06/08/2014 | Yazar: Yıldız Tar

Yıldız Tar Stockholm Onur Haftası’nı yazıyor: eşcinsel erkeklerin yakılarak cezalandırıldığı zamanlardan, ‘gey cenneti Stockholm’e geçiş...

KaosGL.org editörlerinden Yıldız Tar, Stockholm Onur Haftası etkinliklerine davetliydi. Etkinlikleri takip eden Yıldız Tar; eşcinsel erkeklerin yakılarak cezalandırıldığı zamanlardan, “gey cenneti Stockholm”e geçişi yazıyor.
 
İsveç Dışişleri Enstitüsü bu yıl, Stockholm LGBTİ Onur Haftası etkinlikleri için dünyanın birçok yerinden gazetecileri davet etti. Güney Afrika’dan, Rusya’ya; Meksika’dan Gürcistan’a gazeteciler “Stockholm Pride” Festivali’ni takip ettik.
 
Stockholm’ü bir “gey cenneti” olarak pazarlama ve İsveç’in “gey dostu” imajını güçlendirme amaçlarını taşıyan etkinlikte; Muhazafakar Parti milletvekillerinden, gey polis şefine çok sayıda kişi “ne kadar gey dostu olduklarını” aktardı.
 
Eşcinseller tamam, peki ya translar?
Bu etkinliklerden biri de “Queer Stockholm” adı altında; İsveç’in queer tarihine ilişkin bir geziydi. Tur rehberimiz, Nadja Karlsson bu sene Pride Festivali’nin açılış konuşmasını da yapan bir trans kadın aktivist. Geleneksel olarak gey ve lezbiyenlerin yaptığı açılış konuşmasını bu sene bir trans kadının yapması Stockholm için devrim anlamını taşıyor. Homofobiye karşı yasaların -belki de dünyadaki en iyi yasalar olduğu- İsveç; trans hakları konusunda çok yetersiz durumda. Translar nefret suçlarına karşı açık bir şekilde korunmadıkları gibi; Stockholm dışındaki yerlerde transfobik nefret saldırıları da azımsanmayacak kadar çok.
 
Nadja, bir önceki gece açılış konuşmasını yapmasına rağmen gayet dinç bir şekilde bizleri Opera Binası’nın önünde karşılıyor. Pride Haftası dolayısıyla opera binası da dahil olmak üzere; şehrin neredeyse her resmî binasına gökkuşağı bayrakları asılmış. Birçok restoran ve kafe; gökkuşağı bayrakları ile donatılmış.
 
Vikinglerin tarihine “queer” bakış
İsveç’in “queer tarihine” yolculuğumuz Vikingler ile başlıyor. “İsveç’in queer tarihini anlatmak benim için çok zor. Tutuklandığımız, yerlerde sürüklendiğimiz, hasta diye damgalandığımız günlerden görece özgür günlere gelişimizin hikayesi aslında queer tarih. Gerçi görece özgür diyorum ama trans bir kadın olarak ben hala İsveç’te yasal olarak da toplumsal olarak da hastayım” diyen Nadja; maço, erkek, savaşçı Vikingleri bambaşka bir perspektifle aktarıyor:
 
“Tarihte hep güçlü erkekleri görüyoruz. Savaşçılar, krallar hatta mümkünse savaşçı krallar üzerine efsanelerle büyüyoruz. Ama acaba hakikaten öyle mi? Erkeğe ait olmayan bir tarih yok mu? Kadınların, transların tarihi yazılamaz mı? Vikinglere bu sorularla bakıldığında bambaşka hikayelerle karşılaşıyoruz. Örneğin; muhteşem savaşçı Viking erkekleri makyaj yaparak gömülüyordu. Ve birçok mezarda el ele tutuşmuş bir biçimde gömülmüş savaşçı erkekleri görüyoruz.”
 
Eski dinler döneminde aynı cinsiyetten kişiler arasındaki cinselliğin ve cinsiyetler arasındaki geçişlerin çok daha hoşgörüyle karşılandığını söylüyor Nadja. Vikinglerin tarihinden eşcinsel ilişkilerin ve özellikle kadınların silinmesi ise Hristiyanlık ile birlikte başlıyor.
 
“Sodomistler ateşe, hepsini yakalım!”
Opera binasından; çok güzel bir parka doğru ilerliyoruz. “Ne kadar tatlı bir park değil mi” diyor Nadja. Biz de muhteşem çiçeklerin ve ağaçların arasında mest olmuşken ekliyor: “İşte bu parkta erkeklerle cinsel ilişkiye giren erkekler; yani o dönemki adıyla sodomistler ateşe atılarak yakılıyordu.”
 
Ulaşılabilen kayıtlara göre; 1650 yılında ilk kez Nybroplan Parkı’nda bir erkek başka bir erkekle ilişkiye girdiği için suçlu bulunmuş ve ateşe atılmış. İlişkiye girdiği erkeğin durumuna ilişkin ise herhangi bir kayıt bulunmuyor. Nadja bu durumu şöyle açıklıyor: “Muhtemelen o da öldürülmüştür. Çünkü o zamanlarda çok sade bir suç ve ceza sistemimiz vardı. Milyonlarca suç ve tek bir ceza: Ölüm. Hukukçular; nasıl öldürüleceğini belirlemeye çalışıyorlardı sadece.”
 
Aynı cinsiyetler arasındaki cinsel ilişkilerin ölümle cezalandırılması 1700’lerin sonuna kadar sürüyor. 1700’lerde Kral 3. Gustav; sodominin ölümle cezalandırılması için kendisinin karar vermesi gerektiğini söylüyor. Böylece; birkaç kişinin şahitliğinin yettiği cezalandırılma sisteminden çıkılıyor. Ve Nadja’nın dediğine göre, 3. Gustav döneminde kimse sodomiden yani erkekler arasındaki anal seksten dolayı ölümle cezalandırılmıyor.
 
Nadja bizleri 3. Gustav’ın heykelinin önüne götürüyor. Ve kendisinden büyük bir övgüyle bahsediyor: “Sizce de biraz zırıl değil mi? Özellikle şu eller muhteşem. Bence kendisinden çok iyi bir drag queen olurmuş. Evli olduğunu biliyoruz ama belki de biseksüeldir? Cinsel yönelimi bir yana; kendisi aynı zamanda çok barışçıl bir kral. Onun döneminde savaşlar ciddi oranda azalıyor ve her yere çok sayıda üniversiteler açılıyor.”
 
Kimin tarihi yazılır?
Nadja eşcinsel olduğuna kesin gözüyle bakılan bir başka kraldan, 12. Gustav’ı ise yüzünde bir tiksinti ifadesiyle anlatıyor: “Evet, 12. Gustav muhtemelen eşcinseldi. Hiç evlenmedi. Erkeklere düşkünlüğü sürekli konuşuldu. Kendisi aynı zamanda ulusal bir kahraman şu anda. Her yerde onun heykellerini ve yaptıklarını görüyoruz. Peki ne mi yaptı? Herkese savaş açtı. Sürekli savaştı. Tarih yazılırken eşcinsel katliamlarını durduran 3. Gustav değil de; 12. Gustav ön plana çıkıyor. Çünkü o savaşçı. Çünkü o zaferler kazandı!”
 
“Hastaysak işe gitmiyoruz tatlım, izinliyiz!”
3. Gustav’ın mirası 1800’lerde yok ediliyor. Sodomi yeniden cezalandırılıyor. Bu sefer bir farkla: Lezbiyen ilişki de açıkça suç olarak tanımlanıyor. Eşcinsel kadınların görünmezliğini aşma noktasında muhteşem bir adım olarak, lezbiyenler de öldürülüyor. İlerleyen yıllarda eşcinsellik suç olmaktan çıkartılıyor ancak bu sefer de hastalık tanımı uzunca süre geçerli oluyor. Ta ki, eşcinseller örgütlenip işten “hasta” oldukları için sürekli ücretli izin almaya başlayana kadar.
 
İsveç’te kimle konuşsak; o muhteşem zamanlardan bahsediyor. O zamanı bizzat yaşamış bir eşcinsel aktivist olan Christer, “O zamanlar muhteşemdik. Doktora gidip, ‘Ben hastayım rapor ver’ diyen binlerce kişiyi düşün. Ne hastası olduğumuzu sorduklarında ise cevabımız hazırdı. Homo hastasıydık biz. Madem bize hasta diyorlardı, o zaman biz de paramızı alır, çalışmaz, çatır çatır yerdik o parayı” diyor. Nihayetinde eşcinsellik hastalık listesinden çıkartılıyor. Devamında ayrımcılık ve nefret suçları yasaları, evlilik eşitliği gibi yasal düzenlemelerle “yasalar önünde eşitlik” sağlanıyor.
 
Peki, İsveç’in queer tarihi bir “eşcinsel cenneti” olmak ile sonlanıyor mu acaba?
 
Yarın: Para yoksa eşcinsel cenneti de yok! 

Etiketler: yaşam, dünyadan
İstihdam