21/08/2024 | Yazar: Yıldız Tar

2015’ten beri sürdürülen LGBTİ+ düşmanı siyasi kampanya, bu ovanın tam ortasına bir gözetleme kulesi dikti. Ovanın sınırlarını çizen, ufuk çizgisini görmemizi engelleyen bu gözetleme kulesi bir yandan da dikizci bir arzunun dışavurumu diyebiliriz. Değil mi ki “yatak odanızda ne yapıyorsanız yapın, ama ortalıkta görünmeyin” diyenler İntizar’ın yatak odasına kamera soktular?

Görünürlük ovasının sınırlarında… Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Türk Dil Kurumu’na göre görünürlük kelimesinin anlamı “görülebilen bir şeyin niteliği”. Türkiye’deki ve dünyadaki LGBTİ+ hareketinin kullandığı biçimiyle ise bunu da aşan siyasal ve toplumsal bir strateji. En özet haliyle, LGBTİ+’ların toplumun her katmanında istedikleri ölçüde görünür olabildikleri, bu yüzden herhangi bir ayrımcılık ya da şiddetle karşılaşmadıkları, kimliklerinin bilinir olmasının bir bedelinin olmadığı bir dünyanın hayali diyebiliriz.

Kelimenin gündelik anlamıyla, LGBTİ+ hareketinin ona yüklemeye çalıştığı anlamın birbirinden tamamen bağımsız olduğunu da söyleyemeyiz. Mesela uzunca süre hareket içerisinde temel gündemlerden birisi “lezbiyen görünmezliği” idi. Lezbiyen görünmezliği, ataerkinin bir sonucu olarak değerlendirildi ve politik eylem olarak lezbiyenleri öne çıkarmak, kimlik kısaltmalarının en başına koymak, sadece kadınlara açık alanlar inşa etmek gibi taktiklerle bu sorun aşılmaya çalışıldı.

Peki tüm bu taktik adımlar medyayı nasıl etkiledi? Görünürlüğün en önemli araçlarından biri olarak düşündüğümüz medyada uzunca yıllar boyunca LGBTİ+ şemsiyesi altındaki kimlikler içerisinden en çok görünen trans kadınlardı. Son on yıl içerisinde bir sene hariç. O senenin hangisi olduğuna döneceğiz ancak gelin önce bir olgu olarak verdiğimiz bu bilgiyi biraz deşelim.

Kaos GL Derneği olarak on yılı aşkın bir süredir medyayı izliyoruz. LGBTİ+’ların medyada nasıl temsil edildiğini, “nefret söylemi ve ayrımcılık sarmalının” ötesine geçerek değerlendirmeye çalışıyoruz. Haliyle bir yandan LGBTİ+’ların medyadaki görünürlüğünü KaosGL.org internet gazetesi üzerinden sağlamaya çalışırken; diğer yandan medyanın bütününe topografik bir bakış atmaya çalışıyoruz.

Bunu yaparken sıklıkla halimizi gözetlenenin izlemesi, kendisine yönelmiş delici bakışlara dimdik bakarak cevap vermesine benzetiyorum. Çünkü, yazının başında bahsettiğimiz görünürlük kavramının kendisiyle içinden geçtiğimiz süreci adlandırmak mümkün olmuyor.

Medya izleme çalışmasında özellikle son beş yılda karşılaştığımız sonuç çarpıcı:

“2017 yılından 2022 yılına kadar toplam haber sayısı, hak haberciliği ve ayrımcılık, nefret söylemi açısından değişim incelendiğinde; 2018 yılına göre 2019’da haber sayısında bir artış olduğu ancak bu artışın sebebinin medyada temsilin iyileşmesinden kaynaklanmadığı görünüyor. Aksine medyada nefret ve ayrımcılık daha fazla metinde yer aldı ve oransal dağılımı da arttı. 2020, 2021 ve 2022 yıllarında yayınlanan haber sayısında geçmiş yıllara göre ciddi bir artış yaşandı. Buna paralel olarak LGBTİ+’ların olumsuz temsil edildiği, nefret söylemi ve/ veya ayrımcı dil içeren metinlerin sayısı da arttı.”

Görünürlüğü salt görünmek, birinin gözlerinin üzerinizde olması olarak aldığımızda ülkede beş yılda bir LGBTİ+ devrimi yaşandığı yanılgısına düşebiliriz. Her yıl basının gözleri daha fazla üzerimize dikilmiyor mu? Daha fazla yazmıyorlar mı LGBTİ+’ları? Dillere düşmedik mi?

Düştük. Ancak salt görünürlük taktiğinin öngöremediği bir şekilde düştük. Görünür oldukça toplumda LGBTİ+’ların daha eşit bir konuma doğru ilerleyeceği varsayımı, bu görünürlüğü neyin ve kimin sağladığı sorusunu ikinci plana itti.

Reklamın iyisi kötüsü olmaz ama görünürlüğün olur. “Lezbiyen görünmezliği” diye ifade edilen meseleye dönersek mesela, 2021 senesinde medyada en çok lezbiyenlerin göründüğünü kutlamamız gerekir.

Her ne kadar “LGBTİ+” ifadesinin kendisi tek bir kimliği işaret ediyor gibi algılansa da; yazılı basında lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks çeşitliliğinin ne ölçüde temsil edildiğine ayrıca odaklanıyoruz. 2021’de bir yıl boyunca üretilen 3980 içeriğin büyük bir çoğunluğunda genel olarak LGBTİ ya da LGBTİ+ ifadesi kullanıldı. Haberlerde kendisine en çok yer bulabilen grup 246 içerikle lezbiyenler oldu. Geçtiğimiz yıllardan farklı olarak en çok medyada yer alan grubun “lezbiyenler” olması medyadaki lezbiyen temsilinde olumluya doğru gidişten ziyade, Cumhurbaşkanı’nın sene içerisindeki “Lezbiyen, mezbiyen” açıklamasından kaynaklanıyordu.

Haliyle, lezbiyenler 2021’de görünürdü cümlesi doğru bir cümle. Ancak o cümlenin otomatik olarak olumlu bir sonuca işaret etmediği, görünürlüğün kendi başına, toplumdan ve siyasetten azade olumlu bir değeri olmadığı özellikle bu dönemde daha fazla tartışmamız gereken bir mesele olarak önümüzde duruyor.

Görünürlüğü hep bir ova gibi düşünürüm zihnimde. Uçsuz, bucaksız bir ova. Bir ucundan bakınca ufuk çizgisini görebildiğiniz, ancak yükselip tepeden bakmadıkça kimseyi de tam olarak görmediğiniz bir ova. Bu haliyle de eşitlikçi bir yorum benimkisi. Zira, insan göründüğü kadar görünmez olmak da isteyebilir.

Ancak 2015’ten beri sürdürülen LGBTİ+ düşmanı siyasi kampanya, bu ovanın tam ortasına bir gözetleme kulesi dikti. Ovanın sınırlarını çizen, ufuk çizgisini görmemizi engelleyen bu gözetleme kulesi bir yandan da dikizci bir arzunun dışavurumu diyebiliriz. Değil mi ki “yatak odanızda ne yapıyorsanız yapın, ama ortalıkta görünmeyin” diyenler İntizar’ın yatak odasına kamera soktular?

En başa, TDK’ya dönersek; oradaki tanımda en kritik ama en çok gözden kaçırdığımız kısım “nitelik” kısmı. Ve medya izleme çalışmalarının gösterdiği de, LGBTİ+’ların “görülebilen bir şey” olma aşamasını çoktan geçtiği. Artık mevzu, nasıl göründüğümüz. İktidarın buna yanıtı, medya izleme çalışmamıza da anahtar kelimeler olarak “hastalık, sapkınlık, suç, günah, ahlaksızlık” beşgeninde seyrediyor. Haliyle, LGBTİ+’ların salt görünür olması da, iktidar size gözünüzü diktiğinde olumlu ve özgürleştirici pek bir değer taşımıyor. Bunun karşılığı madalyonun öteki yüzüne dönüp görünmez olmak da değil. Bu ikili deliliği aşmanın yegane yolu olarak “nitelik” kısmına yüklenmek gözüküyor, “LGBTİ+’lar vardır” ve “Vardık, varız, varolacağız” gibi benim de çok sevdiğim ama anlamını büyük oranda yitiren sloganların ötesine geçerek, nasıl var olduğumuzu ve nasıl varolacağımızı belirleme iradesinin bizde olduğunu vurgulamak gerekiyor. Öteki türlü, iktidar da var olduğumuzu biliyor, toplum da. Ama nefret söyleminin kirletici etkisi toplumun zihninde o varlığa bol bol olumsuz sıfatları da iliştiriyor.

Velhasıl, adımızı kazandık, adımızla çağrılıyoruz sıra bize yüklenen sıfatlarda…

Medya izleme raporlarından: 2017’den 2022’e ne değişti?

2015 yılında Hükümet’in LGBTİ+’ları, hakları ve örgütlerini daha sistematik bir şekilde hedef almaya başlaması, LGBTİ+ karşıtlığının Hükümet yetkilileri eliyle kurumsallaştırılması, yasaklar ve devletin her kademesinde kurumsallaştırılan LGBTİ+ karşıtlığı medyada da yansımasını buldu. Medyada artık tesadüfi olmayan bir LGBTİ+ karşıtlığını gözlemliyoruz. Medyadaki ayrımcılık ve nefret söylemi, Hükümet’in ve kamu görevlilerinin açıklama ve uygulamalarıyla paralel bir şekilde ilerliyor. Haliyle medyayı ve medyadaki dönüşümü anlamak için bir yandan medyadaki sahiplik ilişkilerine ve Hükümet’in medyaya olan etkisine, medyanın artan bir şekilde tek sesli bir yankı odasına dönüştüğü gerçeğine de dikkat etmek gerekiyor. Özellikle nefret söylemi ve ayrımcılık içeren haberlerin bir gazetede yayınlandıktan sonra aynı hızla hem yaygın hem yerel basında yaygınlaşması da önemli bir gerçek olarak ortada duruyor. Nefret söylemi ve ayrımcılık büyük bir hızla yankılanır ve çarpan etkisiyle yaygınlaşırken; LGBTİ+ haklarını gözeten yayın organlarının etki alanları kısıtlı kalıyor. Bunda, LGBTİ+ haklarını gözeten yayın organlarının; LGBTİ+ karşıtı kampanya odaklarına göre çok daha kısıtlı maddi imkanlara, dağıtım ağına ve siyasi desteğe sahip olması da önemli bir etken. Özetle, kamunun tutumu bu raporda açığa çıkardığımız kamplaşma ve LGBTİ+ karşıtı nefret kampanyalarında hiç olmadığı kadar belirleyici bir hale geldi.

Yıllara göre haber sayıları şöyle:

2017 – Toplam haber: 2388, Hak haberciliği: 1097, Nefret söylemi veya ayrımcılık: 1291

2018 – Toplam haber: 2278, Hak haberciliği: 1148, Nefret söylemi veya ayrımcılık: 1130

2019 – Toplam haber: 2643, Hak haberciliği: 1150, Nefret söylemi veya ayrımcılık: 1493

2020 – Toplam haber: 3459, Hak haberciliği: 1366, Nefret söylemi veya ayrımcılık: 2093

2021 – Toplam haber: 3980, Hak haberciliği: 1707, Nefret söylemi veya ayrımcılık: 2273

2022 – Toplam haber: 4291, Hak haberciliği: 1457, Nefret söylemi ve ayrımcılık: 2834

2017'de LGBTİ+’ları konu edinen içeriklerin yüzde 65’ini (1541) haberler oluşturdu. LGBTİ+’lar 657 köşe yazısında (yüzde 27) yer alırken söyleşi ve röportajlar için bu oran 115 ile yüzde 5’te kaldı. Köşe yazısı ve haberin aksine öznelerin seslerini daha fazla duyurabilmesini sağlayan söyleşi ve röportajlarda LGBTİ+’lar çok az yer alabildi. Bu durum ilerleyen yıllarda da aynen devam etti. 2018'de LGBTİ+’ları konu edinen içeriklerin yüzde 6’sını (1381) haberler oluşturdu. LGBTİ+’lar 764 köşe yazısında (yüzde 33) yer alırken söyleşi ve röportajlar için bu oran 96 ile yüzde 4’te kaldı. 2019'da LGBTİ+’ları konu edinen içeriklerin yüzde 56’sını (1473) haberler oluşturdu. LGBTİ+’lar 1037 köşe yazısında (yüzde 40) yer alırken söyleşi ve röportajlar için bu oran 82 ile yüzde 3’te kaldı. 2020'de ise LGBTİ+’ları konu edinen içeriklerin yüzde 56’sını (1473) haberler oluşturdu. LGBTİ+’lar 1037 köşe yazısında (yüzde 40) yer alırken söyleşi ve röportajlar için bu oran 82 ile yüzde 3’te kaldı. 2021’de ise LGBTİ+’ları konu edinen içeriklerin yüzde 55’ini (2175) haberler oluşturdu. LGBTİ+’lar 1605 köşe yazısında (yüzde 40) yer alırken söyleşi ve röportajlar için bu oran 87 ile yüzde 2’de kaldı. 2002’de ise LGBTİ+’ları konu edinen içeriklerin yüzde 59’unu (2533) haberler oluşturdu. LGBTİ+’lar 1562 köşe yazısında (yüzde 36) yer alırken söyleşi ve röportajlar için bu oran 72 ile yüzde 2’de kaldı. Köşe yazısı ve haberin aksine öznelerin seslerini daha fazla duyurabilmesini sağlayan söyleşi ve röportajlarda LGBTİ+’lar çok az yer alabildi.

Öte yandan 2017’de LGBTİ’lerin konu edildiği haberlerin büyük bir çoğunluğunda LGBTİ kişilerden (212, yüzde 9) çok uzmanların (513, yüzde 22) ve politikacıların (280, 12) görüşlerine başvuruldu. 2018'de de LGBTİ+’ların konu edildiği haberlerin büyük bir çoğunluğunda LGBTİ+ kişilerden ya da örgütlerinden çok uzman ve akademisyenlerin görüşlerine başvuruldu. Metinlerin büyük bir çoğunluğunda kaynak yoktu ya da köşe yazarı sadece kendi fikirlerinden bahsetti. Bu durum 2019 ve 2020'de de devam etti. 2020'de LGBTİ+'lar hakkında yazılı basında en çok konuşanlara LGBTİ+ karşıtı sivil toplum kuruluşları da eklendi. 2021’de de LGBTİ+’ların konu edildiği haberlerin büyük bir çoğunluğunda LGBTİ+ kişilerden ya da örgütlerinden çok politikacıların, LGBTİ+ karşıtı sivil toplum kuruluşlarının, uzman ve akademisyenlerin görüşlerine başvuruldu. Metinlerin büyük bir çoğunluğunda kaynak yoktu ya da köşe yazarı sadece kendi fikirlerinden bahsetti. 2022’de de LGBTİ+’ların konu edildiği haberlerin büyük bir çoğunluğunda LGBTİ+ kişilerden ya da örgütlerinden çok politikacıların, LGBTİ+ karşıtı sivil toplum kuruluşlarının, uzman ve akademisyenlerin görüşlerine başvuruldu. Metinlerin büyük bir çoğunluğunda kaynak yoktu ya da köşe yazarı sadece kendi fikirlerinden bahsetti. LGBTİ+ örgütleri, LGBTİ+’larla ilgili 4291 haber ve köşe yazısının sadece 50’sinde haber kaynağıydı.

Kaos GL dergisi bir tık uzağınızda

Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisinin Dünden Bugüne dosya konulu 193. sayısında yayımlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notabene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.

*KaosGL.org’ta yayınlanan köşe yazıları, KaosGL.org’un editoryal çizgisini yansıtmak zorunda değildir. Yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: medya, nefret suçları, siyaset, tarihimizden, araştırma, inceleme, yorum
İstihdam