12/06/2012 | Yazar: Hakan Bilge

El Laberinto del fauno, İspanya trajedisine yeni bir yorum getirmiş midir, bu tartışmaya açıktır; ama biçemsel (stilistik) olarak yenilik peşinde koştuğu ortadadır.

Guillermo del Toro’nun El Laberinto del fauno’su (2006, Pan’ın Labirenti) karanlık imgeleri ve sürreal atmosferiyle (tonality) İspanya’da 1937’den sonra dar bir alana sıkışan çatışmaları fon alıyor. Bu daha çok bir gerilla mücadelesi, bir yıpratma savaşı. Çocuk kahraman Ofelia’nın (Ivana Baquero) bilinçaltı silme sivil savaşla dolu gerçek dünyadan nasıl paralel evrenlere, Pan’ın (Doug Jones) karanlık labirentine açılıyorsa, karanlık labirent istiaresi de buna paralel olarak İspanya halkının yürüttüğü gerilla savaşına karşılık geliyor. Bir başka deyişle; Ofelia’nın zihnine açılan kapı, İspanya’nın kompleks savaş dünyalarına çıkıyor. Böylelikle savaş trajedisine vizör tutulmuş oluyor: Faşizm ve libido arasındaki ince çizgi, otoritenin keskin yüzü, işkence, baskı ve direniş, alçaltılma sinema için elzem birçok tema hülasa; karanlık fantezi, çocukluk imajları ve düşsellik (fantazma) kanalıyla işlenirken, korku unsurları da yapıtın bünyesinde paralel birer yan-öykü olarak durma riski taşıyor. Kuşkusuz filmin evrenini işgal eden konu ve çeşitlemeleri evrensel açıdan dikkat çekici; fakat korku motiflerinin azımsanmayacak ölçüde anlatının dramatik dünyasında yer edişi, filmi bakış açısıyla ikiliğe düşürüyor.
 

Ofelia’nın yeraltına inmesi, bir tür görev bilinciyle donanması/donatılması/sınanması dünya masal metafiziğinin belkemiğini oluşturan, sözümona kahramanın zorlu badireler atlattığı, mücadelelere göğüs gerdiği ve en nihayetinde de bunun karşılığında muayyen kazanımlar elde ettiği klasik epistemolojiyi oluşturuyor. Tabii bunun, bu korku motiflerinin masallara göndermelerle sunumunun, sonu mutlulukla biten kimi pembe dünyalara dair bir parodi niteliği taşıdığını da unutmamak gerek. Çünkü del Toro -senaryoyu da kendisi yazdığı için rahatlıkla söyleyebiliriz bunu- o klasik masal metafiziğini yerle bir etmek için şiddetin nirengi noktalarını arşınlıyor, iyi ve kötünün alaşımı ucubeleri betimliyor. Bilindik, tanındık masal atmosferinden iyiden iyiye uzağa konumlanıyor.
 
Şu: Dışarıdaki cehennemde savaş ve onun korkunç boyutları çığ gibi yükselirken, Ofelia’yla birlikte klostrofobik labirente adım atıyoruz. Fantastizm ve realite sarmalı birbirinin içinde erimeye başlıyor. Bu seçimin del Toro’nun sinemasal evrenini de oluşturduğunu düşünüyorum. Hanidir del Toro’nun kamerası, fanteziye vizör tutma açısından hayli zengin. (1)
 
Yönetmenin karanlık öykülere ilgisi büyük. Fakat bu film için denebilir ki, onun da aşama kaydettiği, yeni kulvarlara açıldığı, fantezi bahçesinde yeni şeyleri sınadığı bir deney alanı. Fakat mevcut deney alanı çok tehlikeli zeminleri iştigal ediyor. Sözgelimi, şiddetin karşısına yerleştirdiği çocuksu masumiyetin, saflığın iç ezici bir kontrast yarattığını mimleyebiliriz.
Bunu çoğaltalım:
 
Bu tarafta General Franco’nun piyonu Yüzbaşı Vidal(Sergi López) (2) çepeçevre kuşattığı cehennemde terör estiriyor. İnsanlara işkence ediyor. Masumları acımadan katlediyor. Tıpkı koşullandığı faşist ideoloji gibi erkekçe yaşıyor ve erkek çocuk bekliyor.
 
Karşı tarafta özgürlük savaşçısı militanlar ve faşistler arasında olanca sıcaklığıyla bir hesaplaşma hüküm sürüyor.
Ve öte tarafta Ofelia, konuşamayan perilerin kılavuzluğunda, harikalar ülkesine ulaşan Alice gibi labirente yollanıyor. Pan’ın direktifleri doğrultusunda Prenses Moanna’ya dönüşmeye çabalıyor. (3)
 
Bu iki kontrast eş-zamanlı (synchronycity) olarak işleniyor.
 
İki dünya arasındaki kontrast gerçekten de çarpıcıdır. Dış dünyada, milliyetçiler ve özgürlük savaşçılarını ya da diktatörlükle demokrasi arasındaki kanlı hesaplaşmanın figürlerini takip ediyoruz.
 
Zaten o dönemde iktidarda bulunan kişi Franco’dur. Diktatörlükle demokrasi arasındaki kanlı hesaplaşmada safını faşizmden yana tutan General Franco.
 
Şimdi yeraltına inebiliriz: Evet, her masalda olduğu gibi, Ofelia’nın içinde yaşadığı masalda da kötü yaratıklar, canavarlar var. Yeraltının dibinde yaşayan yeraltı canavarı gibi. Kör yeraltı canavarı, sanki gerçeğe kör faşist Franco iktidarını temsil vazifesi görüyor.
 
Yiyeceklerden mahrum ediliyor Ofelia. (4) Sınanıyor yine.
 
Bütün eylemlerin nihaî ereği: Ofelia’nın prenses olup olmadığı sorunsalı üzerinde dönüyor. (5)
 
Sonuç
 
El Laberinto del fauno, İspanya trajedisine yeni bir yorum getirmiş midir, bu tartışmaya açıktır; ama biçemsel (stilistik) olarak yenilik peşinde koştuğu ortadadır. Öykünün gelişimindeki iki farklı düzlem, kendi içlerinde tutarlı mıdır ve/ya da filmin stil araçları bir trajediyi yansıtmada başarılı mıdır, asıl bu sorular yanıtlanmalıdır. Bütün bu sorulara verilecek yanıtların ise, özelde İspanya İç Savaşı’na ve genelde de bütün savaş trajedilerine bakışın anahtarı olacağını hissediyorum.
 
Notlar
 
1) 1993 yılında çektiği Cronos’da yine fantastik unsurlar devrededir. Burada da olayın gidişatında önemli rol oynayan bir çocuk kahraman vardır. Bu kez konu ölümsüzlüktür.
El Espinazo del Diablo da (2001; Şeytanın Belkemiği) İspanya İç Savaşı (1939’lar) döneminde geçer. Burada da olaylar bir çocuğun vizyonundan aksettirilir. Masal atmosferi burada da egemendir.
 
2) Yüzbaşı Vidal’in erkek çocuk düşkünlüğü, faşist ideolojinin kadını aşağıladığı gerçeğini bir kez daha hatırlatıyor. Bu minvalde Bernardo Bertolucci’nin Il Conformista (1970, Konformist) ve Ettore Scola’nın Giornata particolare (1977, Özel Bir Gün) filmleri akla gelen düzeyli sinemasal örneklerden bazıları.
 
3) Ofelia, Pan’ın belirttikleri doğrultusunda, verilen 3 görevi yerine getirebilir ise prenses olacaktır. Masallarda 3 sayısının ne denli çok referans gösterildiğini biliyoruz. Vladimir Propp, Masalın Biçimbilimi (Çev. Mehmet Rifat, Sema Rifat, İş Bankası Kültür Yayınları, 2. Basım, 2011, İst.) adlı yapıtında, masallarda kişilere ilişkin fonksiyonların süreklilik arzettiğini, bu fonksiyonların sınırlı olduğunu, belli bir sıra izlediğini ve sonuç olarak masalların tümünün aynı yapıda olduğunu belirtir.
Propp, masallardaki tiplemeleri de (typification) tasnif eder aynı yapıtta:
 
1. Kötü kişi (düşman)
2. Bağışçı (büyülü hediyeyi veren)
3. Yardımcı
4. Aranan obje (prens ya da babası)
5. Kahramanı sefere gönderen
6. Kahramanın kendisi
7. Sahte kahraman
 
El Laberinto del fauno’nun da sözkonusu tiplemelere başvurduğunu söyleyebiliriz.
 
4) Bütün açlık senfonisi, henüz bir iç savaş yaşamış ve 500 bin kişiyi kaybetmiş ve de yerle yeksan olmuş bir ülkedeki açlıktan ve bakımsızlıktan yaşamını yitiren çocukları anımsatıyor. Yeraltındaki süslü sofra, dış dünyadaki yoksullukla bir çelişki yaratıyor.
Abartı görünebilir ama bu eylem bile masal dünyasının klasik motiflerine karşı geliştirilmiş hamlelerden biridir. Masal dünyalarının reel gerçeklikten kopuş ideolojisi, -hele ki konu bir savaş trajedisi olunca- İspanya İç Savaşı devam ederken başta Fransa ve İngiltere olmak kaydıyla, birçok ülkenin tarafsız kalma kisvesi altında İspanya’yı yalnız bıraktığını düşündürüyor. Ofelia’nın, annesi Carmen (Ariadna Gil) ve evlendiği faşist Yüzbaşı Vidal’in yanında, bir odaya kapalı vaziyette, dışarıda olan biteni/savaşı/açlık ve sefaleti/işkenceyi/özgürlük aşkını/faşizmi ne denli anlamlı yorumlayabileceği kuşkuludur. Bu yoruma ulaşmamın nedeni bu, diyebilirim. Ama Ofelia bir dönüşüm geçirir film boyunca. Pan’ı ve dışarıdakileri kendi fikrince anlamlandırmaya çalışır. Bir tür, dış gerçeklik ve düş dünyasının çakıştığını/çatıştığını ve birbirine galebe çaldığını hissedersiniz. Hasseten, Pan ve Ofelia arasında hâsıl olan tenakuz, bunu daha da netleştiren örneklerden biridir.
 
5) Bu da El Laberinto del fauno’nun dramatik çizgisinde ulaştığı bir aşama olarak değerlendirilebilir. Film, safını belli etmiştir. Giderek, bütün düş dünyasının, iç savaşı anlatmak için başvurulan bir dekor olduğunu görürüz. Bu dekor, süslü çizilmiştir. Dış dünyayla olabildiğince zıt olması gerekiyordur çünkü.
 

Etiketler: kültür sanat
nefret