21/03/2023 | Yazar: Yunus Kara

Tema, LGBTQİA+ alanında çalışan ve çalışmak isteyen sosyal hizmet uzmanlarının yanı sıra farklı müracaatçı kesimleriyle çalışan meslektaşlarımızla da bir araya gelmek, farklı ve çeşitli deneyimleri duymak, bakış açımızı ve perspektifimizi geliştirmek için eşsiz bir fırsatı da bizlere sunuyor.

Birlikte düşünelim: Eylemsellik, çeşitlilik ve sosyal hizmet Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Bu yazının başlığını kararlaştırdıktan sonra biraz fazla mı abartılı oldu diye düşünmeden edemedim. Eylemsellik, çeşitlilik, birlikte düşünmek… Bu kavramların içerdikleri ya da içerebilecekleri anlamlar bir hayli fazla açıkçası. Sosyal hizmetle ilişkileri bağlamında ise bu yılın temasına uygun olabilir diye düşündüm ve bir şeyler yazmaya çalıştım. Umarım bu yazı, tüm sosyal hizmet camiası için dönüşümün araçlarından birisi olabilir.

Yukarıda bahsettiğim kavramların 2023 yılının Dünya Sosyal Hizmet Günü temasıyla uygun olabileceğini belirtmiştim. Bu yıl Dünya Sosyal Hizmet Günü’nün teması: “Ortak Sosyal Eylem Yoluyla Çeşitliliğe Saygı Duymak”. Bu tema, dünyadaki çeşitli toplumların ortak sorunlarımıza yönelik çözümlerini paylaşmalarını, hiç kimsenin geride bırakılmamasını, tüm insanların sürdürülebilir bir dünyada güven ve barış içerisinde yaşamalarını temel alıyor. Aslında geçen yılki temanın (Yeni Bir Eko-Sosyal Dünyayı Birlikte İnşa Etmek: Kimseyi Geride Bırakmamak) bir devamı niteliğinde de diyebiliriz. 2023 yılı için belirlenen tema, yerel ve küresel eylemi teşvik etme ve destekleme ihtiyacına atıfta bulunarak, çeşitli grupların ya da toplulukların toplumsal dönüşümü sağlayabilme noktasında etkili ve güçlü eylemlerde bulunabileceğini savunuyor. Bu tema, çeşitli toplulukların ya da bu topluluklarla çalışan sosyal hizmet uzmanlarının birlik olarak ve örgütlenerek, değişimi gerçekleştirmek için yerel ve küresel deneyimleri bir araya getirebileceklerini ifade etmesi açısından da çok önemli. Temanın içerdiği ve ifade etmek istediği anlamlar; öznellikler, farklılıklar ve çeşitlilik aracılığıyla sosyal hizmet uygulamalarının odağının toplumun farklı kesimlerinden gelen ve farklı yaşam durumlarında olan bireyleri kapsaması açısından önem taşıyor. Uzun zamandır devam eden tartışmalarda, mesleki uygulamaların sadece insan odaklı değil, tüm canlı ve/veya cansız varlıkları kapsaması gerektiğine yönelik görüş de kabul görmeye başladı, bunu da ifade etmem gerekiyor.

Çeşitliliğin ve farklılığın, bulunulan toplum, grup, sistem, düşünce yapıları gibi değişkenlerle şekillenebileceğini ya da ortaya çıkabileceğini belirtmek mümkün. Sosyal hizmetin mikro, mezzo ve makro uygulamalar yoluyla eylemsellikte bulunması, tüm canlıların iyilik halini geliştirmeye odaklanması, mesleğin özünde barındırdığı etik ilkelere ve değerlere uygun olarak çeşitliliğe ve farklılıklara saygı duyulması gerekliliğini beraberinde getiriyor. Çeşitliliğe saygı duyulması, aynı zamanda, müracaatçı gruplarının güçlenmeleri ve ekolojik/sosyal/cinsel adaletin gerçekleştirilmesi noktasında bir gayreti ve taahhüttü içermesi açısından da değerli bana göre.

Çalıştığım alanlardan birisi özelinde düşündüğümde, özellikle ülkemizde, LGBTQİA+’lara yönelik eylemselliklerin sosyal hizmet bağlamında yetersiz bırakıldığını, LGBTQİA+ müracaatçıların öznelliklerine ve kültürel bağlamlarına uzak kalındığını söylemek mümkün. Sıklıkla eğitim ve mesleki hayatımızda duyduğumuz “farklılıklara saygı” prensibini/değerini/etik ilkesini sadece farklılıkların kabulü ve bu farklılıklara yönelik duyarlılığın artması şeklinde okumamız eksik kalıyor. Bu farklılıkları birer zenginlik ya da çeşitlilik olarak görüp uygulamalarımızla birlikte eylemselliğe dökmemiz gerekiyor. Aslında bu yılın teması, biz sosyal hizmet uzmanlarına, var olan uygulama biçimlerimizi, çeşitliliğe saygıyı temel alan çok kültürlü sosyal hizmet uygulamalarına dönüştürme sorumluluğunu da yüklüyor. Örneğin, ülkemizde Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği tarafından yayınlanan “Sosyal Hizmet Mesleğinin Etik İlkeleri ve Sorumlulukları” adlı belgede çeşitliliğe ve farklılıklara saygı ile ilgili aşağıda yer verdiğim ifadeler göze çarpıyor ve bu ifadeler, sosyal hizmet uzmanlarının toplumların gelişimi için mesleki tutum, karar ve eylemlerinde nasıl davranabileceklerine yönelik temel ilkeleri içeriyor. Aslında etik ilkelerimizde ve sorumluluklarımızda aşağıda bahsedeceğimden çok daha fazlası var ancak ben biraz özet sunmak istiyorum.

Her insanın kendine özgü bir değeri vardır ve bu değer onun saygı görmesini gerektirir.

Bu temel etik ilke, farklı yazılarımda sıklıkla ortaya koymaya çalıştığım, ülkemizdeki LGBTQİA+’lara yönelik ayrımcı tutum ve uygulamalarla tam bir çelişki içerisinde. Sadece sosyal hizmet camiasının bir kısmı tarafından değil, toplumun bir kesimi ve kamu kurum/kuruluşları aracılığıyla birinci elden yürütülen bir nefret kampanyası var. LGBTQİA+’ların hizmetlere erişememesi bir yana, toplumun birer vatandaşı olarak ve belki de en önemlisi bir özne olarak var olabilmeleri engelleniyor. Öznelerin kendilerini var edebilmeleri ve kendi istedikleri gibi yaşayabilmeleri engellendiğinde, çeşitliliğe saygıyı konuşmaya çalışmak, bir yapbozun hiç tamamlanamamasıyla eşdeğer olmuyor mu? Birlikte düşünmemizi istiyorum. Bu yazının amaçlarından birisi de bu.

Sosyal hizmet uzmanları, herkese (yaş, cinsiyet kimliği, cinsel yönelim, engellilik/sakatlık, etnik köken, ırk, toplumsal sınıf, dil, din, politik görüş ve yeteneklerine/becerilerine göre ayrım yapmaksızın) mümkün olan en iyi hizmeti sunmalıdır.

Bu etik ilkenin ve değerin, sosyal hizmet uzmanlarına yönelik çeşitliliğe saygı aracılığıyla eylemsellik çağrısı yaptığını görmemiz çok mümkün. Ancak üzülerek söylemeliyim ki LGBTQİA+ özneler için düşündüğümüzde, alanda, çoğu mesleki uygulamada ya da müdahalede, bu eylemsellik çağrısına yanıt verilmiyor. Hatta bu çağrı(lar) duyulmuyor, görmezden geliniyor. Bu etik ilkenin göz ardı edilmesi, LGBTQİA+’ların yoksulluk içerisinde eğitim, sağlık, adli hizmetler, barınma, sosyal güvenlik gibi çok geniş alanlarda hizmetlere erişim sağlayamamalarına, temel insani gelire erişememelerine, şiddete, ayrımcılığa, dışlanmaya ve damgalamaya maruz bırakılmalarına, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve iklim krizi gibi çok yönlü ve çok boyutlu sosyal sorunlarla mücadele eden kırılgan nüfus grupları içerisinde yer almalarına neden oluyor. Bunun en yakın örneğini, maalesef, depremzede LGBTQİA+’ların deneyimlerinde gördük, görmeye devam ediyoruz. Depremin gerçekleşmesinden (“ilahi bir ceza” olarak) sorumlu tutulmalarının yanı sıra, LGBTQİA+’lar, temel ihtiyaçlara erişimde büyük zorluklar yaşadılar, yaşamaya devam ediyorlar. Buradan hareketle geçen senenin “kimseyi geride bırakmamak” temasının gerçekleşip gerçekleşmediğini kendimize sormamız yerinde olacak kanısındayım.

Sosyal hizmet uzmanları her bir müracaatçının güçlü yönleri olduğunu kabul ederek, uygulamalarını ya da müdahalelerini buna göre gerçekleştirmelidir.

Bu ilke yukarıda bahsettiğim, çeşitliliğe ve farklılıklara saygı duymakla yakından ilişkili. Sosyal hizmet uzmanları olarak LGBTQİA+ öznelerin çeşitliliğine ve bu çeşitlilik içerisindeki farklılıklarına saygı duyabilirsek, bu saygıyı eylemselliğe dökebilirsek, anlamlı bir güçlenmenin olabileceğini düşünüyorum. Bu güçlenmenin sadece LGBTQİA+ özneler için değil, aynı zamanda sosyal hizmet camiası için de gerçekleşebileceğini belirtmek istiyorum.

Sosyal hizmet uzmanları, müracaatçıların kültürü hakkında bilgi sahibi olmalı; kültürel çeşitlilikleri ve farklılıkları kabul etmeli, bunlara duyarlı olmalı; hizmetleri sunarken müracaatçının kültürünü göz önünde bulundurmalıdır.

Bu etik ilke, bahsedilen etik ilkeler ve değerlerle birlikte şekilleniyor. LGBTQİA+ öznelerin farklı toplumlarda çeşitli kültür(ler) oluşturabildiklerini söylememiz çok mümkün. Var olan bu kültürün, sosyal hizmet uzmanları tarafından değer görmesi, gerçekleştirilebilecek uygulamaların etkin bir şekilde yürütülmesini ya da sonuçlandırılmasını beraberinde getirebilir diye düşünüyorum.

Sosyal hizmet uzmanları hem çeşitliliğin ve farklılığın doğasını hem de farklılıklara ve çeşitliliklere yönelik baskıları anlamaya çalışmalı ve bu konularda eğitim programlarına katılmalı ve kendilerini geliştirmelidirler.

Bu etik ilke, LGBTQİA+ özneler açısından düşündüğümüzde, özellikle sivil toplum kuruluşları aracılığıyla gerçekleştirilmeye çalışılıyor. LGBTQİA+ alanında çalışan sivil toplum örgütleri, sosyal hizmet uzmanlarına yönelik eğitim programları oluşturuyorlar ve özellikle sosyal hizmet eğitim müfredatlarındaki eksikliği/yetersizliği düşündüğümüzde, öğrencilerin ve sosyal hizmet uzmanlarının bu eğitimlere ilgisi de fazla. İlerleyen süreçlerde bu eğitimlerin devam etmesi önemli ancak sosyal hizmet eğitim müfredatlarının LGBTQİA+’ları görmezden gelen tavrını artık sonlandırması da gerekiyor. Diğer bir nokta, sosyal hizmet mesleğini farklı alanlarda eylemselliğe döken meslektaşlar arasında da çeşitliliğin ve farklılıkların olabileceğini göz önünde bulundurmamız. Başka bir yazımda (Sosyal hizmet ile açılmalı hallerimiz) bu konudan biraz bahsetmiştim. Kısaca tekrar etmem gerekirse sosyal hizmet uzmanlarının mesleki camiadaki çeşitliliğe ve farklılıklara kucak açması, bu çeşitliliği ve farklılıkları “marjinalleştirmemesi”, birlikte hareket ederek hak savunuculuğu çerçevesinde mikro, mezzo ve makro dönüşümün sağlanması yönünde ortak bir sosyal eylem içerisinde bulunmaları çok önemli.

Sadece birkaç temel etik ilkeden ve değerden gördüğümüz üzere, çeşitliliğe ve farklılıklara saygı, etkin ve güvenilir bir sosyal hizmetin eylemselliğe dökülmesinin temelini oluşturuyor. Çeşitliliğe ve farklılıklara saygı duyulması, LGBTQİA+’ların yaşam deneyimlerinin, sosyo-ekonomik ihtiyaçlarının ve sorunlarının farkında olabileceğimiz anlamını taşıyor. Bu farkındalık, sosyal hizmet uzmanlarının, LGBTQİA+ öznelerin karşılaştıkları ya da karşılaşabilecekleri zorlukların, sorunların ve eşitsizliklerin, LGBTQİA+’ların yaşamlarını nasıl olumsuz etkileyebileceğini anlama becerisine sahip olmalarını da beraberinde getirebilir diye düşünüyorum.

Sosyal hizmetin etik ilkeleri ve uygulama standartları, farklı müracaatçı kitleleri (özel olarak LGBTQİA+’lar) ile çalışabilmenin, sosyal hizmet uzmanlarının önemli -ya da olması gereken- becerilerinden biri olduğunu da vurguluyor. Sosyal hizmet uzmanlarının kendi dünya görüşlerinin ve konfor bölgelerinin ötesine geçmelerini gerektirmesi nedeniyle, çeşitliliğe ve farklılıklara saygılı olmanın zorlu bir süreç olabileceğini akılda tutmamız gerekiyor. Birçok durumda zorla(n)malı hallere girebilen biz sosyal hizmet uzmanlarının, bahsettiğim süreci aşabileceğimize olan inancımı da koruyorum.

Eylemsellik, çeşitliliğe saygı, farklılık, birlikte düşünmek… 2023 yılının Dünya Sosyal Hizmet Günü teması yalnızca mesleğimizin önemine ve değerine atıfta bulunmuyor. Aynı zamanda farklı toplumlardaki ve çeşitli kültürlerdeki sosyal hizmet uzmanlarının örgütlenerek birlikte çalışmaları için bir çağrıda bulunuyor ve bu çağrıya alan yaratıyor. Tema, LGBTQİA+ alanında çalışan ve çalışmak isteyen sosyal hizmet uzmanlarının yanı sıra farklı müracaatçı kesimleriyle çalışan meslektaşlarımızla da bir araya gelmek, farklı ve çeşitli deneyimleri duymak, bakış açımızı ve perspektifimizi geliştirmek için eşsiz bir fırsatı da bizlere sunuyor. Bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirebileceğimizi umuyor, LGBTQİA+ müracaatçıların haklarını savunmaya devam etmemiz gerektiğini paylaşmak istiyorum. Dünya Sosyal Hizmet Günü’müzü geçen yılın temasında yer alan ve bu yıl da önemini koruduğunu düşündüğüm bir cümleyle kutlamak istiyorum: “Ben, Biz olduğumuz zaman ‘Ben’im…”

Sevgi ve dayanışmayla!

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: insan hakları, sosyal hizmet
nefret