28/07/2024 | Yazar: Yıldız Tar

Tarihten Gizlenmeyenler’de Yasemin Öz’ün Ege şehirlerinden Zonguldak’a uzanan ve yatılı okula varan sürecine tanıklık edeceğiz.

Yasemin Öz: “Adalet arayışım çok küçük yaşta ortaya çıkmış” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Express Dergisi’nin 16-23 Nisan 1994 tarihli sayısında Kaos GL’nin ilk örgütlenme çağrısı yayımlandı. 20 Eylül 1994’te ilk sayısını yayımlayan Kaos GL Dergisi 30.yaşını kutluyor Bu kapsamda bizde 30 yıllık mücadele tanıklık edenlerin tanıklıklarına sizinle paylaşmaya karar verdik. 

Tarihten Gizlenmeyenler’de Yasemin Öz’ün Ege şehirlerinden Zonguldak’a uzanan ve yatılı okula varan sürecine tanıklık edeceğiz.

Yasemin Öz’ün evindeyiz. Bize biraz hayatından bahsedebilir misin Yasemin? Nerede doğdun, nerede büyüdün?

Afyon’un bir köyünde doğdum, annemin öğretmenlik yaptığı, babamın da orda yaşadığı. Çocukluğum ilk üç yaşıma kadar köyde, sonra, hatırlamadığım bir yaş dönemi zaten, sonra Denizli’nin ilçelerinde ailemin tayin olduğu yerlerde. Sonra 11 yaşımdan sonra Uşak’ta yatılı okulda yedi sene boyunca. Yazları Manisa Salihli’de geçti. Sonra üniversiteyi kazanınca Ankara’da, ondan sonraki yaşamım hep Ankara ve İstanbul.

Peki büyüdüğün şehirler Denizli ve Manisa. Biraz oralardan bahsetmek istersen, nasıl şehirlerdi, neler yaşadın oralarda?

Muhafazakarlığın ve toplumsal yaşamın en sade haliyle, en kalıplaşmış haliyle yaşandığı yerlerdi içinde yaşadığım mahalleler ama şehir olarak yaşadığım yerlerde böyle bir aşırı muhafazakarlık yoktu. Ege şehirleri olduğu için nispeten biraz daha liberal, açık yaşamın sürdürülebildiği yerlerde yaşadım ama oldukça küçük yerlerde yaşadım. Liberal bir hayatın sürdürülebildiği yerdi mesela Manisa Salihli. Bunlar oldukça muhafazakâr şehirler bu arada, politik tercihleri falan anlamında da. Ama yaşamın, gündelik yaşamın kadınların sokaktaki varlığının baskılanması üzerine yaşayan şehirler değillerdi.

Ben zaten bu şehirlerde ancak yazları yaşayabiliyordum, hep yatılı okulda olduğum içi. Yatılı okulda da yaşıtlarımla oldukça pek çok şeyi konuşabilerek, kendimi biraz daha ifade edebilerek ama okul idaresiyle kendimi olduğum gibi ifade ettiğim için çeşitli rahatsızlıklar yaşadım.

Benim anne tarafım Zonguldaklı ve Zonguldak’ın bir ilçesinde. Yazları anneannemlere tatile giderdik. Ve orada benim ilk gerçek hayattaki geylerle tanışmam ya da gey varlığı diye bir şeyi öğrenmem, eşcinsel erkek, o Zonguldak’ın ilçesinde olmuştur. Çünkü iki tane açık eşcinsel vardı erkek ve bunlar biliniyordu şehirde. Ve karikatürize ediliyorlardı. Ama böyle karikatürize edilmek dışında dışlanmak, iletişim kesilmek falan öyle değil. Esnaf olarak çalışıyorlardı, biliniyorlardı ve alışveriş de yapılıyordu onlardan, sohbet de ediliyordu ama o geylerin karikatürize edilmesi, aşağılanması aynı zamanda gerçekleşiyordu. Ege’de yaşadığım ilçelerde hiç böyle bilgiye sahip değilim. Etrafta ne olup bittiğini hiç bilmiyordum ama yatılı okul benim için belirli anlamlarda bir LGBTİ+ olarak zorlu bir deneyimdi çeşitli açılardan.

Çünkü kız yatılı okulunda okuyorum ve heteroseksüel kızlarla okuyordum.  Benden başka bir şekilde LGBTİ+ varoluşa dair ipuçları gösteren bir iki kişi var aynı yaşıtlarım diyeyim, daha küçük dönemleri yatılı okuldaki… Hiyerarşi çok fazladır. Bir yaş büyükler abladır, sen bir yaş büyüksen ablasındır.  Senin yaşıtın olmayanlarla bir arkadaşlık veya iletişim çok kolay güçlenmez, herkes kendi dönemiyle, askeriye gibi. Tertip sistemi vardır. Ama ben arkadaşlarımdan çok sevgi gördüm, çok güzel dayanışma ve bir dostluk… Kötülükle neredeyse hiç tanışmadığımı düşünüyorum arkadaş çevrem içerisinde. Hatta rekabetin bile çok minimum seviyede olduğu bir okul hayatı yaşadım. Arkadaşlık ilişkilerinin o derece güçlü ve iyiliğe dayalı olduğu. Bugün hala bir mezun dönemi olarak koruyabildiğimiz ilişkiler. Bu bana güçlendirici bir etki yarattı tabii ama ben sonuçta LGBTİ+ bir çocuktum ve bunu adlandırabileceğim bir terminolojiye veya bilgiye sahip değildim. Ama bunu bir şekilde dışa vuruyordum. Klasik bir kız çocuğu değildim zaten çok küçük yaşlarımda.

3-3-5-6 yaşlarımda kızların ve erkeklerin yapamayacağı yapabileceği şeylere dair çok itirazlarım vardı onlar yapabiliyorsa ben de yapabilirim ve dolayısıyla erkeklerin yapabileceği her şeyi yapabileceğimi düşündüm. Buna hakkım olduğunu düşündüğüm için böyle biraz erkek çocuk gibi geziyordum falan.  Kız çocuk muamelesi görmeyi kabul etmediğim için.

“Kız çocuk yasakları kavramıyla ailemde tanışmadım”

Peki bu noktada ailenle olan ilişkilerin nasıldı?

Şanslı bir ailede büyüdüğümü düşünüyorum. Mesela ailemin kız erkek çocuk ayrımı yapmadığı bir ailede büyüdüm. Dolayısıyla kız çocuk yasakları kavramıyla ailemde tanışmadım. Kızlar onu yapmaz, kızlar böyle giyinmez, kızlar böyle oturmaz kavramları bana ya ailemin daha büyüklerinden veya okul idaresi ve öğretmenlerden gelirdi.

Ben ailemin içinde bunları görmediğim için de aslında o çatışmayı da yaşardım. Bu gerekli bir şey olsa ailemin içinde de yaşarım benim annem babam bana böyle şeyler söylemiyor  bunlar neden söylüyor, nasıl söyleyebilirler ne hakla...

Adalet arayışım da çok küçük yaşta ortaya çıkmış, kazara mı avukat oldum bilmiyorum ama hep hayatta bir adalet aradığımı düşünüyorum hala da.

Ben LGBTİ+ bir çocuk olduğumu aslında ilk 6 yaşlarımda falan fark ettim ama bunu ayırt etmek mümkün değil. Senin diğer çocuklardan neden ve ne kadar farklı olduğunu ayırt etmen mümkün değil. Benim için temel ayırt edici şeylerden birisi de şuydu, kızlar erkeklerden hoşlanır ama ben hoşlanmıyordum. Öyle bir his duymuyordum. Cinsel anlamda beğenme kavramı yok kafamda ama kadınları daha beğeniyordum. Ama 11 yaşımda benim için çok netti artık bir kadına âşık olmak, sevgi duymak… Böyle bir yönelim çok netti. Ama bu çok korkutucu bir şeydi kabul edilemez bir şeydi çünkü o yaşta şöyle şeyler düşünüyordum. Benim bir kadından hoşlanabilmem için erkek olmam gerekirdi, keşke erkek doğsaydım veya keşke erkek olma şansım olsaydı. Aslında bu tamamen aksini bilmemekle ilgili, bir trans yapıya sahip olmakla ilgili değil aksini bilmemekle ilgili.

Benim bir şekilde klasik kız çocuk modelini hiçbir şekilde kabul etmiyor olmam ve ailemin de bunu engelleyici bir şey yapmıyor olması biliyorum ki okul idaresinde bazı öğretmenlerimi oldukça rahatsız etti. Benim aşırı yaramaz, taşkın ve kural tanımaz tavırlarımı da biraz gerekçe göstererek beni psikiyatriste de götürdüler, ailemin yapmadığı şeyler yaptılar bana. Psikiyatriste de götürdüler, ergenlik buhranlarımı hiçbir şekilde paylaşabileceğim hiç kimse olmadı.

Kimlik arayışımı, kendimi tanımlama isteğimi paylaşabileceğim o anlamda dış dünyanın bazı etkenleri… Ama en çok da belki o iç çatışmayla buhranlı dönemler geçirdim ergenliğimde diye düşünüyorum. Bu aslında yaşamın genel, özellikle on yedi on altı yaşlarımda on yedi on sekiz yaşlarımda benim için çok büyük sorun olmaya başlamıştı, o ciddi bir sorgu, çarpışma ve korkuydu benim için. Şimdi ben ne olacak üniversiteye gideceğim, üniversiteyi bitireceğim, benden evlenmem bekleniyor böyle bir insan değilim bunu yapamam, yapmak istemiyorum. Bu sisteme uygun bir insan olmadığımı fark ettim. Kurulu verili sisteme bu aileden okuldan bilmem neden öte, dönen dünyaya ben uygun değilim bunu fark ettim. Ve büyük bir korkuya kapıldım.  Ben bunun sonu gelmeyecek üniversite de bitecek giderek böyle ne derler, sonuma doğru yaklaşıyorum duygusu ve böyle bir kaygıyla aslında gerçekten intihar etmek istemeyerek ama o acımın ve öfkemin dışa vurmasını sağlama aracı olarak intihar etmeyi bile denedim. Öyle söyleyeyim. Zorlu bir ergenlikti benim için.

Peki yatılı okulda okumanın hayatına nasıl bir etkisi oldu veya bu yaşadıklarını bu kadar yoğun yaşamanda yatılı okulun bir etkisi oldu mu?

Öğretim sisteminin baskıcılığının ve yatılı okul, yatılı öğrenciler üzerinde o baskının yirmi dört saat yedi gün... Baskı demeyeyim de buna… Korku duygusunun, kabul edilmeme duygusunun daha yoğunlaşmasının bir etkisi olmuştur ama yatılı okulun bana şöyle de bir faydası oldu. Dediğim gibi akranlarım tarafından çok desteklendiğim için çok sevgi dolu bir ortamda, kabul gördüğüm bir ortamda ve bu farklı bir çocuk gibi kodlanmadım akranlarım tarafından, yargılanmadığım bir ortamda yetiştiğim için de bunun güçlendirici bir tarafı da vardı.

“Eşcinsel erkekleri ve trans kadınların olduğunu anlıyordum da benim gibi birisi var mı hiç bilmiyordum”

Zonguldak’a gittiğinden bahsettin, Zonguldak’a ne zaman hangi dönemlerde gitmiştin? Ve orada geyleri gördüğünden bahsetmiştin?

Dediğim gibi karikatürize unsurlardı, normalde belki başka bir ailede yetişseydim Zonguldak’ta da hiç haberim olmayacaktı onlardan. Tıpkı Ege’de anne babamın ilgi alanına girmedikleri için hiç tanışmadıkları karşılaşmadıkları LGBTİ+’lar vardır belki veya belki de açığa çıkamadılar bilemiyorum. Veya yoktu onu da bilmiyorum. Ama mesela Zonguldak’ta benim bunu öğreniyor olmamın sebebi benim dayımların da genç olması ve açık fikirli olmaları ve onlarla ilgili evde konuşabiliyor olmaları veya onlarla sohbet ediyor olmalarıydı.  Aslında bunu belirli bir anlamda şans olarak görüyorum eşcinsel erkekler vardır şehrin içerisinde yakınında, yaşamın içinde bunu ben çok küçük yaşta öğrenmiş oldum.

Benim için en büyük sıkıntı hep eşcinsel erkekler veya trans kadınlar vardı. Hiç lezbiyen, biseksüel kadın yoktu, böyle bir model yoktu. Şu anda da diyemeyiz ki popüler dünyada LGBTİ+ örgütleri kurulmasaydı bir tane yine açığa çıkan yok ... İşte mesela İntizar olayında istenmeden ifşa edilen hayatlar var kimse de çıkıp “Ben bu kimliği sahipleniyorum” diyemiyor, çünkü kadın ezilmişliğini orda da yaşıyor kadınlar. Ben eşcinsel erkekleri ve trans kadınların olduğunu anlıyordum da benim gibi birisi var mı hiç bilmiyordum. Şimdi o dönem bir de internetin,  farklı alternatif bilgi erişim kanallarının olmadığı, çok küçük taşra şehirlerinde… Çok kitap okuyan bir çocuktum ama buna dair kitap bulmanın mümkün olmadığı yerlerde yaşıyordum. Dolayısıyla bu bilgilerden inanılmaz yoksundum. Ben böyle her tür kitap okurdum, daha çok dünya edebiyatı okuyordum o zaman, neden çünkü ailem beni yönlendiriyor. O yazarların isimleri biliniyor, bana o kitaplar alınıyor, ben de hevesliyim okuyorum ama kendimce böyle macera kitapları da alırdım, gazetecilerde özellikle satılan. O macera kitaplarının içinde on altı yaşımda falandı galiba, bir lezbiyen ilişki tarifi okumuştum ve şok olmuştum. İki kadın birbiriyle sevişiyorlar...Gerçek anlamda şok olmuştum, demek ki bu mümkün bunun için birisinin erkek olması gerekmiyor. Ve bu bilgi o kadar şaşırtıcı bir bilgiydi ki benim için hiç kimseyle tartışamayacağım, konuşamayacağım neremde saklayacağımı, nereye koyacağımı bilmeyeceğim bir bilgi ama bu bilgiye erişmem bile bu kadar kazara olmuştu.

Çocukluğunla ilgili eklemek istediğin bir şeyler var mı?

Şöyle söyleyebilirim aslında bizim o dönem içine doğduğumuz dünya ile o dönemin teknolojik olanakları, bilgiye erişim, toplum yapısı anlamında yaşadığımız dünya ile şu gün yirmili yaşlarında olan veya yeni doğan çocukların doğduğu dünya çok farklı. Ve buna LGBTİ+ hareketin muazzam yarattığı bir üretim, bilgi, örgütlenme neden oldu. Ya bu anlamda her birimizin yaptığı şeyin çok anlamlı olduğunu düşünüyorum.

Pek çok çocuğun benim yaşadığım şeyleri umarım ki bu şiddette, ki ben şiddet görmeden büyüdüm diyebilirim cinsel yönelim anlamında. Benim yaşadığım şiddet bana yetti çok şiddet görerek de büyüyen fiziksel şiddete varan, engelleme, yasaklama, okuldan alma bir sürü yaptırıma maruz kalan, zorla tedavi ettirilen çocuklar var hala. Ama bilgiye erişimleri var. Kendilerini yalnız hissetmeyebilecekleri bir yer var. Bir insanın “Dünyada ben tek başımayım” zannetmesiyle “Yok aslında yalnız değilim de ben bunları yaşıyorum çünkü bana bunlar yapılıyor” demesi arasında bir fark olduğunu düşünüyorum.

 


Etiketler: insan hakları, yaşam
2024