09/04/2020 | Yazar: Yıldız Tar

Bize de henüz içeriğini bile bilmediğimiz bir dizi üzerinden cinsel yönelim ya da cinsiyet kimliğimizi savunmak kalıyor. Coğrafya trajikomik bir kederdir!

Osman’ın aşkı ya da trollüğün acınası hali Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Her şey 24 Nisan'da izleyiciyle buluşacak Netflix'in Türkiye yapımı Aşk 101 dizisinin Twitter’da birtakım troll ve bot hesaplar tarafından hedef gösterilmesi ile başladı. #netflixadamol ve onun muhteşem revize versiyonu #adamolnetflix etiketleri uzun süredir TT’de. Aralarda “eşcinsellik”, “LGBT” ve “Love 101” etiketleri öne çıksa da temel mesele Netflix’e “adam olma” çağrısında kilitlenmiş durumda.

Twitter’da Netflix’e ait olup olmadığını bilmediğimiz ancak belki de P&R çalışması kapsamında açılan @love101netflix hesabı, gökkuşağı bayrağıyla “bizler renkli gökkuşağı altında ki karanlık insanlarız! Osman ?” yazdı. Bu hesap şu an kapalı.

osman-in-aski-ya-da-trollugun-acinasi-hali-1

Ancak @love101netflix1 hesabı ve bu sefer -ki ekini doğru bir şekilde birleşik yazdıkları benzer post bu yazıyı yazdığım sıralarda erişime açık.

Adını burada anmayacağım bazı troll hesapların yönlendirmesi, koronavirüs günlerinde bütün enerjilerini buna ayırmaları ile Twitter’ın gündeminde bir “eşcinsellik tartışması” başladı. Tartışma demeye bile dilimin varmayacağı bu hedef gösterme kampanyası, daha öncelerde de Netflix ve başka yayınlar üzerinden ara ara yükselişe geçen ayrımcı, “Gözümüze sokuyorlaaaaar”, “Bu Netflix bizi ibne yapacaaaaaaak”, “Batının oyunu bunlaaaaar” serzenişlerinin son halkası.

Aslında Netflix’le alıp veremedikleri bir şey de pek yok. Dertleri, para verip izlediğiniz bir platformun içeriklerindeki bence gayet az sayıda ve çoğu zaman klişe olan LGBTİ+ temsillerinin çıkartılması. Neden? Çünkü öyle!

Bu seferki nefret kampanyasında öne çıkan meselelerden biri tweet’te de adı geçen Osman karakteri. “Osman diye eşcinsel mi olurmuş. Dinimize hakaretmiş”. Sakin ol şampiyon, sana bir haberim var: Osman, Ömer, Ayşe, Fatma, Hatice, Nisa, Abdullah ve sayamayacağım kadar çok sayıda isimle eşcinsel de var, biseksüel de var. Her şey senin inancınla, dininle alakalı değil. Dünya senin çevrende dönmüyor. Ve o bayağı fikirlerinin çoğu zaman pek bir önemi de olmayabiliyor. İsimlerin tapusu da kimsede değil. Sakin ol ve izlemek istemiyorsan izleme. Sen vasat fikirlerinle iktidardasın diye kimse o fikirlere biat etmek zorunda değil!

Bu arada dizide gerçekten bir LGBTİ+ karakter olup olmadığını, varsa nasıl yansıtıldığını, Osman’ın aşk hikayesinin ne olduğunu, bu karakterin LGBTİ+’ların eşit temsili bağlamında nerede durduğunu bilmiyoruz. Çünkü dizi henüz yayınlanmadı. Kısa fragmanından anladığımız ise seneler öncesinin dizisi “Lise Defteri” ile Netflix yapımı “Elite”i fazlasıyla andırdığı. Klasik bir lise draması ve o drama çevresinde şekillenen bir gençlik dizisi gibi duruyor. Sen şimdiye kadar lise dramalarında LGBTİ+ karakterler görmemiş olabilirsin ama bu o lise dramalarını LGBTİ+’ların da yaşamadığını göstermiyor. Senin gibi sansürsever, pek ahlaklı, çok ayrımcı zatlar yüzünden LGBTİ+’ların kendi hikayelerini yaşarken dahi sessizleştirildiğini, görünmezliğe hapsedildiğini, yalnızlaştırıldığını, aşklarını kapalı kapılar ardında yaşamak zorunda kaldıklarını gösteriyor. Ve bunun karşılığında bir dizideki bir ihtimalden dahi galeyana geliyorsan eğer, o über kırılgan heteroseksizmini de al ve naşla.

Bu nefret kampanyasında gözüme çarpan bir diğer mesele ise, kampanyanın nasıl organize ve yalana dayalı olduğu. Ülkede gökkuşağının g’si duyulduğu an harekete geçen, birbirine gaz veren, “takibe takip aslanım” diyen bir güruh var. Günün sonunda daha fazla takipçi edinip, çoğu zaman hiçbir yaptırımla karşılaşmadan özgürce nefret saçıyorlar. En ufak bir şekilde insanların yaşam haklarını ihlal eden paylaşımları eskaza silindiğindeyse başlıyor yaygara: “İnanç özgürlüğüm, ifade özgürlüğüm!”. İnanç özgürlüğün aklına elaleme parmak sallarken, tehdit ederken, insanların cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğini hedef gösterirken mi geliyor? İfade etmek istediğin şey nefretken nasıl bir aymazlıkla ifade özgürlüğünün engellendiğini düşünüyorsun? Kaldı ki bu nefrete ilişkin Türkiye’de hukuki yaptırım imkanları oldukça kısıtlı. Nefret söylemine ilişkin davalarda mahkemeler çoğu zaman nefreti meşrulaştıran kararlar veriyor. İnsan haklarını korumak için kurulan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) başlı başına bir nefret üretme mekanizması. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğini ayrımcılık temelleri arasında saymadığı gibi, örgütlediği sempozyumlar aracılığıyla nefret üretiyor. Geriye; Twitter, Instagram, Facebook gibi küresel şirketlerin LGBTİ+ haklarını koruma politikaları ile nefret ve ayrımcılığa karşı önlemleri kalıyor. O önlemler ise mecraya göre fark etse de çoğu zaman yetersiz, yavaş hatta Türkiye gibi ülkelerde çok daha az uygulanır vaziyette.

Hal böyleyken, nefretin organize bir şekilde üretilmesi ve yayılması önündeki engeller inanılmaz kısıtlanıyor. Ve bize de henüz içeriğini bile bilmediğimiz bir dizi üzerinden cinsel yönelim ya da cinsiyet kimliğimizi savunmak kalıyor. Coğrafya trajikomik bir kederdir!

Film ve dizilerde eşit temsil

Bütün bu karmaşa içerisinde iki şeyi hatırlatmak istiyorum. İlki Vito-Russo testi. Filmlerde LGBTİ+ karakterlerin yer alması da o filmi “LGBTİ+ dostu” yapmaya yetmiyor. Amerikalı LGBTİ+ aktivisti ve film tarihçisi Vito Russo tarafından yaratılan “Vito Russo Testi”ne göre bir filmin LGBTİ-pozitif olabilmesi için üç kriteri yerine getirmesi gerekiyor:

1) Film açık (ya da tanımlanabilir) bir şekilde LGBTİ+ bir karakter içermeli

2) Bu karakter yalnızca cinsel yönelim ya da kimliği üzerinden tanımlanmamalı

3) Karakterin çıkarılması hikayede önemli bir kayba sebep olmalı; LGBTİ+ karakterin varlığı hikaye için önemli ve gerekli olmalı.

(Orijinal testi LGBTİ+ kavramsallaştırması üzerinden özetledim.)

Bu testin de önemli eksikleri var. Özellikle trans kadın ve trans erkeklerin temsili noktasında “açıklık” ya da “tanımlanabilirlik” kendi başına sorun alanları. Trans kadınların cis kadınlarla eşit ve trans erkeklerin cis erkeklerle eşit temsili, üzerine daha fazla kafa yormamız gereken konular olmaya devam ediyor. Ama testin önemli bir mantığı var. O da bir karakterin varlığının eşit temsil anlamına gelmediği. O karakterin salt cinsel yönelim ya da cinsiyet kimliği üzerinden tanımlanmaması ve varlığının hikayede önemli olması. Yani kenara konmuş garnitür olmaması gerekiyor. Aşk 101’in bunu başarıp başaramadığını ise izleyince göreceğiz.

Nefret söylemi ve ifade özgürlüğü tartışması

İkinci konu ise nefret söylemi ve ifade özgürlüğü tartışması. Nefret söylemine geçmeden önce nefret suçlarının ne olduğunu hatırlamakta fayda var. Kaos GL ve Pembe Hayat derneklerinin 2014 yılında yayınladıkları “Nefret Suçları Yasası Neden Gerekli” broşürüne göre; nefret suçları, eşitlik ve birlikte yaşama idealine yönelik tehdit teşkil eden ayrımcılık ile oldukça bağlantılı bir mesele. Kimliklerinden dolayı bazı kişilerin hizmet almamaları, medyada görünür olmamaları gerektiğini düşünen zihniyet ile yine kimliklerinden dolayı bazı kişilerin öldürülmeleri, dövülmeleri sonucuna varan zihniyetin birbiri ile oldukça iyi anlaşacakları çok açık.

Nefret Suçu = Suç + Nefret (Saiki) motivasyonu şeklinde ifade edilebilir. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) çalışmalarından hareketle nefret suçu şöyle ifade edilebilir:

“Mülklere karşı işlenenler de dâhil olmak üzere, mağdurun ya da mülkün, ya da suç hedefinin; üye olduğu, bağlantısı bulunduğu, desteklediği, bağlı bulunduğu veya ilişkisinin olduğu, gerçek ya da farz edilen ırkı, etnik kökeni, dili, rengi, dini, cinsiyeti, yaşı, akıl ya da fiziksel engeli, cinsel yönelimi, cinsiyet kimliği ve benzer bir diğer faktörden dolayı işlenen suçlara nefret suçları denilmektedir.”

Nefret söylemine gelirsek; ayrımcı, ırkçı, homofobik, transfobik unsurlar taşıyan söylemlere nefret söylemi denebilir. Bu söylemler barındırdıkları ayrımcı unsurların yanı sıra çoğu zaman hakaret de içerir.

Nefret söyleminde en çok tartışılan konu, ifade özgürlüğü ile nefret söylemi arasında özgürlükler aleyhine işlemeyecek bir denge kurulabilmesi. Bu konuda nefret söylemini yasaklamak ile yasaklamamak arasında farklı görüşler mevcut. Ancak burada nefret söyleminin, bir kişiyi olduğu kadar o kişinin mensup olduğu düşünülen grubu da hedef alarak sessizleştirme hedefi güttüğünü ve çoğu zaman bunu başardığını görmek gerekiyor. Haliyle, nefret söylemi bir grubun ifade özgürlüğü ile başlayarak yaşam hakkına varana kadar bir dizi hakkının ihlal edilmesine yol açıyor.

Bu konuda geçtiğimiz günlerde Türkçeleştirdiğimiz bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı da yol gösterici olabilir. İsveç’te bir okulda eşcinsel karşıtı bildirilerin dağıtılmasına ilişkin kararda AİHM de nefret söyleminin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini açık bir şekilde söylüyor. Karara şuradan ulaşabilirsiniz.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Video Haber İkon  İlgili Video:


Etiketler: medya, kültür sanat
İstihdam