20/02/2023 | Yazar: Ali Erol
2023’ün ilk ayından gökkuşağı “köşe”leri Yeni Yaşam, Duvar, T24 ve Agos yazarlarından geldi.
Yeni Yaşam yazarı Ertuğrul Kürkçü, iktidar blokunun anayasa değişikliği teklifinin, “heteroseksüel olmayanların mevzuatta “herkes” tanımının dışına çıkarılma girişimleri” olduğunu yazdı...
Duvar yazarı Berrin Sönmez, iktidarın, anayasa değişiklik teşebbüsüyle, LGBTİ+’ları “insan saymayan bir düzen” kurulacağını yazdı...
T24 yazarı Bekir Ağırdır, LGBTİ+lara ve kadın örgütlerine karşı devlet destekli gösterilerle nefret kampanyaları yürütülen bir ortamda herhangi bir Anayasa tartışmasının mümkün olmayacağını aktardı...
T24 yazarı Gökçer Tahincioğlu, henüz bir anayasa maddesi yokken, “olsa olsa böyledir” diyerek cezalarda indirim yapan, katilleri, saldırganları koruyan mahkemelerin cezasızlık politikalarını sistematik olarak uygulayacağını, olmayan suçlar üretilip, gencecik insanların hayatlarının çalınacağını yazdı...
Agos yazarı Baskın Oran, LGBTİ+’ları alenen aşağılayan zihniyetin, cinsiyet’in ardından cinsel yönelimin TCK Md. 216/2’ye bi türlü eklenmemesinden yararlandığını yazdı...
Gökkuşağının hakkını veren, LGBTİ+’lara (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) selamı esirgemeyen, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapmayan, en azından homofobik ve transfobik nefret söylemlerinden medet ummayan Ocak ayı pozitif “köşe”leri Yeni Yaşam, Duvar, T24 ve Agos yazarlarından derledik.
Yeni Yaşam yazarı: “Heteroseksüel olmayanların mevzuatta “herkes” tanımının dışına çıkarılma girişimleri...”
Yeni Yaşam yazarı Ertuğrul Kürkçü, “Eşitlik bozulunca...” başlıklı köşe yazısında, BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin “eşitlik” ilkesini hatırlatıyor ve devam ediyor: “AKP’nin Anayasa değişikliği teklifi bu “eşitlik” ilkesinin havaya uçurulmasına rıza üretmek için önyargı ve korkuların kışkırtılmasının kaldıracıdır. Müslüman kadınların başörtüsüyle de ailenin kutsallığı ile de ilgili değildir.”
“Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasa tarafından eşit korunmaya hakkı vardır. Herkes, (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne) aykırı herhangi bir ayrımcılığa ve ayrımcı kışkırtmalara karşı eşit korunma hakkına sahiptir.”
“BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”nin “eşitlik” ilkesinden hareketle Ertuğrul Kürkçü, “Burada kilit sözcük: Herkes.” diyor ve devam ediyor: “Bu soyut ilke, toplumsal çatışmalarla dolu binlerce yıllık deneyimin ürünü. Gerçekte eşit olmayan bireylerin “yasa karşısında eşitlenmesi”, eşitsizliği doğuran koşullar baki kalmakla birlikte toplumun “herkesin herkesle savaşı” durumundan devletin hakemliğinde bir mütareke haline geçişe rıza göstermesi demek. “Hukuk devleti”, “insan hakları” ve “demokrasi”nin uygarlığın ortak kabulü haline gelmesi ebedi bir didişmedense bu mütarekenin mümkün mertebe uzatılması için en elverişli siyasal ve hukuksal donanımı sunuyor olmasıyla ilgili.”
Kadınlarla erkeklerin yasa önünde eşit kılınmaları ve “hayatın olağan akışı”nın böyle olduğunun kabulünün gerisinde kadınların yedi bin yıllık köleliğe karşı durup dinlenmeden süren isyanların olduğunu örnek veren Yeni Yaşam yazarı Kürkçü, “Aynı şey, egemen heteroseksüellikten gayri cinsiyet kimliklerine, cinsel yönelimlere, toplumsal cinsiyetlere dahil sayan milyonlarca insan için de geçerli” diye ekliyor: “Dünya ölçeğinde sürdürülen bütün araştırmaların gösterdiği gerçek, küresel nüfusun yaklaşık yüzde yirmisinin kendisini, erkek-kadın ikiliği içinde tanımlamayı reddettiği halde bu gerçekliğin yasal bir ifadeye bürünmeyişi ya da heteroseksüel olmayanların mevzuatta “herkes” tanımının dışına çıkarılma girişimleri, 20. yüzyılın ikinci yarısında cinsiyet kimliği temelinde patlak veren canhıraş bir mücadeleyi gündeme getirdi.”
İktidar blokunun, “İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyanın “hukuk devleti”, “insan hakları” ve “demokrasi” üzerine kurulu “sosyal mütareke”sini sona erdirerek “herkesin herkesle savaşı”nın önünü açmak üzere “eşitlik” ilkesini havaya uçurmaya” yöneldiğini yazan Kürkçü, sözü, “Anayasa değişikliği teklifi”ne getiriyor ve ekliyor: “İktidar bloku Anayasa’yı havaya uçurma gücüne henüz sahip değil. Ona bu gücü bilim ve demokrasi dışı kaygılarla “eşitlik” ilkesinin yıkılmasına yol açacak olanlar verebilir ancak.”
“AKP’nin Anayasa değişikliği teklifi bu “eşitlik” ilkesinin havaya uçurulmasına rıza üretmek için önyargı ve korkuların kışkırtılmasının kaldıracıdır. Müslüman kadınların başörtüsüyle de ailenin kutsallığı ile de ilgili değildir. Müslüman kadınların başlarını örtüp örtmemeleri kendi tercihlerinin konusudur. Ailenin heteroseksizmin kalesi olmadığını anlamak içinse dünya nüfusunun en az yüzde 20’sini oluşturan LGBTQI+ bireylerin heteroseksüel kabuller üzerine kurulu ailelerin çocukları olduğunu idrak etmek yeter de artar.”
Duvar yazarı: “LGBTİ+’ları insan haklarından soyutlayan, insan saymayan bir düzen kuruluyor”
Duvar yazarı Berrin Sönmez, “İktidarın referandum planı nasıl önlenir?” başlıklı köşe yazısında, iktidarın, anayasa değişiklik teşebbüsünde, meselenin, “başörtülü kadınların haklarına güvence olmadığı asıl gerçekleştirilmek istenen düzenlemenin aile maddesinde gizli olduğu”nu ve LGBTİ+’ları “insan saymayan bir düzen” kurulacağını yazdı.
“Aile bir kurum neden kutsal olsun, sorusunun cevabı aile kelimesinin bir kod adı oluşunda gizli. Sağ, muhafazakâr, popülist erkek aklında aile şifre sözcüğünün yerine “erkek egemenliği” kavramını koyarak okumak gerekir her metni. Kutsal saydıkları şey erkek egemenliği yani. Kasaba dindarlığında olduğu gibi dinin patriyarkal yorumlarını dinin kendisi sayan zihniyet aile kurumunu da erkek egemenliğinin yegâne tahtı kabul ediyor.”
“Bu iki maddelik değişiklik, m. 24 ve 41’e eklenen paragraflarla hem kadınların giyimine ve hayatına hem aile kavramına ve ev içi yaşama müdahale etme yetkisini kamu idaresine veren düzenlemelerdir. Başörtülü kadınların haklarını güvenceye almıyor, başörtülü kadınlar dahil tüm kadınların kıyafetine ve yaşamına karışacak şeklide kamu yöneticilerine yetki verdiği gibi toplum genelinin de kadınlara dilediği gibi müdahale etmesine yol açıyor. LGBTİ+lar için örgütlenme özgürlüğünden başlayarak tüm haklarının yok sayılacağı ve ne yazık ki yaşam haklarının dahi tehdit edildiği bir düzen oluşturuluyor. LGBTİ+ varlığını yok sayarak kendisini bu şekilde tanımlayan insanları insan haklarından soyutlayan, insan saymayan bir düzen kuruluyor bu maddelerle. Esasen kadın erkek eşitliğini ret etmekle, toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden uzaklaşmakla yapılan da tam olarak köleliğin yasaklanmasından önceki insaniyet düzeyine inmekti. Görüşülecek teklif yıllardır adım adım yapılanı anayasal norm haline getirmeyi amaçlıyor.”
T24 yazarı: “Laikliği ve eşitliği yok etme teklifi”
T24 yazarı Bekir Ağırdır, “Anayasa değişikliği şimdi gerekli mi?” başlıklı köşe yazısında, “Başörtülüler kazanımlarını kaybedecekler korkusunu aşabilsinler gerekçesiyle Kılıçdaroğlu ve CHP’nin yaptığı hamle döndü dolaştı, Altılı Masa'nın şimdiye dek yaşadığı en ciddi gerilime dönüştü”ğünü yazdı ve ekledi:
“Toplum açısından bugün başörtüsü sorunu çok büyük ölçüde aşıldı. Başörtüsü meselesi üzerine bu topraklarda ve bu gök kubbe altında söylenmemiş söz kalmadı. Meselenin laiklik, toplumsal cinsiyet eşitliği, ahlaki ya da siyasi yönü üzerinde yeterince tartışıldı ve aşıldı. Aşıldığı içindir ki her istediğini istediği için yapabilen yirmi yıllık iktidar bile bu meseleyi öncelemekten vazgeçti. Şimdi gündeme gelişi bir ihtiyaca cevap üretmek değil altılı masaya karşı bir siyasi tuzak fırsatı bulduğu için. O nedenle teklifin içeriği kadar zamanı, biçimi, yöntemini tartışmak ve bunları dikkate alarak pozisyon üretmek gerekli.”
Bekir Ağırdır, “Teklifin genel bir özgürlük meselesine değil yalnızca başörtüsü meselesine dayanması bile meselenin özgürlükler meselesi olmadığının delili zaten” diyor ve yazısını, “Anayasa önerisi hakkında EŞİK Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun kamuoyuna açıklanan değerlendirmesi” ile kapıyor:
“Sanatçı Gülşen örneğinde olduğu gibi, dini konular söz konusu olduğunda özrü dilenmiş bir şaka için dahi insanların hapse atıldığı; dinle ilgili konuları özgürce tartışmanın imkânsız kılındığı; devlet politikası ve bütçesinin Diyanet İşleri Başkanlığı ağırlıklı belirlendiği; LGBTİ+lara ve kadın örgütlerine karşı devlet destekli gösterilerle nefret kampanyaları yürütülen bir ortamda herhangi bir Anayasa tartışması mümkün değildir. Anayasa’nın 24’üncü maddesine yönelik değişiklik önerisi, başörtüsüne güvence getirme teklifi değil; laikliği ve eşitliği yok etme teklifidir.”
T24 yazarı: “Cezasızlık politikaları sistematik olarak uygulanacak, olmayan suçlar üretilip, gencecik insanların hayatları çalınacak”
AKP'nin hazırladığı, MHP'nin desteklediği anayasa değişikliği teklifini, T24 yazarı Gökçer Tahincioğlu, “Türk aile yapısını korumak üzerine: “Çekiyorsunuz ama yayınlamıyorsunuz”” başlıklı köşe yazısında ele aldı: “AKP'nin tipik bir taktiğidir, desteklenmesini istediği bir düzenlemenin yanına mutlaka ama mutlaka muhalefeti köşeye sıkıştıracağını düşündüğü bir başka düzenleme ekler. Muhalefetin yapısı belli günün sonunda. Öyle insan hakları, evrensel hukuk çok da yüksek sesle savunulamaz... Oysa karşı çıkılamaz diye bakılan düzenleme tek kelimeyle ifade edilebilir: Komedi.”
“Başörtüsüne anayasal güvence sağlamak gerekçesiyle Meclis'e verilen teklifin ikinci maddesinde, Türk aile yapısını korumak için, bugüne kadar aksi yaşanmış gibi, evliliklerin sadece kadın ve erkek arasında yapılabileceği düzenlemesi de yer alıyor. Gerekçesi, düzenlemenin kendisini bir yana bırakacak kadar vahim: “Türk toplumunun temeli olan aile yapısını korumak ve aileye yönelik her türlü tehlike, tehdit, saldırı, çürüme ve sapkınlığa karşı tedbir almak devletin asli görevidir.””
Gökçer Tahincioğlu, “En temel insan haklarına aykırı olduğu yüksek sesle söylenemeyen bir garip metin” diyor ve devam ediyor: “Ne zamandır, kocaman insanlar gerçekten de LGBTİ+ diye bir örgüt olduğunu, gökkuşağı bayrağını kullandıklarını, bu örgütün organize biçimde insanları kandırdıklarını, bu nedenle insanların eşcinsel olacaklarını, Türk toplumunu büyük bir tehlikenin beklediğini düşünüyor. Fıkra gibi ama "büyük oyun" diye nitelendirilen bu durumu engellemek için anayasa değişikliği yapılıyor. AB'den en çok fon kullanan kurumların başında gelen İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı gibi kurumlar, batı ülkelerinin Türk aile yapısını bozabilmek için bu konuda fon verdiğini, tehlikenin kapıda olduğunu söylüyor.”
“En çok korkulan da bu düzenlemenin ve yapılan propagandanın insan haklarına aykırı olduğu dile getirildiğinde, birilerinin, "sapkınlık propagandası" diye yazması, başka bir suça imza atarak, insanları toplumun önüne atması. Ancak hakikatten bahsetmek, buradan ayrılmamak gerekiyor. Bütün bu propagandalardan sonra kiralayacak ev bulamayan, işlerinden edilen, toplumun dışına, en dışına itilen insanlar, böyle bir gerekçeyle yapılacak anayasa değişikliğinden sonra iyiden iyiye tehlikeyle karşı karşıya kalacaklar. Yolda yürürken, iş ararken, okula giderken saldırıya uğramaları, "sapkın ve çürümüş" diye nitelendirildikleri için iyiden iyiye meşruiyet kazanacak. Henüz böyle bir anayasa maddesi yokken, "olsa olsa böyledir" diyerek cezalarda indirim yapan, katilleri, saldırganları koruyan mahkemeler cezasızlık politikalarını sistematik olarak uygulayacak. Kâhin olmaya gerek yok. Bir seçim uğruna, insanların mezarları kazılıyor. Olmayan suçlar üretilip, gencecik insanların hayatları çalınıyor.”
“Trans kadın cinayetlerinin cezasız bırakılması bugüne dair bir sorun değil. Ancak bütün bu düzenlemeler, bütün bu propagandalar daha kötü günlerin habercisi. Farklı görülen, ötekileştirilen, nefret söylemine maruz bırakılan hemen herkes için artık alarm zilleri çalıyor. LGBTİ+'lara yönelik davalar, soruşturmalar çoktan başladı. Ancak bir de süren hayat var. O hayatın içerisinde bütün bunları alkışladığında alkış alacağına inananlar var. Şiddeti kutsayanlar, şiddet uyguladığında ceza almayacağını bilenler var. Gökkuşağının bütün renkleri değil, bir örgütü ifade ettiğini sananlar var... Bütün bunlara karşı, insanları savunmak, herkes için yaşam hakkını savunmak gerekiyor. Ve seçimden sonra değil, şimdi konuşmak gerekiyor.”
Agos yazarı: “Bu zihniyet, cinsiyet’in ardından cinsel yönelimin TCK Md. 216/2’ye eklenmemesinden yararlanıyor olmasın?”
Agos yazarı Baskın Oran, “İmanı kavi bazı müddeiumumi ve hâkimlerle hasbihal” başlıklı köşe yazısında, “İman’ın kavi oluşu, bu “adalet” ile İslam’ın ilişkisi iktidarın yargıyı esir almış olmasıyla ne kadar izah edilebilir.” diye yazdı.
“İçişleri Bakanı S. Soylu’nun “Sizin gibi LGBT çocuğu değiliz, Ayetel Kürsilerin çocuğuyuz” demesi ve Yeniden Refah Partili Cemil Çolak’ın “LGBT'lilere özgürlük verilmesi Allah'a savaş açmaktır” lafı neyin nesi? TCK Md. 216/2’deki “Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılamak”a mı dayanıyor, yoksa Kur’an-ı Kerim’in Lut kavmi üzerinden eşcinsel kimliği mahkum edişine mi? Buradaki bu acınası zihniyet, cinsiyet’in yanı sıra cinsel eğilim kavramının TCK Md. 216/2’ye bi türlü eklenmemesinden yararlanıyor olmasın?”
***
LGBTİ+’lara selamı esirgemeyen, en azından homofobik nefret söyleminden medet ummayan “köşe”leri okumaya devam edeceğiz: “Hep kahır, hep kahır, hep kahır, hep kahır” nereye kadar…
Etiketler: medya