04/10/2021 | Yazar: Ali Erol
Eylül ayından LGBTİ+’lar için gökkuşağı “köşe”leri Milliyet, Korkusuz, DemokratHaber, DW Türkçe, Duvar ve Evrensel yazarlarından geldi
Gökkuşağının hakkını veren, LGBTİ+’lara (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) selamı esirgemeyen, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapmayan, en azından homofobik ve transfobik nefret söylemlerinden medet ummayan Eylül ayı pozitif “köşe”leri Milliyet, Korkusuz, Demokrat Haber, DW Türkçe, Duvar ve Evrensel yazarlarında derledik.
Milliyet, Asu Maro: “Genel geçer kabullerin dışında cinsel yönelime sahip olmak zor”
Milliyet yazarı Asu Maro, “Bu ülkede caretta olmak” başlıklı köşe yazısında, “Nasıl bir ülkede yaşıyoruz;” diye yazdı ve “genel geçer kabullerin dışında cinsel yönelime sahip olmak zor” diye de ekledi: “Nasıl bir ülkede yaşıyoruz; kadın olmak zor, çocuk olmak zor, genel geçer kabullerin dışında bir dine, ırka, mezhebe, cinsel yönelime sahip olmak zor. Hayvan olmak zaten zor. Sokak hayvanı olmak imkansız. Kaç gündür gelen haberlerden bir kez daha anlaşıldığı üzere korunması gereken, nadir bulunan bir hayvan olarak da neslinizin tükenmesi üreme alanınızın Türkiye’de bulunmasına bakıyor. Ben böyle bir caretta caretta düşmanlığı görmedim mesela. Dünya güzeli bir canlı, kimseye bir zararı yok ve yavrularının yumurtlama alanından canlı olarak kurtulup denize ulaşması için bir dizi mucize gerekiyor. Akla gelen ve gelmeyen bir dolu tehlike bekliyor yavruları. Ama en tehlikelisi hep insan.”
Eylül’ün son günü ise Maro, “Oyuncuyla seyircinin ortak atan kalbi” başlıklı köşe yazısını, “Kalp” isimli tiyatro oyununun sahnesinin ardından yazdı: “Artık AIDS ölümcül bir hastalık olmaktan çoktan çıkmışken bir başka virüsün gölgesinde nefes almaya çalışan bir salon dolusu maskeli insan olarak izledik “Kalp”i… “Kalp” 1985 yılında yazılmış bir oyun. ‘80’lerin ilk yıllarında baş gösteren, bir türlü adı konulamayan, aslında konulmak da istenmeyen bir salgının ilk günlerini anlatıyor. Şimdi biliyoruz adını; AIDS. Bir virüs neden oluyor; HIV. Oyunun geçtiği zamanlarda hakkında bilinen tek şey insanları çoğunlukla iki yıla kalmadan öldürdüğü. Bir de sadece eşcinsellerde görüldüğüne dair bir hurafe var ve bu yüzden de devlet bir türlü bu virüsün araştırılması için gereken bütçeyi ayırmaya yanaşmıyor. Birçok kişi düşünüyor ki bu yılan onlara hiç bulaşmayacak, o nedenle telaşa sebep yok.”
Korkusuz, Barış Yarkadaş: “Adalet kurumlarının göbeğine dini ritüellerin yerleştirilmesi laiklikle hesaplaşmasının sürdüğünün göstergesidir”
Korkusuz köşe yazar Barış Yarkadaş, “AKP laikliği içine sindiremiyor!” başlıklı yazısında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Yargıtay binasının açılış törenini, Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca’nın yanı sıra Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’la birlikte yapmasını ele alırken ekledi: “Erdoğan’ın Ali Erbaş’a Yargıtay binasının açılış töreninde dua ettirmesi, laikliğin tabutuna çakılan çivilerden biridir ne yazık ki… Adalet kurumlarının göbeğine dini ritüellerin yerleştirilmesi, AKP’nin laikliği içine sindiremediği ve laiklikle hesaplaşmasının sürdüğünün de göstergesidir. Adalet Bakanlığı’nın LGBT-i’ye mensup öğrencilerle süren davasında “Günah” kavramını kullanarak savunma yapması da bu anlayışın devamıdır.”
DemokratHaber, Faik Akçay: “Hukuk olmayan yerde insanca yaşam olmaz…”
Demokrat Haber sitesinden Faik Akçay, “Hukuk Olmayan Yerde İnsanca Yaşam Olamaz” başlıklı yazısında, “insanlığın benimsediği hukuk kurallarıyla uyum sağlayan küresel hukuk düzeyine uygun bir sistem”e “cinsel yönelim”in de dahil olduğunu ekledi.
“Hukuksuzluğa, keyfi yönetimlere dayalı düzenler ulus devletlerin, ulus devletlerin yönetimlerini ele geçirmiş olanların işlerine gelir. Geniş halk yığınlarının kandırılmasına, sömürülmesine neden olur.”
“Bir ülkenin siyasal sisteminde, küresel algılara uygun olarak işleyen bir hukuk düzeni yoksa, bu ülkenin insanlığa uyum sağlaması olanaksızlaşır. AB’ye bu yüzden giremiyoruz, insanlık ailesi içinde saygın bir konuma bu yüzden yükselemiyoruz.”
“Din, dil, soy, cinsiyet, cinsel yönelim, siyasal düşünce farklılığı gözetmeden tüm toplumu kucaklayan, insanlıkla, insanlığın benimsediği hukuk kurallarıyla uyum sağlayan küresel hukuk düzeyine uygun bir sistemin kurulması kaçınılmazdır.”
DW Türkçe, Banu Güven: “Toplumsal cinsiyet eşitliği açısından önemli...”
DW Türkçe’den Banu Güven, “Ebrar mutlu, biz mutlu” başlıklı köşe yazısında, “Ebrar'ı şampuan reklamında oynatan firma, homofobik ve cinsiyetçi bariyerleri tanımayan çok önemli bir işe imza attı” diye yazdı.
“Bu bariyerleri yıkmak çok önemli, çünkü LGBTİ+, yani lezbiyen, gey, biseksüel, travesti / transeksüel ve ötesi özelliklere sahip insanlar toplumda görebildiğinizden, düşündüğünüzden çok daha fazla. Birçok kişinin ailesinde, arkadaş ya da iş çevresinde homo- ya da biseksüeller olabilir. Bu durumu, bazen görecekleri tepki nedeniyle ömür boyu saklayanlar, baştan sona yalan bir hayat yaşayanlar, bunun altında ezilenler ya da ilişkilerini ve özel hayatlarını tamamen gizli şekilde sürdürenler var. Bu insanlar var, ve kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın, tarih boyunca da oldu.”
“Eşcinselliği bir hastalık gibi görenler hala mevcut. Oysa hastalık eşcinsellik değil, eşcinsellerden akıldışı bir şekilde korkma anlamına gelen homofobi. Dolayısıyla tedavi edilmesi gereken de eşcinsellik değil, homofobi. Reklam yüzleri genelde toplumsal açıdan kabul gören Ebrar'ı bir reklamla görünür kılmak da, doğal olarak toplumda yaygın olan homofobiyi kırmaya yardımcı olacak bir adım. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitliği açısından da önemli. Ayrıca şampuan deyince akla gelen uzun saçlı, topuklu ayakkabılı kadın modeli yerine, kısa saçlı spor ayakkabılı kadını koymak da şahane ezber bozan bir hareket.”
Duvar, Zehra Çelenk: “Bu su artık durmaz, durduramazsınız”
Duvar’dan Zehra Çelenk, “Ebrar’ın ahenkle dans etmeyen saçları” başlıklı köşe yazısında, “Markanın bu cesur seçimi muhakkak başka bir şeyin de göstergesi: Patriyarkanın dayatmalarına inat kendi seçimlerini yapan ve özgür seçimlere saygı duyan büyük bir kesim var. Bu su artık durmaz, durduramazsınız” diye yazdı.
“Elidor’un bu reklamını “durumdan pay çıkarmak, seküler kesimin takımı sahiplenişindeki sempatiden, Z kuşağının Ebrar ilgisinden yararlanmak ve LGBTİ+ gönülleri kazanmak” yönünde ticari bir atak olarak görülerek de eleştiriliyor. Bir reklamın “satışı” ya da bu durumda marka görünürlüğü, tanınırlığını pekiştirmek gibi amaçları gözetmesinde ne gibi bir gariplik var ki? Tüm bu bileşende bir karşılık görmeleri, aksine, umut verici. Halkımızın her an sarsılabilir yerli ve milli duyguları düşünülünce burada hala azımsanmayacak bir miktar risk de var üstelik. Neresinden baksan cesur bir reklam.”
Duvar, Aydın Selcen: “Eşit anayasal yurttaş muamelesi”
Duvar’dan Aydın Selcen, “Kürt sorunu nedir, var mıdır, kimle, nasıl çözülür?” başlıklı köşe yazısında, “LGBTI-Q yurttaşlar demokratik laik cumhuriyet idealine bir tehdit oluşturmazlar” diye yazdı.
“LGBTI-Q bireyler kendilerini rahat hissettiklerinde, eşit anayasal yurttaş muamelesi gördüklerinde, hepimizin mutlu olabilme olanağı kendiliğinden hatta katlanarak artar. Üstelik LGBTI-Q yurttaşlar demokratik laik cumhuriyet idealine bir tehdit de oluşturmazlar. Oysa “makul çoğunluk” kisvesi altına bürünmüş islâmcılar oluştururlar. LGBTI-Q yurttaşların bir “ibneler cumhuriyeti” kurmak ideali yoktur. İslâmcılarınsa, “islâm devleti” kurmak ülküsü hep oradadır.”
Evrensel, Hüsnü Öndül: “Sansüre bütün çeşitleri ve biçimleriyle karşı çıkmak lazım”
Evrensel’den Hüsnü Öndül, “Sansürler” başlıklı köşe yazısında, “Sansüre bütün çeşitleri ve biçimleriyle karşı çıkmak lazım” diye yazdı.
“Her gün sulh ceza hakimliklerinin kararlarını okuyoruz. Daha çok cumhurbaşkanına hakaret, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği propagandası , “devlete karşı suçlar…” vb… Pek üzerinde durulmayan, erotik diye nitelendirilen video ve film sansürleri var. Pornoyu geçtik, erotik diye… Öpüşmek yasak, dekolte yasak… LGBTİ+ları saymıyoruz bile…”
***
LGBTİ+’lara selamı esirgemeyen, en azından homofobik nefret söyleminden medet ummayan “köşe”leri okumaya devam edeceğiz: “Hep kahır, hep kahır, hep kahır, hep kahır” nereye kadar…
Etiketler: medya