30/05/2014 | Yazar: Yıldız Tar

Son dönem tiyatro ve sinemalarda ‘bir eşcinsel, bir Rum, bir Kürt, bir engelli’ klişesine okkalı bir tokat savuruyor İz.

Son dönem tiyatro ve sinemalarda “bir eşcinsel, bir Rum, bir Kürt, bir engelli” klişesine okkalı bir tokat savuruyor İz. Yan yana eklenmiş kenar süsleri olmaktan çıkıyor karakterler. Aynı sahnede Sevengül sinir krizi geçirirken öte yanda Eleni şarkı söylüyor. Birbirinden habersiz, birbirine değemeden… 6-7 Eylül’ün “Kıbrıs Türktür, Türk kalacak” sesleri, Markiz ve Eleni’yi paramparça eden ırkçı nefret Sevengül ve Rizgar’ın hikayesinin fon müziği oluyor.
 
Bağımsız bir sanat girişimi olan Galataperform’un Türkiye’nin yakın tarihindeki üç farklı döneme odaklanan oyunu “İz”i sonunda izleyebildim. Baştan söyleyeyim, geç kaldığıma bu kadar üzüldüğüm başka bir oyun da yok!
 
İz; Tarlabaşı’nda yüzyıllık bir evde geçiyor. Sahne de oyuna özel kurgulanmış. Galata’da bir evin salonunda oturup üç farklı dönemden bambaşka hikayeleri izliyoruz. İzlemekten öte bir parçası oluyoruz. Bunda sahnenin içinden geçerek, izleyici koltuklarına oturmamızın da etkisi olabilir; sahnenin üzerine konulan kameralarda diğer odaları izliyor oluşumuzun da… Ama bana kalırsa izlemenin bir adım ötesine geçmemizi sağlayan şey muhteşem oyunculuklar.
 
Evin asıl sahipleri Markiz ve Eleni’nin hikayesi; eve “konan” Karadenizli ev sahibi Turgut Usta ve kiracısı Dev-Yol’cu Ahmet ve son olarak trans seks işçisi Sevengül ile “kocası” Rizgar… Hikayeler 1950’lerde başlayıp 2000’lere gelmiyor. Dümdüz ve sıkıcı bir çizgide ilerleyen tarih anlatısı yerine iç içe geçmiş bambaşka öykülerde kayboluyoruz. Bir izin peşinde savrulmamak elde değil. Öyle ki oyun bittiğinde diğer izleyicilerden ilk duyduğum cümle, “Tır çarpmış gibi oldum” oluyor.
 
Soldan sağa: Markiz (1950’ler), Sevengül (2000’ler) ve Eleni (1950’ler)
 
Eleni’nin Markiz’e anlattığı bir Madam ve onun umutsuz aşkının hikayesini dinlerken; Sevengül ile Rizgar’ın Almodovar hikayesini aratmayacak aşkına şahit oluyoruz. Turgut Usta’dan Markiz ve Eleni’nin hikayesinin çarpıtılmış bir halini dinlerken; darbe rejiminden kaçan devrimci Ahmet vasıtasıyla yeniden Sevengül’e ve Rizgar’a uzanıyoruz: “Bu evde 30 yıl sonra yine insanlar ölecek!”
 
Sevengül ile Rizgar’ın aşkı klasik bir Tarlabaşı hikayesi. Orospu Sevengül’ün torbacı ve jigolo sevgilisi Rizgar. İkisi de göçebe ve ikisi de “yırtma” derdinde. Herkesin “yırtmak” istediği bir dönemde Sevengül ve Rizgar’ın “yırtma” isteği başka bir anlam taşıyor. Çünkü onların başka bir şansı da yok. Yaşamak, en kaba anlamıyla yaşamak, nefes almaya devam edebilmek “yırtmaya” bağlı onlar için: “Heraaaalde kızım!”
 
Oyuna ilişkin en beğendiğim kısımlardan birisi de belki de binlerce kez anlatılmış, klişe hikayeleri hiç de klişe olmayan bir şekilde anlatması. Karakterler o kadar sahici ki; hikaye o kadar hakikatten süzülmüş ki klişe olmasının mümkünatı yok. Son dönem tiyatro ve sinemalarda “bir eşcinsel, bir Rum, bir Kürt, bir engelli” klişesine okkalı bir tokat savuruyor İz. Yan yana eklenmiş kenar süsleri olmaktan çıkıyor karakterler. Aynı sahnede Sevengül sinir krizi geçirirken öte yanda Eleni şarkı söylüyor. Birbirinden habersiz, birbirine değemeden… 6-7 Eylül’ün “Kıbrıs Türktür, Türk kalacak” sesleri, Markiz ve Eleni’yi paramparça eden ırkçı nefret Sevengül ve Rizgar’ın hikayesinin fon müziği oluyor.
 
Sevengül’ü Okan Urun oynuyor. Okan vasıtasıyla bildiğimiz kadarıyla nefret cinayetine kurban gitmeyen bir trans seks işçisini tanıyoruz. Rizgar’a annelik eden; ondan aynı zamanda bir “koca” yaratmaya çalışan Sevengül… Urun, Sevengül’e hayat verirken bir de ödül kazanıyor. Urun, Sadri Alışık Tiyatro Oyuncu Ödülleri yardımcı rolde yılın en başarılı erkek oyuncusu ödülünü aldı. Ödülü ise, “hayatını kaybeden bütün trans arkadaşları”na adadı.
 
Urun’la oyun sonrası Sevengül, İz, sanat ve hayat üzerine konuştuk. Benim yaparken çok eğlendiğim röportajı Kaos GL Dergisi’nin “Queer Sanat” başlıklı yeni sayısı çıktığında okuyabilirsiniz. Röportaja ilişkin daha fazla detay verip okuma zevkinizi mahvetmek istemem ama demezsem çatlarım: Sahnede devleşen, hakikati ile insanı sarıp boğazına bir yumru oturtan Sevengül’ün aksine Okan o kadar mütevazı ki; kendisinden çok diğer oyuncuların başarıları hakkında konuştuk.
 
Oyun hakkında şimdilik bu kadar anacım. Daha kallavi bir yazı-röportaj için derginin çıkmasını bekleyeceksiniz. O vakte kadar da Galataperform’da ek gösterimler konulursa gidin, İz’i görün. Vicdan oyun ve filmleri enflasyonunda sahici karakterle tanışın. Sevengül’e ve Markiz’e de benden selam edin…
 
Yazan: Ahmet Sami Özbudak
Yöneten: Yeşim Özsoy Gülan
Oyuncular:  Okan Urun, Burak Safa Çalış, Batur Belirdi, Bertan Dirikolu, Yeşim Özsoy Gülan, Ceren Demirel, Görkem Doğan
Sinematografik Dramaturji: Ceren Ercan
Sahne Tasarım: Başak Özdoğan
Müzik Tasarım: Özüm Özgülgen
Kostüm Tasarım: Tülin Kermen
Görüntü Yönetmeni: Ferhat Öçmen
Teknik Yönetmen: Ömer Özkan
Sahne Amiri: Mustafa Dileklen
Teknik Sorumlu: Tugay Görmez
Fotoğraflar: Hande Göksan, Ali Öz, Atıf Ülkü
Süre: 85 Dakika / Tek Perde

Etiketler: kültür sanat
nefret