30/08/2023 | Yazar: Aslı Alpar
Nazlı Yıldırım’la ilk kitabını konuştuk: “Kim olduğumu bulmaya çalışırken beni dünyaya getiren kişinin de kim olduğunu öğrenmek istediğim anların fotoğrafı”.
“Asla kapanmayacak bir mesafenin, kaşıntısı dinmeyen bir yaranın hikayesi”… Bu sözler KaosGL.org yazarlarından, fotoğraf sanatçısı Nazlı Yıldırım’la ilk kitabı “Seninle Başım Dertte”nin tanıtımından.
Nazlı Yıldırım’la Onagöre Yayıncılık’tan çıkan ilk kitabını konuştuk.
Yayınevi, "Seninle Başım Dertte"yi şöyle tanıtıyor: "Birbirlerini artık asla tanıyamayacak bir anne ve kızın hikayesi". Ölüm bütün tanışıklığı siliyor mu?
Birikmiş bir zaman üzerinde elbette tüm tanışıklık silinmiyor ancak şimdinin içindeyse yeni bir tanışıklığın fırsatını da sunmuyor. Ölümden öncekine baktığımızda beraber biriktirdiğimiz zaman neredeyse az ve muamma. Geride yaşanılanların izini sürüp bir şeyler fark etmeye başladığınızda geç kalınmışlığın verdiği hisle boğuşmaya başlıyorsunuz bu sefer.
Bu durum sadece bir yakını kaybetmekle ortaya çıkmaz, yaşamın döngüsünde yok edilmiş şeylerin geride bıraktığı boşlukların etkisiyle de ortaya çıkabilir. Toplumsal ve sosyal hayatımızı var eden, kimliğimizi oluşturan değerli yapıların yok oluşundaki hissiyat ile aynı. Gerçek kaybın ve boşluğun en yalın ifadesi olan ölümün yarattığı eksikliğini dönüştürme çabasıydı benimki.
Kitabın için bir yas kitabı diyebilir miyiz?
Elbette bir yas kitabı, yakılmış ağıtın bir başka ifade biçimi diyebiliriz. Kaybettiğimiz değerli şeyleri ya da tek ve özel bir şeyi/bir yakınını kayda geçirme isteğiyle var oluruz. Bu sadece kişisel bir alanda değil, toplum içerisinde de durum benzerdir. Anıtlar, park ve sokak isimleri, üzerine yazılmış kitaplar, çekilmiş sahneler, yazılmış şiirler, söylenmiş şarkılar gibi örneklerini çoğaltabileceğimiz ifade biçiminin her alanında parçası olduğumuz yası simgeleştiriyoruz.
Kişisel bir pencereden bakacak olursak eğer, benim de bir yas diyaloğu kurmaya ihtiyacım vardı. Tabii ki hatırlama isteği de. Ölümle birlikte yakınımızla beraber kaybettiklerimizi fark ettiğimiz bir yolculuktur yas. Kaybedilenleri bir daha geri gelmeyeceğini düşünürsek kayda geçirme isteğimle yarattığım bu kitap da yasın bir başka hâli.
“Beş yıllık süreçte çekildi”
Albümdeki fotoğraflar ne kadar bir sürenin ve nasıl bir dönemin ürünü?
Kitapta yer alan fotoğraflar, aynı evi paylaşmaya başladığımız günden gittiği güne kadar olan beş yıllık bir süreçte çekildiler. Tabii ki çoğu fotoğraf dijital kazalar yüzünden gitti. Bilgisayardan kurtarabildiğim fotoğraflar içerisinden seçildiler. Her bir fotoğrafın iletişim gücü birbirinden farklı gibi görünse de tamamlayıcı. Fotoğrafların çekildiği günleri ve içinde bulunduğumuz koşulları, dönemi yeniden aklıma getiriyorum.
Özellikle bir proje kafasıyla çekmedim. Sadece kendimi tanımlayabileceğim o noktaya dair bir arayıştaydım. Yani kim olduğumu bulmaya çalışırken beni dünyaya getiren kişinin de kim olduğunu öğrenmek istediğim anlarda var oldu bütün bu fotoğraflar. Daha nice fotoğrafın gittiğini düşünmezsek.
Yeni projeler yolda
Yeni çalışmalar var mı ufukta?
Evet, Seninle Başım Dertte’nin ikinci durağı ve yasın son hâli olacak bir çalışma üzerine şimdilik okumalar yapıyorum. Dışlanmış ve yaşadığı alandan marjinalleştirilerek soyutlandırılmış bir kadının gündelik hikâyesini nasıl öğrendiğimi anlatan bir çalışma. İnsan kültürünü, Türk toplumunun yarattığı tipik kadın temsilini oluşturan ayrıntılardaki hikâyeleri ortaya çıkarak bir çalışma. Bunun için Türkiye’ye gitmem ve ölümünden sonra kapısını açmadığım mahrem alanıyla yüzleşmem gerekiyor. Buna hazır olup olmadığımdan emin değilim.
Bununla beraber şu an “Look At Me! Who Am I?” isimli self-portrait diyeceğimiz bir kitap çalışması var. Bitmesi yakın. Heteroseksüel ilişki normların hâkim olduğu bir dünyada cinsiyet normlarını irdelediğim “Queer, Body and Love” isimli projem de şu an çekim aşamasında.
Etiketler: medya, kültür sanat, yaşam, aile