20/08/2024 | Yazar: Yıldız Tar
Tarihten Gizlenmeyenler’de Oya Burcu’nun tanıklığının ikinci bölümü ile devam ediyoruz.
Express Dergisi’nin 16-23 Nisan 1994 tarihli sayısında Kaos GL’nin ilk örgütlenme çağrısı yayımlandı. 20 Eylül 1994’te ilk sayısını yayınlayan Kaos GL Dergisi, bu sene 30.yaşını kutluyor. Bu kapsamda biz de 30 yıllık mücadeleye tanıklık edenlerin tanıklıklarını sizinle paylaşmaya karar verdik.
Tarihten Gizlenmeyenler’de Oya Burcu’nun tanıklığının ikinci bölümü ile devam ediyoruz.
Kaos GL ile ilk iletişim ne zamandı?
1999’un 2 Mayıs’ında ilk. Tabii bu bir araştırma ile ilgili, niye 2 Mayıs, anlatayım. Aslında üniversitede, ikinci dönemin başında başlamam gereken bir araştırmaydı ama görüşecek kişi bulamıyorum. Nerde eşcinseller acaba? Araştırmaya başladım. İşte etrafımdaki herkese soruyorum, ben eşcinsellerle, lezbiyenlerle ilgili araştırma yapıyorum, senin tanıdığın var mı, bildiğin var mı falan diye yayıyorum. O bilir mi, şu bilir mi diye oradan oraya yönlendirilirdim. Hacettepe Üniversitesi’nde okuyorum bu arada. Psikoloji topluluğu var, onlar gey lezbiyen sinema günleri yapıyor, onlardan biriyle konuşabilirsin dediler. Topluluğun başkanı da Kaos GL diye bir grup var, onlarla tanışabilirsin ama biz bilmiyoruz onları, gey lezbiyen film günlerini düzenleyenlerden öğrenebilirsin diyerek Uğur ve Barış’a yönlendirdiler beni. Ondan sonra Sakal Sahaf Kafe’de buluşmak üzere randevulaştık. O günü de böyle dün gibi hatırlıyorum. Ben çok heyecanlıyım. Ondan sonra girdim ben böyle kafeye, oturdum. Tabii ki erken gittim, bekliyorum. Kapıdan girecekler, tanıyacağım sanki ben onları diye. Ama Barış’la Uğur zırıl zırıl gey oldukları için tanıdım gerçekten. Tamam, geldiler, masaya oturdular. Ben başka bir masada oturuyorum, bir türlü gidemiyorum. Kalbim küt küt atıyor. Yanlarına gideceğim, konuşacağım. Neyse cesaret edip en sonunda gittim, ben Burcu falan diye tanıştım. Barış bana, “yalnız, dedi, bu araştırmayı yaparken dedi lütfen önyargılarından sıyrılmaya çalış” dedi. Ben de “aslında taraflı olacağım biraz ama sizin taraftan olduğumu düşünüyorum” dedim ve direk böyle açıldım. Kaos GL toplantısında, beni Sappho’nun Kızları’ndan Yeşim’le tanıştırdılar. Sonra da Sappho’nun Kızları’nın toplantılarına gittim. O da 1999 yılı, 16 Mayıs’tı galiba ilk.
Sappho’nun Kızları nasıldı? Ne kadar sürdü sen gittikten sonra?
Valla ‘98 Mayıs’ta kurulmuştu zaten, 2001 Aralık’ta bitti. Dolayısıyla 2,5 yıl daha sürdü ben varken.
Gitmeye nasıl başladın? Nasıl bir yerdi Sappho’nun Kızları?
Sappho’nun Kızları lezbiyen feminist grup olarak adlandırıyorlardı kendilerini… Kendimizi demem gerekiyor tabi, o zamanlar ki dilimle söylüyorum. Araştırma yapıyorum diyerek geldiğim için başta bir temkinli yaklaştılar bana zaten. Yeşim’le tanıştım, ev toplantıları yapıyoruz biz dedi, evlerde toplanıyoruz pazar günleri, sen de istersen gelebilirsin. Tamam dedim. İlk toplantıda onlara da söyledim, ben böyle bir araştırma yapıyorum, bu araştırmayı yapmayı gerçekten istiyorum ve sunum da yapacağım ama gerçekten kendim için de yapıyorum bu araştırmayı, kendimi bulmak için de yapıyorum falan diye açıkladım. Genelde sürekli katılan altı yedi kişi oluyordu toplantılar. Bazen başkaları da geliyordu, on kişi falan da oluyordu. Genelde belli bir sohbet konusu açıyorduk. Mesela bir tanesi aşk oluyordu, başka biri örgütlenmeyle ilgili bir konu oluyordu. Bazen şiir okuyorduk, bazen bir yazı, makale okuyorduk, bazen de sadece sohbet ediyorduk. Sappho’nun Kızları, ben gruba girmeden önce bir “Lezbiyenler hakkında” diye bir broşür hazırlamışlardı. Yani Sappho’nun Kızları’nın bir broşürü vardı ve onu dağıtıyorduk, militan kısmı orda. Ben tabii hemen broşürleri çantama doldurdum. Artık her yeni tanıştığım insanla konuşuyorum önce biraz kendimden bahsediyorum, sonra Sappho’nun Kızları broşürünü çıkartıyorum, anlatıyorum. Böylece Sappho’nun Kızları’yla birlikte bir militan lezbiyenlik dönemim başlamış oldu.
Broşürleri nerde dağıtıyordun? Okulda mı? Kızılay’da mı?
Valla şöyle, tanıştığım kişilere dağıtıyordum. Yeni biriyle tanıştım. Bu barda da olabilir, kafede de olabilir, okulda biriyle konuşurken de olabilir. Bir şekilde konuyu o taraf getirip yaptığım araştırmadan bahsediyorum. Tabii ki kişisine göre, arkadaşımsa veya arkadaşımın arkadaşıysa kendimi de söylüyorum. Sonra Kaos GL’nin de gönüllüsü oldum ve Kaos GL’nin etkinlik afişlerini bizim üniversitede edebiyat fakültesine ben asıyordum. Yanıma geliyorlar bu ne ya diye soruyorlar, aynı şekilde anlatıyorum. Kızılay’da da asıyorduk ama ben en fazla üniversitede afiş asımı yapıyordum.
Sappho’nun Kızları ne zaman nasıl dağıldı? Niye dağıldı? Hatırlıyor musun?
Aslında kendi kendimizi feshettik. Çünkü çok az kişi gelip gitmeye başlamıştı. Her hafta aktif olarak toplantılara gelen üç kişi falan kalmıştık en son. Bir şey üretememeye başladığımızı fark ettik. Çünkü bu motivasyon da düşüren bir şey. Yeni kişiler gelmediği, yeni fikirler katılmadığında, o üretimi dinamizmi kaybettiğin zaman bir tekrar başlıyor. Dedik Kaos GL var zaten, burada devam edelim, buraya enerjimizi harcayalım. Kimse gelmiyor diye üzülüp motivasyonumuzu kendi kendimize düşürmek yerine enerjimizi, zamanımızı Kaos GL’de kadınların örgütlenmesine, Kaos GL lezbiyenlerin örgütlenmesine ayıralım dedik. Zaten 2000’de Kaos GL, Konur Sokak’ta ilk mekanı olan Kaos Kültür Merkezi’ni açtığından beri, toplantılarımızı her pazar orada yapmaya başlamıştık. Sappho’nun Kızları’nı sona erdirdik diye Kaos GL dergisinde deklarasyonumuzu yaptık. Az kişi de kalmış olsak, o az kişi Kaos içinde aktif olmaya devam etti.
Peki Kaos nasıldı senin için Sappho’nun Kızları bir yandan devam ederken? Nasıl bir yerdi o dönem?
Ya bir kere yerin olması hepimiz için çok büyük bir şeydi. Ben mutlaka her fırsatta gidiyordum. Yeni kişilerle tanışmak için mekânın olması çok önemli. Eşcinselliğin ne olduğunu, eşcinsellerin her yerde olduğunu daha fazla insana göstermemiz gerekiyordu. Mekân da bunun çok önemli bir aracı ve ben de bunun içinde olmalıyım dedim. O zamanlar çok fazla kişi değiliz. İnternet o dönemde daha yeni yeni keşfedilmeye başlamış. Öyle Facebook’lar, Instagram’lar, sanal ortamda iletişim ağları henüz olmadığı için dergi dağıtımı çok önemli, afişler çok önemli, yapılan etkinlikleri duyurmak çok önemli, insanları kültür merkezine çağırmak, etkinliklere katılımlarını artırmak önemli. O yüzden çok değerliydi mekân, gönüllüsü olmayı hiç bırakmadım diyebilirim.
2006’da Kaos GL’de yayınlanan, açılma dönemini anlattığın bir yazında, lise ikide bir kadına âşık olup platonik yaşadığını anlatıyorsun, sonra üniversitede Sappho’nun Kızları araştırması… O arada peki kişisel hayatında ne oldu? Cinsel yöneliminle barışma sürecin nasıl gerçekleşti?
Bir iki erkekle ilişkim oldu lisedeyken ve üniversite birinci sınıfın ilk döneminde bu araştırmayı yapmadan önce. Çok mesafeliyim, öpüşmeden ilerisine gitmiyorum şeklinde. İleri gitmek istediklerinde de rahatsız oluyorum, hoşuma gitmiyor. İyi çocuk, güzel, yakışıklı bilmem ne ama onun bedeninin bedenime yaklaşıyor olması beni rahatsız ediyor. Hatta bir tanesine, tamam öpüşelim ama kısa olsun, uzun öpüşmeyelim dediğimi hatırlıyorum. Ondan sonra üniversite birinci sınıfın ilk dönemi çıktığım çocuğa da söylemiştim, yalnız ben biseksüel olabilirim demiştim. O da benim için sorun yok şeklinde yaklaşınca, iyi o zaman demiştim ben de. Onunla birlikteyken kıyafetlerimiz üzerimizde bir şekilde sevişmeye yeltenme halinde, ben gözlerimi kapadım ve onun bir kadın olduğunu hayal ettim ve bunu fark edince sonra çocuğa kalk istemiyorum şu an dedim. Tabi içimden “kalk, hayır sen değilsin istediğim, ben kadınla birlikte olmak istiyorum” diyordum. Bu deneyim bir şeyleri iyice kafamda oturtmaya başladı. Hatta üniversitedeki psikoloji hocamın yanına gidip ben karar veremiyorum biseksüel miyim lezbiyen miyim nasıl bulacağım bu sorunun yanıtını diyerek yardım istemiştim. O da “git bir kadınla birlikte ol, anlarsın o zaman” dedi. Adama, “peki onu nasıl bulacağım, bir kadınla nasıl birlikte olacağım” diye de sordum çaresizlikle. Tabi, “ben nerden bileyim, onu da mı ben söyleyeceğim sana” diye yanıt verdi doğal olarak. Yalnız şunu hatırlıyorum, o gün bir normal dağılım eğrisi çizmişti kâğıda. Nereden oraya gelmiştik hatırlamıyorum ama eşcinsellik, biseksüellik falan bunların marjinal olduğunu söylemeye çalışıyor adam bana. İşte bak diyor işte normal dağılım eğrisinde ortadaki yüzde elli, burada işte norma uygun olanlar. Her iki uç taraftaki yüzde yirmi beşler, bunlar da marjinal kısımlar. Eşcinsellik biseksüellik hastalık değil ama toplumun normlarının dışında olduğu için bunu yaşayanlar toplumdan dışlanan bir kesim oluyor. Ben de tamam dedim o da benim için önemli değil zaten ben sadece kendimle ilgileniyorum. Zaten hep bir şekilde toplumum normlarına isyankâr biri olduğum için öyle toplum dışlarmış, normun dışındaymış falan “aa, aman tanrım” falan dedirtmedi bana hiçbir zaman. Önemli olan benim kendimi bulmamdı. İşte bu konuşmanın ardından, ikinci dönem yaptığım araştırmayla birlikte, o yolda emin adımlarla ilerledim. Araştırmamı tamamladıktan sonra da Sappho’nun Kızları’ndan biriyle sevgili oldum ve ilk cinsel deneyimimi o şekilde yaşadım ve dedim ki, buymuş ya, lanet olsun, ben niye bu kadar sene kendime bu kadar eziyet ettim ki.
Kaos Kültür Merkezi’nde kadın buluşmalarının örgütlendiği dönem, sen de orada yer alıyordun, değil mi? Neydi bu kadın buluşmaları? Nasıl ilerledi süreç? Neler yapıyordunuz?
Zaten Sappho’nun Kızları’nı feshettikten sonra Kaos GL içinde kadınların örgütlenmesini artırmaya yönelik çalışmalar yapmak istemiştik. Dolayısıyla da pazar kadın buluşmaları onu amaçlıyordu. Çünkü doğal olarak ataerkil bir dünyada, ataerkil bir ülkede, örgütlenmede de kadınların kendine güvenip de bir şeyler yapması ayrıca cesaretlendirme gereken bir şey olduğu için biz kadınların Kaos GL’de aktif olmasını sağlayacak ya da en azından gelmesini cezbedici hale getirecek bir şeyler yapmalıydık. Kendimden de biliyorum, tamam Barış’la, Uğur’la konuştum, o da benim için güzel bir ilk deneyimdi ama aslında bir kadınla konuşmak istiyorum. Benim gibi hisseden, benim gibi yaşayan, daha benden biri olsun istiyor insan. Dolayısıyla da bir kadın Kaos GL’ye geldiğinde mesela, eğer orada başka bir kadın yoksa, her geldiğinde sadece erkeklerle karşılaşıyorsa tam kendini açmıyor. Bir daha gelirsem gene öyle olacak deyip bir daha gelmeyebilir bile. O yüzden de dedik ki böyle özel bir zaman ayırsak hiç değilse diğer zamanlarda gelmekten çekinen, ayakları geri giden kadınlar bu şekilde gelir, bu şekilde ısınır. Öylece hem kadın kadına sohbetleri yapabiliriz hem de belki o kadın kadına sohbetlere olan ihtiyacı doyurduğu zaman birlikte bir şey yapabileceğine dair inancı da gelişecek diye düşünüyorum. Benim için öyle oldu.
İşe yaradı mı peki?
Evet. Ondan sonrasında Kaos’ta kadınların varlığı artmaya başladı. Pazar sohbetlerinden gelip Kaos GL’de aktif olarak bir şeyler yapmaya başlayan kadınlar çok oldu. İstediğimiz gibi oldu kesinlikle. Bazı toplantılarımızda kırk kadın oluyorduk. Tabi o kırk kişiden iki kişi üç kişi taşın altına elini sokmaya geliyordu ama bu her zaman böyledir. Örgütlenme böyle bir şey zaten, bir etkinlik yaparsınız yüz kişi olur ama o etkinliği sonradan düzenlemeye devam edecek kişi beş kişi olur. O anlamda amaçladığımız şey iyi gidiyordu.
Bir yandan da o dönem bir kitapçık çıkardınız: “Biliyor(mu)sun(?), Her kadın heteroseksüel değildir – lezbiyenler ve biseksüel kadınlar”. O kitapçık nasıl çıktı? Hikayesi ne?
Bir yandan kendimizi Kaos’a gelen kadınlara tanıtıyoruz, anlatıyoruz ama yazılı olarak da kim olduğumuzu ve neler yaptığımızı içerecek ve mekâna gelmeyenlere de dağıtabileceğimiz bir kitapçığımız olsun istiyorduk elimizde. Bunun iki amacı vardı aslında. Biri, eşcinsel ve biseksüel kadınlara “tabii ki her kadın heteroseksüel değildir”i vermek, kendini yalnız hissetmemesi gerektiğini hatırlatmak, diğeri de heteroseksüel dünyaya heteroseksist yaklaşıma karşı bir duruşla şunu söylemek: “Hiçbir şey söylemediğiniz zaman heteroseksüel olmuyorsunuz”. Hem o zamana kadar konuştuğumuz konular, yazdığımız yazılar, yaptığımız etkinlikler üzerinden tarihimizi, tanıklıklarımıza dair bilgilendirmeleri, sıkça sorulan sorulara yanıtlarımızla sohbetlerimizi içeren hem de kitap, sinema, internet bölümleriyle bir nevi rehber niteliğinde yazılı bir kaynak olması amacını güttük.
İlk çıktığında nasıl hissettin, mesela kitapçığı ilk eline aldığında?
Benim için bebek gibi oldu o kitapçık. Çünkü çok çaba harcadık onun yapılması için. Bir sürü insanla konuştuk. Onun gelişim, oluşum süreci de ayrıca heyecan vericiydi. Kitapçığı elimde aldığımda başardık diye çok mutlu oldum. Bir de kapakta en üstte daha büyük fontta ve kalın yazılan “biliyor(mu)sun(?)” kısmında, mu ve soru işareti parantez içinde yer alıyor ya, aslında “biliyorsun” bir yandan da demek istemiştik, tam istediğimiz gibiydi. Sonrasında hemen ikinci aklıma gelen, şimdi ne yapacağız oldu. Çok güzel bir şey daha başardık ama daha yapılacak çok şey var. Zaten kitapçıklar, broşürler geldiği zaman Kaos’ta her zaman şu oluyordu, evet basıldı, şimdi bunları yaymamız lazım. O modda ilerliyor insan.
Etiketler: insan hakları, yaşam, tarihimizden