25/09/2006 | Yazar: Kaos GL

‘Ayrıca, keşke Zeki Müren gibi homofobi de terk etseydi bizleri. Ama dedim ya Z. Mürenler ölmez. Homofobi bir gün belki yeryüzünden silinir amma ibnelik sonsuza dek yaşayacaktır. Z. Müren’in öldüğü günü homofobiyle mücadele günü ilân edesim geliyor.’ Zeki Müren’in ölümünün üçüncü yılında Sanem Akay’ın kaleminden, arşivden…

‘Ayrıca, keşke Zeki Müren gibi homofobi de terk etseydi bizleri. Ama dedim ya Z. Mürenler ölmez. Homofobi bir gün belki yeryüzünden silinir amma ibnelik sonsuza dek yaşayacaktır. Z. Müren’in öldüğü günü homofobiyle mücadele günü ilân edesim geliyor.’ Zeki Müren’in ölümünün üçüncü yılında Sanem Akay’ın kaleminden, arşivden…

KAOS GL

Sanem Akay

Ben erkek bedeniyle doğmuş bir kadınım. Kahrolası cinsiyetçi zihniyetin zulmünden ben de payımı aldım, almaktayım. İşte o zihniyetin aşağılık basamaklarını tek tek inecek olursak transeksüelim, dönmeyim, gacıvari lubunyayım, kadınsı eşcinselim, topum, ibneyim. Nihayette erkekliğin yüzkarası bir erkeğim. Ya Zeki Müren'in cinsel kimliği ne idi? Çok tartışmalı bir konudur! Hep eleştirilir durur. Benim fikrimi sorarsanız o bir hetero kesinlikle değildi. Bunu bilmek yeter bana. İşte biz, heteroseksizmin zalim tanımları, günahkâr yargıları içinde, kendini elden geldiğince tanımlama ve gerçekleştirme mücadelesi verenleriz. Zeki Müren’in üçüncü ölüm yıldönümü münasebetiyle çok şey söylenip, yazılıp tartışılıyor. Bunlar devam edecek. Onun sanatsal, cinsel, siyasi kimlikleri, işin uzmanlarınca zaten irdeleniyor. Ben tüm bunların dışında, içimden geldi, homofobiklere, transfobiklere kısacası gayri heterolara düşman olanlara bir kaç söz söylemek istiyorum.

Bildiğim kadarıyla Zeki Müren, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en eski ve en ağır topudur. Gelmiş, geçmiş ve muhtemelen gelecek en büyük ibne, en parlak nonoş, en meşhur tekerlek, en kabul görmüş kırıtık odur demek, bilmem abartı mı olur? Rahmetli daha nice seksist damgaları ne güzel taşırdı. Bir aralar ‘Zeki’ demek ‘ibne’ demekmiş gibi gelirdi bana. Her şeye rağmen, o benim milletimin paşası, müziğimin sanat güneşi diye de çağrılırdı. Bu sıfatları ona türlü nedenlerle çok görenler de çıktı. Bence o, büyük bir insandı. Büyük bir şöhretti, şöhretlerden bile farklı olan. Nitekim her birimizin benliğinde ayrı ayrı varoldu, çoklandı Zeki Müren. Ve 7’den 77’e onu tanıyan her birimize ayrı bir hatıra bırakıp da gitti aramızdan. Benim de bir Zeki Müren’im vardı, taa kendimi bildim bileli ve hâlâ var olmaya, gün geçtikçe de gelişip değişmeye devam ediyor. Yani o, benim içimde hâlâ yaşıyor ve hep yaşayacak ben yaşadığım sürece.

Zeki Müren üzerinden yapılacak türlü maksattaki sohbet, program, araştırma, tahlil ve etkinliklere sınır yok gibi geliyor bana. Kendisi hakkında, kendi hikayemi anlatmak amacında da değilim pek. Ama nedense beni bir şeyler dürttü. Ölüm yıldönümünde insanca anma etkinliklerine rastladıkça sık sık gözlerim doldu, yüreğim kabardı. Zeki Müren’in bendeki nâçizane anlam ve önemini anlata anlata bitiremem. Kaldı ki yazarak tümden imkansız. Bir kaç anımdan bahsedeyim haydi. Küçücüktüm. Herkes onu pek büyük ilgi ve hayranlıkla izler, dinlerdi. Nedense bir ara türlü seviyelerdeki o meşhur sıfatlara maruz kalırdı… Takdir ve alkışların arasına sıkıştırılıverirdi alaylar, gülüşler. Kimileri dan dan küfrederdi. Ezilir büzülürdüm. En çok da üzülürdüm. Nereden bilirdim homofobinin aba altından sopa gösterdiğini bana ve Zeki'ye benzer olanlara. ‘Hayır! O eşcinsel ya da her neyse öyle değil’ diye haykırırdım (içimden). ‘O çok iyi çok güzel bir insan’ diye düşünürdüm (derinden). Sanki ‘ben de öyle sizin dediğiniz gibi aşağılık bir göt veren değilim’ dercesine, demek istercesine. Sanki ‘ben de sevgi ve saygıyı hak eden güzel bir insancığım’ dercesine; demek istercesine. Ve işte her şey öyle başladı içerden ve derinden. Önceleri ‘madem ibnelik fena bir şey, e bende de fena bir şey olmadığına göre ibne değilim’ mantığıyla hareket ederdim. İbneliği bilmezdim. Bilenler ona örnek olarak Zeki Müren’i gösterince itiraz ederdim. Adamda bir fenalık görmezdim ki… Derken hislerimi düşünceye, düşüncelerimi de kelimelere dökebilir oldum. Ardından mırıldanmalarım başladı ve sonra münâsip kişilerle hâlleşmeler ve gitgide yükselen kendimi tanıyış, kendime inanış, sevgi, saygı, güven. Cinsel özgürlüğüme sahip çıkmak ve gerektirdiği mücadele… Artık ben de bas bas bağırıyorum. Ama düşmanlıktan değil, toplumun sahip olmakta ısrar ettiği önyargı ve yanlış düşüncelere tahammülsüzlüğümden. Artık 9 yaşında değilim 29 oldum. Zeki Müren benden hep 40 yıl daha eski. Şiirlerine bakıyorum tırnaklarında kin, cebinde nefret, gözlerinde öfke, gönlünde dinmeyen hasret var. Tanrım yaşlanırken bana da kuvvet ve sabır versin. Ne yazık ki agresyon bende de başladı. Yine de kendime ve insana duyduğum sevgi her şeyden daha güçlü. Zeki Müren eşcinsellik için ne yaptı ki diye saldıracağımıza, bilincimizi uyandıralım, kendimize bakalım!

Beni bana Zeki Müren verdi, doğrularımı onunla edindim diyemem. Hem bunu nasıl yapsındı ki? Ben topu topu piyasadaki kasetlerinin tümünü dinler, şarkılarını ezberlerdim. Radyo ile buluşunca içimi ılık bir duygu kaplardı. Ve sonra en azından ekranda onu görerek dinleyince mest olurdum. Onun gençliğini, bir filmlerden bir de anneannemim anlattıklarından bilirdim. Benim esas bildiğim yaşlı Z. Müren’dir. Ben hasta ve yaşlı Z. Müren’i bilirim. Gerçek hayatta hiç yüzünü görmedim. Ama öyle gözleri öyle mimikleri vardı ki. Neler anlatırdı neler, ya da bana öyle gelirdi. Ben lisedeyken bir ara çok hastalanınca salonun başköşesinde yer alan dedemin kocaman resmini çıkarıp, onun posterini koymuştum tabloya da, annem anlayış gösterirken babam homurdanmıştı. Çok tuhaftım babama göre. Haftalarca orda kaldı poster. Andıkça dua ettim şifa için, ölmesin diye. Hatta Allah’a yalvarmıştım ömrümden beş yıl alıp da onunkine eklesin diye. Ne çocukmuşum. Bazı şeyler gibi onun da ölümsüz olduğunu sonradan keşfedecektim. Ne rastlantıdır ki ömrünün son beş yılını evinde kapalı geçirdi, hüsranla, kahırla, ah-u vah ile geçirdi. Acaba onun kaderini bir parça da ben mi çizdim dersiniz dualarımla…

Anlatmayacağım dedim ne çok uzattım. Dedim ya bitmez diye. Esas demek istediğim başka: Onu hiç görmedim, onunla hiç söyleşmedim. Sadece kasetler, şarkılar, radyo ve TV’nin yansıttıkları, magazin haberleri ve filmleri. Hepsi bu. Bütün bunlarla Zeki Bey’in benden hiç haberi olmadı, olmazdı. Ama biliyorum, ruhu duydu. Onunla aynı ülkede, aynı Ege kültürüyle, aynı çağda büyüdüm. İkimizin de anadili Türkçeydi. O canım sesten Türkçe şarkılar, türküler dinlemek canıma can kattı hep, büyük zevk oldu. Hiç kavgamız olmadı. Ayrılmaz dosttuk. Özellikle 9 yaşımdan 19 yaşıma kadar Zeki Müren, 19’dan 29’a kadar da (Allah uzun ve mutlu ömür versin) Bülent Ersoy yoldaşlarım olageldiler. Ülkenin önde gelen cinsi sapıkları! Ve diğerleri geldi ardından daha az meşhur. Ha bir de şu 80’li yıllarda bir gece kabus gibi üstüme çöken Ertürk Yördem’in o meşhur belgesel(!) programındaki fahişeler, dönmeler, ibneler. Zamanında toplumu tehdit etmesin, gençliğe kötü örnek olmasın diye netekim çil yavrusu gibi dağıtılan, sürgün edilen, sahne ve medya yasağı konan cinsi bozuklar… Tabandan tavana fark etmez… O akşam dehşete kapılan beni, kimsenin ruhu duymamıştı. Maalesef anam bile homofobik gibiydi. Homofobi aile ocağımda kol geziyor, ahkâm kesiyordu. Yapayalnızdım yapayalnız. Ve ben ordan yetişen, kırıla kırıla filizlenen bir canım. İlk kez bir transeksüelle tanıştığımda yaşım 21 olmuştu bile. Artık emindim; ben de dönmeydim. 21’ e kadar çok canım yandı. Artık en azından tıbben ve hukuken kadınım desem de homofobikler için hâlâ ibnenin tillahıyım. Hâlâ canımı yakıyorlar ve görünen o ki daha çok canım yanacak. Neden? Ömür geçiyor, homofobi tükenmiyor. Zeki Müren gibi bir değer, homofobik ülkenin homofobik insanları arasında can verdi.

Dönülmez akşamın ufkunda, ömrünün son faslında muhteşem bir final yaptı Zeki Müren. O mikrofonla başı sona bağladı. Sahnede saman yolunu andıran sayısız kamera flaşlarının sağanağı altında başı dik, alnı açık, yüzü güneş gibiydi. Gözleri sanki o simsiyah açılan büyük kapının ardına dalmış gibiydi. Sesinden canlı bir tek şarkı bile okumadan bir yıldız gibi aramızdan kayıp da gitti. Son konserinin zevkini kursaklarda bıraktı nedense. Sanki biraz buruk biraz kırık veda etti. Toplumun fersah fersah üstünde bir bilinçti. Bizi bize bırakıp gitti. Yolu açık olsun! Nur olsun!

Ayrıca, sesine sanatına bayılıp da ‘en sevdiğiniz şarkıcı kim’ diye sorulduğu vakit, bir ibne şarkıcıyı dinliyor demesinler diye onu inkâr edenlere yazıklar olsun. İkiyüzlülükler aramızdan defolsun. Ayrıca, Zeki Müren’i ilâhlaştırıp da cinsel kültür oluşturmaya niyeti olmayan ibne tayfasını da kınamadan edemeyeceğim. Ayrıca, bugün onun taklidine yeltenen sözde şarkıcılar, yuvarlaklık adına nice gençlerimizin cinsel benliğine yoldaş olmak şöyle dursun, samimi olanlara köstek olmasalar.

Ayrıca, keşke Zeki Müren gibi homofobi de terk etseydi bizleri. Ama dedim ya Z. Mürenler ölmez. Homofobi bir gün belki yeryüzünden silinir amma ibnelik sonsuza dek yaşayacaktır. Z. Müren’in öldüğü günü homofobiyle mücadele günü ilân edesim geliyor. Ölmek isterdin öldün işte, üç yıl oldu bile. Hiç yasını tutmuyorum. Dünyanın hiç bir ülkesinde ve toplumunda homofobi %100 ortadan kalkmış değil deniyor. Olur ya homofobi ben hayattayken sona ererse o zaman yasını tutacağım, keşke sen de hayattayken mazlum, mahcup, mahzun olup, içini kemiren ve zehirleyen bu dert ileyken, mesut ve bahtiyar görünmene gerek kalmayaydı diye, benim canım Zeki Müren’im. Çünkü hiç bir insan evladı cinsel kimliğinden ötürü ayrımcılığı ve zulmü hak etmiyor. Sen de etmiyordun ama nasibin buymuş. Bu toplum sana ve bizlere bir özür borçlu. Bu insanlık suçundan ötürü utanç duyuyorum ve tüm homofobikleri utanca, tüm eşcinsel dostları da homofobiyle mücadeleye davet ediyorum.


Kaynak: Kaos GL, Ekim 1999, Sayı 62




*Konuyla ilgili diğer haberler:

[[Zeki Müren için yuvarlak masa!]]

[[Zeki Müren]]

[[Sanem Akay'a Teşekkürler]]

[[Bu Aşk Senden Daha Eski]]
Etiketler: kültür sanat
İstihdam