22/04/2021 | Yazar: Yıldız Tar

İlk Onur Yürüyüşü’ne katıldığın gün, senin 23 Nisan bayramın olacak. O gün iki kişi yürümüş olduk biz, biliyorsun. Ben ve sen. Dünyaya meydan okuyan, zırıl, madi lubunya ve yalnız bir çocuk…

Çocukluğuma mektup: Senin de bayramın gelecek bitanem Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Çizim: Semih Özkarakaş

Sevgili küçük Yıldız,

Sana bu mektubu 2021 senesinden yazıyorum. Evimizin balkonunda, hafif soğuk bir havada, üzerime battaniye sarılı, seri sigara içerken arka fonda “Seni unutmaya ömrüm yeter mi” çalıyor. Yetmediğini acı bir şekilde fark ettiğim bir dönemden geçiyorum. Dahası seni unutmak için yaptıklarımdan dolayı sana bir özür borçluyum. Biliyor musun 31 yaşında artık kendine ait bir evin var. Ailem dediğin insanlarla birlikte yaşıyorsun. Bütün dünyanın seneler boyu senden sakladığı sevgiyi Bobi denen muhteşem varlıktan görüyorsun. Her şey biraz kırılgan, tüm bunlar pamuk ipliğine bağlı. Her an her şey elinden kayıp gidecekmiş gibi hissediyorsun. Ama tüm bunlara rağmen ayaktasın. Korktuğun gibi genç yaşta yalnızlıktan ve acıdan ölmedin. Yalnızlık ve acıyı taşımayı öğreniyorsun.

Biliyorum, çok yalnızsın. Kendini çok yalnız hissediyorsun. Hissetmenin ötesinde hayattaki tek hakikat yalnızlık gibi geliyor sana. Hatta adın bile Yıldız değil henüz. Her gün kendine ait olmayan bir isimle yaşıyorsun. Özel okulun burslu fakir çocuğu olarak iki ayrı dünyaya da kendini ait hissedemiyorsun. Eve geldiğinde ve o sobanın başına geçtiğinde yaldızları dökülüyor o ışıltılı hayatının. Çevrene bakıyorsun. Annenden sevgiyi görüyorsun, babandan şiddeti, hoyratlığı ve en acısı sevgisizliği. Kaçıyorsun. Kitaplarına kaçıyorsun. Ancak o zaman rahat bırakıyorlar seni. Ailenin istediğin fantastik kitapları alacak parası olmadığı için arkadaşlarından ödünç aldığın kitapları bir gecede bitirmek zorundasın. Hoş zorunda olmasan da bitirirsin sen. Çünkü o evdeki yalnızlığından kaçabileceğin tek imkan bu. Okul servisinde de sürekli kitap okuyacaksın. Servis şoförü seni hiç sevmeyecek çünkü senin yaşadığın mahalle tüm o diğer zengin çocukların mahallelerinden çok uzakta. Her sabah senin yüzünden o daracık sokaklardan, yokuştan geçmek zorunda olmasının acısını seni azarlayarak çıkartacak. Sen susacaksın ve hemen kitabını açıp okumaya başlayacaksın. Bazen yanında oturan arkadaşınla aynı kitabı okuyacaksın, aynı zamanda. Çünkü kitap okuma hızına ne ailenin parası yetecek ne de arkadaşlarının sana ödünç verme sadakası.

Yalnızlığın okulda da sürecek. Arkadaşın olmadığından değil. Sırrını paylaşabileceğini kimsen olmadığından. Ah be güzelim, bi bilsen o sırrı herkes biliyor da elbirliğiyle senden saklamaya çalışıyor. Annen biliyor, platonik aşık oldukların biliyor, arkadaşların biliyor, öğretmenlerin biliyor. Herkes biliyor. Bursa’dan çıkacak yeni Zeki Müren’in sen olacağını söylediklerinde sesini övmüyorlar bitanem.

Her dönem aşık olduğun bir erkek kankan olacak. Sen delice aşık olacaksın. Çok iyi anlaşacaksınız. Her şey yolundayken ve sen platonik olmadığını düşündüğün anda her biri senin canını yakacak. Bazısı isteyerek, bazısı istemeden. Kimisi senin “abartılı” ilginden kaçmak ve kendisini, erkekliğini aklamak için kız arkadaş yapacak. Kimisi arkandan tekerlek peyniri diyecek sana. Sen susacaksın. Yalnızlığına ve fantastik romanlarına döneceksin. Roman karakterleri incitemez seni.

Başkalarının kurdukları dünyaları okumak yetmediğinde sen kendi dünyanı kurmaya başlayacaksın. Evinin her odası ayrı bir ülke olacak. Büyücülerle şövalyeler savaşacak. Ve sen hep büyücülere torpil geçeceksin. Büyülü bir dünyanın olağanüstü ışıltısında kaybolacaksın. Senin deli olduğunu söyleyecekler. Sen umursamayacaksın. Biliyor musun, o hayal alemin hâlâ bizle birlikte. Hâlâ her gece uykuya dalmadan önce ilerletiyorum senin başlattığın hikayeleri. Kara büyücü Thalos hâlâ bizimle. Korkusuz sevgilisi Telak da. Bir kavuşup bir ayrılıyorlar. Ve evet, Thalos hâlâ Telak’ın saçının teline zarar gelse dünyayı yok etmenin eşiğine geliyor. Ama korkma, Telak her seferinde Thalos’una kavuşuyor. Kara saçlı, cinsiyeti belirsiz, efemine, abartılı ve şaşaalı büyücüsü Thalos’una dönüyor. Ve hem biz hem Thalos uykuya dalıyoruz hayali Telak’ın koynunda.

Derken ergenlik gelecek. Zor zamanlar. Artık o aşık olduğun arkadaşların biraz daha farkına varacak meselenin. Dışlanacaksın. Gözlerinde “İbne mi lan bu” bakışlarını görmeye başlayacaksın. Kendine zarar vermeye başlayacaksın. Kendini suçlayacaksın. Utanmayı öğretecekler sana. Kendinden, hislerinden, her şeyinden utanmayı. Ama en çok da kendini suçlamayı öğretecekler. Biliyorum, geçmişi değiştiremem. Ama emin ol o utancı da suçluluğu da aşacaksın. Seni hatırladıkça ben her gün aşıyorum. Sana bunu borçluyum. Sana yaptıklarının hesabını sormayı borçluyum. Ne zaman düşsem seni hatırlıyorum biliyor musun? Sana edilenleri hatırladıkça güçleniyorum. Senin için, benim için, hayatımız için…

Tam bu zamanlarda annen hastalanacak. Ölecek diyecekler sana. Akrabalarının gözünde o acımayı göreceksin. Bu hayattaki tek dostunu kaybetme ihtimalini ne kolay diyecekler öyle, ne kolay. Bu ihtimalin altında ezileceksin. Seneler sürecek bu ihtimal. Seneler boyu her sabah acaba annem öldü mü diye kontrol etmek için ondan erken uyanacaksın. Spoiler vereyim: Ölmeyecek. Ve hatta inanır mısın sırrını onla paylaştığında yeniden dost olacaksınız. Ama izler kalacak. O izlerle baş edebilmek için hâlâ uğraşıyorum. Sana yalan söyleyemem, o günler bu günleri belirledi. Bir Yıldız buralardan doğdu.

Annenin ölmesi ve sırrını anlayacağını sezdiğin yegane insanın senden alınması ihtimali seni herkesten ve her şeyden uzaklaştıracak. Kendine o özel okul ve ev dışında bir dünya kurmaya başlayacaksın. Panki punki arkadaşlarınla sokaklarda serserilik günleri. Öyle bir içeceksin ki lisede hayatın kaymaya başlayacak. Punk’la metal arasında gidip gelen tarzın ve o tarzın çevresinde kümelenen arkadaşlarına da diyemeyeceksin sırrını. Hatta platonik aşıklarınla kız arkadaşları arasındaki köprü olacaksın. İçin acıyacak. Yine kaçacaksın.

Biliyor musun geçende kız kardeşimizle konuştum. “Sen hep kaçtın” dedi bana. Hep kaçtın. Bunun için kendini suçlama asla. İlerleyen yıllarda senin yerine bunları ben hep yapacağım bize. Bizim suçumuz olmayan şeylerden dolayı bizi suçlayacağım.

Ama her şey bir gün değişecek. Yıldız olduğun gün değişecek. Hayatın bir günde cennete dönmeyecek ama sen konuşmaya başlayacaksın artık. Hatta belki senelerin birikmişliğiyle biraz fazla konuşacaksın. Aşklarını da yaşayacaksın, o hep isteyip giyemediğin etekleri de giyeceksin. Dünyaya rest çekeceksin. Hatta öyle bir gün gelecek ki kendine kurduğun yeni ailenle eski aileni tanıştıracaksın. Annen ölecek diye korkundan annenden kaçmışken annene yeniden sarılacaksın.

Bu korkular ara ara beni yokluyor bitanem. Sana edilenler bugünlerde beni eski döngülere götürüyor. Ama içimdeki yalnız çocuksun sen. Senle barışmak istiyorum ve sana gelecekten bir kez daha sesleniyorum: İlk Onur Yürüyüşü’ne katıldığın gün senin 23 Nisan bayramın olacak. O gün iki kişi yürümüş olduk biz, biliyorsun. Ben ve sen. Dünyaya meydan okuyan, zırıl, madi lubunya ve yalnız bir çocuk… Bayramımız kutlu olsun bitanem.

Sana mektubumu ileride okuduğumuzda neden ağladığımızı başta anlayamadığımız bir Ece Ayhan şiirinden dizelerle sonlandırıyorum:

“Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:

Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında

Her çocuğun kalbinde kendinden büyük bir çocuk vardır

Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek”

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam
İstihdam