03/01/2025 | Yazar: Umut Rojda Yıldırım

LGBTİ+ hakları açısından stratejik davalama düzeyinde çok önemli bir yerde duran Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içinde bulunduğumuz krize rağmen hâlâ oldukça önemli. Türkiye, Avrupa Konseyi sistemi içerisinde kalmaya devam ettikçe de bu mekanizmayı olabildiğince hem başvuru düzeyinde hem de kararların icrası için etkili şekilde kullanmak gerekiyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanması Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Türkiye’nin içinde bulunduğu insan hakları ve hukukun üstünlüğü krizi, yerine getirilmeyen Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları düşündüldüğünde oldukça karamsar ve insan hakları sistemi için büyük bir sorun olarak karşımızda duruyor. Devletin insan hakları ihlaline sebebiyet verdikten sonra buna ilişkin sorumlu tutulması, bireyin/topluluğun bu güç karşısında nasıl korunacağı meselesi tabiiki de tarihsel olarak ezilen, hakları yok sayılan gruplardan LGBTİ+’lar için de eşit haklara ulaşmak için büyük bir önem taşıyor. Bir insan hakkı ihlalini mahkeme kararı sadece tespit ettirebilmenin ancak icrai bir neticeye ulaşamamanın insan hakları hukuku için yeterli olmadığı oldukça açık. Peki onca yıllar uğraşılıp elde edilen uluslararası bir hak ihlali kararı nasıl infaz edilir, buna dair biz ne yapabiliriz? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmasına ilişkin insan hakları ve sivil toplum örgütlerine bir katılım mekanizması olarak tasarlanan Kural 9.2. Bildirimi ise bu soruya cevap olarak önemsenmesi gereken bir kurum.

Türkiye, 1949 yılında Avrupa’da demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünün tesisi için devletlerarası bir sözleşmeyle kurulan Avrupa Konseyi’nin kurucu üyeleri arasında yer almaktadır.[1] Konsey’in temel yapıtaşı sayılabilecek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ise uluslararası insan hakları sistemi için hem bölgesel hem de uluslararası bir başvuru kaynağıdır.[2] Sözleşmede öngörülen denetim mekanizması ise bugün bildiğimiz adıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’dir.[3] Mahkeme geçirdiği birçok reformla birlikte temelde hem bireylerin Sözleşme’de belirlenen hakların devletler tarafından ihlal edildiğini iddiasına dair bireysel başvurular hakkında karar verirken aynı zamanda devletlerarası başvuruları da karara bağlamaktadır. Türkiye, 1950 itibariyle Sözleşme’ye taraf olmuş ve 1989 itibariyle de Mahkeme’nin zorunlu yargı yetkisini ve bireysel başvuru usulünü tanımıştır. 2022 yılında Rusya’nın Konsey’den çıkmasıyla birlikte güncel olarak Türkiye hem başvurular hem de ihlal kararları bakımından lider ülke![4]

Mahkeme, bireysel olarak usuli şartları yerine getiren ve kabuledilebilirlik kriterlerini karşılayan hak ihlali iddiasındaki başvuruları karara bağlar. Bu karar nitelik olarak Sözleşmenin ihlal edilip edilmediğiyle yetinir ve eğer talep edildiyse ihlalin karşılığı olarak bir miktar tazminat ödenmesine karar verilir. Bunun dışında asıl olarak ilgili Devlete düşen yükümlülük, öncelikle Mahkemenin tespit ettiğii ihlali herhangi bir şekilde sona erdirmektir. İhlal sona erdirildikten sonra durum, mümkün olduğu kadar ihlal öncesindeki hale getirilmelidir. Mahkeme’nin kararları Sözleşme’nin 46.maddesiyle taraf devletler bakımından kesin ve bağlayıcıdır.

Yine aynı maddeye göre Mahkeme’nin kararlarının icra edilip edilmediğine dair denetim mekanizması ise Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’dir. Komite, üye 46 ülkenin dışişleri bakanları veya daimi temsilcilerinden oluşmakta ve Konsey’in karar organı olarak görev yapmaktadır. Bakanlar Komitesi, yılda en az 4 kez “İnsan Hakları Toplantısı” adı altında buluşarak Denetleme süreci kararların niteliğine göre standart ya da geliştirilmiş prosedür olarak ele alınır. Komite, Mahkeme tarafından verilen kararların üye devlet tarafından yerine getirilip getirilmediğine karar verir. Kararların yerine getirilmemesi ise üye ülkenin oy kullanma hakkının kısıtlanmasından başlayarak Konsey sisteminden çıkarılmasına kadar gidebilecek bir dizi yaptırımla sonuçlanabilir.[5] Türkiye, Osman Kavala hakkında verilen ihlal kararını uygulamadığı için şu an bir ihlal prosedürüyle karşı karşıya.[6]

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları başvurucunun hukuki durumuna dair bir nitelendirme de bulunsa da Mahkeme değerlendirmesinde çoğunlukla sistematik sorunlara dair tespitlerde bulunur. Çoğu zaman aynı sistematik ihlal örüntüsünü izleyen ve belirli tematik alanlara dair ihlal kararları verilir. Böylesine bir durumda Mahkeme kararının sadece bireysel düzeyde uygulanması değil genel önlemler adı altında tekrarlayan ihlal örüntüsünün giderilmesi gerecektir. Zira Sözleşme’nin kendisi de tespit edilen ihlalin nasıl giderileceğini taraf Devletlere bırakmıştır. Kararın uygulanıp uygulanmadığına dair denetleme organı olarak Bakanlar Komitesi, taraf devlete kararın icrası konusunda yol gösterecektir. Bu çoğu zaman bireysel olarak bir tazminatın ödenmesi, kişinin tutukluysa/özgürlüğünden yoksun bırakılma durumunduysa salınması, bir mahkeme kararının yeniden yargılama yoluyla tekrar denetlenmesi, mülkiyet hakkının tesisi gibi önlemleri içerebilirken aynı zamanda genel önlemler adı altında bir dizi yapısal değişiklik ve çözüme de işaret eder. Bu iç hukukta mevzuat çıkarılmasını veya değiştirilmesini, yeni bir politika veya usulün uygulamaya konulmasını ya da belli bir yargısal uygulamanın hayata geçirilmesini gerektirebilir. İşte tam bu aşama bizi Kural 9.2. Bildirimine götürecektir.

Mahkeme tarafından verilen kararların icrasını denetlemekle görevli Bakanlar Komitesi, 2006 yılında bu denetleme mekanizmasının nasıl çalışacağını ilişkin bir İç Tüzük kabul etmiştir. İç Tüzüğün “Bakanlar Komitesiyle İletişim” başlıklı 9.maddenin 2.fıkrasına göre: “Bakanlar Komitesi, Sözleşme'nin 46. maddesinin 2. paragrafı uyarınca, hükümet dışı kuruluşların yanı sıra insan haklarının geliştirilmesi ve korunmasına yönelik ulusal kurumlardan gelen, kararların infazına ilişkin her türlü bildirimi değerlendirmeye yetkilidir.”. [7] Bu kuralla tanımlanan, ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütlerinin, kararların icrası aşamasına dahil olarak Komite’ye her türlü bilgi ve belgeyi gönderebilme hakkıdır. İlgili Bildirim, Komite aracılığıyla devlete yönlendirilir ve bir cevap verilmesi beklenir. Bütün bu süreç belirli usuli düzenlemeler çerçevesinde kamuya açık ve erişilebilir olarak yürütülür, HUDOC-EXEC denilen bir websitesi üzerinden bu iletişim takip edilebilir.[8] 

Bir kararın icrasının denetimi için Devletin Komiteye ihlali gidermeye dair hem bireysel hem de genel önlemler için gerekli aksiyonları içeren bir eylem planına ve yerine getirdiği eylemleri gösterdiği bir aksiyon raporunu sunmasına ihtiyaç var. Bu iki belge üzerinden Komite, kararın yerine getirilip getirilmediğini denetler. Ancak zaten ihlale sebebiyet veren devlet tarafından tek taraflı gönderilen bu veriler çoğu zaman pratikte ihlalin ve genel örüntünün ortadan kaldırıldığı anlamına gelmez. 

Bu sırada devletin gerçeklikle çelişen verilerini, özellikle de hak temelli sivil toplum örgütlerinin kendi raporları ve izleme çalışmalarıyla destekleyerek oluşturdukları Kural 9.2. Bildirimleri sayesinde tersine çevirmesi mümkün. Bildirim hem kararın icrasının Komite düzeyinde açık kalmasına ve taraf devletin yükümlülüklerinin uluslararası düzeyde denetlenmesine olanak sağlayacaktır. Bu konuda Avrupa genelinde çalışan en önemli kurum ise Avrupa Uygulama Ağı (EIN).[9] Ağ, özellikle bu alana yönelik sivil toplum örgütlerine, avukatlar ve başvuruculara kapasite güçlendirme desteği veriyor, Kural 9.2. Bildirimlerine teknik destek veriyor, devletler tarafından Komiteye gönderilen belgeleri Mahkemenin HUDOC-EXEC veritabanını inceleyerek ilgili olduğunu düşündüğü örgütlerle paylaşıyor.

Kural 9.2. Bildirimleri vasıtasıyla özellikle de devletin kamuyla paylaşmadığı önemli verileri ve ihlal kararına yönelik soruları (örneğin Türkiye’de kaç LGBTİ+’nın cezaevlerinde ayrı koğuşlarda tutulup tutulmadığı, kimi konulara yönelik içtihatla uyumlu mahkeme kararlarının varlığı vs.) Komite aracılığıyla sorup cevap alabilmek mümkün olabilir. Yine bu bildirimlerin sonunda Komite’nin taraf devlete yapabileceği spesifik tavsiyeler ve politika önerileri de eklenebilir. Bildirimler ne kadar öz ve mümkün olduğu oldukça veriye odaklı olursa Komite tarafından değerlendirilme ihtimali de bir o kadar yükseliyor. Tabii şunu de belirtmekte fayda var, Komite’nin gözünde devlet tarafından sunulan belgelerin ağırlığı ve genel olarak kararların infazının hızlıca kapatılma eğilimi olması bize bu yolun da her zaman bir kararın denetimini açık tutabilmek için yeterli olmadığını gösteriyor. Burada hem özellikle de Mahkeme’nin giderek artan iş yükünü, Bakanlar Komitesi toplantılarında ele alınan kararlara ayrılan sürenin azlığı ve günün sonunda buranın siyasi bir organ olduğu gerçeği göz önüne alınıp çok geniş çaplı bir savunuculuk faaliyeti planlanması gerekir. Kural 9.2. Bildirimi sonrası Bakanlar Komitesine yönelik bir toplantı, sunum, uluslararası örgütlerden bu konuda destek istemek gibi birtakım mekanizmaları da beraber değerlendirmek gerekir.

Örneğin 2012 yılında Mahkeme X v. Türkiye (24626/09) kararında cezaevinde kalan eşcinsel başvurucunun 8 aydan fazla bir süre tek başına hücrede tutulmasını işkence yasağının cinsel yönelim temelli ayrımcılıkla bağlantılı olarak ihlal ettiğine karar verdi.[10] Bu ihlal kararı, Komite’nin önüne geldiğinde Komite eşcinsel mahpusların tutulduğu koşullara ilişkin Türkiye’ye bir dizi soru yöneltti. Türkiye, Komiteye sunduğu belgelerle ihlale konu izolasyon pratiğinin artık uygulanmadığınu belirtse de mahpuslarla çalışan Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) ve Sosyal Politika Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD) kendi danışma hatları ve alan pratikleri üzerinden Komiteye Kural 9.2. Bildirimi olarak sundu.[11] Ayrıntılı olarak sunulan bildirime rağmen Komite, 2022’de ihlal kararına ilişkin Türkiye’nin gerekli tüm adımları attığını belirterek kararın infaz edildiğine karar verdi.[12] Yukarıda bahsettiğim iş yüküyle birlikte unutmamak gerekir ki aynı zamanda politik yapılar olan bu uluslararası kurumlar -Mahkeme de dahil olmak üzere- ihlal kararı vermemeye veya kararların denetlenmesini bitirmeye daha yakın bir yerde duruyor. LGBTİ+ mahpuslar açısından önemli nitelikteki bu kararın denetlenmesi her ne kadar bitmiş olsa da pratikte hala bu ihlal devam ediyor, LGBTİ+ mahpuslar cezaevlerinde kendilerine tanıntan haklardan eşit olarak faydalanamıyor, izole hücrelerde tek başlarına tutuluyor. [13] 

Peki özellikle LGBTİ+’ları ilgilendiren başka hangi kararlar şu an Komite tarafından denetleniyor? 

2006 yılında Kaos GL Dergi’nin 26.sayısına “homoseksüalite ve müstehcenlik iddiasıyla” el konulmuştu. Dernek tarafından yapılan başvuruda Mahkeme 2016 yılında verdiği kararla (4982/07) Sözleşme’nin 10.maddesi kapsamında ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.[14] Karar sonrası denetlenmesi hala devam eden bu dosyada Komite, Türkiye’ye özellikle Mahkemenin hem LGBTİ+’larla hem de müstehcenlik ve ifade özgürlüğüyle ilgili içtihatıyla uyumlu kararların yerel mahkemeler tarafından verilip verilmediğine ilişkin sorular sormuştur. En son 2018 yılında hükümetin gönderdiği aksiyon planına rağmen Bakanlar Komitesi incelemeyi kapatmamış, hatta 2023 yılında hükümete bir hatırlatma bildirimi dahi yollamıştır.[15] Hükümetin sunduğu aksiyon planından tatmin olmayan Komite’ye özellikle ifade özgürlüğü alanında çalışan LGBTİ+ örgütlerinin yapacağı ortak bir başvuru önemli bir uluslararası savunuculuk ihtimali olarak duruyor. Bu dosyaya yapılacak bir Kural 9.2. Bildirimiyle özellikle son yıllarda iyiden iyiye artan LGBTİ+ görünürlüğüne karşı müstehcenlik altında yasaklanan dergiler, kitaplar, RTÜK’ün platformlara cezaları gibi çok sayıda geniş konuya ilişkin bir değerlendirmede bulunulabilir.

Yakın zamanda verilen Dugan v. Türkiye (84543/17) kararı Bursa’da seks işçisi bir trans kadına sokakta durduğu sırada özgürlüğünden alıkonularak karakolda yapılan GBT uygulamasına ilişkindi. Mahkeme, hiçbir makul gerekçe ve neden olmadan GBT için karakola götürülmenin Sözleşmenin 5.maddesi kapsamında kişi özgürlüğü ve güvenlik hakkını ihlal ettiğine karar verdi.[16] Mahkeme her ne kadar bu kararda cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık yapıldığı iddiasına dair uluslararası kurumların ve başvurucunun Türkiye’deki ayrımcı pratiği sunmasına rağmen -bence hatalı bir değerlendirmeyle ve başka bir yazının konusu olabilecek ayrımcılığın ispatı meselesiyle- ihlal bulmasa da yine de trans seks işçilerinin düzenli olarak maruz kaldığı bu idari taciz uygulamasının da Komite düzeyinde savunuculuğu yapmak önemli bir fırsat olabilir. Standart prosedürde izlenen bu karara Hükümet Haziran sonunda bir aksiyon planı sundu.[17] Eğer Kural 9.2. kapsamında bir bildirim yıl sonuna kadar Komite’ye gitmemiş olursa bu kararın denetlenmesinin kapanma ihtimali de yüksek gibi duruyor. 

LGBTİ+’ların karşılaştıkları hak ihlalleri çoğu zaman çok boyutlu olduğu için aslında ilk bakışta LGBTİ+’ları ilgilendirmediği düşünülebilecek bir hak ihlali kararı da bizim için Kural 9.2. Bildirimine konu olabilir. Örneğin Komite nezdinde Oya Ataman (74552/01) grubu olarak bilinen bu grup, katılımcıların kovuşturmaya uğraması ve/veya barışçıl gösterileri dağıtmak için aşırı güç kullanılması da dâhil olmak üzere barışçıl toplanma özgürlüğü hakkının ihlal edilmesiyle ilgilidir ve 100’e yakın karar bu grup altında incelenmektedir.[18] Özellikle 2015 sonrası LGBTİ+ Onur Yürüyüşlerine ve etkinliklerine ilişkin başlayan yasaklamalar ve gözaltılar tam da bu grubun konusu. Eylül ayında Türkiye’den SPoD ve ÜniKuir öncülüğünde 13 LGBTİ+ derneği, ortak bir imzayla 2015’ten bu yana yaşanan ihlalleri Komiteye sundu.[19] Bildirim’de 2015’ten beri LGBTİ+ etkinliklerine karşı polis şiddeti, yasaklama kararları, bu kararların sonraki yıllarda iptal edilmesine rağmen her yıl tekrar alınması, gözaltı sırasında kötü muamele, beraatle sonuçlanmasına rağmen açılan ceza davaları, öğrencilerin burs/kredi/yurt desteklerinin kesilmesi gibi konular ele alındı. Bu bildirim sayesinde Oya Ataman grubu için yakın zamanda hükümete sorulacak sorular listesine LGBTİ+ etkinliklerine dair yasaklamaları dahil edilebilecek. 

Yeni bir ihtimal ise Kaos GL tarafından OHAL döneminde “Ankara yasakları” olarak bilinen LGBTİ+ etkinliklerinin Ankara Valiliği tarafından süresiz yasaklanması ilişkin yapılan başvurularda ortaya çıkabilir. Kaos GL tarafından Mahkemeya yapılan 2 ayrı başvuruyla ilgili (5797/22, 27507/23) özellikle de Mahkeme’nin LGBTİ+’ların ifade özgürlüğü içtihatıyla uyuma dair soruları Haziran başında Türkiye’ye gönderildi.[20] Mahkemenin özellikle LGBTİ+ etkinliklerinin yasaklanmasına yönelik içtihatına bakacak olursak muhtemel bir ihlal kararı bizi bekliyor.[21] Bu karar, Konsey önünde LGBTİ+’ların ifade özgürlüğü açısından Türkiye LGBTİ+ hareketi için yeni bir savunuculuk kapısı aralayacaktır. 

Uzun süren yargılama süreçleri, AYM önünde yıllarca bekleyen başvurular, cezasızlık, hak hak arama hürriyetinin korunmaması, kişilerin hukukun üstünlüğüne (haklı olarak) kalmayan inançları özellikle de LGBTİ+’ların insan hakları ihlallerine dair başvuru süreçlerini yürütmesini oldukça zor hatta kimi zaman imkansız kılıyor. Bu sebeple tekil olarak her bir ihlal için uluslararası mahkemelere gidebilmek mümkün değilse de Kural 9.2. gibi özellikle de kararların icrasına katılım süreci bize başka bir savunuculuk alanının da mümkün olduğu gösteriyor. 

Bir Mahkeme kararının icrası hele de insan haklarına ilişkin bir kararsa teknik bir meseleden çok hukuk-politik bir zeminde duruyor. Bu sebeple de karar icrası mekanizmasının insan hakları örgütleri açısından oldukça ciddiye alınması gerekiyor. Uluslararası insan hakları hukukunun temeli devletlerin sözleşmesel bir takım yükümlülüklerine uyma iradesine dayanırken devletleri bireysel olarak bu kurallara uymaya zorlamak oldukça güç. Ancak Bakanlar Komitesi gibi kurumlar bizim için bu yolda ciddi bir araç olabilir. Tabii bunu derken şunu da belirtmek lazım örneğin son 10 yılda Türkiye’ye karşı Mahkeme tarafından verilen ve Bakanlar Komitesi tarafından öncü olarak değerlendirilen ihlal kararlarının %57’si hala uygulanmış değil. Toplamda 124 adet öncü karar hala uygulanmayı bekliyor.[22] “Öncü” kararların uygulanması normal kararlardan daha zor, çünkü genellikle aynı ihlalin tekrarlanmasını önlemek için yasalarda veya uygulamalarda değişiklik yapılması bekleniyor. 

Başa dönersek Anayasa Mahkemesi’nin seçilmiş Hatay Milletvekili Ş. Can Atalay için vermiş olduğu ihlal kararlarının yerel mahkeme, Yargıtay ve Türkiye Büyük Millet Meclisi nezdinde uygulanmamış oluşu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala hakkında verdiği derhal tahliye kararlarının aksine verilen tutum bizi insan hakları temelli mahkeme kararlarının icrasının politikayla ve politik iradeyle ne kadar içiçe olduğunu da gösteriyor. LGBTİ+ hakları açısından stratejik davalama düzeyinde çok önemli bir yerde duran Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içinde bulunduğumuz krize rağmen hâlâ oldukça önemli. Türkiye, Avrupa Konseyi sistemi içerisinde kalmaya devam ettikçe de bu mekanizmayı olabildiğince hem başvuru düzeyinde hem de kararların icrası için etkili şekilde kullanmak gerekiyor.

Kaos GL Dergisine ulaşın

Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisi'nin Uluslararası Ahval-2 dosya konulu 198. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.

*KaosGL.org’ta yayınlanan köşe yazıları, KaosGL.org’un editoryal çizgisini yansıtmak zorunda değildir. Yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.




[1] https://www.coe.int/en/web/portal/turkey

[2] https://www.echr.coe.int/documents/d/echr/convention_tur

[3] https://echr.coe.int

[4] https://tr.euronews.com/2024/01/25/aihm-2023-yili-istatistiklerini-acikladi-bekleyen-davalarin-yuzde-34u-turkiyeden

[5] https://www.coe.int/en/web/cm/execution-judgments

[6] https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-60224613

[7] https://rm.coe.int/16806eebf0

[8] https://www.coe.int/en/web/execution/nhri-ngo

[9] https://einnetwork.org

[10] https://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-120280

[11] https://hudoc.exec.coe.int/?i=DH-DD(2022)1003E

[12] https://hudoc.exec.coe.int/?i=001-221210

[13] https://kaosgl.org/haber/lgbti-mahpuslar-keyfi-ust-aramalarina-ve-ciplak-aramalara-maruz-kaliyor

[14] https://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-172086

[15] https://hudoc.exec.coe.int/?i=004-46283

[16] https://hudoc.echr.coe.int/fre?i=001-223615

[17] https://hudoc.exec.coe.int/?i=DH-DD(2024)43E

[18] https://hudoc.exec.coe.int/eng?i=004-37415

[19] https://hudoc.exec.coe.int/eng?i=DH-DD(2024)893E

[20] https://hudoc.echr.coe.int/?i=001-234812

[21] https://spod.org.tr/wp-content/uploads/2022/11/Avrupa-Insan-Haklari-Sozlesmesi-Ictihadi-Hakkinda-Rehber-LGBTIlerin-Haklari-31.08.2022.pdf

[22] https://www.einnetwork.org/turkey-echr

 


Etiketler: insan hakları, dünyadan, onur yürüyüşü, dava, araştırma, inceleme, yorum
2024