04/11/2022 | Yazar: Eylem Çağdaş
Bir kavram ve kimlik olarak "travesti" ye sahip çıkmak patolojik failler olarak işaretlenen insanlara yönelik dışlama ve baskı politikalarına cepheden karşı çıkmak demekti.
Dizinin ilk yazısı için tıklayın.
"Hayasızca hareket" ve "tehlikeli/taşkın davranışların önlenmesi" gibi hepimize tandık gelebilecek muğlak ifadeler transları tutuklamak, gözaltına almak ya da soruşturmak için polis tarafından uzun yıllar boyunca bahane olarak kullanılmıştı. Dolayısıyla polisin bu keyfi yorumu davranışı değil kişileri cezalandırmaktaydı. Translara beden geçiş süreçlerinde yardımcı olmaya çalışan sağlık emekçileri de bu süreçte cezai yaptırımlarla karşıya karşıya kaldılar.
Bir kavram ve kimlik olarak "travesti" ye sahip çıkmak patolojik failler olarak işaretlenen insanlara yönelik dışlama ve baskı politikalarına cepheden karşı çıkmak demekti. Travesti/trans hareketi tarafından benimsenen bir dizi taktik – kamusal alanda var olma hakkını savunmak, hakareti tersine çevirip kolektif bir güce dönüştürmek, baskıcı yasaları yürürlükten kaldırmak için lobi faaliyetleri yapmak....vs için kullanıldı. OTTRA'dan Berkins'in sözleriyle söylersek "bu taktikler insanları kalıplara sokmaya çalışan hiyerarşileri yıkmak için tasarlanmıştı”.
Uzun ve sancılı bir mücadelenin ardından 1996 yılında polis “talimatnameleri" kaldırılmış olsa da mücadele devam etmekte. Seks işçiliğinin suç unsuru oluşturması ve "kamu huzuru" gerekçe gösterilerek oluşturulan yeni talimatnameler polis tacizlerinin ve tutuklamalarının devam etmesine izin veriyor. Geçen on yılda elde edilen kazanımlara rağmen bu tarz talimatnameler hala yürürlükte ve özellikle kırsalda/varoşlarda transları taciz etmek ve göz altına almak için bahane olarak kullanılıyor. Yine Arjantin genelinde polis vahşeti, trans ölümlerinde/yaralanmalarında maalesef birincil etken olmaya devam ediyor. Dolayısıyla polis şiddeti hala merkezi bir mücadele konusu.
1990'ların ortalarına kadar tıbbi ve adli makamlar, hormon terapisi ve ameliyatları takiben kişinin isim ve cinsiyet değiştirme talebini kabul etme ya da reddetme yetkisine sahiptiler. Ne var ki Arjantin'in Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmeleri’ni 1994 yılında anayasaya dahil etmesinin ardından bakış açıları değişmeye başladı. İnsan hakları söylemi yargı alanına girmeye başladıktan sonra, başvuranın lehine olan ilk karar, kişinin kadın genital organlarına sahip olması şartına bağlı olarak ancak 1997'de verilebildi. Ve yine kısa bir süre sonra, hüküm kurma aşamasında “toplumsal cinsiyet” “cinsiyet”ten ayrı bir gerçeklik olarak ele alınmaya başlandı. Adli merciler cinsiyeti “doğal bir gerçeklik” değil, “hukuki bir kurgu” olarak isimlendirmeye başladılar.
2003 yılına kadar, 17 kişinin daha isim değişikliği talebi olumlu karşılandı. Ne var ki hakimlerin kararları, başvuranların 'performansının doğallığı'na dayanmaktaydı. Alınan skandal kararlarla ilgili bilgiler yayıldıkça, trans ve LGBTİ+ örgütleri isim ve cinsiyet tanıma yasalarının katı ve yer yer onur kırıcı parametrelerine meydan okumak için toplu olarak örgütlenmeye başladılar. Cinsiyet Kimliği Yasası için Ulusal Cephe (FNLID) ismi altında bir araya geldiler. Yürütme ve yasama organları içinde lobi faaliyetlerine ağırlık verdiler. Hukuki pozisyonlarını desteklemek için cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine ilişkin uluslararası insan hakları bildirgesi olan Yogyakarta İlkelerine referans veriyorlardı.
FNLID'in 2003 ve 2011 yılları arasında verdiği uzun mücadelelerin bir sonucu olarak, Buenos Aires ve Santa Fe eyaletlerinin eğitim ve sağlık sekreteryaları, insanların tıbbi müdahale olmaksızın, kendi beyanlarına dayalı olarak isimlerini yasal olarak değiştirebileceklerine karar verdi. Bu kararlarda cinsiyet kimliği kavramına ve bir kişisel hak olarak kendini tanımlama hakkına atıfta bulunan Yogyakarta İlkeleri'nden geniş ölçüde yararlanıldı.
2008 yılında, başvuranın yasal adını ve cinsiyetini genital cerrahiye gerek duymadan değiştirmesine izin veren Hooft kararıyla ilerici bir adım daha atılmış oldu. Ardından, Kasım 2010'da, ünlü Arjantinli aktris Florencia de la V'nin yasal adını ve cinsiyetini, herhangi bir "cinsiyet uyum operasyonu" geçirmeden değiştirme yönündeki talebi kabul edildi. Dahası kararda, tıbbi uzmanların gözlemlerine veya psikiyatrik raporlara başvurulmuyordu, kişinin irade beyanı yeterli sayılmıştı. Aynı yıl Scheibler Davası’ndan çıkan karar, tıbbi müdahale olmaksızın isim ve kayıtlı cinsiyetin değiştirilmesine izin verecekti.
Scheibler kararı, cinsiyet kimliğinin kişisel özerklik hakkının bir parçası olarak yasal anlamda korunması gerektiğini kanıtladı. Kutuplaşmış cinsiyet düzenine meydan okuyan öznel ve bedensel deneyimlerin "sapma" oluşturmadığını ve yine patolojikleştirici yasal ve tıbbi çerçevelerin radikal bir biçimde gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koydu.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: yaşam, dünyadan