07/11/2023 | Yazar: Ali Erol

Ekim ayı gökkuşağı “köşe”lerini Duvar, T24, Cumhuriyet, Kadın İşçi, Kırşehir Çiğdem yazarlarından derledik.

LGBTİ+’lar için 2023 Ekim ayı gökkuşağı “köşe”leri Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Duvar yazarı Berrin Sönmez, AKP Kadın Kolları Başkanı Ayşe Keşir’in, “Anayasa’da aile kurumuna yönelik düzenleme çalışmasına LGBT penceresinden bakan sefil kurgularınız” sözlerini değerlendirdi: “LGBTİ+ karşıtı siyasi söylemin Anayasaya girmesi, heteroseksüel olmayanları şiddetin açık hedefi haline getirir.”

“Anayasa değişikliği” gündemine ilişkin, T24 yazarı Oya Baydar, “demokratik hak ve özgürlükleri, yurttaşın haklarını yok sayanlar, Anayasa'yı tanımayanlar, iktidarlarının devamını güvence altına alacak değişikliklerin peşindeler” diye yazdı.

T24 yazarı Umur Talu, “Anayasa çoktan ve kökten değişti zaten!” başlığı altında, Anayasanın toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını hatırlattı, “Toplansanıza, yürüsenize!” diye ekledi.

Cumhuriyet yazarı Zülal Kalkandelen, “AKP’nin payandası haline gelen Vatan Partisi, LGBTİ+’ları hedef haline getirdi” diye yazdı ve ekledi: “İnsanların cinsel yönelimleri nedeniyle aşağılanması ayrımcılık ve nefret suçudur.”

ayşe düzkan, Kadın İşçi sitesinde, “birbirimizin elini bırakmamak” başlığı altında, hedepkongresini ele aldı ve “adı defalarca değişmiş de olsa “parti”nin kimseyi geride bırakmaya hakkı yok” diye yazdı.

Kırşehir Çiğdem yazarı Şefik Tekin, Cumhuriyetin 100. yılını kutlarken, “her ferdin eşit yurttaş olması” için “cinsel tercih” ayrımı da olmamalı diye hatırlattı.

Akademisyen Sinan Birdal, Duvar’da, LGBTİ+lara karşı siyasal seferberliğin, “toplumdaki tepkinin itelediği değil, siyasi girişimciler tarafından tasarlanan bir kampanya” olduğunu yazdı.

Gökkuşağının hakkını veren, LGBTİ+’lara (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) selamı esirgemeyen, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapmayan, en azından homofobik ve transfobik nefret söylemlerinden medet ummayan Ekim ayı pozitif “köşe”leri Duvar, T24, Cumhuriyet, Kadın İşçi, Kırşehir Çiğdem yazarlarından derledik.

Depremle rafa kaldırılan “Anayasa değişikliği”, Ekim başında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ınTBMM konuşmasıyla resmi olarak yeniden gündemde.

Kaos GL ve 17 Mayıs Dernekleri ortak savunuculuk grubu, “anayasa değişikliği”girişiminin, “LGBTİ+’lara dönük saldırılara anayasal bir zemin yaratmaya çalışırken diğer yandan da kuşatılmış laik devlet anlayışının daha da zayıflaması anlamına” geleceğini açıkladı.

Kadın ve LGBTİ+ örgütlerinin bir araya gelerek oluşturduğu Hepimiz için Anayasa Koordinasyonu, “Kadınların ne giyeceğine karışmak ve LGBTİ+’lara yönelik şiddeti meşrulaştırmak anayasa yapımının konusu olamaz! Anayasa değişikliğine HAYIR deyin, müzakere dahi etmeyin!” çağrısı yaptı.

EŞİK Platformu, yeni Anayasa tartışmalarının gölgesinde açılan meclise gitti ve meclis bahçesinde kadın vekillerle birlikte, “yasal değişikliklerle kadınların ve LGBTİ+’larınhaklarının geri alınamayacağını” açıklaması yaptı: “Nefret suçlarını önleyecek hükümler içereceği iddiasıyla gündeme getirilen yeni Anayasa taslağını hazırlayan iktidarın, her gün her dakika RTÜK, Aile Bakanlığı gibi kamu kurumlarını da bir parçası yaparak LGBTİ+'larakarşı nefret suçu işliyor olması trajik bir ikilem olmasından öte, insan haklarına karşı büyük bir saygısızlıktır. LGBTİ evliliklere anayasal yasak getirme girişimleri ile ayrımcılık anayasal hale getirilmeye, aile çeşitliliği ve evlilik eşitliği yok edilmeye çalışılmaktadır.”

Duvar, Berrin Sönmez: “LGBTİ+ karşıtı siyasi söylemin Anayasaya girmesi, heteroseksüel olmayanları şiddetin açık hedefi haline getirir”

Duvar yazarı Berrin Sönmez, “Ayşe Keşir neden EŞİK karşıtı açıklama yaptı?” başlığı altında, EŞİK - Eşitlik İçin Kadın Platformu bileşeni örgüt temsilcilerinin, “iktidarın yeni Anayasa ve Aile Hukukunu sil baştan yazma girişimlerine karşı” itirazlarının kadınlar tarafından Meclis Kürsüsünde dile getirilmesine ilişkin yazdı.

Hükümetin, “sil baştan Medeni Yasa, sil baştan Anayasa yazma girişimleri”ne karşı TBMM’yi ziyaret eden, “yeni anayasa” adı altında LGBTİ+’ların hedef gösterilmesini gündemleştiren Eşitlik İçin Kadın (EŞİK) Platformu, “Yeni Anayasa gündeminin bir parçası olmayın, bu oyunu bozun, müzakere dahi etmeyin” çağrısı yapmıştı.

AKP Kadın Kolları (12) Başkanı ve Düzce Milletvekili Ayşe Keşir, EŞİK Platformu’nun Meclis’te yaptığı çağrıya karşı cinsiyetçi ve homofobik paylaşımda bulundu: “Kadın hakları hiçbir ideolojinin aparatı değildir, olamaz... Anayasa’da aile kurumuna yönelik düzenleme çalışmasına LGBT penceresinden bakarak zihninizde kurduğunuz sefil kurgularınızla sizi baş başa bırakıyorum. Bizim tek gayemiz kadın, erkek, çocuk, yaşlı vb. tüm bireylerini hem tek tek hem de kurum olarak aileyi korumak, güçlendirmek.”

EŞİK Platformu üyesi ve Duvar köşe yazarı Berrin Sönmez, AKP Kadın Kolları Başkanı Ayşe Keşir’in siyaset seyrini ele aldığı “Ayşe Keşir neden EŞİK karşıtı açıklama yaptı?” başlıklı köşe yazısında, Keşir’in, “Anayasa’da aile kurumuna yönelik düzenleme çalışmasına LGBT penceresinden bakarak zihninizde kurduğunuz sefil kurgularınızla sizi baş başa bırakıyorum” sözlerini değerlendirdi: “Böyle buyurmuş sayın vekil. Sefil kurgu olan eşitsiz toplumsal cinsiyet politikası, eşitlik ise insani olan demek gerekiyor. Kurgulanmış toplumsal cinsiyet rollerini, iktidarın sosyal mühendislik politikası haline getirmesi, tüm insanların doğuştan eşit haklara sahip olduğu gerçeğini değiştirmez. Sadece bu politikayı benimseyenleri kölelik düzenini savunan insanlara dönüştürür. Bin yıllardır var olan LGBTİ+ realitesini görmezden gelme yönündeki faşizan tutum, kölelik/cariyelik düzenini canlandırmaktan başka bir emele hizmet etmez. LGBTİ+ karşıtı siyasi söylemin, evlilik yasağı gibi ifadelerle Anayasaya girmesi, heteroseksüel olmayanları şiddetin açık hedefi haline getirir ve yasalar mağdurları, cinsiyet temelli şiddete karşı korumaz olur. Uygulamada mevcut durum da aşağı yukarı böyle olsa bile Anayasada yer alması, insan haklarından soyutlanmış kölelerin varlığını ilan anlamına gelecektir. Ve bunları da yerli-milli adıyla ataerkil din yorumlarına dayandırıyorlar ya sormak istiyorum: Allah’ın insan olarak yarattığını insan haklarından soyutlamak sizin ne haddinize? Derdiniz din ise buyurun buradan cevap verin.”

T24, Oya Baydar: “Türkiye'nin bir anayasası var mı?”

T24 yazarı Oya Baydar, EŞİK Platformu’nun çağrısını, “EŞİK'e ve kadınlara selam ve saygıyla: Yok hükmündeki Anayasa nasıl değiştirilir?” başlıklı köşe yazısına taşıdı: “Olmayan bir şey, yok sayılan bir şey nasıl değiştirilir? İktidarın yeni anayasa hamlesiyle ilgili fikirleri, önerileri, tartışmaları izlerken bu soruyu soruyorum kendime...”

“Türkiye'nin bir anayasası var mı?” diye soruyor T24 yazarı Baydar ve devam ediyor: “Beyaz kağıda siyah harflerle yazılmış bir metin var kuşkusuz, hatta Anayasa Mahkemesi bile var. 1982'de darbecilerin hazırlattığı bu askerî darbe anayasası o günden bugüne 19 kez değişikliğe uğramış, 124 maddesi değişmiş. Kısaca; yamalı bohçaya dönmüş 1982 anayasası, bunca değişiklik geçirmiş haliyle, -devleti bireye karşı değil bireyi devlete karşı korumakta, eşit yurttaşlık, azınlık hakları vb. konularında- yetersiz, eksik, kusurlu olsa da, hak ve özgürlükler açısından, en azından kağıt üzerinde, pek de geri sayılmaz. Hele de yaşadığımız bu hukuksuzluk, kanunsuzluk, baskı, sansür ortamında…”

“Kestirmeden söyleyecek olursak; 1982 Anayasası askerî darbe anayasasıydı, hazırlandığını duyduğumuz yeni anayasa ise sivil darbenin anayasası. Anayasanın çeşitli maddeleriyle güven altına alınmış olan demokratik hak ve özgürlükleri, yurttaşın haklarını yok sayanlar, Anayasa'yı tanımayanlar, şimdi kendilerinin ve iktidarlarının devamını güvence altına alacak değişikliklerin peşindeler...”

“Tarikat ve cemaatlerin taleplerini yansıtan bir anayasa mı?” sorusuyla devam ediyor Baydar: “Yeni Anayasa veya Sivil Anayasa tantanasının esas amacı bu olsa da, fırsat bu fırsat, aynı önemdeki bazı değişikliklerin gündeme geleceğinden kuşku yok. Zaten dillendirilmeye başlandı bile. Odağında kadın hakları, cinsiyet eşitliği, birey özgürlüğü olan, arkadan dolanma yöntemiyle laiklik ilkesini kemirmeye yönelik kimi maddelerin anayasa taslağına dahil edileceğini anlıyoruz. Taliban zihniyetli tarikat ve cemaatlerin talepleri doğrultusunda, özellikle aile kavramıyla oynanarak yapılacak bu değişiklikler iktidarın erkek egemen mutlakçı zihniyetinin anayasal tescili ve güvencesi olacak. Bununla da yetinmeyecek, Medenî Kanun'a da el atacaklar.”

T24, Umur Talu: “Onurlu bir hayat… Maddi ve manevi varlığını geliştirmek kolay mı!”

T24 yazarı Umur Talu, “Anayasa çoktan ve kökten değişti zaten!” başlığı altında, bazı Anayasa maddeleri veya madde bölümlerini sıraladı, “Kesin hükümlere rağmen hepsi kafadan ve kökten ihlal edilmiş durumda” olduğunu yazdı: “Bazılarını "ama"lar ve o hak ile özgürlükleri fiilen sınırlayan kanunlar zaten ihlal ediyor; bazıları ise yürütme, yasama ve yargının hâl ve gidişiyle iğfal ediliyor.”

T24 yazarı Talu, “Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu”nu aktardı ve sordu: “Buna inanmak mümkün mü!Böyle mi oluyor! Onurlu bir hayat… Maddi ve manevi varlığını geliştirmek kolay mı!”

Anayasa’nın 2. Maddesini aktaran Talu, “insan haklarına saygı nasıl da güzel duruyor kağıt üstünde!” diye devam etti. Anayasanın eşitliği düzenleyen 10. Maddesini, “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir”, aktaran T24 yazarı Umur Talu, “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlü” olduğunu hatırlattı ve ekledi: “Ben bir şey demiyorum. Siz kendinize sorun, kendiniz sorun: Eşit misiniz? Herkes eşit mi? Herkes mi? Nasıl ya!”

“Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma ve bunlara üye olma ya da üyelikten çıkma hürriyetine sahiptir” ifadeli 33. Madde ile “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” ifadeli 34. Maddeyi aktaran T24 yazarı Talu, “Kursanıza!”, “Toplansanıza, yürüsenize!” diye ekledi.

Cumhuriyet, Zülal Kalkandelen: “İnsanların cinsel yönelimleri nedeniyle aşağılanması ayrımcılık ve nefret suçudur”

Cumhuriyet yazarı Zülal Kalkandelen, “Vatan Partisi’nden nefret söylemi içeren yasa teklifi” başlıklı köşe yazısında, “AKP’nin payandası haline gelen Vatan Partisi, LGBTİ+’larıhedef haline getirdi” diye yazdı.

“Cinsel yönelimleri farklı olanları potansiyel bir “suçlu” gibi gösteren cahillerin arasına toplumun “ahlak bekçiliğine” soyunan Vatan Partisi de katılmış. Ama düşünmedikleri bir husus var: LGBTİ+’lar derneklerle var olmadılar ki örgütlenmeleri yasaklanınca yok olsunlar...” 

“Bu ülkenin her yerinde kadınlar erkek şiddetine uğrayıp katledilirken, tarikatlarda çocuklara erkekler tarafından cinsel tacizde bulunulurken, hayvanlara erkekler tecavüz ederken, Perinçek’in LGBTİ+’ları hedef alması, olsa olsa AKP’ye yaranmak için olabilir.

İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddet ile mücadelede en önemli araçlardan biriyken, Türkiye gericilerin saldırısı sonucu bir gecede tek kişinin imzası ile sözleşmeden çekilirken, şimdi anayasa tartışmalarının öncesinde Perinçek’in onu hedeflemesi de olsa olsa AKP’ye yaranmak için olabilir.” 

“Perinçek’in LGBTİ+’ları “yaradılışa aykırı bir sapkınlık” olarak niteleyen Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ile aynı çizgiye gelmesi, cinsel yönelimi farklı olanlara karşı nefret mitingi düzenleyen dinci sağ ile aynı görüşleri savunması, olsa olsa LGBTİ+’ları baskı altına alabilmek için yasal zemin arayışında olan AKP’ye yaranmak için olabilir.”

“Devletin görevi kamu güvenliğini sağlamaksa, devlet önce kadına, çocuğa ve hayvana yönelen erkek şiddetinin önüne geçmek zorundadır” diyen Cumhuriyet yazarı Kalkandelen, “kimse LGBTİ+fobik söylemleri yaygınlaştıramaz” diye de ekledi: “Devlet, ayrım gözetmeden her vatandaşın güvenliğini sağlamakla yükümlüdür. LGBTİ+’lararasında intihar oluyorsa bu öncelikle onları kriminalize eden homofobik toplumun baskısı yüzünden oluyor. İnsanların cinsel yönelimleri nedeniyle aşağılanması özgürlüklere büyük saygısızlıktır, ayrımcılık ve nefret suçudur. Devlet yetkilileri de Perinçek gibiler de bu çağda yetişkin insanların yatak odalarından çıkmayı öğrenmek zorundadır.”

ayşe düzkan, Kadın İşçi sitesinde, hedep kongresini ele aldı, “adı defalarca değişmiş de olsa “parti”nin kimseyi geride bırakmaya hakkı yok” diye yazdı

ayşe düzkan, Kadın İşçi sitesinde, “birbirimizin elini bırakmamak” başlıklı köşe yazısında, “hedep kongresinde, hdp tüzüğünde geniş yer verilen lgbti+ hakları ve mücadelesi”nin, “cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim farklılıklarının eşitliği” ifadesiyle sınırlandığını yazdı.

“bazı değişiklikler sadece ifadede kalır, bazılarının geometrik etkisi olur, bazıları da mevcut durumun adının konması anlamına gelir. seçmeni olduğum parti konusunda karamsar öngörülerde bulunmak istemiyorum; ama burada bu değişikliğin, hem mevcut durumun adının konması anlamına geldiğini hem de geometrik bir etkisinin olacağını düşünüyorum.

ama önce rejimin bu konuda geldiği noktayı hatırlayalım.

bilindiği gibi, akp iktidarı, avrupa birliği üyeliğini hedeflediği dönemlerde erdoğan’ınlgbti+’lar konusundaki açıklamaları, bu insanlara yönelik şiddeti kınayan ve haklarını teslim eden bir tondaydı. ama özellikle suriye savaşıyla birlikte, rusya’yla yakınlaşma başladıktan sonra, iktidar “hafifledi”, ab’nin getirdiği “yükler”den kurtuldu. ayrıcaekonomik kriz, çeşitli yöntemlerle desteklediği kendi seçmenini dahi etkilemeye başlayınca yeni rıza araçları kullanmak icap etti; lgbti+’ların şeytanlaştırılması bunların başında yer alıyordu.

şunu da unutmamak gerek: lgbti+’ların herkesle eşit haklara sahip, onurlu bir hayatı hak eden vatandaşlar oldukları fikrinin yaygınlaşması, örgütlerinin dikkate alınması ve saygınlığı çok eskiye dayanmaz ve bu örgütlerin iğneyle kuyu kazarak, peygamber sabrıyla dertlerini anlatarak verdikleri mücadelenin sonucudur. uzun bir tarih boyunca lgbti+’ları farklı kesimler kendi meşreplerince dışladı; kimi islam’da bunun yeri yok, kimi bu burjuva sapkınlığı, kimi bu işler emperyalizmin oyunu, kimi hastalık diyerek…”

“hedep, bu geri adıma rağmen, bu ülkede, lgbti+’lara en fazla sahip çıkan partilerin başında geliyor. onun son halkasını oluşturduğu partiler geleneği, farklı önceliklere sahip olan hareketlerin sesini yükseltme hedefi ve iddiasında. bu, sadece program ve tüzükle olabilecek bir şey değil. partinin yöneticilerinin, üyelerinin ve seçmeninin, toplumu da etkileyecek bir bilinç değişimi geçirmesi gerekiyor. 

toplumun tamamına yönelik propagandanın bütün bunları etkileyeceği muhakkak. amasanırım, bu yetmiyor. adı defalarca değişmiş de olsa “parti”nin kimseyi geride bırakmaya hakkı yok. onun siyasetinin, söyleminin, programının parçası olmak, partinin içinde, bizzat üyelere ve seçmenlere yönelik ikna çalışmaları ve propagandayla mümkün.

sizce de, gullümü ilçe binalarına taşımanın zamanı gelmedi mi?”

Kırşehir Çiğdem yazarı, Cumhuriyetin 100. yılını kutlarken, “cinsel tercih ayrımı olmaksızın” diye de ekledi

Kırşehir Çiğdem gazetesi yazarı Şefik Tekin, “Cumhuriyetin 100. yılı kutlu olsun” başlıklı köşe yazısında, “100 yıl önce kurulan Cumhuriyetin izleri ne kadar silinmeye çalışılırsa çalışılsın pek fayda etmediği artık görülmektedir. Zira sessiz çoğunluğun çığ gibi büyüyerek Cumhuriyete sahip çıktığı görülmektedir” diye yazdı.

“Cumhuriyet, siyasal görüş, cinsiyet, din, mezhep, inanç, etnik köken, dil veya cinsel tercih ayrımı olmaksızın, Türk Milletinin her ferdinin eşit yurttaş olmasıdır. Cumhuriyet, herkes için hukuki güvenliktir. Cumhuriyet, devleti yönetenlerin, insanların hayat tarzına, ahlakına, neyi giyeceğine, neyi okuyacağına, nasıl düşüneceğine, neyin doğru, neyin güzel olduğuna karıştığı ve dayattığı baskıcı tutum karşısında, özgürlükçü ve çağdaş laik devlettir.”

Duvar, Sinan Birdal: “LGBTİ+’lara karşı seferberlik, toplumsal değil, siyasi girişimciler tarafından tasarlanan bir kampanya”

Akademisyen Sinan Birdal, Duvar’ın, “Cumhuriyet: 100 Yılda 100 Yazı” dosyasında, “100. yılda lubunyalar: Heteroseksizmden özel harbe” başlığı altında yazdı: “AKP iktidarı -başka toplumsal alanlar gibi- cinsellik rejimini önleyici harp doktriniyle yeniden şekillendiriyor. “Genel ahlak”, “kamu düzeni”, “adap” gibi genel hükümlerle işleyen, adlandırmaktan kaçınan bir cezalandırma/dışlama düzeninden, lubunyaların “LGBTciler” diye lakapla çağrıldığı ve terörle özdeşleştirildiği bir düzene geçiyoruz.”

“Cumhuriyetin mirası “genel ahlak” ve “kamu düzeni” kavramları Türkiye’de sadece lubunyaları değil tüm toplumu denetleyen kanun hükmünde idari/adli tasarrufların hukuki gerekçesini oluşturdular. Ancak 2015’ten itibaren “önleyici doktrin” olarak tarif edilebilecek farklı bir strateji somutlaştı. Lubunyaların bir araya gelmesini, kültürel etkinlikte bulunmasını, sosyalleşmesini yasaklayan idari kararlar, onları “hassas toplumun tepkisinden” koruyan, önleyici tedbirler olarak gerekçelendirildi. 2023’te parlamentoda Anayasa Komisyonu’nda görüşülen değişiklik teklifinin görüşmelerinde de vurgulanan bu “önleyici doktrin” cinsellik rejiminde niteliksel bir dönüşüme işaret ediyor.”

“Eşcinsellere yönelik siyasi şiddeti inceleyen çalışmalar, ekonomik kriz ve egemenlik krizi dönemlerinde iktidarlar tarafından girişilen kampanyaları “siyasal homofobi” terimiyle karşılıyorlar. Bu kavramı Türkçe’de cinsel çeşitliliği kapsayıcı bir şekilde siyasallubunyafobi olarak yeniden formüle etmeli. Siyasal şiddet epizotlarına odaklanan bu kavram, kurumsal ve kültürel heteroseksizmden farklı olarak kitle hareketi yaratmaya çalışan bir psikolojik harp seferberliğini yorumlayabilmek için uygun bir araç.

LGBTİ+lara karşı seferberlik 2013’ten itibaren gerçekleşen rejim dönüşümünde çatışmadan işbirliğine yönelen eski hasımları buluşturan bir alan. Asrikacı SADAT’ınpsikolojik harp uzmanı Nevzat Tarhan’la Avrasyacı Vatan Partisi başkanı Doğu Perinçek’in lubunyalara karşı toplumsal seferberlikte bir arada yürümeleri, basitçe lubunyagörünürlüğüne tepkiye indirgenemeyecek hassas güç dengelerinin bir ürünü. Birbirleriyle amansız hasım oldukları AKP’nin açılım yıllarında Tarhan da Perinçek de farklı ideolojik gerekçelerle çoktan lubunyalara karşı düşüncelerini kaleme almış ve yayımlamışlardı. Bu ikisini aynı siyasal kampanyada örgütleyen iktidar yapısı 2013 Gezi hareketlerinden itibaren oluşmaya başladı. Dolayısıyla güncel kampanyayı başkanlık rejiminin yukarıdan aşağı kurulduğu bir girişim olarak ele alabiliriz. Toplumdaki tepkinin itelediği değil, siyasi girişimciler tarafından tasarlanan bir kampanya söz konusu.”

 ***

LGBTİ+’lara selamı esirgemeyen, en azından homofobik nefret söyleminden medet ummayan “köşe”leri okumaya devam edeceğiz: “Hep kahır, hep kahır, hep kahır, hep kahır” nereye kadar…


Etiketler: insan hakları, medya
İstihdam