02/05/2023 | Yazar: Yıldız Tar

Cumhur İttifakı’nın sistematik saldırılarının etkisinin azalması, LGBTİ+’ların yüksek siyasetin mezesi konumundan çıkması önemli bir açıklık yaratabilir. Nasıl ki Gezi direnişi, LGBTİ+ hareketinin önce gündelik sonra da yüksek siyasete etki edebilmesinde katalizör rolü üstlendiyse; Cumhur İttifakı’nın gidişi de benzer bir etki yaratabilir.

İktidarın savaş tamtamları LGBTİ+ diye çalıyor Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Seçimlerde son düzlüğe girildi. Düzlük demeye dil varmıyor gerçi. Bir yanda Cumhur İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Recep Tayyip Erdoğan’ın sosyal medyada askeri kostüme geçişi, diğer yanda artık İçişleri Bakanı ve aynı zamanda İstanbul Milletvekili adayı Süleyman Soylu’nun vaka-ı adiyeye dönmüş LGBTİ+ düşmanlığı politikası. Bu ikiliye geçmişin bağrından kopup gelen Bekir Bozdağ’ın LGBTİ+ olmayı hırsızlıkla bir tutan tuhaf açıklaması da eklenince iktidarın yürüttüğü savaş politikasının borazanlarını LGBTİ+ ritminde çaldığını söylemek güç değil.

Buna karşılık muhalefetten sesler o kadar da yüksek değil. Türkiye İşçi Partisi (TİP) İstanbul adayı trans aktivist Esmeray Özadikti, kendini ortaya koyarak LGBTİ+ hakları için yüksek perdeden çalışıyor. Yeşil Sol Parti, seçim beyannamesindeki vaatlerini miting alanlarında az da olsa dillendiriyor. Partiden üst düzey diyebileceğimiz tek ses geçmişten beri LGBTİ+ haklarını savunan Sırrı Süreyya Önder’den geliyor. Öte yandan Yeşil Sol listelerinden aday olan sosyalist feministler Özgül Saki ve Kezban Konukçu da canhıraş LGBTİ+ haklarını savunuyor.

Cumhuriyet Halk Partisi’nde ise durum tam bir sessizlik hali. Ne seçim bildirgesinde var LGBTİ+ hakları ne de seçim çalışmalarında. Son yıllarda partide LGBTİ+ haklarını yüksek perdeden dillendiren tek isim olan Gökçe Gökçen, aday olduğu İzmir’de başka konularla uğraşıyor. LGBTİ+ haklarına dair konuşmuyor. Bu durum da acaba ortada bilinçli bir parti kararı mı var diye düşündürüyor.

Millet İttifakı içerisinde seçim bildirgesinde LGBTİ+ haklarına yer veren tek siyasi parti ise İYİ Parti. İYİ Parti’nin bunu yaparken nasıl mülteci düşmanlığı yaptığına değinmiştik. Bunun yanı sıra, bildirge dışında bu meseleye dair İYİ Parti’de de sessizlik hakim. Merkez sağa oynayan, merkez sağın ve AKP’den başka iktidar görmemiş, haliyle de her alternatife açık Z kuşağının desteği olmadan milliyetçilik cenderesinden çıkamayacağı kesin olan İYİ Parti, hem nalına hem mıhına vuruyor. Masayı devirdiklerinde gördükleri gerçek, MHP’den transfer destekle ancak MHP’nin kopyası, etki alanı dar bir parti olacaklarıydı. Şimdilerde DYP ve ANAP’ın rolüne oynuyorlar. Bu oyunun bir gereği olarak da Avrupa Birliği ile ılıman bir ilişkiyi gütmek. Bu sebeple Demokrat Parti’nin seneler önce yaptığını yaparak cinsel yönelim ifadesini metinlerine geçiriyorlar. Çünkü özellikle Z kuşağı açısından LGBTİ+ haklarına dair negatif bir siyasetin soğuma sebebi olduğunun da farkındalar. Z kuşağının desteğinde LGBTİ+ haklarını savunmanın etkisi görece az olsa da, savunmamanın etkisi büyük.

Bu vaziyette seçime gidiyoruz. Ortalıkta yine puslu bir hava hakim. AKP-MHP iktidarı, hem alışkanlıktan hem de gayrı-demokratik hazırlıklarından olsa gerek, Yeşil Sol ve HDP’ye her gün yeni polis operasyonu düzenliyor. Avukatlar, gazeteciler, siyasetçiler tutuklandı. Son günlerde herkesi olmasa da, seçim günü ve sonrasında kritik rol üstlenebilecek; baskıcı, faşizan düzenden asgari demokrasiye geçişi sağlayabilecek aktörleri ortadan çekerek kendi geleceğine yatırım yapıyor.

Seçimlerin yapılacağı senaryoda bizleri birkaç seçenek bekliyor.

Birinci senaryo: Erdoğan ilk turda hem seçimi hem de meclis çoğunluğunu kaybeder. Bu durumda her türlü yöntemi deneyip gitmeyeceklerine inananlardan değilim. Cümlenin ilk kısmı doğru ama ikinci kısım hatalı. Güçlü bir destek olmadan, eğer muhalefet de kartlarını doğru oynarsa tıpış tıpış giderler. Meclis çoğunluğunu sağlayamayan bir Cumhur İttifakı ile oluşacak parlamentoda ise Emek Özgürlük İttifakı’nın sandalye sayısı belirleyici olacak. Hem Cumhur İttifakı hem de Millet İttifakı, Yeşil Sol ve TİP’in milletvekillerine ihtiyaç duyacak. Bu durum da eşyanın doğası gereği her iki ittifakı da daha fazla demokratik atılım yapmaya zorlayacak. Tabi son anda Millet İttifakı bileşeni partilerden bazıları Cumhur İttifakı’na geçmezse…

Bu senaryo gerçekleşirse, önümüzde LGBTİ+ hakları açısından bizleri değişim ve dönüşüme açık bir dönem bekleyecek. Ne Millet İttifakı ne de Emek Özgürlük İttifakı’ndan LGBTİ+ haklarını temel gündemleri yapmalarını beklemiyorum kendi adıma. Ama Cumhur İttifakı’nın sistematik saldırılarının etkisinin azalması, LGBTİ+’ların yüksek siyasetin mezesi konumundan çıkması önemli bir açıklık yaratabilir. LGBTİ+ hareketinin 2015’ten bugüne azalan örgütlülüğünü güçlendirmesi için fırsatlarla dolu bir ortam bizi bekliyor. Nasıl ki Gezi direnişi, LGBTİ+ hareketinin önce gündelik sonra da yüksek siyasete etki edebilmesinde katalizör rolü üstlendiyse; Cumhur İttifakı’nın gidişi de benzer bir etki yaratabilir. Özellikle, LGBTİ+ hakları konusunda farkındalığı yüksek ancak örgütlenme üzerindeki baskılardan dolayı tekil özneler olarak davranmak zorunda kalan genç kuşağın bir araya gelebilmesine ve bu yolla daha güçlü bir dönüşümü örgütleyebilmesine olanak tanıyacak bir açıklık mümkün.

İkinci senaryo: Erdoğan ilk turda ya da ikinci turda kazanır ama Cumhur İttifakı meclis çoğunluğunu sağlayamaz. Bu durumda Emek Özgürlük İttifakı’nın konumu yine belirleyici olacak. Erdoğan ülkeyi KHK’larla yönetmeye çalışırken, aynı konuda mecliste kanunlar çıkaracak ve böylece KHK’ları işlevsiz kılabilecek bir Meclis. Bu durum siyasi açıdan yine gerilimi yüksek bir ortama işaret eder. Bu gerilimde, Cumhur İttifakı’nın LGBTİ+ düşmanlığında vites yükseltmesi, KHK’larla LGBTİ+ derneklerini kapatarak Millet İttifakı ve Emek Özgürlük İttifakı’nı kendince zorlamaya çalışması olası. Böylesi bir durumda Millet İttifakı’nın dernek kapatma ve olası gözaltılara karşı açıktan harekete geçmeyeceği fikrindeyim. Ve şu ana kadar toplu tutuklama, dernek kapatma dışında her yöntemle sınanan LGBTİ+ hareketinin manevra alanlarının iyice daralması olabilecek en kötü senaryolardan biri.

Üçüncü senaryo: Erdoğan başkan olamaz ama Cumhur İttifakı meclis çoğunluğunu kazanır. Bu durumun gerçekleşmesi güç gözüküyor. Ancak gerçekleştiği takdirde, Kılıçdaroğlu’nun parlamenter sisteme geçiş vaadi de tehlikeye girecek. Tersine bir denklemle bu sefer KHK’larla ülkeyi yönetmek zorunda kalan Kılıçdaroğlu olacak. Ve erken seçim kaçınılmaz hale gelecek.

Dördüncü senaryo: Erdoğan da Cumhur İttifakı da kazanır. Gerçekleşmesi en az olası ihtimal bu bana kalırsa. Gerçekleşmesi durumunda ise yaşanacaklar, bugünleri aratacak. Orası kesin. Seçimin ikinci tura kalması, ara dönemde yaşanabilecekler gibi korku senaryolarına bu yazıda girmiyorum. Gerçekleşme ihtimalinin az olmasından değil, öngörmemizin mümkün olmamasından dolayı.

Bu dört senaryonun da ortak özelliği, LGBTİ+’lar açısından yaşanabilir bir ülkeyi kurma konusunda yüksek siyasetten medet ummanın bizi bir yere götüremeyeceği. Her ihtimalde de iş başa düşüyor, LGBTİ+ hareketinin gündelik hayatta ve gündelik siyasette yarattığı dönüşümü daha güçlü bir şekilde yaratabilmek için canhıraş çalışması dışında bir umut ışığı ufukta görünmüyor.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: insan hakları, nefret suçları, siyaset, onur yürüyüşü
İstihdam