28/04/2021 | Yazar: Kaos GL

LGBTİ+’lar için kapsayıcı; sürdürülebilir, etkili ve dönüştürücü bir öğrenim süreci için öğrenciler, eğitimciler, okul çalışanları, ebeveyn ve bakım verenler birlikte neler yapabilir? Buyrun!

Kapsayıcı bir öğrenim ortamı için birlikte yapılabilecekler Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Kapsayıcı eğitim ilk olarak, özel gereksinimi olan öğrenciler için, onları eğitim süreçlerinin tümüne dahil edebilmek amacıyla gündeme gelmiştir. Bu tanım daha sonra, toplumda eşitsizlik, ayrımcılık ve hak ihlallerine yoğun şekilde maruz bırakılan tüm grupları (dini, etnik ve kültürel azınlıklar, mülteciler, göçmenler, kız çocukları, kadınlar, LGBTİ+’lar…) içine alarak genişlemiştir.

“Kapsayıcı eğitim” kavramı UNESCO’nun şu tanımından hareketle biçimlenmiştir: “Tüm öğrenenlerin, kültürlerin ve toplulukların farklı gereksinimlerine, öğrenmeye katılımı artırarak ve eğitim sisteminin içindeki ayrımcılığı azaltarak yanıt verme sürecidir. Bu süreç, öğrenme çağındaki tüm çocukları içeren ortak vizyonu ve tüm çocukları eğitmenin devletlerin sorumluluğu olduğu inancıyla içerik, yaklaşım, yapı ve stratejiler konusunda yapılması önemli olan değişiklikleri kapsar.”

Eğitim kurumlarının ve süreçlerinin; ulusal ya da etnik köken, dil, din veya inanç, engellilik, sağlık durumu, sosyoekonomik durum, cinsel kimlik ya da diğer statülerinden bağımsız olarak, tüm çocukların gereksinimlerine yanıt verecek şekilde düzenlenmesini öngören bir eğitim anlayışıdır.

Özetle; herhangi bir özelliğinden dolayı, tek bir öğrenciyi dahi “dışarıda” ve “geride” bırakmamaktır.

LGBTİ+’lar için kapsayıcı; sürdürülebilir, etkili ve dönüştürücü bir öğrenim ortamı için yaklaşım ve çalışmaların sadece eğitimcilere bırakılmaması, okulun tümünü (öğrenciler, eğitimciler, okul çalışanları, ebeveynler/bakım verenler) içine alacak şekilde kapsayıcı ve bütüncül bir perspektifle planlanıp uygulanması gerekir. Öğrenciler, eğitimciler, okul çalışanları, ebeveynler/bakım verenlerin birlikte yapabileceği okul çalışmalarına bakalım:

Öğrencilerle birlikte

Eğitim ortamlarında çocukların görüşlerini özgürce ifade edebilmeleri, görüşlerinin ciddiye alınması ve kendilerini doğrudan etkileyen karar alma süreçlerine katılabilmeleri temel haklarındandır. ‘Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ çocukların katılım hakkını güvence altına almıştır (Madde 12). Katılım hakkı çerçevesinde çocukların; rehberlik çalışmaları kapsamında ele alınacak konular, okulda yürütülecek koruyucu-önleyici çalışmalar ve projeler, okul panolarının içerikleri, açılacak kulüpler, okula davet edilecek uzmanlar, işbirliği yapılacak sivil toplum kuruluşları, eğitimci ve ebeveyn seminerlerinin içerikleri gibi konular hakkında görüş, öneri ve taleplerini ifade etmeleri, hatta bu çalışmalardan bazılarının planlanma ve uygulama süreçlerine doğrudan dahil olmaları önemlidir.

TIKLAYIN – LGBTİ+ öğrencileri kapsamak ve desteklemek: Neler yapabilirsiniz?

Eğitim sistemini tasarlayan ve uygulayan yetişkinler çocukları pasif birer alıcı, nesne olarak görülürler, oysa çocuklar eğitimin merkezinde yer alan öznelerdir. Çocukların kendilerini doğrudan etikleyen süreçlere katılmaları ve katkı sunmaları temel bir hak olmanın yanı sıra çocukları güçlendirecek, çocukların ihtiyaçlarını ‘öncelikli’ hale getirecek, eğitim süreçlerini, uygulamalarını ve ortamlarını olumlu yönde dönüştürecektir. Bunun için;

Öğrencilerinizi ‘çocukların katılım hakkı’ ile ilgili bilgilendirebilir ve bu haklarını kullanmaları yönünde engelleyici olup olmadığınızı gözden geçirebilirsiniz.

Engelleyici olduğunuzu fark ederseniz yetişkinlik konumunuzla ve ayrıcalıklarınızla yüzleşip bunun üzerinde çalışabilir, geri çekilebilir, eğitimin merkezine öğrencilerinizi alabilir, onlara katılım haklarını kullanabilecekleri alanları açabilirsiniz.

Mevcut uygulamalara baktığımızda, başta okullar olmak üzere pek çok farklı alanda (yerel yönetimler, toplum merkezleri, medya vb.) ‘çocuk hakları’ ya da ‘zorbalık’ gibi doğrudan çocukları ilgilendiren konularda dahi çalışmaların sadece ‘yetişkin aklıyla’ planlandığını, çocukların fikrinin sorulmadığını, katkılarının alınmadığını, süreçlere dahil edilmediklerini görürüz. Bu yaklaşımı terk etmek için;

Öğrencilerinize gündemleştirmek, dikkat çekmek, üzerinde çalışmak istedikleri konular olup olmadığını sorabilirsiniz.

Çocuk hakları, insan hakları, kadın hakları, cinsel kimlik çeşitliliği, zorbalık, cinsiyetçilik, ayrımcılık, nefret söylemi ve şiddetle mücadele gibi konular son yıllarda çocukların gündeminde daha fazla yer almaktadır. Bu durumun çok çeşitli nedenleri arasında; internet kullanımının yaygınlaşmasını, çocuk kitaplarının bu konuları da kapsayacak şekilde çeşitlenmesini, çocuk aktivistlerin sosyal medyanın imkânlarıyla ‘görünür’ olmalarını ve etki alanlarının genişlemesini, sivil toplum kuruluşlarının kampanya ve çalışmalarını sayabiliriz. Bu ve benzeri konularla ilgili çalışmalar yapmak isteyen öğrencilerinize mentörlük edebilirsiniz.

Öğrencilerinizin yapabileceği çalışmalar sınırsız: akranlarına, eğitimcilere ve ebeveynlere/bakım verenlere sunumlar yapmak, başka okuldaki akranlarıyla ortak çalışmalar yapmak, projeler üretmek, farkındalık kampanyaları hazırlamak, dijital aktivizm yapmak, çeşitli özel günleri gündemleştirmek [örnek liste için burayı tıklayın], okuma grupları oluşturmak, film gösterimleri yapmak, okul koridorlarındaki panoları hazırlamak, okula konuşmacı davet etmek, konferanslar düzenlemek vb. Öğrencilerinizi bu ve benzeri yöntemler ve bunların uygulama adımları hakkında bilgilendirebilirsiniz.

Öğrencilerinizi ‘sivil toplum’ ve ‘gönüllülük’ kavramları hakkında bilgilendirebilir; onlara hak temelli çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşlarını (STK) tanıtabilirsiniz. Bunu yaparken, insan hakları, çocuk hakları, genç-lik hakları, LGBTİ+ hakları, kadın hakları, hayvan hakları, sürdürülebilir ve ekolojik yaşam, bilim ve teknoloji gibi çok çeşitli alanlardan STK örneği vermeniz kapsayıcılık ve çeşitlilik bakımından önemlidir. LGBTİ+ hakları alanında çalışan STK’lardan bahsetmeniz basit bir strateji gibi görünse de LGBTİ+’ların görünürlüğünü sağlamak açısından etkilidir.

Sivil toplum kuruluşlarının çalışanları/gönüllüleri ile öğrencilerinizin bir araya gelmesine vesile olabilirsiniz. Bu buluşmaları davet aşamasından başlayarak tümüyle öğrencilerinizin organize etmesi, sizin mentörlük yapmanız önemlidir. Böylece hem sivil toplumla daha güçlü bir temasta bulunmuş hem de organizasyon vb. konusunda deneyim kazanmış olurlar. Sivil toplumla bir araya gelişler sadece öğrencilerin bilgi alması için değil, akıllarındaki projeleri hayata geçirmek üzere işbirlikleri geliştirmek için de kurgulanabilir.

Eğitimciler için

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ülke genelindeki tüm okullar/eğitimciler için planlanan hizmet içi eğitimlerin içeriklerinde; insan hakları, çocuk hakları, kapsayıcı ve hak temelli eğitim, çeşitlilik ve kesişimsellik, cinsel kimlik gelişimi, cinsel kimlik çeşitliliği, toplumsal cinsiyet eşitliği, kapsamlı cinsellik eğitimi, zorbalık, cinsiyetçilik, ayrımcılık, nefret söylemi ve şiddetle mücadele gibi konuların yer alması için taleplerde bulunulmalı,

Hak temelli çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşlarında, üniversitelerde, çeşitli kurumlarda ya da bağımsız olarak çalışan kişilerle/uzmanlarla işbirliği yapılarak okulda ya da online alanda yukarıdaki konularla ilgili seminerler/atölyeler/eğitimler/çalıştaylar gerçekleştirilmeli,

Okul çalışanlarının dilini, bakış açısını ve uygulamalarını olabildiğince ortaklaştırabilmek için, bu eğitimlere sadece öğretmenler ve psikolojik danışmanlar/rehber öğretmenler değil, idareciler ve diğer okul çalışanları da katılmalı,

Hizmet içi çalışmalar tek seferlik olmamalı, belirli aralıklarla ve birbirini tamamlayacak şekilde sürece yayılarak planlanmalı,

Hizmet içi çalışmalarla ilgili ihtiyaçlar ve talepler öğretmen toplantılarında gündemleştirilmeli,

Tüm bunların organize edilmesi için idareciler, öğretmenler ve psikolojik danışmanlar/rehber öğretmenler birlikte çalışmalıdır.

TIKLAYIN – Öğrenciniz size açıldığında…

Ebeveynler/bakım verenler için

Genellikle öğretmenler ya da psikolojik danışmanlar/rehber öğretmenler tarafından yapılan veli seminerleri; çocuk hakları, çocukların bedensel söz hakları, kapsayıcı ve şiddetsiz ebeveynlik, cinsel kimlik gelişimi, cinsel kimlik çeşitliliği, toplumsal cinsiyet eşitliği, kapsamlı cinsellik eğitimi, zorbalık, cinsiyetçilik, ayrımcılık, nefret söylemi ve şiddetle mücadele gibi konuları da içermeli,

Hak temelli çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşlarında, üniversitelerde, çeşitli kurumlarda ya da bağımsız olarak çalışan kişilerle/uzmanlarla işbirliği yapılarak okulda ya da online alanda yukarıdaki konularla ilgili seminerler/atölyeler/eğitimler gerçekleştirilmeli,

Velilere yönelik çalışmalar tek seferlik olmamalı, belirli aralıklarla ve birbirini tamamlayacak şekilde sürece yayılarak planlanmalı,

Rehberlik faaliyetleri kapsamında ebeveynler/bakım verenler için grup çalışmaları planlanmalı,

Okuma-yazma durumlarına, anadillerine ve ihtiyaçlarına göre ebeveynlere/bakım verenlere ek kaynaklar önerilmeli,

Velilere yönelik çalışmalarla ilgili ihtiyaçlar ve talepler veli toplantılarında gündemleştirilmeli,

Veli toplantılarında ebeveynlerle/bakım verenlerle çocuklarının sadece ders başarıları ve akademik gelişimleri değil, duygusal, bedensel, cinsel, sosyal gelişim süreçleri ve bu alanlara dair ihtiyaçları hakkında da konuşulmalı,

Ebeveynler/bakım verenler, sivil toplum kuruluşları tarafından hazırlanıp uygulanan eğitim programlarından haberdar edilmeli ve bu programlara katılmaları yönünde desteklenmelidir.

Koruyucu-önleyici çalışmalar

Koruyucu-önleyici çalışmalar yapmak isteyen eğitimciler, ebeveynler/bakım verenler ve diğer yetişkinler sıklıkla iki yaklaşımı benimserler: 1. Odağa çocukları almak 2. Çocuklara eğitim vermek.

Bu iki maddeyi biraz açalım. Yetişkinler sınır ihlalleri, istismar, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, ayrımcılık ve şiddete karşı çocukları korumak, çocukların birbirleriyle ilişkilerinde bunları uygulamalarının önüne geçmek istiyorlarsa yüzlerini sadece çocuklara çevirirler. Çocuklarda bu konularla ilgili bilgi düzeyini artırmak, farkındalık yaratmak ve davranış değişikliği oluşturmak için akıllarına gelen ilk yöntem de bunu anlatarak, öğreterek, yani eğitim vererek yapmak olur.

Çocuklarla bu konularla ilgili çalışmalar yapmak elbette gerekli ve önemlidir, ayrıca bazı kavramları ve temel bilgileri çocuklara anlatmak gerekir. Ancak eğitim ortamlarında bu çalışmaların sıklıkla çocukların fikir ve önerileri alınmadan, sürece katılımları sağlanmadan, çalışmalar sırasında kendilerini ifade edebilecekleri alanlar açılmadan, sadece bilgi aktarımına dayalı şekilde yapıldığına şahit oluruz. Çocukların duygu, düşünce ve deneyimlerini ifade edemedikleri, birbirlerini duyamadıkları, sadece ‘pasif alıcı’ konumunda oldukları bu çalışmaların beklenen olumlu etkiyi ve dönüşümü sağlaması pek mümkün değildir.

Peki odağa sadece çocukları almak yeterli midir? Planladığımız koruyucu-önleyici çalışmalarla şunları hedeflediğimizi düşünelim:

Bu çalışmalar sonucunda çocuklar;

Yetişkinlerin sınır ihlali içeren ve istismar eden davranışlarını durdurabilsinler,

Sınırlarını ifade edebilsinler, hayır diyebilsinler, özkoruma ve özsavunma becerilerine sahip olsunlar, zorlandıkları durumlarda destek isteyebilsinler,

Onay almayı öğrenip uygulasınlar, başkalarının sınırlarına ve ‘hayır’larına saygı göstersinler,

İfade özgürlüğü ve nefret söylemi arasındaki farkı öğrensinler,

Irkçı, cinsiyetçi, homofobik, bifobik, transfobik, etiketleyen, damgalayan, nefret içeren söz ve eylemleri benimsemesinler

Akranları ile güce dayalı ilişki kurmasınlar, akranlarına şiddet uygulamasınlar,

Nefret söylemi, ayrımcılık, zorbalık ve şiddet durumlarına tanıklık ettiklerinde ‘seyirci kalan’ değil ‘müdahale eden’ olsunlar,

Listeyi uzatabiliriz. Şimdi çeşitli sorular üzerinden birlikte düşünelim:

İçinde yaşadığımız toplumda yetişkinler ve çocuklar arasında güce, hiyerarşiye dayalı bir ilişki hakimken, son sözü söyleme hakkı her daim yetişkindeyken çocuklar yetişkinleri durdurabilir mi? Peki yetişkinlerin istismar eden davranışlarını durdurmak çocuğun sorumluluğu mu? Yetişkinlerin sorumluğu ‘istismar etmemek’, ‘zarar vermemek’ değil mi?

Yukarıdaki maddenin devamı olarak, çocuklar iktidar sahibi yetişkinlere sınırlarını ifade edebilir ve rahatlıkla “hayır” diyebilirler mi? “Hayır dersem sevmezler, küserler, kızarlar, cezalandırırlar…” diye düşünürler mi?

Destek istedikleri durumlarda çocukların hisleri ve zorlanmaları dikkate alınır mı ya da onlara inanılır mı? LGBTİ+ çocuklar genel olarak aile ve yetişkin desteği konusunda zorlanırken, sınırlarının ihlal edildiği durumlarda bu yetişkinlerden destek isteyebilirler mi? Diyelim ki isteyebildiler, ihtiyaç duydukları desteği görürler mi?

Yetişkinler çocukların sınırlarını yok sayar ve ihlal eder, ‘hayır’larını duymaz, onlardan onay almazken çocuklardan bütün bunları içselleştirmeyip tam tersini pratik etmelerini beklemek gerçekçi mi? Diyelim ki onlarla yaptığımız çalışmalar sonucunda olumlu ve hak temelli olanı pratik etmeye başladılar, çevrelerindeki yetişkinler tam aksi yönde davranmaya devam ederken kafaları karışmaz mı?

Aile, okul ve toplum çocukların ifade özgürlüğü hakkını görmezden gelir, onları “sus küçüğün söz büyüğün” nasihatiyle susturur, ‘ifade özgürlüğü’ ve ‘nefret söylemi’ kavramları arasındaki farkı kendisi bilmez, nefret söyleminin ifade özgürlüğü olduğunu zanneder, günlük hayatta ve sosyal medyada nefret içeren ifadeleri sıklıkla kullanır ve yaygınlaştırır, nefret söylemine müdahale etmeyip seyirci kalırken çocuklar görüşlerini özgürce ifade edebilir ve nefret dilinden uzak durabilir mi?

Çocuğun etrafındaki yetişkinlerin, toplumun, medyanın dili ırkçı, cinsiyetçi, homofobik, bifobik, transfobik ifadelerle doluyken çocukların bunları öğrenip kullanmaması mümkün mü? Sinirlendiği birine “ibne!” diyerek hakaret ettiğini düşünen, cinsiyetçi şakalar (!) yapan, yani dilindeki nefreti ve ayrımcılığı görmeyen bir eğitimcinin çocuklarla zorbalık üzerine çalışmalar yapması tutarlı mı? Bu eğitimcinin yaptığı çalışmalarda homofobi, bifobi, transfobi temelli zorbalık yer bulur mu? Tecavüzü meşrulaştıran küfürler eden bir ebeveynin çocuğuna şiddetin yanlış olduğunu anlatması işe yarar mı?

Toplumda güç ve hiyerarşi yüceltilir, şiddetin tüm biçimleri (duygusal, fiziksel, cinsel, ekonomik, dijital/çevrimiçi) kanıksanır ve meşrulaştırılırken; çocuklar okullarda gücü elinde bulunduran yetişkinler tarafından çeşitli şekillerde ve sistematik olarak şiddete maruz bırakılırken (yok sayma, hakaret etme, bağırma, ceza verme, tehdit etme, dövme vb.) akranlar arası şiddeti çocuklara eğitim vererek durdurmak mümkün mü? Bu toplumun ve sistemin içinde yaşamaya devam eden çocuklar şiddetsizliği öğrenebilir ve pratik edebilir mi?

Yetişkinler şiddetin her biçimine, her zaman ses çıkarmaz ve müdahale etmez, bazı davranışları şiddet olarak görmez, hatta bazen şiddetin hak edildiğini düşünürken çocuklardan şiddete müdahale etmelerini beklemek gerçekçi mi? Bir öğrenciye toplumsal cinsiyet ifadesi üzerinden ‘şaka’ adı altında zorbalık yapıldığını, öğretmenin de buna güldüğünü düşünelim. Öğretmenini gözlemleyen diğer çocukların, sınıf dışında, okul dışında ya da çevrimiçi alanlarda devam eden bu zorbalığa müdahale etme ihtimali var mı?

Bu soruları dürüstçe yanıtladığımızda, koruyucu-önleyici çalışmaların çocuklardan önce yetişkinleri odağa alması gerektiğini fark ederiz. Çünkü çocuklar bizim onlara anlattıklarımızdan daha çok ailede, okulda, sosyal medyada, toplum içinde gözlemleyerek, deneyimleyerek, yaşayarak öğrenirler.

Başta ebeveynler/bakım verenler ve eğitimciler olmak üzere tüm yetişkinlerin istismar ve şiddet algıları, istismar eden ve şiddet içeren davranışları, mağdur suçlayıcı olup olmadıkları, ırkçılık, cinsiyetçilik, homofobi, bifobi ve transfobileri, bütün bunların dil, tutum ve davranışlarındaki yansımalarıyla yüzleşmeleri gerekir. Bu yüzleşmelerin olabilmesi, dilin dönüşmesi, zarar veren davranışların son bulması ise yetişkin gruplara yönelik kapsayıcı ve düzenli çalışmalarla mümkündür.

TIKLAYIN – Trans öğrencileriniz için yapabilecekleriniz

Koruyucu-önleyici çalışmaların etkili ve dönüştürücü olabilmesi için okulun tüm bileşenlerini (öğretmenler, psikolojik danışmanlar/rehber öğretmenler, idareciler, diğer okul çalışanları, veliler, öğrenciler) içermesi, kapsayıcı ve bütüncül bir perspektifle planlanması, süreklilik içerecek şekilde uygulanması gerekir. Bir diğer önemli konu da koruyucu-önleyici çalışmaların sadece seminer/eğitim gibi yöntemlerle yapılmaması gerekliliğidir. Okulun bütününü çocuk hak temelli yaklaşımla ve kapsayıcı eğitim anlayışıyla gözden geçirmek, eğitim ortamının her türlü eşitsizlik, ayrımcılık, baskı, damgalama, zorbalık, ihmal, istismar ve şiddetten arındırılması için stratejiler geliştirmek ve uygulamak, rehberlik çalışmaları kapsamında -bir sorun olmasını beklemeden- öğrencilerle düzenli bireysel görüşmeler ve grup çalışmaları yapmak, okulun tüm mekanlarını ikili cinsiyeti pekiştirmeyecek, her çocuğun rahatça erişebileceği ve içinde güvende hissedebileceği şekilde düzenlemek gibi pek çok çalışma koruyucu ve önleyicidir.

Zorbalıkla mücadele

Zorbalık okullarda sıklıkla şu adımlarla ele alınır: Farkındalık eğitimleri, zorbalık vakası olduğunda öğretmenin ve/veya psikolojik danışmanın/rehber öğretmenin müdahalesi, ‘zorba’ ve ‘kurban’ (!) çocuklarla ve aileleriyle bireysel görüşmeler, zorbalığı uygulayan çocuğa belli yaptırımların uygulanması, zorbalık vakasının ardından sınıflarda kısa süreli çalışmalar vb. Oysa okul zorbalığı ile mücadelenin sistemli, kapsayıcı ve bütünlüklü şekilde planlanması gerekir. Zorbalığın sadece belli biçimlerini görüp bazılarını dışarıda bırakmak, zorbalığı önlemek için münferit çalışmalar yapmak ve sadece bir zorbalık vakası olduğunda duruma müdahale etmek güç kullanımı, baskı ve şiddetin önüne geçmek için yeterli değildir.

Önleyici çalışmalar yapılırken ya da bir vakaya müdahale edilirken ‘zorba’ ve ‘kurban’ tanımlarının kullanılması çocukları etiketleme, kategorize etme ve ‘zorba-kurban’ ikiliği yaratma risklerini beraberinde getirir. Asıl mesele zorbayı değil zorbalığı incelemektir. Konu birey değil sistem düzeyinde ele alınmalıdır. Bunun için, bir önceki bölümde sıraladığımız sorular üzerine düşünmek önemlidir.

Okulun ‘Zorbalıkla Mücadele Eylem Planı’nı hazırlamak ve bu plan kapsamında bir ‘Zorbalığı Önleme Kurulu’ oluşturmak etkili bir yöntemdir. Bu tür eylem planları genel olarak; amacı ve dayanağı, zorbalığı önleme kurulunun kimlerden oluştuğunu ve sorumluluklarını, zorbalık kapsamına giren davranışları ve tanımlarını, yapılacak önleyici çalışmaları, bir zorbalık yaşandığında kurulun bu vakayı nasıl ele alacağını, uygulanacak yaptırımları, destek mekanizmalarını vb. içerir. Eylem planları sadece öğrenciler arası ilişkileri değil, okul çalışanlarının birbirileriyle ve öğrencilerle ilişkilerini de kapsamalıdır. Önleyici çalışmaların planlanmasına ve uygulanmasına çocuklar da katılmalı; destek mekanizmaları sadece yetişkinlerden oluşmamalı, akran destek gruplarını da içermelidir.

Eylem planının, cinsiyet ifadesi, cinsel yönelim ve/veya cinsiyet özelliği temelli zorbalık davranışlarını da kapsaması ve tanımlaması önemlidir: alay etme, lakap takma, hakaret etme, aşağılama, rencide etme, arkadaş grubuna almama, dışlama, tehdit etme, hakkında söylenti yayma ve dedikodu yapma, ifşa etme, malına zarar verme, fiziksel şiddet uygulama vb. ,

Bu tür davranışlar başta LGBTİ+ çocuklar olmak üzere, toplumsal cinsiyet rollerine toplumun beklediği şekilde uymayan tüm çocukları olumsuz yönde etkiler. Yapılan çalışmalar, LGBTİ+ çocukların zorbalık deneyimlerinin dikkate alınması ile iyi olma halleri arasında güçlü bir bağ olduğunu göstermektedir. Tüm öğrenciler, okul çalışanları ve veliler eylem planının kapsamı, yürütülecek çalışmalar ve okuldaki destek mekanizmaları ile ilgili bilgilendirilmelidir. Böylece okul içinde kabul edilmeyen davranışlar herkes tarafından baştan bilinir, zorbalığa seyirci kalınmaz, önleyici çalışmalar ve zorbalığa müdahale belli öğretmenlere bırakılmaz, okulun tüm bileşenleri birlikte sorumluluk alır ve hareket eder.

Bu içeriğin hazırlandığı “LGBTİ+ Öğrencileri Aile ve Okul Kıskacına Karşı Nasıl Korumalı?” kılavuzuna buradan erişebilirsiniz.


Etiketler: eğitim
İstihdam