07/12/2021 | Yazar: Ali Erol

Kasım ayından LGBTİ+’lar için gökkuşağı “köşe”leri Evrensel, Cumhuriyet, Duvar ve KonyaEkspres yazarlarından geldi

LGBTİ+’lar için Kasım ayı gökkuşağı “köşe”leri Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Gökkuşağının hakkını veren, LGBTİ+’lara (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) selamı esirgemeyen, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapmayan, en azından homofobik ve transfobik nefret söylemlerinden medet ummayan Kasım ayı pozitif “köşe”leri Evrensel, Cumhuriyet, Duvar ve Konya Ekspres yazarlarından derledik.

Evrensel, Hüsnü Öndül: “AB Raporuna göre LGBTIQ kişilere yönelik nefret söylemi hâlâ ciddi bir endişe kaynağıdır” 

Evrensel yazarı Hüsnü Öndül, “AB raporu ne diyor?” başlıklı köşe yazısında, “AB raporu özetle şunu diyor: Türkiye’de demokratik gerileme süreci devam ediyor.” diye yazdı.

“AB Raporunun bize söylediği, Türkiye hakikatidir. Eksiği var, fazlası yoktur.” diyen Evrensel yazarı, “Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, ayrımcılık, azınlıklara ve özellikle de lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks ve queer (LGBTIQ) kişilere yönelik nefret söylemi, hâlâ ciddi bir endişe kaynağıdır.” alıntısına da yer verdi.

Avrupa Komisyonu 1998 yılından itibaren aday ülkelerin Kopenhag kriterlerine uyum konusunda kaydettiği gelişmeleri yıllık olarak değerlendiren raporlar yayımlamaktadır. Sözkonusu raporlar 2016 yılına kadar “İlerleme Raporu”, sonrasında ise “Ülke Raporu” olarak adlandırılmıştır.

T.C. Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği Başkanlığı, “Türkiye 2021 Raporu”nun Türkçe çevirisini sitesinde yayınladı:

“Toplumsal cinsiyet temelli şiddet, ayrımcılık ve nefret söylemi; azınlıklara ve özellikle lezbiyen, eşcinsel, biseksüel, transseksüel, interseks ve queer (LGBTIQ) bireylere yönelik olarak ciddi endişe kaynağı olmaya devam etmektedir.”

“LGBTIQ bireylerini hedef alan ayrımcı söylem ve nefret söylemi artmıştır.”

“Bazı TİHEK üyeleri, toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın hakları, LGBTIQ hakları dâhil olmak üzere temel insan haklarına karşı olumsuz bir tutum sergilemiş ve İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmeyi desteklediklerini ifade etmişlerdir; tüm bunlar Kurumun beyan edilen amaçlarıyla çelişmektedir.”

“Cumhurbaşkanı, MHP lideri ve İçişleri Bakanı, öğrencileri "terörist" olarak adlandırarak ve LGBTIQ bireyleri damgalayarak kışkırtıcı ve kutuplaştırıcı bir söylem kullanmıştır.”

“Lezbiyen, eşcinsel, biseksüel, transseksüel, interseks ve queer bireylerin (LGBTIQ) temel haklarının korunmaması ciddi endişeleri daha da artırmıştır. Hükûmet yetkilileri ve medya tarafından LGBTIQ topluluğuna yönelik nefret söylemleri ve karalama kampanyaları, özellikle İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmeyi müteakiben ve Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin 41 protestoları sırasında artmıştır. Şubat'ta Boğaziçi LGBTI+ Çalışmaları Kulübü rektörlük kararı ile makul bir gerekçe gösterilmeksizin kapatılmıştır. Üst düzey devlet yetkilileri LGBTIQ'ları hedef alırken düzenli olarak ulusal ve ahlaki değerlere atıfta bulunmuştur. Homofobik konuşması nedeniyle Diyanet İşleri Başkanı hakkında suç duyurusunda bulunmasını müteakip Ankara Barosu hakkında ceza soruşturması açılmıştır. İçişleri Bakanı ve çok sayıda medya kuruluşu, AB'yi ve ABD'yi, LGBTIQ STK'larını finanse etmekle suçlamıştır. Mülteciler de dâhil olmak üzere, LGBTIQ bireylere karşı ayrımcılık, sindirme ve şiddet eylemleri büyük bir sorun olmaya devam etmektedir. STK raporları, 2020’de Türk gazetelerinde LGBTIQ bireylere yönelik toplam 1.476 nefret söylemi ve ayrımcı ifadenin yayımlandığını bildirmiştir. LGBTIQ bireylere karşı nefret söylemi ve nefret suçları etkili bir şekilde kovuşturulmamıştır. Kasım 2020'de Ticaret Bakanlığı, e-ticaret sitelerinde "LGBT ve gökkuşağı temalı ürünlere" 18+ uyarısı getirme kararı almıştır. İçişleri Bakanlığı, LGBTIQ konseyleri, faaliyetleri ve bütçeleri hakkında bilgi almak üzere çeşitli kent konseylerine bir mektup göndermiştir. Mayıs 2019'da üniversite kampüsünde düzenlenen onur yürüyüşüne katılan Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) öğrencileri aleyhinde açılan davaya devam edilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi, Ankara Valiliğinin Ekim 2018'de ilan ettiği "ikinci süresiz LGBTI+ etkinlik yasağı"nın iptaline ilişkin Ankara İdare Mahkemesi kararını onaylamıştır. Genel olarak, LGBTIQ sivil toplum kuruluşlarının toplanma ve örgütlenme özgürlüğü ile ifade özgürlüğü büyük ölçüde kısıtlanmıştır. Haziran'da en büyüğü İstanbul'da yapılan, birçok ildeki LGBTIQ etkinlikleri ve onur yürüyüşleri yasaklanmış veya polis tarafından engellenmiştir. Polis, bir gazeteciye ve LGBTIQ göstericilerine şiddetle müdahale etmiştir ve en az 20 kişi gözaltına alınmıştır.”

“Türkiye’nin istihdam ve sosyal politikada ayrımcılıkla mücadeleyle ilgili olarak entegre bir stratejisi ya da eylem planı bulunmamaktadır ve bu alanda veri mevcut değildir. Cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği temelinde ayrımcılık kanunla yasaklanmamaktadır. Roman vatandaşlar, hedeflenen politika önlemlerinin yokluğunda kayıtlı işlerden büyük ölçüde dışlanmış durumdadır. LGBTIQ'ya yönelik nefret söylemi/olumsuz tutum artmıştır; bunun istihdama erişim ve sosyal koruma üzerinde olumsuz etkisi olabilecektir. Engellilerin hâkimlik, savcılık gibi belirli mesleklerde istihdama erişimine yönelik ayrımcı mevzuat ve uygulamalar hâlen yürürlüktedir (bkz. Fasıl 23: Yargı ve Temel Haklar).”

“Türkiye, AİHS’in yanı sıra AB müktesebatı ile uyumlu olarak, cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği ile ilgili olanlar dâhil, ayrımcılıkla mücadeleye ilişkin bir kanunu ivedilikle kabul etmelidir. Ayrımcılığın genel olarak yasaklanmasını öngören AİHS’nin 12 No.lu Protokolü’nün onaylanmasına ve Avrupa Konseyi Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe karşı Avrupa Komisyonu tavsiyelerinin uygulanmasına yönelik herhangi bir adım atılmamıştır. Nefret suçlarına ilişkin mevzuat, uluslararası standartlarla uyumlu değildir ve cinsel yönelim, etnik köken, yaş ya da toplumsal cinsiyet kimliğinden kaynaklanan nefret suçlarını kapsamamaktadır. Nefret söylemi ve nefret suçları, ayrımcılıkla mücadele mevzuatı ile yasaklanmamıştır. Bilgisayar sistemleri aracılığıyla işlenen ırkçılık ve yabancı düşmanlığına yönelik fiillerin suç sayılmasına ilişkin Avrupa Konseyi Siber Suçlar Sözleşmesi’nin İhtiyari Protokolü'nün onaylanmasına yönelik ilerleme kaydedilmemiştir.”

Cumhuriyet, Zülal Kalkandelen: “Adalet Bakanı, nefret ve ayrımcılığın bittiğini iddia etti...”

Cumhuriyet yazarı Zülal Kalkandelen, “‘Büyük Yalan Tekniği’ yarışı tam gaz devam ediyor!” başlıklı köşe yazısında, “Yeterince büyük bir yalan söyler ve onu tekrar etmeye devam ederseniz, insanlar sonunda ona inanmaya başlayacaktır” şeklinde açıklandığını belirttiği “Büyük Yalan Tekniği”ne (BYT), hükümetin siyasi temsilcilerinin sözlerinden örnekler verdi.

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün, yaklaşık iki hafta önce, “Nefret, ayrımcılık ve ötekileştirme gibi unsurlar mazide kaldı. Bu topraklarda, nefret, ayrımcılık, ötekileştirme tohumlarının bir daha asla yer almamasının da teminatı hukuktur, hukuk devletidir” dediğini dediğini hatırlıyor musunuz? Ülke içinde güvenliği sağlamakla yükümlü İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bile “sapkın LGBT” diyerek ayrımcılık ve ötekileştirmenin dik âlâsını yaptığı, AKP’li yetkililerin sürekli nefret suçu söylemlerinde bulunduğu Türkiye’de, Adalet Bakanı, hiç sıkılmadan nefret ve ayrımcılığın bittiğini iddia etti...”

Duvar, Berrin Sönmez: “Eşitlik ilkesine sapkın ideoloji demek cüretinde bulunuyorlar” 

Duvar yazarı Berrin Sönmez, “‘Sapkın ideoloji’ olan eşitlik değil eşitlik karşıtlığı” başlıklı köşe yazısında, “Toplumsal cinsiyet eşitliğini sapkın ideoloji olarak görüp, handiyse İstanbul Sözleşmesi'ni ağzımıza almayı bile yasaklamaya niyet eden siyasi iktidar”ın uygulama ve söylemlerine yönelik “Hangi eşitlik mücadelesi üstünler tarafından ‘sapkın ideoloji’ olarak görülmedi ki yeryüzünde?” diye yazdı.

“Bugün bizim kuşakların payına düşen bu ülkede toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine ket vurma çabasına karşı direnişin bedelini ödemekse, ödenir. Ancak bu medeniyet eşiğinden geçişin süresi iktidar eliyle biraz geciktirilse de önlenemez. Son yüz yıllarda kadın eşitlik mücadelesiyle gerilemiş olan ataerki, şimdilerde kendisini yeniden inşa etme çabasında.”

“Kanun önünde eşitlik ilkesinin kabulü de zor olmuş, ağır bedeller ödenmiş, çok uzun zaman almıştı yaygın kabulü. Kanun önünde eşitlik ilkesine bugün açıktan itiraz edebilen kimse çıkamaz. Ancak yüksek sesle itiraz edemeseler de bu ilkenin uygulamada gerçekleşmesi her zaman mümkün olmuyor. Tam da bu nedenle kanun önünde eşitlik ilkesinin tamamlayıcı parçası olan sosyal hakların eşitçe kullanılabilmesi anlamına gelen toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesi bir medeniyet eşiği…”

“İnsan olarak doğmuş/yaratılmış her bireyin kadın, erkek, LGBTİ+ birey, çocuk, fahişe, evsiz, göçmen, hasta, yoksul, yaşlı, engelli, etnik kimliği, dini, inançlı veya inançsız oluşu, felsefi görüşü, dili, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimi ayrımcılık nedeni olamaz, diyor toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesi. İnsanların, nasıl insanlar olup olmadığına bakılmaksızın eşitçe insan haklarından soyutlanmadan yaşatılması, sadece kağıt üzerinde ve kanun önünde eşitlik ilkesiyle sınırlı kalmasın, toplum hayatının her alanında yaşansın ki kağıt üzerinde ve kanun önünde kalmaktan kurtulsun diyor. Ve dünyanın her yerinde farklı dinlerin ruhbanları, insan doğanı, insan onuruyla yaşat diyen bu ilkeyi dine aykırı görüyor. Bizdeki ruhbanlar da öyle.”

KonyaEkspres, Bilge Yılmaz: “Zaten bahanesi de olmamalı, yapamazsın kardeşim ya. Bu kadar!”

KonyaEkspres yazarı Bilge Yılmaz, “Ah! canım kadınlar..” başlığı altında, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü vesilesiyle yazdı:

“Hani kadın cinayetleri politik değildi? Neden olay sonrası yaşananlar bunun aksini gösteriyor? Neden bir transseksüelin ya da eşcinsel bir vatandaşın cenazesi umurlarında olmuyor? Neden eteğini, gülüşünü bahane ettikleri kadınlarımızın cenazesi için, hakkı için böyle uğraşılmıyor? Sizden değilse umurunuzda değil öyle mi?

Önce insan. Neye inanırsa inansın, nasıl giyinirse giyinsin, nasıl yaşarsa yaşasın, asıl olan insandır. Hayat onun hayatı, beden onun bedeni. Hiç kimse karışamaz. Hiç kimsenin, onun canına, bedenine, namusuna, karakterine, haklarına el, dil uzatma hakkı yoktur. Olamaz!.. Ayrıca Allah’la kul arasına girilmez. Herkes kendinden sorumlu. Sen önce kendin doğru ol sonra da kendinden gelenleri doğru yetiştir. Etrafa bakıp eleştirmek, insanları yaftalamak, kötülük saçmak için gelmedin dünyaya.

Artık dur demek lazım. Kadına yönelik şiddete, cinayetlere bir dur demek lazım. Acilen kanunlar ağır cezalarla ve genişletilmiş suç kapsamıyla düzenlenmeli, kaçacak yerleri, aklayacak durumları kalmamalı. Zaten bahanesi de olmamalı, yapamazsın kardeşim ya. Bu kadar!”

***

LGBTİ+’lara selamı esirgemeyen, en azından homofobik nefret söyleminden medet ummayan “köşe”leri okumaya devam edeceğiz: “Hep kahır, hep kahır, hep kahır, hep kahır” nereye kadar…


Etiketler: insan hakları, medya
2024