23/10/2021 | Yazar: Yıldız Tar

“Aynen ve ayrıca senin ilk sevgilindim” diyerek kapıyı çarpıyor ve dikişi atıyor o ilk aşkın yarasına. Lubunyalık biraz da böyle değil midir? Birilerinin deneyim, macera olarak gördüğü şeylerin sizin hayatınız olması. Yatak odalarına girebilmek ama oturma odasında oturamamak.

Bahtının rüzgarına kapılmak: Yakut Orman Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

“Lanet olsun, dünya beni bir rahat bıraksaydı da kendim olabilseydim.”

Molly’nin hikayesinin özeti bu cümlelerde saklı. Yakut Orman’ın baş karakteri Molly; asi, uçarı, hazır cevap, gıcık, vurdumduymaz, tüm bu özelliklerine rağmen veya tüm bu özellikleriyle fazlasıyla duygusal, duygusal olduğu ölçüde saldırgan… Anlayacağınız tam bir lubunya!

1973’te yayınlanan ve o dönem büyük ses getiren Rita Mae Brown’un Rubyfruit Jungle romanı, tam kırk sekiz yıl sonra “Yakut Orman” adıyla Türkçeye çevrildi. Yeni kurulan Umami Kitap’ın ilk kitabı olan Yakut Orman, Dılşa Ritsa Eşli çevirisiyle ön satışa çıktı.

Amerikan edebiyatının dönüm noktalarından biri olarak görülen Yakut Orman, aynı zamanda Brown’un ilk romanı. Molly Bolt’un çocukluğuyla başlayıp genç bir kadın olarak kendini ve dünyadaki yerini bulmasına uzanan bir büyüme hikâyesi.

Kitap, baskıcı annesi, sevecen ama etkisiz babası, teyzesi, eniştesi ve kuzeniyle yaşayan Molly’nin 11 yaşından 24 yaşına kadar hikayesine taşıyor okuru. Brown, yoksulluk içerisindeki Molly’nin diğer kadınlarla cinsel ve romantik ilişkilerini, bir eşcinsel bara gidişini ve dönemin homofobik baskısını kendine özgü akıcı bir dille anlatıyor.

Yakut Orman’ı bambaşka pencerelerden okumak mümkün. Gullümün evrenselliğini iliklerimize kadar hissettiren romanı; bir anne kız hesaplaşması olarak da okuyabilirsiniz, dönemin lezbiyen ve gey mekanlarına, sosyalleşmesine panoramik bir bakış olarak da. Veya tüm bu bağlamın dışına çıkıp yoksulluk ve sınıf çatışmalarına bakmak da mümkün…

Molly’nin hikayesi cinselliğin keşfindeki çalkantılı dehlizlerde başlıyor. Kuzeninin çüküne bakmak istiyor, bakıyor. Cinsellik Molly için hiçbir zaman olağandışı bir mesele olmuyor. Ailesinin ve mahallesinin cinsellik üzerine örttüğü ucuz keten bezinden örtüleri bir bir kaldırıyor Molly. Hiç de çaba sarf etmeden yapıyor bunu. Bu yönüyle, alışık olduğumuz kuir büyüme hikayelerinden çok farklı Yakut Orman. İçsel dramları, kafa karışıklıklarını, bu kaosu biteviye bir çabayla düzene sokma çabasını okumuyoruz romanda. Aksine, rahatlığıyla içimizi ferahlatan Molly’nin her istediğini yapma öyküsünün su gibi akışını izliyoruz. Arka fonda ise Molly’nin şırıl şırıl cümleleri eşlik ediyor bize:

“Yeter, bu lanet metroda oturup halime üzülmeye devam etmeyeceğim. Sikerler. Yaşlı lezbiyenin teki beni satın almaya çalıştıysa çalıştı. Olsun. Akşam yemeği niyetine duvar kağıdı ve bayat ekmek yiyorum. Ne yapalım! Yarın New York Üniversitesi’ne gidip oradaki akademisyen bozuntularına bana burs vermelerini söyleyeceğim. Eisenstein’dan sonraki en önemli olay benim, eğitimimi onların kurumunda tamamlamam onlar için bir onur olmalı. Carrie de hep her işin bir oluru vardır demez miydi. Üf, Carrie’yi düşünmeyi bıraksam keşke.”

Ama Molly, Carrie’yi düşünmeyi bırakamıyor bir türlü. Carrie, Molly’nin annesi. Daha doğrusu, Molly’i doğuran “köpek kuyruğunu sallasa onunla bile yatacak kadar düşük ve alelade bir orospu olan” Ruby’i her daim hatırlatan üvey annesi. Molly evlatlık. Ve bu bilgi bizi ve Molly’i daha ilk sayfalarda karşılıyor. Molly’nin evlatlık olmasına verdiği tepki uzun sürmüyor. Molly’nin tepkileri zaten hiçbir zaman bize sayfalarca eşlik etmiyor. Molly, bir defteri kapatıp diğerini açmak yerine biriktiriyor. Birikimleri, hayatının leitmotifine dönüşüyor.

Molly’nin Carrie’yle çatışması ile başlayan Yakut Orman, hesaplaşmayla bitiyor. Hesap kapanmıyor ancak döngü tamamlanıyor. Bu yönüyle Yakut Orman, heteronormatif düzlüğe döngüsel bir kuirlikle esaslı bir yanıt veriyor.

Molly, ilk seviştiği kızın “Ben lezbiyen değilim” demesi ve Molly’i bir tür günaha hapsetmesini aşamıyor bir türlü. Sonrasında bütün kadınlarla kurduğu ilişkilerinde bir hayalet gibi kovalıyor o ilk aşk. Öyle ki Molly seneler sonra tekrar görmek istiyor onu. İlk aşkın evlenmiş ve çocuklu hali; Molly’e hayatı dar eden her şeyin sembolüne dönüşüyor. Molly patlıyor burada. “Aynen ve ayrıca senin ilk sevgilindim” diyerek kapıyı çarpıyor ve dikişi atıyor o ilk aşkın yarasına. Lubunyalık biraz da böyle değil midir? Birilerinin deneyim, macera olarak gördüğü şeylerin sizin hayatınız olması. Yatak odalarına girebilmek ama oturma odasında oturamamak. Ve yaşadıklarınızın o kadar gizli saklı olması, o kadar gizli saklı olması ki hakikaten yaşayıp yaşamadığınızı sorgulamak zorunda kalmanız. Molly, bu sorgulamayı içinde yaşamaktansa yüzleştirmeyi tercih ediyor. Molly’nin seneler sonra ilk aşkıyla yüzleşmesi bir aynanın kırılması gibi geldi bana. Bin parçaya bölünen ayna bu sefer uğursuzluk değil, iç ferahlığı alameti. Molly, kendisini bekleyen Mesiyanik geleceğe adım adım ilerlerken geride kapatılmamış bir hesap bırakmak istemiyor.

Molly’nin ilişkileri arasında belki de en etkileyici olanı üniversitede oda arkadaşı Faye ile olan hikayesi. Molly, Faye ile ilişkisinde hiç olmadığı kadar kontrolü elden bırakıyor. Bahtının rüzgarını kenara bırakıp Faye’nin kasırgasına tutuluyor. Yurt yönetimi, diğer öğrenciler ve Faye’nin babası yüzünden bu kasırga olması gerektiğinden erken diniyor. Kasırganın enkazında Molly’e bir şişe Jack Daniel’s ve 20 dolar kalıyor Faye’den hatıra. Bir de bahtının rüzgarı…

 


Etiketler: kültür sanat, yaşam, cinsellik, dünyadan
İstihdam