13/11/2023 | Yazar: A M

“Hayatta kalmak” bana yetmiyor; her anıyla rengarenk ve çoksesli yaşamanın mümkün olduğunu bir kere gördükten sonra, hayatta kalma fazla cılız, renksiz, tatsız, soluk geliyor bana.

Entelektüel orgazm Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

İllüstrasyon: DA 

Geçen ay KaosGL’nin 29. yaş gününü kutlamak için bir araya geldiğimiz Umut Söyleşi’sinde Aslı (Alpar) sordu:

“Sahi nasıl hayatta kaldık bugüne kadar?”

Hemen ertesi sabah bugüne nasıl gelebildiğimi yazdım da yazdım. Sonra birkaç gün daha bu soruyla kaldım, yürüdüm, yazdım ve anlatmak istediğim şey değişti.

Sanat Terapisiyle İyileşmek* kitabının yazarı Lucia Capacchione, kitabın girişinde kendi serüvenini anlatırken “günlük tutmaya başladığımda yapmaya çalıştığım tek şey hayatta kalabilmekti” diyor. Kitabın ilk bölümünde yine bu hayatta kalma halinin, içsel çocuk için pek de büyümeye elverişli, güvenli bir ortam yaratmadığından bahsederek devam ediyor: “Yetişmekte olan çocuk, hayatta kalma adına mutlu çocuk ruhunu derinlere saklayıp hapseder. Fakat bu ‘içsel çocuk’ asla büyümez; o, canlı canlı derinlere gömülmüştür ve özgür olacağı zamanı beklemektedir.”

Yıllarca içsel çocuğumla yeniden bağ kurmaya çalıştıktan sonra, ki kimilerine göre sanatçı yanımızdır kendisi, artık net bir şekilde görüyorum ki “hayatta kalmak” bana yetmiyor. Her anıyla rengarenk ve çoksesli yaşamanın mümkün olduğunu bir kere gördükten sonra, hayatta kalma fazla cılız, renksiz, tatsız, soluk geliyor bana. Sanki yokluğa varlıktan daha yakın gibi. Ölmeden ölmüş, ama ölmüş de ermemiş gibi. Sönmeye yüz tutmuş varlığını başka bir varlığa armağan etse yitip gidecekmiş gibi... sonra gelsin o boşluğu tüketerek doldurmaya çalışmalar; gitsin uyuşmalar, uyuklamalar. Yok ya hu, yetti bana oralar. Teşekkür ederim, almayayım.

İstediğim artık doya doya yaşamak benim. Kanımın akışını hissederek, nefesimi tutmadan, tadına vararak yaşamak. Nereye bastığımın, neye, kime baktığımın farkına vararak yaşamak. Bilirsiniz işte, gerçekten bile hissede yaşamak.

ortak bilgelik ve ortak aptallık

2015 biterken, tam da bu mevsimde, Madrid’de, dünyanın farklı yerlerinden sosyal girişimcileri bir araya getiren bir buluşmaya katılmıştım.** Dragon Dreaming adlı metodolojiyi geliştirenlerden John Croft konuşmasına, hala taşıdığım ve cevabını aradığım şu soruyla başlamıştı:

“Bu odadaki herkesin yaşını toplarsak 2000 ila 3000 arası bir sayıya erişiriz. 2000 ila 3000 yıllık insan deneyimi... Peki 3000 yıllık insan deneyiminin ortak bilgeliğini nasıl özgürleştirebiliriz?”

Görevimizin bu olduğunu söyleyen Croft, geldiğimiz noktada, inşa ettiğimiz yapıların ortak bilgelik yerine ortak aptallığı özgürleştirdiğini söyleyerek konuşmasına devam etmiş; ortak aptallık örneği olarak da buluşmamızdan önceki hafta Paris’te gerçekleşen intihar saldırılarını vermişti.

Bugünlerde savaşlar ve soykırımlarla John hocamı tekrar tekrar anıyorum. Kendi ellerimizle özgürleştirdiğimiz ortak aptallıklarımıza şahit olmak çok zor, çok acı. Bu yüzden, özellikle bugünlerde, entelektüel hazza, diğer hazlar kadar ihtiyacım var, hem aklımı, hem de insanlığa olan inancımı korumak için.

Gelelim yeni aşkıma, aslını çevirisi ile birlikte veren şiir kitaplarına. Ah! Okurken yazarın zekasını sayfa sayfa içtiğimiz kitaplar nasıl bir haz veriyorsa; hem şairin hem de çevirmenin zekasını okuyup yiyip içmek... şölen gibi.

Benim “haz az kalır, olsa olsa bu entelektüel orgazm” dediğime, literatürde “karşılaştırmalı metin” deniyormuş. Daha edepli ve makul tabii. Beni ilk yakan karşılaştırmalı metin, Dedalus kitaptan çıkan Oscar Wilde’ın Reading Zindanı Baladı oldu, Fatih Demirci’nin çevirileriyle. Ardından “ben ne anlarım Latince’den” düşünceme kapılıp gitmek yerine, sırtımı yıllarca korolarda papağan misali Latince şarkı söylememe yaslayarak, Alfa yayınlarından çıkan Carmina Burana: Şiir, Şarkı ve Başkaldırı’ya*** daldım. Ummadığım kadar zevkliydi.

Bilmiyorum bizi aşka getirmek için yayınevleri de kolları sıvamış durumda mı ama, arayınca

- Sözcükler yayınlarından, Cevat Çapan’ın çevirisiyle, W.B. Yeats’in “Her şey

ayartabilir beni” kitabını,

- Everest yayınlarından, Cem Yavuz’un notları ve çevirisiyle, T.S. Eliot’un “Bütün

Şiirleri”ni,

- ve Metis yayınlarından, Oruç Aruoba’nın notları ve çevirisi ve Nilgün Güven’in

katkılarıyla, Başo’nun “kelebek düşleri” kitabını buldum.

Oruç hocamın kitabın girişindeki notları dahi içine çeker hazır olanı:

“Japonca bilmememin -ve öğrenmeğe girişmeyi göze alamamamın- kaçınılmaz (işte: ‘çevirgen’lik) kusurunu yumuşatmak için, çokça kaynak tarama yoluna gittim - bu da, herhalde gene kaçınılmazca, yetersiz kalmıştır.” Kitap bahsi geçen çokça kaynaktan beslenmiş hikayeler ve simge açıklamalarıyla dolu.

Meğer İş Bankası Yayınları yıllardır bu sevdayı yaymaktaymış. Maalesef estetik düşkünlüğünden hatam, dış görünüşe takılmak oldu, yine. Kapakları beni sıkan ama içeriği şahane Hasan Ali Yücel klasiklerinin içinde hem William Shakespeare ve Emily Dickinson’ın İngilizce-Türkçe şiirleri, hem de Rainer Maria Rilke’nin Almanca-Türkçe şiirleri yer almakta. Elimdeki kitaplar bittiğinde kendime sözüm, bu klasikleri artık kumaşlarla kaplayıp öyle okumak. Böylece belki, en azından kendi salaklığımı kumaşa sarıp yumuşatabilirim.

Ortak bilgeliğimizi özgürleştirdiğimiz nice güzel günlere...

*Terapistimin önerisidir: “Lütfen kitabı bir terapist eşliğinde yapın, çalışın.” 

**Bu yazının görselini hazırlayan DA ile ilk kavuşmamızdır.

*** Carmina Burana’dan, çeviren Çiğdem Dürüşken.

**** KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: kültür sanat, yaşam
İstihdam