20/02/2024 | Yazar: Oğulcan Özgenç

#yerelseçim24 dosyası kapsamında İlknur Üstün ve Bahar Yalçın ile yaptığımız söyleşinin ikinci bölümünde artan LGBTİ+ karşıtlığının yerelde eşitliği nasıl etkilediğini konuştuk.

“Yerel yönetimler, LGBTİ+’ları muhatap almıyorsa kendi safını belli ediyor demektir” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Görsel: Serra Akcan / csgorselarsiv.org

Yerel seçimler yaklaşıyor. Partiler, seçim bildirgelerini açıkladı. Belediye başkanı adayları projelerini duyurmaya devam ediyor. Yeniden Refah ve Saadet gibi siyasi partiler seçim kampanyasını LGBTİ+ karşıtlığı üzerinden kuruyor. Buna karşın; yerelde eşitliğin sağlanması ve LGBTİ+’ların kent hakkı konusunda her seçimde olduğu gibi sessizlik hakim. Seçim yarışı hız kazanmışken, siyasi partiler insan hakları temelli belediyecilik konusunda sınıfta kalmış görünüyor.

Kadın Koalisyonu’ndan İlknur Üstün ve Kadıköy Eski Belediye Başkanı Yardımcısı Bahar Yalçın ile yaptığımız söyleşinin ikinci bölümünde LGBTİ+ hareketinin yerel düzeyde geliştirdiği politikalara yerel yönetimlerin verdiği yanıtları, belediyelerin LGBTİ+’ların yerelde eşitliğini sağlamak için atması gereken adımları, artan LGBTİ+ karşıtlığının yerel düzeyde LGBTİ+’ların haklarını nasıl etkilediğini konuştuk.

LGBTİ+ hareketi yerelde eşitlik talepleriyle de güçlü bir muhalefet sergiliyor. Bu anlamda; hareketin yerelde eşitlik üzerinden de politikalar geliştirdiğini söylemek mümkün. Yerel yönetimlerin, bu politikalara verdiği yanıtlara/karşılıklara dair gözlemleriniz neler?

İlknur Üstün: 2000'e kadar yerel siyaset ve cinsiyet eşitliği bağlantısı, pek de üzerinde durulan ve çalışılan bir mesele değildi. Politikanın başladığı yer, kapının önü, evin içi, yürüdüğün sokak, gittiğin yer… Kadın Koalisyonu’nun2002’den beri yürüttüğü yerel siyaset çalışmalarından da biliyoruz, bugün başka bir noktadayız. Kadın hareketi ve LGBTİ+ hareketi çok yol kat etti. Hayatımızla yerel yönetimler arasındaki bağın kurulması ve bu doğrultuda yerel politikalara müdahale güçlendi.

Kadın örgütleri içinde LGBTİ+ hareketten aktivistlerin varlığı, LGBTİ+ hareketin güçlenmesi ve örgütlenmesi LGBTİ+’ların yerel politikalara müdahale hattının oluşmasının bir yolu oldu. Mersin’de, Adana’da, Ankara’da, İzmir’de, Denizli’de, İstanbul’da, Eskişehir’de, Diyarbakır’da… Yerel yönetimlere dair politik bir hat oluşturan, dünya örneklerini gören ve bunları görünür kılan çalışmalar yaptılar ve “LGBTİ+ dostu belediyeciliği” dillendirdiler. Sınırları zorlayarak ve sınırları ihlal ederek.  Tabii ki bu mücadelenin karşılığı olan adımlar atıldı. LGBTİ+ istihdamı diye bir durumu hareketin mücadelesi sağladı.  Bazı belediyeler, bunu dikkate aldı ve bunu bir onur nişanı gibi “demokratik ve eşitlikçi bir belediyenin” göstergesi olarak sundu. Örneğin Akdeniz Belediyesi bu konuda hakikaten çaba gösterdi. Orada LGBTİ+ hareketle ilişkilendi. Ama kayyum geldi ve her şey bitti. Yani atılan adımlar bir anda sonlanabiliyor. Sonuçta sembolik ve temsiliyet üzerinden bir durum. Ayrıca kırılgan adımlar. Ama önemli. Özellikle örgütlenmenin motivasyonu, yapılabilirliğin sergilenmesi açısından.

Bu noktada, sadece yapmak da yetmiyor. Bunu ifade etmek, açıkça adını koymak ve haykırmak gerekiyor. Bunun neden yapıldığını söylemek gerekiyor. Hareketin talebi, eşit olmak. Bu noktada başkanların kim olduğunun, talip olunan yerin işlevi nedeniyle bir öneminin olmaması gerekiyor.

Bahar Yalçın: LGBTİ+ hareketine yönelik saldırılar arttıkça kamusal alandaki baskılar da artıyor. Bu yüzden de bazı belediyeler çekimser kalıyor gibi bir tablo sunuyoruz ama bir taraftan da şöyle bir durum var: Bugün bir belediye demokratik bir yönetimden bahsedecekse LGBTİ+ hareketini tanımak ve onunla iş yapmak zorunda. Bu bir turnusola dönüşmüş durumda.  Hareket bütün baskılara rağmen bir arada duruyor. Bütün baskıları göğüslüyor, göze alıyor. Bu durum, hareketin kendisini zorunlu bir muhatap haline getiriyor. Böyle bir manzara karşısında yerel yönetimler “Ben LGBTİ+ örgütleri ile görüşmeyeyim” diyemez. Bugün bir belediye başkanı doğrudan iktidar söylemini benimsemiyorsa ve iktidar söyleminin dışında hareket ediyorum diyorsa görüşmek zorunda. Görüşmüyorsa da rezil edilmesi lazım.  Yani o belediyenin ve içinden geldiği siyasetin başka bir şekilde tarif edilmesi lazım.

LGBTİ+ örgütleriyle bir araya gelindiğinde sadece LGBTİ+ olmak üzerinden bir konuşma yapmanın değil de nasıl bir sağlık politikası olsun, o yerel yönetimin kamusal alanı nasıl değerlendirilsin? Belediyenin nasıl bir bütçesi olsun?  Yetkiler dahilinde nasıl sosyal ve kültürel programlar geliştirilsin? Sorularına beraber cevap aramak gerekiyor. Bunların konuşulmasının ardından hareket, yerel yönetimlerin doğal bir öznesi olarak oradaki iradenin bir parçası haline gelir.

LGBTİ+ hareketinin gücü, kurduğu muhataplık ilişkisi ve görünürlüğünden geliyor. Bunu sağlayan ise gündelik hayatı, yaşanan yeri politize etmiş olmaları ve bu politikanın muhataplarıyla konuşmayı seçmeleri.

“LGBTİ+’larla, belediyenin yetki ve sorumluluğundaki tüm alanlarda ilişkilenilmesi gerekiyor”

Peki, Türkiye’de belediyeler, LGBTİ+’ların yerelde eşitliğini sağlamak için ne tür adımlar atmalı? Önemli ve etkin adımlar neler olabilir?

Bahar Yalçın: Belediyenin örgütlü olan LGBTİ+’larla görüşmesi ve neler yapabileceğini konuşması lazım.  Bununla beraber; belediyenin mevcutta örgütlü olanların alanını genişletebilmek için bir şeyler yapması lazım. Örneğin, belediye mekanlarının kullanılmasını sağlamak, görünür olmasını sağlayacak billboardlar hazırlamak, kısacası ortak kamu kaynaklarını LGBTİ+’lara açmak...  Belediyeleri, siyasi kurumlar olarak algılamak bu yüzden önemli. Çünkü, aldığı veya almadığı kararlarla kamu kaynaklarının kim tarafından, nasıl ve neden kullanıldığına karar verebiliyor. Bu noktada, belediye sağlık hizmetini sunarken, sosyal ve kültürel etkinlikler yaparken, ulaşımı planlarken eşitliği gözetmeli. Örgütlenme alanları oluşturmalı ve kenti güven içinde 24 saat yaşayan bir hale getirmeli. Bunların üzerine örgütlerle beraber kafa yormalı. Sadece gelen talepler üzerinden değil. Talep oluşturacak politikalar benimsemeli. Toplumsal bir uzlaşı sağlamak için anlamaya ve dinlemeye dayalı ortamlar yaratmalı. Yani, belediye gündelik hayat meselesi ile politik hat arasında bir bağlantı kurmalı.

Bunların hepsi başta yöneticilerin eşitlikçi bir belediyeciliğe inanması ve bunun gereklerini uygulamaya kendini zorunlu hissetmesi ile oluyor. Temel ihtiyaç, projecilikten çıkıp hayatı beraber yaşamaya yönelik bir vizyon geliştirmek.

İlknur Üstün: Eylem planları yapılıyor, stratejik planlar ve performans programları oluşturuluyor. Bunlar belediyelerin yol haritasını oluşturan, kaynaklarını nasıl dağıtacağını gösteren planlar. Belediye, LGBTİ+’ların, ve kadınların bu süreçlerde olmasının tüm koşullarını yaratmalı. Toplumsal cinsiyet temelli şiddetle ilgili bir çalışma ya da 8 Mart etkinliklerine sınırlamadan, hayatın her alanına yönelik çalışmalarda, politikaların oluşturulmasında etkin olmalarını sağlayacak tedbirler almalı. Ulaşımı, kent planlamasını, mekan tasarımını, alt yapı çalışmalarını kentte yaşayanların hayatından ayrı düşünmek mümkün mü? Kadınlarla ve LGBTİ+’larla, belediyenin yetki ve sorumluluğundaki tüm alanlarda ilişkilenilmesi gerekiyor. Örneğin; belediye bir yol yapıyor ve bu, kentte yaşayan herkes gibi kadınlar ve LGBTİ+’ların da hayatını etkiliyor. Çeşitli ülkelerde yolların en çok kimler tarafından kullanıldığının istatistikleri çıkarılıyor. Kullanıcıların koşulları, memnuniyeti belirleniyor.

Yerel yönetim o kadar hayati bir öneme sahip ki bulunabileceğimiz mekanların, zamanların sınırını çizebiliyor. Mekanların güvenli ya da tehlikeli olmasında belirleyici rolü var. Bu konulardaki en ufak bir adım hakikaten çok ciddi dönüşüm yaratabiliyor. Aslında mesele sadece belediye ile yerin sakinleri arasında değil. Sakinlerin birbiriyle ilişkisi de önemli bir mesele.  Onlar gelirse biz gelmeyiz yaklaşımının olduğu yerlerden de söz etmek mümkün.  Hal böyle olunca oradaki siyasi irade bu ayrımcılığın tarafı değil. Tam tersine ayrımcılığı ortadan kaldıracak yol ve yöntemler geliştirme sorumluluğundaki kurumdur. Belediyenin aslında ayrımcılığı ortadan kaldıracak bir ilişkilenme biçimini hayata geçirmesi önemli. Ayrımcı olmamak için sadece kabul etmesi de yetmez, saygı göstermesi gerekir.

Kentin gettolaşmış alanları var.  Bunlar kentin merkezinde ‘barındırılmayan’ çok çeşitli grupların alanları da oluyor çoklukla.  Böylesi bir gettolaşmayı kırmanın çok çeşitli yolları var. ‘Barındırılmama’ ile mücadelenin yanı sıra, orayı getto olmaktan çıkaran uygulamalara yer vermek mümkün. Oraları cazibe merkezi haline getirecek alanlar yaratmak; festivaller düzenlemek, çok çeşitli grupların birlikte olacağı etkinlikler yapmak gibi. Bu, politika ve uygulama süreçlerini beraber yürütmeyi gerektirir.

Belediyelerde LGBTİ+ meclislerinin açılması özellikle de görünürlük açısından çok önemli. Bunun kent konseyleri ile sınırlı kalmayıp esas olarak kararlara etki edilebilecek bir alana genişlemesi gerekir. Kadın Koalisyonu olarak yaptığımız izleme çalışmasında kadın meclisleri çok ama kadınlar imar komisyonunda yok. Bu bağlamda; belediyenin, kendi gettolarına belli grupları sürmesi ciddi bir sorun. Bu, politika süreçlerine müdahale alanlarını daraltan bir etki yaratıyor.

Bir de veri meselesi var. Verilerin hayati bir önemi var. Belediyelerin elinde veri yoksa, politika oluşturacağı bir dayanak da yok demektir. Kapsayıcı ve gerçekçi çözümler üretmesi mümkün değil. Toplumsal cinsiyete, çeşitliliğe dayalı etkin kullanılabilen bir veri sistemi de pek çok belediyede yok ne yazık ki. Veri meselesini kişi güvenliği ve mahremiyeti ile birlikte düşünmek kritik önemde.

Bahar Yalçın: Veriler toplansa da bu verilerin yönetime ve bütçeye entegresi daha klasik bir biçimde yapılıyor. Yani sisteme toplumsal cinsiyet kırılımlarıyla işlenmiyor. Bu noktada verileri, detaylandırmak gerekiyor.

İlknur Üstün: Ellerindeki güce ve kaynağa rağmen belediyelerin eşitlikten uzak uygulamaları, bazen basiretsizlikleri, eşitliğe dair politikasızlıkları kabul edilemez. Daha kötüsünün gelebileceği kaygısıyla buna sessiz kalmak, mevcut sorunların devam etmesini sağlamaktan hatta daha beter boyutlara ulaşmaktan başka bir işe yaramıyor. Bunun yanı sıra belediyelerin içinde hakikaten bir şeyler yapmaya çalışan kişilerin veya grupların hakkını teslim edecek, onları orada güçlü kılacak, yaptığı iş nedeniyle belediyede dışlanan, işinden olan kişilerin yanında durduğumuz dayanışma ağları örmeliyiz.

“Bazı belediyelerin LGBTİ+ etkinliklerine artık izin vermediğini, ya da son anda iptal ettiğini öğreniyoruz”

Genel seçimden bugüne iktidarın LGBTİ+’ları hedef alan söylemlerine şahit olduk. Bu söylemler, LGBTİ+’ların kente katılımını nasıl etkiliyor olabilir? Bir başka deyişle; nefret söylemleri, yerelde LGBTİ+ haklarını ve eşitlik meselesini nasıl etkiliyor?

İlknur Üstün: Epeydir oldukça zor ve sert zamanlardan geçiyoruz. İktidardakilerin LGBTİ+ları hedef alan ayrımcı her sözü, uygulaması sadece iktidarın tutumuyla sınırlı kalmıyor. Durumdan vazife çıkaranların elinde LGBTİ+’ların varlığını tehdit eden bir silaha dönüşüyor. Hak mücadelesini en temel insan hakkı olan yaşama hakkına sıkıştırıyor. Örneğin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye LGBTİ+’lar gerekçe gösterildiğinde Sözleşmenin içerdiklerinden yoksun bırakılmayı ayrı tutarak söylüyorum sadece sözleşmeden çekilmiş olunmuyor, gittiğiniz mekan, yürüdüğünüz yol, bindiğiniz otobüs, kiraladığınız ev sizin hedef gösterildiğiniz yerler haline gelebiliyor. Derneğiniz, dernek ofisiniz tehdit altında kalabiliyor. Yalnızlaştırılabiliyorsunuz. Ki bu yalnızlaştırmanın yaşanan kentlerde yönetimlere yansıması barınma hakkından, kenti kullanım hakkına, ulaşımdan, sağlığa daha birçok hakkın ihlaline yol açıyor. Bunları LGBTİ+ ve kadın örgütlerinin saha çalışmalarından, LGBTİ+’ların anlatılarından biliyoruz. Örneğin bazı belediyelerin LGBTİ+ etkinliklerine artık izin vermediğini, ya da son anda iptal ettiğini öğreniyoruz.

Toplumsal cinsiyet karşıtı hareketler Türkiye’de de dünyada da yükseldi. İktidarın bu hareketlere olan desteği ise iyice pervasızlaşmalarının yolunu açıyor. Ve onlar her yerde. Başta siyasi partiler olmak üzere eşitlikten yana, ayrımcılığa karşı olduğunu söyleyen grupların tutumlarını açıkça ortaya koymaları gereken bir dönemdeyiz.  Tarafsızlık, suç ortaklığından başka bir şey değildir.

İnsan hakları değerlerine sahip olduğunu, toplumsal cinsiyet eşitliğini savunduğunu iddia eden hiçbir kurum, yapı, kişi sessiz kalarak, tek bir grubun bile ayrımcılığa maruz bırakılmasına göz yumarak bu iddiayı sürdüremez. Bir grubun kendi arasındaki eşitlikten söz etmiyoruz ya! Nefret söyleminin yükseldiği bir yerde eşitlik mümkün değil!

Ben sürecin kendisinin çok önemli olduğunu ve bütün bu eşitlik ve özgürlük yürüyüşünün ve mücadele alanının geldiği nokta itibariyle o kadar kolay geriletilemeyeceğini düşünüyorum. Bu ve birçok nedenle kötümser değilim.

LGBTİ+ hareketi, feministler, kadınlar ciddi saldırı altındalar ama ben evlerine çekileni de görmedim. Bunun çok umut verici olduğunu düşünüyorum.

Belirli mekanizmalar kurulsun, bu mekanizmaların denetiminde ve uygulamasında olalım mücadelesi verirken şimdi var olma mücadelesi veriyoruz. Bir geleceksizlik ve belirsizlik var. Buna rağmen hareketin güçlü bir duruşu var. Böyle bir dönemde zorlanmamak, bazen yılmamak mümkün mü?  Bugüne kadar inatla ve her şeye rağmen alınan bir yol var. Kim bunu elimizden alabilir ki! Üstelik her yerde her alandan yan yana gelen, birlikte yürümeye devam eden birçok da insan var.

“Toplumdan oy almayı muhafazakâr reflekslere sıkıştıran bir siyaset var”

Bahar Yalçın: Kör bir ezbere saplandık. Toplumdan oy almayı muhafazakâr reflekslere sıkıştıran bir siyaset var. Bu, siyasetçilerin ve bunu köpürten medyanın birbirini eyleyerek oluşturduğu bir alan.

AKP iktidara gelirken toplumdan oy almak için izlediği strateji, kendini içinden geldiği gelenekten daha demokratik göstermekti.  Şu anda mevcutta demokratik unsurları temsil ettiğini söyleyenler, olduğundan daha muhafazakâr görünerek iktidara gelmeye çalışıyor. Yani kendi mevziisini kaybederek iktidara gelmeye çalışıyor.  Bu, kör bir ezber. Kendi alanınızı korumak için çaba sarfetmediğiniz zaman yerinizde saymıyorsunuz, geri gidiyorsunuz.

Toplumsal hayattaki tartışmaların ve temel ihtiyaçların çok gerisinde kalmış bir siyasi ortam var. Yerel yönetimler muhalefet açısından alternatiflerin gösterilebileceği alanlar. Bunun için samimi bir mücadele gerekiyor.  

LGBTİ+ mücadelesi, bütün baskılar içinde dik duruyor. Yerel yönetimler, tüm bunlara rağmen LGBTİ+’ları muhatap almıyorsa kendi safını belli ediyor demektir. Muhafazakarlaşma mevzusu toplumsal bir proje ve “LGBTİ+’lar için şunları yapıyorum” demekten öte mevcut toplumsal projeye alternatif olacak ve toplumsal dayanışmayı geliştirecek bir tutumu sergileyecek bir siyaseti konuşmalıyız. “Yerel yönetimler, alternatif bir yönetim anlayışı yaratabilir mi, yaratamaz mı?” sorusuna kafa yormak gerekiyor. Bu baskı yönetimi ile mücadele onun yaratılabileceği inancı ve umudu ile ancak olabilir.  

İlknur Üstün: Birlikte yaşama koşulları ancak birlikte kurulabilir. O birlikteliğin kendisi oradaki çeşitliliği tanımakla ilgili bir şey. Tanımamanın kendisi zaten eşitsizliğin ilk adımı. Dışarda bıraktığını hayatın da dışına atmış oluyorsun. Bunu değiştirmek mümkün ve zor da değil. Seçime giderken şöyle bitireyim: Daha azına veya kötünün iyisine razı olmayacağız.


Etiketler: insan hakları, kent hakkı, siyaset, özel haber, yerel seçim
İstihdam