16/08/2024 | Yazar: Yıldız Tar

Tarihten Gizlenmeyenler’de Yasemin Öz’ün 30 yılına tanıklık ediyoruz. Söyleşinin üçüncü bölümünde Yasemin Öz, Kaos GL’nin dernekleşme sürecini anlatıyor.

Yasemin Öz: Bir mekanın olması büyük bir devrimdi Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Express Dergisi’nin 1994 tarihli sayısında Kaos GL’nin ilk örgütlenme çağrısı yayımlandı. 20 Eylül 1994’de ilk sayısı yayınlayan Kaos GL Dergisi 30.yaşını kutluyor Bu kapsamda bizde 30 yıllık mücadeleye tanıklık edenlerin tanıklıklarını sizinle paylaşmaya karar verdik. 

Tarihten Gizlenmeyenler’de Yasemin Öz’ün 30 yılına tanıklık ediyoruz. Yasemin Öz’ün yayınlanan birinci bölümünde Ege şehirlerinden Zonguldak’a ve yatılı okul sürecine tanıklık ettik. İkinci bölümde ise Ankara’ya gelişi ve Ankara’nın ona getirdikleriyle Kaos GL ile tanışma bölümünü sizinle paylaştık Üçüncü bölümde ise yine yeniden Kaos GL ve Kaos GL’nin dernekleşme sürecine yoğunlaşıyoruz.

Kaos GL toplantılarında neler tartışıyordunuz? Gündeminizde neler vardı?

Öncelikle şu derginin bir sonraki sayısının gündemi ne olacak, kim yazı yazacak, işte yazılar yeterli mi? Dergide hangi bölümler olmalı? Ve tabi bunları yaparken sürekli siyaset tartışıyoruz LGBTİ+ siyaseti tartışıyoruz çünkü bir sayı yapmak bir başlık açmak o konuda tartışma da gerektiriyor. Biz bu konuda ne düşünüyoruz. Politik tartışmalar yapıyorduk.

Sonra aramızda bir gerilim yaşadık, ben Kaos GL’yle bir kaç kişi aramızda bir politik bir tartışma yaşadık. Ben o zaman böyle çok sekter, anarşist ve böyle çok “sistem dışı kalalım” falan kafasındayım ve aslında hepimiz de aynı kafadayız. Biz sistemin kurduğu ilişkilenme şekillerini reddediyoruz.

İşte Kaos GL zaten anaakım medyadaki homofobik ve transfobik söyleme karşı çıkmak, kendi sözünü üretmek ve politik arenada var olmak için ortaya çıkmış bir dergi. Anaakım medyayla iletişim kurmayı kökten reddediyorduk biz. Magazin malzemesi olmayı kabul etmiyoruz diyorduk. Ama bu konuda bir tartışma çıktı anaakım medyada yer alalım mı almayalım mı tartışması çünkü o dönem bir teklif vardı. Gerçekten 32. Gün programından bir teklif vardı, biz kabul etmeyelim bunlar bizi malzeme yapar diyen bir gruptuk. Yok kabul edelim bu önemli, toplum bunları duysun diyen farklı bir görüş vardı. Bir çatışma yaşadık ve baya bir gerilim oldu ve ben dedim gelmeyeceğim toplantılara kararınız buysa, bunu yapacaksanız. Biz şerh koymamıza rağmen. Şimdi bakınca inanılmaz anlamsız bir yerde durduğumun farkındayım ama işte o zaman gençsin bilmem ne, kafan çok sekter düşünüyorsun. Uzun vadeli düşünemiyorsun, hesap yapamıyorsun, sistemle daha ilişki kurmamışsın aslında. Öğrencisin aslında. Sistemle ilişki kurmamış olma lüksünü yaşadığının da farkında değilsin sistemi nasıl dönüştüreceğine dair vizyon, strateji kurman gerektiğini ve buraya nasıl konumlandıracağını bir sürü şeyi bilmiyorsun. Dolayısıyla sekter anarşist olma lüksün ferahlığın var. Ve ben bir süre Kaos GL ile ilişkimi mesafe aldım.

“Kaos, 2001’de Kültür Merkezi’ni açtı”

Kaos Kültür Merkezi ile tanışman ve Kaos GL’de yeniden örgütlenme sürecin nasıl oldu?

Bir de o dönem tabi ki her zaman olduğu gibi geylerin ağırlıkta olduğu bir örgüt olduğu için, çünkü kadınları getiremiyoruz veya gelmiyorlar ve bunun için de Kaos GL’yi suçluyorlar   siz erkek ağırlıklı bir örgütsünüz falan filan. Tabi öyle bir gaza gelme halim de vardı benim burada gey dominasyonu var falan. Biraz lezbiyen feminist takılayım kafasına girdiğim bir dönem oldu benim. O dönemde şöyle şeyler yapmaya çalıştım. Ha bu arada benim Kaos’la biraz daha mesafe aldığım dönemde Sappho’nun Kızları oluşumu ortaya çıktı giderek kadın sayısı arttığı için. Ev buluşmalarımız var bizim ev tartışmalarımız işte anket çalışmalarımız falan. Onlara dahil oluyordum, daha kadın kısmına. Kaos toplantılarına gitmiyordum, kadın kısmına... Ve o zaman işte Öteki Ben Lezbiyen Feminist Oluşum diye bir oluşum kurma girişimimiz oldu. Üç sayı falan dergi çıkardık. Ben daha lezbiyenlerle örgütlenme üzerine kendimi kanalize etmeye çalıştığım bir dönem oldu. Sonra zaman geçti, Kaos, Kültür Merkezi açtı 2001’de. Ve işte biz Kaos Kültür Merkezi’ne gidip geliyoruz, söyleşiler oluyor falan filan. O bizim için ya benim için dışardan baktığımda, o sırada içerde de olmadığım için... Ya büyük bir devrimdi. Bir mekânın olabilmesi.  Hiçbir şekilde olumsuz bir şeye maruz kalmadığın bir alan açılabilmesi sana, orda kendini var edebilmek. Bu yüzden biz mekâna çok gidip gelmeye başlamıştık, işte kütüphanesi vardı falan. Sonra bir dönem önce Yüksel Caddesi’nde bir yer vardı, sonra Selanik Caddesi’ne yanlış hatırlamıyorsam başka bir yere taşındı Kaos ve o dönem daha sık gitmeye başladık çünkü orda kafesi de vardı kafe dediğim çay kahve falan da satıyorlardı ve biz gidip herhangi bir kafede oturacağımıza Kaos kazansın, daha rahat otururuz diye Kaos’la ilişkimizi bunun ben kendi ilişkimi böyle bir yerden özellikle kadın lezbiyenlerle ilişkim üzerinden sürdürmeye devam ediyordum. Sonra işte bu Demirtepe’deki yere taşınıldı. O dönem ben artık Kaos’a komple geri dönmeye karar verdim toplantılara da katılmaya... Ve... O dönem böyle biraz ya biz bir tüzel kişiliği olmayan bir örgütlenme olduğumuz için finansal hiçbir kaynağımız yok, insan kaynağımız da yok ... Paramız yok   bütün kirayı ödeyecek, eleman çalıştıracak vergidir faturadır bilmem ne. Bunları hep kendimiz halletmeye çalışıyoruz. E tabi bu çok yorucu ve yıpratıcı bir şey. Ve çok böyle insanlar kültür merkezine çok gidip gelmiyor, eskiden Selanik Caddesi’ne veya işte Yüksel Caddesi’ndeki yere gidilip geldiği kadar.  Cumartesi günleri genelde kültür merkezi âtıl kalıyordu falan. Çünkü birisinin açması lazım orayı. Ofiste durması lazım ve hiçbirimiz çalışanı değiliz. E ben de haftanın beş günü çalışıyorum. Ben de şey önerdim, ben cumartesileri açayım çünkü hafta içi açamam. Cumartesileri de açınca ilk haftalarda yapabildiğim şu oldu. Ya biri gelir mi diye bekliyorum işte dörde kadar açıyorum Kaos’u, hiç kimse gelmiyor genelde, çok nadir birisi geliyor. Temizlik yapıyorum ben. Bildiğin paspas tuvalet temizliği, bari diyorum onu yapayım. Onu da şöyle fark ettim, bir gün Ali’ye şey sordum ya o kadar dışında kalıyorsun ki içinde olduğun şeyde bile. Ya dedim buranın temizliğini kim yapıyor? Ali de böyle ya dünyanın en salak sorularından birini sorduğum için döndü “sence kim yapabilir?” dedi. “Bizim paramız yok pulumuz yok bizden başka kim yapacak?” Ondan sonra... Ben dedim ki ya dedim siz zaten bir sürü şey yapıyorsunuz dergi çıkarıyorsunuz bilmem ne, ben cumartesi günü boş boş oturuyorum, siz hafta içi temizlemeyin ben hafta sonu temizlerim Kaos’u falan. Kendime iş yaratmak için böyle bir şey yaptım. Bari bir şey yapayım diye.

Kaos Kültür Merkezi’nde kadın buluşmalarını örgütlediğin süreç?

Ondan sonra bunlara şey önerdim, ya ben dedim haftasonu kadın buluşması yapayım organize edeyim, etkinlik. Çünkü kadınlar Kaos’a gidip gelmiyor, e cumartesi günleri kimse gelmiyor, atıl burası. Ve lezbiyenlerle sosyalleşiyorum arkadaşım var Sappho’nun Kızları deneyimimiz var oradan bir ilişkilenmemiz var. Tanıdığım insanları çağırmaya başladım işte etkinlik duyurusu yapıyorum, mail atıyorum, işte... Ve kadınlar gelmeye başladı ve bu kadınların gelmeye başlaması bir sür sonra o onu çağırıyor, o onu çağırıyor... Şey yapmaya başladık, dörtte toplantı yapıyoruz, yedide sekizde çıkıyoruz altıda. E hadi bir çay içelim, hadi bir biraz içelim. Giderek hem arkadaş ilişkisine hem yeni ev buluşmalarına, hem işte politik tartışmalara dönüşen bir kadın buluşmalarına...  Feminist tartışmalara dönüşmeye başladı. Ki oradan çok güzel şeyler çıktı cumartesi buluşmalarından. Bu Kadın Kadına Öykü Yarışması orda Burcu’nun önerisiydi, o oradaki bir tartışmamız sırasında aklına gelmişti. Sonra bu evrilen feminist forum yine o cumartesi buluşmalarından örgütlene örgütlenme geldiğimiz bir nokta.

Türkiye’deki LGBTİ+ hareketin mihenk taşlarından birisi…

Kaos GL’nin dernekleşme süreci nasıl oldu?

Ve şey... Ama o dönem şöyle bir boğulma yaşıyoruz. Tüzel kişiliğimiz yok, paramız yok, her ay kirayı nasıl ödeyeceğiz? Ve haftalık toplantılarımız gerçekten tamamen hesap kitap konuştuğumuz bir şeye dönüşüyor, politika tartışamıyoruz, ne üreteceğimizi tartışamıyoruz, üretecek kaynak bulamıyoruz. Ve buna nasıl bir çözüm üretebiliriz konuşmaya başlıyoruz.

Ben her ay üyelere işte cumartesi nöbetimde tek tek üyeleri arıyorum. Aidatınızı öder misiniz işte kiramızı ödeyemedik çok zor durumdayız, ki aidatları toplasan bile yetmiyor işte... Parası olan arkadaşlarımızdan borç istiyoruz, borç alıyoruz falan. Onu ödemeye çalışıyoruz. Böyle bir döngü içindeyiz.

O dönem 2004 yılında Dernekler Kanunu değişmişti. Bir dernek olmak çok kolay hale gelmişti tüzüğü verdiğin anda dernek olarak kurulmuş oluyordun. Ben de tabi hukukçuyum ve arkadaşlarla şey konuşmaya başladım, ya biz dernekleşelim.  Çok kolaylaştırdılar, on altı kişi bulsak dernekleşiriz açık eşcinsel olarak on altı kişi kurmak istemese bile heteroseksüel arkadaşlarımızla konuşalım kurucumuz olur musunuz diye falan. Bir dönem yapabilir miyiz yapamaz mıyız falan tartışarak bir sene sonra falan, 2005’te işte, tamam biz bunu yapmayı bir deneyelim noktasına geldik.

Ama bizde şöyle bir fikir vardı. Bizim dernek olmamızı bunlar kabul etmez, kapatılmamız için dava açarlar. Ama bırakalım açsınlar, böylece somut olarak devlete karşı bir adım atalım. Onlar da bize somut olarak resmi bir cevap versin.  Bu iş bir resmiyete dökülsün, adı konulmayan şey. Stratejimiz şuydu reddedileceğiz işte kanun yollarına başvuracağız, AİHM’e başvuracağız, niyetimiz beklentimiz o yöndeydi. Ve biz tabi dernek olduk. Ve ağırlıkta gerçekten LGBTİ+’ların kurucu olduğu bir dernek olduk, heteroseksüel arkadaşlarımız da vardı. Tabi hemen valilik bize kapatılmamız için ahlaka aykırı dernek kurulamaz maddesine göre Medeni Kanun’un savcılığa başvuruda bulundu dava açın bu derneğe karşı diye. Biz tabi bekliyoruz ne olacak... Bu arada ilk defa işte uluslararası Ilga konferansı, Ilga Europe konferansına gidiyoruz o seneler, aynı zamanlar. Eşzamanlı oluyor böyle şeyler. Onlar bize geliyor, bize eğitim veriyor, Avrupa Birliği hukuku mekanizmalarını nasıl kullanabiliriz, insan hakları mekanizmalarından nasıl yararlanabiliriz, işte falan. O dönem onlarla da ilişkimiz böyle gelişiyor bir yandan, Avrupa’yla ilişkimiz. Biz onlarla da görüştük tabi biz kapatılma davasıyla yüz yüze kaldık falan. Onlar Avrupa Parlamentosu’nda parlamenterlerden mektup yazdırıp bakanlığa gönderttiler endişeyle izliyoruz falan diye. Sonra biz bir savcılık kararı geldi bize. Derneğin kapatılmasını kabul etmediğine dair savcının. Dava açmayacağına dair bir karar. Ya çok demokratik ve şey bir karardı detaylı yazılmış, insan hakları boyutuyla incelenmiş, bizim savunmalarımız kadar iyi ondan daha iyi bir karar şok edici bir karar. Beklemiyorduk açıkçası. Biz dava açacağız gideceğiz şeye...

Böylece ilk defa dernek olmuş olduk ve biz dernek olma tartışması yürütürken şunu da söylüyorduk, bir dernek olursak fon yaratma şansımız yükselecek, bir tüzel kişiliğimiz olacak.  Kira kontratımız bir kişinin üstüne, dergi bir kişinin üstüne, hukuki bütün sorumluluğu kişiler üzerine. Bu kişilerden yükü alıp kişileri riske atmak değil bunu kolektif olarak sahiplenmenin bir yolunu arıyorduk aynı zamanda. Ve Türkiye’de diğer örgütlenmelerin de önünü açmak istiyorduk.  Birimiz dernek olursak arkası gelir diye de düşünüyorduk. Böyle bir niyetimiz de vardı. Ve şey... Velhasıl dernek olduk. Ve bence Türkiye’deki mihenk taşlarından biri budur LGBTİ+ harekette.  Sonra dernekleşebilme, resmileşebilme, kurumsal hale gelme, tüzel kişiliğinin olması, muhatap alınma, kaynak yaratabilme...  Çok büyük bir çığır açtı bu dernekleşebilmiş olmamız. Ondan öncesi ve sonrası her anlamda fark ettirdi. Bir kere biz fon bulabildiğimiz sürece, finansal kaynak bulabildiğimiz sürece insan kaynağı yaratabildik. Ondan önce tamamen insanlar en yoksul koşullarda yaşayıp Kaos’ta açabilmek Kaos çalıştırabilmek için işte Ali Erol çok düşük seviye işlerde çalışıyordu, Umut o zaman takı tezgâhı açıyordu, yarım gün takı tezgahı açıp yarım gün Kaos’a geliyordu. Bu onların inadı ve insan kaynağı kendilerini adanmışlığı olmasaydı merkezi açamayacaktık bile. Ama biz işte finansal kaynak yarattıkça insan kaynağını da yaratabilme, insan kaynağını yarattıkça çalıştığımız alanları arttırabilme, işte mülteciden ruh sağlığına, eğitimden medyaya farklı işte insan hakları ihlallerinden işte aklınıza gelebilecek çok Kaos’un şu anda yaptığı kültüre, akademiye dair alanlarda o alanın sorumlusu, yürütücüsü insan kaynağını yaratmaya ve artık biz nasıl ayakta kalacağımızı konuşmaktan toplumu nasıl dönüştürürüz’ü konuşabilmeye dair bir ferahlığa geçtik. Bu çok fark ettirdi bence.


Etiketler: insan hakları, yaşam, tarihimizden
İstihdam