23/08/2014 | Yazar: Koray Doğan Urbarlı
Ankara’nın yeni bir Mogan’a mı yoksa daha fazla Eymir’e mi ihtiyacı olduğu önemli bir soru olarak ortada duruyor...
Ankara’da bulunan göller içinde iki tanesi var ki; biri Ankara’nın son dönemde “gözde” olan bir ilçesine adını kazandırıyor; diğeri ise bir üniversitenin, ODTÜ’nün, kampüsüne ve Ankara’ya güzellik kazandırıyor.
Aslına bakılırsa iki gölün de kaderi benzer tarihlerde çizilmeye başlanmış. Kabaca 1960’ların başı olarak söyleyebiliriz bu tarihi. 1955’te E-5 Devlet Karayolu’nun Mogan’ın yanından geçmesiyle Mogan çevresinde yapılaşma başlarken, 1960’larda ODTÜ arazisinin ağaçlandırılmasına başlanıyor ve 40 km2’lik ODTÜ arazisinin %85’ini orman haline getiren süreç başlamış oluyor. Yani bir göl ve çevresinin kaderi yol ve yapılaşmayla, diğer göl ve çevresinin kaderi ise bir üniversite ve ağaçlandırmayla çiziliyor.
Elli yıl içerisinde bu çizgilerin nereden nereye geldiğine bakarsak bu tercihlerin sonuçlarını da en yalın şekilde görebiliriz. Mogan Gölü kirlilikle boğuşuyor ve can çekişiyor. Neredeyse her hafta Ankara’nın bir yerel basın organında ya da bir ulusal ajansta Mogan’ın ne hale geldiğine yönelik olarak bir haber, bir araştırma ya da bir “foto galeri” görmek mümkün. Türkiye çapında göllerin kuruduğunu, pislikten yanına yaklaşılamaz hale geldiğini düşünürsek, Mogan bu “olağanlıkta” haber olmak için sıranın kendisine gelmesini bekliyor.Sıra kendisine geldiğinde de şu şekilde haberlerle gündeme geliyor: “Ankara’nın önemli dinlenme mekânlarından Mogan Gölü’ndeki kirlilik her geçen gün artıyor. Gölü görmeye gelenler ile çevresinde yaşayan halk, yetkililerin ilgisizliğine isyan ediyor. Özellikle hafta sonu ve diğer tatil günlerinde vatandaşların daha fazla rağbet gösterdiği Mogan Gölü’nün yüzeyini son zamanlarda aşırı yosun kapladı. Dökülen kirli su ve diğer atıklar, ardı ardına çıkan sazlık yangınları ve su seviyesinin son dönemlerde aşırı derecede azalması gölün alarm vermesine sebep oldu. Göl yüzeyindeki şişe ve benzeri atıklar ile aşırı yosunlaşmaya rağmen yetkililerin temizleme çalışması yapmaması vatandaşların tepkisini çekiyor.” (Ajanslar 29 Temmuz 2014) Bu ve bunun gibi haberlerden anlaşılan şu ki; önce yanından yol geçirdiğimiz, sonra çevresini bina ile doldurduğumuz sağına soluna “turistik” tesisler yaptığımız ama kirli su ve atıkları da dökmeyi ihmal etmediğimiz bir gölün elli sene içerisinde geldiği nokta bu.
Diğer çizgiye bakarsak da karşımıza Eymir çıkıyor. 50 sene insan eliyle/emeğiyle oluşturulmuş bir ormanın içerisinde kalan ve bir üniversitenin korumasıyla bugüne gelen bir göl Eymir. Göl ve yakın çevresi 1. Derece Doğal Sit, 2. Derece Doğal Sit ve 1. Derece Arkeolojik Sit olarak da tescilli. Ankaralıların gidebildiği, arabayla gölün çevresine ulaşımın sınırlı olduğu ve bu yüzden de bisikletlilere ve yürüyüş yapanlara güvenli ve temiz bir “olanak” sunan bir yer Eymir. Fakat çevresi bina ile dolu değil, sağında solunda da turistik tesisler yok. Yani parayla ölçülebilecek bir getirisi yok kimilerine göre. Başka bir açıdan bakınca da, paraya çevrilebilir bir potansiyeli var.
Bu yüzden de iki gölün çizgisi birbirlerinden ayrıldıklarından elli yıl sonra birleştirilmek isteniyor. Nasıl olduğunu anlamak için yine bir habere dönmek gerekli. Hemen hemen Mogan’ın kirliliği üzerine çıkan haberlerle aynı tarihten: “ODTÜ’den geçmesi planlanan yolun ardından üniversite arazisine yönelik yeni bir plan daha ortaya çıktı. Askıya çıkarılan plana göre Eymir Gölü çevresi turizm belgeli işletmeciliğe açılıyor. Birgün gazetesinden Demet Taşkafa’nın haberine göre, ODTÜ kampüsün içinden geçen tartışmalı yolun ardından yeni bir tehditle karşı karşıya. Ankara Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün hazırladığı yeni plan, tünel yol yapımı ve Eymir Gölü’nün ‘turizm belgeli işletmeciliğe’ böylelikle de yapılaşmaya açılmasını içeriyor. (…) Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş yeni planla Eymir Gölü’nün bir bölümünün sit derecesinin düşürüldüğüne dikkati çekerek, “Eymir Gölü ikinci dereceden sit alanı ilan edilmiş durumda. İkinci dereceden sit alanı olan alanlarda turizm, turizm işletme, turistlik tesisler dışında herhangi bir yapılaşmaya gidilemez. Yani bu alanların tamamı turistlik tesislere açılacak, Eymir Gölü yapılaşma riski altında’ dedi. (…) Kıyıları yoğun bağlık, etrafı tarımsal arazi, güneyi sulak çayırlarla kaplı bu Eymir, yaklaşık 160 kuş türüne ev sahipliği yapar. Günümüze kadar 226 kuş türü kaydedildi. Göl, özellikle dikkuyrukların ve pasbaş patkaların dünya üzerindeki en önemli üreme alanlarından birisi. En çok görülen kuş türleri sakarmeke, yeşilbaş ördek, elmabaş patka ve bahridir. Eymir Gölü’nün doğu kapısında su pompalama istasyonu vardır; yeraltı kuyularından temin edilen su pompalanarak bir yeraltı isale hattı ile tüm ODTÜ kampüsüne su sağlar. İmar ve yapılaşmaya bağlı çevre kirliliğinin önlenmesi bu bakımdan da büyük önem taşıyor.” (T24, 18 Temmuz 2014)
Görülüyor ki, birileri Eymir’i “Moganlaştırmak” üzere karar vermiş ve yola çıkmış bile. Adım adım yaklaşılıyor hedefe. “Eymir’i halka açmak” diye güzel bir kılıf uydurulsa da, Eymir’in ve çevresinin neye açıldığını görmek için Mogan’a bakmak; Eymir’in zaten halka açık olduğunu görmek için de doğrudan Eymir’e bakmak yeterli. Bunun yanında Ankara’nın yeni bir Mogan’a mı yoksa daha fazla Eymir’e mi ihtiyacı olduğu da önemli bir soru olarak ortada duruyor ve 2013 yılında Türkiye’nin Havası En Kirli Noktalar listesine iki nokta sokmayı başaran tek il olan Ankara’da bu sorunun yanıtını bulmak çok da zor olmasa gerek.
Etiketler:
yaşam, ekoloji