29/07/2024 | Yazar: Yıldız Tar

Tarihten Gizlenmeyenler’de Esmeray’ın 30 yılına tanıklık ediyoruz. Söyleşinin ikinci bölümünde Esmeray’ın ÖDP ile başlayan örgütlü mücadelesine tanıklık edeceğiz.

Esmeray: “Ülker Sokak’ta herkesin kapısının önünde polis bekliyordu” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Express Dergisi’nin 16-23 Nisan 1994 tarihli sayısında Kaos GL’nin ilk örgütlenme çağrısı yayımlandı. 20 Eylül 1994’te ilk sayısını yayımlayan Kaos GL Dergisi 30.yaşını kutluyor. Bu kapsamda biz de 30 yıllık mücadele tanıklık edenlerin tanıklıklarına sizinle paylaşmaya karar verdik. 

Tarihten Gizlenmeyenler’de Esmeray’ın 30 yılına tanıklık ediyoruz. Söyleşinin ikinci bölümünde Esmeray’ın ÖDP ile başlayan örgütlü mücadelesine tanıklık edeceğiz.

Peki örgütlenmeye nasıl karar verdin?

Demet Demir’le tanıştım. Politik trans kadınlardan bir parti kuruluyor diye bir şey duydum. BSP diye bir parti kuruluyor diye duydum. Sonra o parti Özgürlük ve Dayanışma Partisi’ne dönüştü ve onlar trans kadınları davet etmişler gibi bir şey geldi kulağıma, bir duyum geldi kulağıma. Broşürlerini de gördüm, partiye davet ettikleri broşürleri dağıtmışlar. Trans kadınların oturduğu apartmanların kapısına atmışlar. Kongreye mi davet ediyorlar, bir şeye davet ediyorlar. Tarlabaşı’nda oturuyordum o zamanlar. Bu ÖDP’yi olmadan önce DEP miydi o yıllarda ilk kurulduğunda? DEP’ti galiba. Hatta amblemi de bir geyikti. Ceylan mıydı, geyik miydi? E davul zurnayla Tarlabaşı’nda ilçe binası açıldı. Ben içlerine giremiyordum hani almazlar, kovarlar bilmem ne. Bir hoşuma gitmişti ama bunlar kesin almazlar, eğer alırlarsa ben zaten ailemin yanında olurdum diye düşünüyordum. Sonra artık ÖDP diye bir parti var ve bunlar alır, bunların içinde olmam gerekiyor. Bir şekilde gittim ve üye oldum. Tabii ilk gittiğinde konuşamıyorsun. Çok farklı bir dil konuşuyorlar. Sen tamamen sokak dili, lubunya dili, öyle bir jargonun var. Seks işçiliği dili ayrı, bir de lubunya dili ayrı. Üçü birbirine karışan bir dille gidiyorsun oraya. Farklı bir yerden gelmişsin. O dilin bambaşka ve burada çok akademik bir dil var. Şaşırıyorsun. Ya artık okumayı da bırakmışsın, seks işçiliği yapıyorsun, zamanın yok. Sadece dinledim günlerce onları. Ne diyorlar? O dili öğrenmeye çalıştım.

Sonra Demet bana dedi ki tam senlik bir kız var dedi. Tam tanış dedi. Sosyolog, çok iyi, işte bizim bir atölyemiz var, atölye kurduk filan… Ben de iyi bugün tanıştır, yarın tanıştır dedim. İnsan Kaynakları Geliştirme Vakfı, Şevval ve grubu orada Şevval çalışmaya başlamış. Gidip geliyor, orada bir şeyler oluyor Kadın Kapısı adı altında. Orayı biliyorum. Sonra hayır dedi, seni Pınar’la tanıştıracağım dedi. Bizim Pınar Selek. Pınar’la tanıştım. Hemen arkadaş olduk. Atölyeye gittim ve ÖDP’ye de üyeyim ayrıca. Ama atölye beni daha çok sardı. Atölyede çok farklı şeyler yapılıyordu. Sokaktan aldığımızı dönüştürüp tekrar sokağa götürüp satıyorduk. Böyle şeyler oluyordu. Orda ilk tiyatroyla tanıştım. Benim böyle, bir özlemim vardı. Okulda piyes olunca beni oynatırlardı. Tiyatroyu öğrendikten sonra ben bunu yapabilirim, tiyatro ilgimi çekiyordu. O atölyede çeşitli gruplar, okuma grupları… Okuyoruz, bir şeyler yapıyoruz. Sonra neden tiyatromuz olmasın dediler. Ben hemen atladım. Ben de olacağım. İlk önce okumayla başladık. İşte tiyatronun tarihi. Ay öyle bir tarih yokmuş. Yani dedik buradan çıkalım. Bu yerleşik toplumlara girmeden önce toplama ve avcılık dönemindeki çağlara kadar gittik. Çünkü orda da insanlar şey yapıyormuş, kadınlar evde duruyormuş, erkekler ava gidiyormuş ya da bilmiyoruz artık. Belki de ortak yapıyorlar kadın erkek birlikte. Evde duranlar var, ava gidenler var. Ve o ava gidenler ritüeller- Ateşler yakıp o hayvanların postunu giyip diğeri de onu nasıl avladıklarını gösteriyor. Tiyatronun buraya kadar gidiyor gibi. Neyse orayı bıraktık. Pratiğe geçtik, sahne üzerinde tiyatro okumalar. Orda bayağı tiyatroyla bir yıl haşır neşir olduk. Sokak tiyatrosuyla başladık. Sonra çok iyi gidiyordu. Sonra Pınar’ın başına gelen o olay, komplo olduktan sonra atölye dağıldı. Yani tutamadık, tutunamadık. Kapatmak zorunda kaldık. Çünkü direk gözetim altına alındık. O zamanlar Renaultlar vardı. Halen Renaultlar devam ediyordu. 97 yıllarında falan. 96-97. Beyaz Renaultlar sürekli bizi takibe almıştı. Biliyorduk yani. Ben çarka çıkıyordum. Daha seks işçiliğini bırakmamıştım. Ben koli yapana kadar -hoşuma da gidiyordu- onların onlar orda diye kimse bana madilik yapmıyordu. Biliyordum polis oradan beni bekliyor. Gidiyordum, geliyordum, orada bekliyorlar. Sonra peşimizi bıraktılar. Ulan bu yazık işte yani travesti bunlar, yani bunların örgütle filan işi olmaz. Zaten Pınar’ın da olmadığını biliyorlar herhalde. Ondan sonra peşimizi bıraktılar. Birden kayboldular. Kapatmak zorunda kaldık atölyeyi. Sonra ben Mezopotamya Kültür Merkezi’ne gitmeye başladım.

Onsan sonra Mezopotamya Kültür Merkezi’ne gittim. Orda ilk altı ay beni içeri almadılar. İşte Filiz Yıldız vardı. Şu an yurtdışında çalışıyor. Hatta televizyon programlarına çok çıkıyor. O zaman Şenoya Jiyan yaşam tiyatrosu diye bir tiyatro kurmuşlardı. O da bizim sokak tiyatrosuyla tiyatrodan dolayı görüşüyorduk. Ben gidiyordum işte Yıldız yoksa beni içeri almıyorlardı. Yıldız senin “hevale te hati” diye dalga geçiyorlardı. Bir gün dedim beni niye içeri almıyorsunuz, gittim oturdum. Ertesi gün gittim oturdum. Öyle içlerine girdim.

Lambda’ya geçmeden Ülker Sokak… Bu sizin tiyatrodan ve atölyeden önce miydi, sonra mıydı?

Aynı dönemde.

Ülker Sokak’ta noldu? Ne yaşandı orda?

Aynı dönemde. Ülker Sokak’ta 92’de 93’te bir Hortum Süleyman geldi. Hortum Süleyman’ı tanıyorduk. Artık biliyorsunuz onun şiddeti. Hortumları vardı, üç tane ayrı ayrı hortumu vardı. Sürekli bizi eve girerken gözaltına alınıyorduk, çevirmeden gözaltına alınıyorduk, sokağa çıkamıyorduk, alışveriş yapamıyorduk, bakkala giderken alınıyorduk. Her yerden biz gözaltına alınıyorduk. Hortum Süleyman birden gitti, tayini çıktı. Biz böyle bir mutlu olduk. 96’da Habitat, bir Habitat dönemi vardı. Ve dediler ki Hortum Süleyman gelecek. Hani çünkü direk bir İstanbul’u temizleme operasyonu başladı. İşte kimi temizleyecekler? Sokak çocuklarını, tinercileri, bir de travestileri temizleyecekler. Hortum’u getirecekler. Biz de dedik ki Hortum gelecek ve gidecek hani sırf onun için geliyor. Hortum Süleyman Beyoğlu’na geldi tekrardan. Ve böyle yaz dönemi olduğu için herkes tatile gitti. Tatile gidelim, Hortum geri gider, evlerimize geliriz. Çok yanlış yaptık. Meğerse Hortum yerleşmeye gelmiş. Tabii ki Ülker Sokak’a ilk baskılar. Feci baskılar yani. Sokak kapandı. Sokakta sıkı yönetim vardı. Sürekli herkesin kapısının önünde polis bekliyordu. Çıkamıyorduk. Kolileri arkadan alıyorduk. O koliler de öyle azimliydi ki arkadan yerler keşfetmiştik. Şimdi düşün, beşinci kattayız. Beşinci kattan iniyoruz, yorgan, çarşafları birbirine bağlıyoruz, iniyoruz. O aradan boşluklar var. O boşluktan diğer sokağa geçiyoruz. Diğer sokağın binanın girişinden yer keşfetmişiz, oranın kömürlüğünden diğer sokağa çıkıyoruz. Koli geliyor. Koliye de tarif ediyoruz adam o kömürlükten geçiyor, geliyor. Biz koliyi beşinci kata çıkarıyoruz. Koliler böyle geliyordu. Böyle bir durum. Çok eğlenceliydi. Yani mesela şimdi bana o can havli midir artık nasıl bir korkuysa, nasıl bir mücadeleyse Hortum Süleyman geldiği zaman şak şak tık beşinci kattan atlayıp hop tık gidiyorduk çarşaflarla bilmem ne. Şimdi herhalde yapamam yani. Bir de bende yükseklik korkusu var. Yapamam diyorsun ama gayet de yapıyorsun. Hortum Süleyman bayağı çok ciddi baskılar yaptı. En sonunda artık kapılar kırıldı, balyozlarla bütün kapıları kırdı, evler yakıldı, kundaklandı, eşyalar sokaklara atıldı. Artık sokağa giremez olduk. Sokağı kaybettik. Sonra dağıldık. Herkes bir yere gitti. İşte benim MKM’ye gitmeye devam ettim, ÖDP’nin içinde, feminist hareketle tanıştım. Lambda toplantıları oluyor ve sohbet toplantılarıydı. Böyle çok politik değildi. Şu an unuttum onu araştırırsanız bulursunuz. İlk Lambda toplantıları bir derneğin, bir kurumun lokalinin teras katında yapıyorduk. Pazar toplantıları sadece sohbet toplantıları. Mekan aranıyordu. Böyle bir durum. Sonra Kaos’u duydum. Zaten Kaos GL Dergisi var. Kaos’u okumaya başladım. Sonra Umut’la tanıştım Kaos’tan. Umut’la tanışmamız öyle oldu. Gene İstanbul’a gelmiş ablam, arıyor, neydi bu Ayşe Tükrükçü’nün de üye olduğu dernek? Şefkat-Der. Hayri Bey’le görüşecek. “Esmeray canım. Hayri Bey’le tanışacağım.” Tarlabaşı’ndan ikimiz birlikte yürüyoruz. Ona derneği gösterdim. Öyle tanıştık. Atölye devam ediyor. Amargi kuruldu. Artık ben feminizmi kavradım, o dili öğrendim, okumaya başladım. Mezopotamya Kültür Merkezi’ne tiyatro kurslarına gidiyorum. Tiyatro kursuna başladım. Çok disiplinli bir şekilde haftanın üç dört günü tiyatro okuluna resmen gidiyorum yani. İki yıl bu kursa gittim. Sonra feminizm teorisinde yolun yarısına geldiğimde yavaş yavaş kavradığımda artık seks işçiliğini bıraktım ve artık ahlaki bakmıyordum. Ben bana dayatıldığı için bıraktım. Bana dayatamazsınız, ben başka bir iş yapabilirim dedim, çıktım yola. Sonra insanlar iş vermedi. Bunu artık çok anlatıyorum her yerde. İş bulmam çok zor oldu. Kendi ayaklarımla durmaya çalıştım. Çok aç kaldım. Sonra bir arkadaşım bana iş verdi. Feminist bir kadın, kafe sektörü. Zaten benim alanım oraydı. Çalıştım, oralarda da çalıştım. Velhasıl en son Amargi açıldı, işte Amargi’de feminizm teorisini akademik bir şekilde tartışıyoruz. Eylemlilikler oluyor. İşte ilk Konya buluşması oldu. Bütün kadınlar Kadınlar Yürüyor adı altında bir etkinlik oldu. Ortak noktamız da Konya’da buluşacağız. Yola çıktık. Böyle etkinlikler devam ediyor. Lambda ve Kaos’la ilişkilerimiz çok güzel. Lambda, Kaos, Amargi, diğer kadın kurumları bayağı bir feminizm ve LGBTİ+ tartışmaları başladı. Ben işsizim. Ne yaparım, ne yaparım? Ev sahibim bana midye sat dedi. Midye satmaya başladım. Bu arada Amargi’de bir tiyatro grubu oluşturduk. Tiyatro Amargi. Orda da bir yıl çalıştık. Bir yılın sonuna bir oyun çıkardık, Yazmadan Dökülen oyunu. Yazmadan Dökülenler ve oyunun galasını da Afife Jale Tiyatrosu’nda yaptık. Sonra amatör tiyatroların sonu hep aynı oluyor, devam edemiyor. Bir yıl sonra dağıldı o tiyatro da. Bir de feminizm tiyatrosu yapalım, o da çok başka bir şeydir hani onu da oturtmak çok kolay değil bu yüzden dağıldı. Ben midye satmaya başladım ve bütün bunlar bende birikti. Ve o midye satarken de inanılmaz hikayeler, başka bir dünyayla tanışıyorsun, bambaşka. Yani evet hep sokaktasın, sadece bir fahişe olarak sokaktaki hikayelerle bir esnaf bir seyyar satıcı bir trans kadının hikayeleri çok farklı. Bunların bütün hepsi bende birikti. Ve bir arkadaşım bana dedi “sen niye çıkıp anlatmıyorsun? Senin çok böyle bir yeteneğin var. Çok iyi anlatıcısın yaparsın taklit yeteneğin de çok iyi. Çık” dedi. Ben güldüm. Ona anlattım “bak” dedi “iskeleti çıktı”. Sonra Ayça Damgacı’yla tanıştım. Ayça’yla iki ay çalıştık. Anlatı kendi hayat hikayem. Reji de yok, Ayça reji olmaz dedi. Standupvari işte yani orta oyun işte meddah. Al bohçanı çık dediler. Sonra dile çok dikkat etmem lazımdı. Belden aşağıya farklı bir yere gidebilirdi. Bunun için de o feminist dili nasıl oturtabilirim tiyatroya... Onun için de Tiyatro Boyalı Kuş, Jale Karabekir’le tanıştım. Jale’yle de bir ay çalıştık. İlk gösterilerim feminist kadınları ve Lambda eşcinsel camia LGBTİ+ oluyordu. Çünkü oynaya oynaya oyun gelişti. Eleştiri özeleştiri yani veya aslında benim bütün anlatılarım öyle. İzleyiciyle birlikte ortaya çıkıyor. Sonra artık bunu kamuoyuna da aktarmamız gerekli olduğunu söyledi arkadaşlar. Amargi’den arkadaşlar örgütlendi, başka kurumlardan bir grup oluşturdular. O zaman WhatsApp Facebook bilmem ne yok. Mail üzerine bir grup oluşturuldu. O grup benden bağımsız çalıştılar. Çok güzel organize etmişler. Anadolu Kültür Merkezi onlar da sponsor oldular. Bilgi Üniversitesi’nde galası oldu Cadının Bohçası ve birden patladı Cadının Bohçası. Sonra bütün üniversitelerde oldu. O dönem halen öyle yeni yeni başlıyorum toplumsal cinsiyet dersi veren bütün hocalar ya toptan öğrencilerini gönderiyorlardı ya da beni bütün okullara çağırdılar. İstanbul’da gitmediğim üniversite kalmadı. Ankara keza öyle. Sonra Türkiye turnesi başladı. Ardından Avrupa turnesi, sonra ikinci oyun ve üçüncü oyun bu kadar.

2000lerdeki ikinci Onur Yürüyüşü denemesini hatırlıyor musun? Sen o zaman...

Tabi ordaydım...Çok heyecanlıydık. On kişi falandık herhalde. Lambda’dan çıktık... 2000’li yıllarda ilk yürüyüşümüz oldu. Ve 8-10 kişi çıktık yürüdük. Ertesi yıl Mis Sokak’ın başında elli kişi devam etti ve heyecanlıydık, polis bizimle dalga geçiyordu. Dikkate bile almıyordu. Tam hatırlamıyorum ama son derece heyecanlı olduğumuzu biliyorum.

Hatırlıyor musun peki o ilk yürüyüşte dernek binasından mı çıktınız?

Tabii ki dernek binasından çıktık, küçük bir bayrağımız vardı. Şu an şimdi o büyük bayrak var ya hani herkesin tutup İstiklal’de yürüdüğü. O zaman da daha minik vardı sekiz dokuz kişi tutuyorduk yürüyorduk. Öyle bir şeydi. Lambda binasından çıktık… Büyükparmakkapı Sokak’taydı. Oradan çıktık sola doğru yürüdük, Galatasaray Lisesi’nin önüne kadar gittik. Sonra ertesi yıllar galiba ondan sonra hep Mis Sokak’ın başında oluyordu.

sandikta-donme-var-1

Bu yazı, Türkiye Avrupa Vakfı’nın yürüttüğü SAHNE projesi kapsamında Avrupa Birliğinin mali desteği ile hazırlanmıştır. İçerik tamamıyla yazarın sorumluluğu altındadır ve Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.


Etiketler: insan hakları, yaşam, tarihimizden, sahne projesi
İstihdam