05/03/2020 | Yazar: Aslı Alpar
Kaos GL’nin toplumsal cinsiyet eşitliği ve çeşitliliğini sağlamak adına yürüttüğü çalışmaları görünür kılmak için başladığımız söyleşi dizisi “Bıraktığımız yerden”in üçüncü konuğu derneğin Sosyal Hizmet Uzmanı Defne Işık.
Kaos GL Derneği toplumsal cinsiyet eşitliği ve çeşitliliğini sağlamak için kurumsal işleyişinde ‘neler yapabiliriz’ sorusuna yanıtlar aramaya devam ediyor.
Bu sorudan hareketle yeni söyleşi dizimiz derneğin kadın çalışanlarının toplumsal cinsiyet eşitliğine yaklaşımı ile birlikte çalıştıkları alanlarda eşitliği ve çeşitliliği sağlamak amaçlı müdahalelerine yer veriyor.
Bu söyleşi dizisinde Kaos GL kadınları anlatıyor; onların toplumsal cinsiyet eşitliği ve çeşitliliğine dair süren çalışmalarının, planlarının ve hayallerinin tanığı oluyoruz.
Bizden önce bu mücadeleye katkı sunan ve bizden sonra sürdürecek olanların emeğini de görünür kılmak adına herkesin bıraktığı yeri işaretleyen bu söyleşi dizimizin adı da “Bıraktığımız yerden” oldu.
Söyleşi dizisinin bugün konuğu Kaos GL’nin Sosyal Hizmet Uzmanı Defne Işık. Defne ile sosyal hizmetin LGBTİ+’lara yaklaşımını, mülteci eşcinsel, biseksüel ve trans kadınların maruz bırakıldığı hak ihlallerini ve hayallerini konuştuk.
Sözü ona bırakalım.
Akademide LGBTİ+’ları içeren bir sosyal hizmet için eğitim alıyor musunuz?
Ne yazık ki hayır… Akademide LGBTİ+’lardan genelde birkaç hocanın inisiyatifi dışında bahsedilmiyor bile. Hal böyle olunca sosyal hizmet lisansından mezun olan bir kişi, burada bir parantez açıp kendi çabalarıyla öğrenmemiş, araştırmamış, bu alana ilgi(!) duymamış diye eklemek zorundayım, LGBTİ+’ları içerecek bir sosyal hizmet uygulamasını bilmek bir yana meslek yaşantısı boyunca karşısına hiçbir LGBTİ+’nın gelmeyeceğini varsayarak meslek yaşantısına başlıyor.
“Heteroseksüel olmayan bir sosyal hizmet anlayışında LGBTİ+ meselesi marjinal olmaktan çıkar”
Türkiye’nin sosyal hizmet politikalarını toplumsal cinsiyet eşitliği bağlamında kısaca değerlendirebilir misin?
Bu soru derince bir nefes almama neden oldu açıkçası. Öncelikle kısaca sosyal hizmetin ve sosyal politikanın bağlamlarına değinmek istiyorum. Sosyal hizmetin en temel amacı; işsizlik, yoksulluk, suçluluk, ayrımcılık, dışlanma gibi sorunlarla baş etmek. Sosyal politikayla örtüşmesi ise sosyal adalet, sosyal bütünleşme gibi konularda oluyor.
Nihayetinde bir toplumdaki sosyal hizmet o toplumda var olan sosyal sorunlar ve sosyal politikalar üzerinden şekilleniyor. Fakat sosyal hizmetin etki/çalışma alanı nispeten dar bir perspektiften geniş bir kitle üzerine kurulu. Bu nedenle sözünü geçen amaçlar arasına bazı grupların dâhil edilebilmesi için daha fazla politika üretilmesi gerekir ki her toplumsal kesim tüm sosyal hizmet alanlarına erişim sağlayabilsin. Bu sözü geçen grupların en temel dışarıda bırakılma nedenlerinden biri, büyük oranda; Türkiye’de sosyal politikaların neredeyse tamamının “aile” üzerinden oluşturulmasıdır. Nihayetinde “aile” olmayanlar, olmak istemeyenler, isteseler de olmalarına izin verilmeyenler bir diğer deyişle “ailelikleri” hukuken tanınmayanlar, haliyle bu politikaların dışında tutulmakta ve sosyal içerme denilen kavram işlevsizleşmekte.
Eşcinsel, biseksüel ve trans kadınları kapsayan bir sosyal hizmet modeli neleri içerebilir?
Aslında heteronormatif olmayan sosyal hizmet dediğimiz kavram-pratik tam da bu kapsayıcılık üzerinden oluşturulmuş. Her danışanın heteroseksüel, natrans olduğunun varsayılmadığı ve danışmanlık sürecinin de bu varsayımlar üzerinden kurulmadığı bir sosyal hizmet modeli bu hedefe hizmet eder. Nihayetinde, heteroseksüel olmayan bir sosyal hizmeti uygulama hedefi olarak alındığında da LGBTİ+ meselesi marjinal olmaktan çıkar ve “Benim hiç LGBTİ+ danışanım olmuyor”, “LGBTİ+’larla çalışmak çok keyifli olmalı…” gibi söylemleri de sıklıkla duymayız sanıyorum.
“Eşcinsel, biseksüel ve trans kadın mültecilerin yaşadığı sorunları aynı pratiklerle değerlendirmek olanaksız”
Mülteci LGBTİ+’lara sosyal hizmet alanında danışmanlık veriyorsun. Eşcinsel, biseksüel ve trans kadınların en sık yaşadığı sorunlar neler?
Mültecilik söz konusu olduğunda ve LGBTİ+ kesişiminde bir çalışmada karşılaşılan ilk büyük sorun elbette “katmanlı ayrımcılık” olarak açıklanan, birçok ayrımcılık konusunun bir araya geldiği bir yaşam pratiği oluyor.
Burada 3 grubu (eşcinsel biseksüel ve trans kadınlar) aynı pratiklerle değerlendirmek olanaksız çünkü her grubun yaşadığı sorunlar bir yana “bireyin ve deneyimin biricikliği” olgusu var. Ancak kısaca söz etmek gerekirse trans kadın mülteciler yaşadıkları en büyük sorun olarak kendilerinin görünürlüğü ve sorunlarının görünmezliğini belirtiyorlar. Bunun neden olduğu meselelere, daha az dışarı çıkmak, çok acil olmadıkça herhangi bir hizmete erişmek için göz önünde olmamak, ev yaşantılarını da olabildiğince sessiz oluşturmak gibi gibi örnekler veriyorlar. Elbette tüm LGBTİ+ mülteciler bu konulardan söz ediyor ancak söz konusu trans kadınlar olduğunda görünürlük sorunu daha fazla gün yüzüne çıkıyor.
Diğer grup olan eşcinsel mülteci kadınlarsa kendilerinde hasar bırakan en büyük problemin her kesim tarafından kendilerine doğrultulan “Ne olurdu evlenseydin, bu kadar sorunu çekmene değer miydi” sözü olduğunu dile getiriyorlar. Aynı zamanda komünite içerisinden olsun olmasın, cinsel yönelimlerine saygı duyulmadığını, kendilerine sürekli eşcinselliğin geçici olduğu ve erkeklerle birlikte olurlarsa bunun geçeceğinin söylendiğini belirtiyorlar. Tüm bunların zaten zor olan hayatlarını daha da zorlaştırdığını söylüyorlar.
Son olarak biseksüel kadın mülteciler -sanırım zaten mülteci olsun olmasın biseksüel kadınların en çok karşılaştığı ayrımcılık- hem LGBTİ+ komünitesi hem LGBTİ+ olmayan kesim tarafından “belirsiz”, “kararsız olan”, “eşcinselliğe giden yolda ortalarda bir yerde” ya da “aslında heteroseksüel ama kafası karışmış” olarak yaftalanıyor olmaları. Bu, yine zannediyorum ki biseksüelliğin “yarı heteroseksüellik(!)” olarak sayılmasından kaynaklı. Haliyle bu durum biseksüelleri her daim görünmez kılınıyor. Biseksüel bir kadın bir erkekle ilişki yaşadığında sanki biseksüelliği düşmüş gibi muamele görüyor. Nihayetinde başta bahsettiğim katmanlı ayrımcılık meselesine biseksüel kadın mülteciler özelinde bir ayrımcılık daha eklemlenmiş oluyor.
Nasıl bir gelecek hayal ediyorsun?
LGBTİ+ haklarının sınır tanımadığı; kimsenin zulüm görmediği; homofobinin, transfobinin, zenofobinin ve bifobinin son bulduğu ve çocuk hapishanelerinin kapatıldığı bir dünya hayal ediyorum.
Etiketler: kadın, yaşam