buna da izin veren, kadınlara, trans-bireylere ya da geylere karşı işlenen suçlarda ailenin şerefi söz konusu olduğunda ceza hafifletmesini öngören yasadır. Bu noktada nefret katillerini koruyan bu yasa değiştirilmelidir.
 
Joelle: Bugün namus cinayetleri Lübnan’da geçmişte olduğu gibi yaygın değil artık. Ama bu aileler tarafından her şeyden önce kadınlara yönelik gerçekleşen psikolojik ve bedensel şiddetin sona erdiği anlamına gelmez. Sokakta yürüyen ve homofobik şiddete hedef olan efemine erkekler tabii ki erkeksi bir kadına göre daha çok dikkat çekmektedirler. Ne var ki kadına yönelik aile içindeki şiddet bir sorun olarak kalmaktadır. Ve bu yine de lezbiyenler, bi- ve heteroseksüel kadınlar için geçerliliğini sürdürmektedir. Çünkü onlar sadece psikolojik olarak değil aynı zamanda ekonomik anlamda da ailelerine bağlılar.
 
Homofobi aynı zamanda devlet tarafından da desteklenmektedir ve bu yasal olarak da Anti-sodomi Kanunu ile sağlamlaştırılmıştır. Bu Kanun “doğa yasalarına aykırı olan” cinsel ilişkileri yasaklamakta. En ağır ceza bir yıllık hapis cezası ile uygulanır. Bu yasa Türkiye’de olduğu gibi hukuki düzeyde homofobik şiddetin meşrulaştırılmasını gösterirken, bunun bir an önce anayasadan çıkarılması gerekir.
 
Sizin için hukuki alanda bir şeye ulaşmak, toplumdaki homofobik davranışların/tutumların değiştirilmesinden daha önemli bir şey midir?
 
Ali: Türkiye’nin resmi gündeminde eşcinsellik şu şekilde görülür: Eşcinsellik bizim tarihimizin, “kültürümüzün” bir parçası değildir. Bu batıdan ithal edilmiş bir şeydir. Bizse buna karşı “hayır, bu yanlıştır” diyoruz. Bizim için önemli olan bunun toplumsal bilincin bir parçası olmasını sağlamaktır. Heteroseksüel normları tartışmak ve sorgulamak da bizim için önemli olan konuların başında yer alır.
 
Joelle: Bizim çalışmalarımız da aynı yöndedir, farklı cinsel yönelimler anlamında kimliksel tanımlamalara girmeden heteroseksüel normları sorgulamak çalışmalarımızın ön planında yer alıyor. Biz heteronormatif düzeni kırmaya çalışıyoruz. Bunun içine din, ataerkil toplum ve bunun kadınlık-erkeklik imgeleri, sosyal farklılıklar giriyor. Toplumda artık hiç bir işlevi kalmayan baskıcı yapıları yıkmak istiyoruz. Aile alanında çok çalışıyoruz ve genelde kadının cinselliği konusunun aydınlanması hakkında çaba gösteriyoruz. Açık bir şekilde, Lezbiyen olarak ortaya çıkmaktan ziyade kadınların kendi cinsellikleri hakkında karar verebilmeleri bizim için her şeyden çok önemli. 

 


Etiketler: yaşam, dünyadan
İstihdam