07/06/2023 | Yazar: Ali Erol
Gazete yazılarından Mayıs ayı gökkuşağı “köşe”leri BirGün, Duvar, T24, Evrensel ve yerel basın yazarlarından geldi.
LGBTİ+’lar için Mayıs ayının gökkuşağı köşelerinden BirGün’de, Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, “eşcinsellik suç gibi gösterilemez” diye yazdı...
BirGün yazarı Hayri Kozanoğlu, Erdoğan’ın, seçim sürecindeki “LGBT’ci” yaftalamasıyla, cinsel yönelimler üzerinden yeni bir nefret hattı inşa etmeye çalıştığını yazdı...
BirGün yazarı Selin Nakıpoğlu, 28. dönem parlamentosunun, “cumhuriyet tarihinin en radikal sağcı, laiklik karşıtı ve kadın, LGBTİ+, çocuk düşmanı parlamentosu” olduğunu yazdı...
Haydar Ergülen, BirGün’de yazdı: “LGBTİ’leri düşman belleme, hedef gösterme, İstanbul Sözleşmesi’nden kaçma!”
Duvar yazarları Zafer Yörük ve Berrin Sönmez, Mayıs ayı seçim sürecinde, iktidarın, LGBTİ+’lara yönelik yaşam hakkı ihlali teşvikine varan homofobik seçim propagandasını kayda geçirdi...
T24 yazarı Gökçer Tahincioğlu, seçim sürecinde herkesin “LGBT’lere izin vermeyeceğiz” diye bağırdığını yazdı ve ekledi: “Ancak insanlar saldırıya uğruyor, öldürülüyor, dışlanıyor, tehlikelerle baş başa bırakılıyor...”
T24 yazarı Çiğdem Anad, Cumhurbaşkanı’nın, “seçim zaferinin ilk konuşmasında LGBTİ+'yı yerin dibine sokmaya çalıştı”ğını yazdı ve ekledi: “LGBTİ+’lar ne yapmalı şimdi, vatandaşı oldukları yerde yaşama hakkı bulamıyorlarsa ölsünler mi? Başka kimler ölsün?”
Evrensel yazarı Yücel Demirer, siyasal homofobik yaklaşımın temelinde, “devlet gücünü arkasına alan siyasetçilerin LGBTİ+’ları ‘günah keçisi’ haline getirerek kendi pozisyonlarını koruma niyeti olduğu”nu yazdı...
Yerel basından Mayıs ayı seçim dönemi gökkuşağı köşeleri ise İzmir Ege Telgraf’tan Ahmet Buğra Tokmakoğlu, Ankara SonSöz’den Murat Özbülbül, Antalya Lider’den Mustafa Kozak’ın yazılarından geldi...
Gökkuşağının hakkını veren, LGBTİ+’lara (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) selamı esirgemeyen, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapmayan, en azından homofobik ve transfobik nefret söylemlerinden medet ummayan Mayıs ayı seçim sürecinden pozitif “köşe”leri BirGün, Duvar, T24, Evrensel ve yerel basın yazarlarından derledik.
Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici: “Her şeyden önce eşcinsellik suç gibi gösterilemez”
Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, BirGün’deki köşesinde, “Gazetecilik, ticaret ve devletten hibe” başlığı altında, mahlas bir isimle Odatv isimli sitede yayınlanan “Milletvekilinin eşcinsel seks kaseti” başlıklı yazıyı ele aldı.
“Meseleye gazetecilik açısından bakarsak, Odatv’nin “Milletvekilinin eşcinsel kaseti” yazısının çok problemli olduğunu söylemek durumundayız. Düşünün, “iktidara yakın gazete o eşcinsel kaseti yayınlarsa yer yerinden oynar, dağları tepeleri sarsar” diye yazacaksınız ama siyasette bu kadar önemli sonuçlara yol açacağını iddia ettiğiniz bir metinde 5N1K olmayacak? Bu kadar önemli ise ilgilileri bulur, ne olduğunu anlar, doğrular ona göre haber yazarsınız.
Haber yerine “kulis yazısı” demek yetmez. Böylesine önemli bir bilgi, kontrol edilmeden, doğrulatılmadan, tarafların görüşü alınmadan, özel hayat alanına girip girmediği netleştirilmeden yayımlanırsa bunun adı kulis değil dedikodu aktarmak olur.
Her şeyden önce eşcinsellik suç gibi gösterilemez. Dahası öyle bir “eşcinsel seks kaseti”nin varlığı ve bir gazetenin elinde olduğuna dair doğrulanmış veri yok ortada. Fakat “seks kaseti” olsa da olmasa da Odatv, önce muhafazakâr ve muhalif partilerin, sonra da İyi Parti’nin milletvekillerini zan altında bırakmış oldu.”
BirGün, Hayri Kozanoğlu: “Erdoğan, “LGBT’ci” yaftalamasıyla, cinsel yönelimler üzerinden yeni bir nefret hattı inşa etmeye çalışıyor”
Mayıs ayı seçim süreci BirGün köşelerinden, Hayri Kozanoğlu, 14 Mayıs seçimiyle ilgili hazırladığı listede, “Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının geriletilmesi” maddesine de yer verdi:
“Erdoğan son mitinglerde muhalefetin bileşenlerini; CHP, İyi Parti, HDP diye adlarını tek tek zikrederek “LGBT’ci” şeklinde yaftalıyor. Böylelikle cinsel yönelimler üzerinden yeni bir nefret hattı inşa etmeye çalışıyor. Çok çocuk yapılan, ailenin reisi erkeğin sözünün geçtiği geleneksel aile yapısı üzerinden muhafazakar bir kültür dayatılıyor. İstanbul Sözleşmesi feshedildikten sonra şimdi de zinanın suç sayılması hedefi Cumhur İttifakı’nın bazı bileşenlerinin seçim vaatleri arasında yer alıyor. Önümüzdeki dönemde toplumsal cinsiyet ayrımının derinleşmesi, cinsiyete dayalı iş bölümünün dayatılması tehlikesi bulunuyor. Erdoğan’ın olası bir seçim yenilgisi bu planları aksatsa da, kadın hareketinin gerçek kazanımları ancak feminist hareketin mücadelesi, toplumsal muhalefetin de bu talepleri benimsemesiyle elde edilebilir.”
BirGün, Selin Nakıpoğlu: “Cumhuriyet tarihinin en radikal sağcı, laiklik karşıtı ve kadın, LGBTİ+, çocuk düşmanı parlamentosu”
BirGün yazarı, Selin Nakıpoğlu, “Ateşe uçan pervaneler” başlıklı köşe yazısında, ülkenin, “uzunca bir süredir gerici bir dönüşümün içinden geçmekte” olduğunu, 28. dönem parlamentosu ile bu dönüşümün “en radikal sağ - en gerici politik versiyonu ile karşı karşıya” olunduğunu yazdı.
“Siyasal islam perspektifi ile kurumların yeniden yapılandırılması, geriye dönük köklü dönüşüm yaşanmasına dair çabalar iyiden iyiye yaşamın her noktasında kalıcılaşma gayreti ile sürmekte. Muktedir gün be gün ülkenin tüm ezilen yoksul halklarını, kadınları, LGBTİ+ları saldırıları ile daha da yoğun bir baskı altına almakta. Şimdi gelinen aşamada ise Yeniden Refah Partisi (YRP) ve Hüda Par’ın da TBMM’ye taşınmasıyla önümüzde cumhuriyet tarihinin en radikal sağcı, laiklik karşıtı ve kadın, LGBTİ+, çocuk düşmanı parlamentosu var.
YRP’nin Erdoğan'ı destekleme kararı karşılığında birtakım şartlar öne sürdüğü... Bu şartlar; LGBTİ+ derneklerinin kapatılması, 6284 sayılı kanunun (Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun) yürürlükten kaldırılması, nafakanın kalkması, ahlak, ahiret, maneviyat öncelikli eğitim sisteminin getirilmesi, medyada “ahlaki düzeni bozan” yayınların da ıslah edilmesi.
YRP gibi Anayasa’ya aykırı taleplerini öne süren diğer bir parti de yine Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan'ı destekleyen Hüda Par’dı... Ve 14 Mayıs’ta AKP, bu koşulları öne süren YRP’yi ve Hüda Par’ı TBMM’ye omuzlarında taşıdı. Hem de uzun süredir kadın, çocuk, LGBTİ+’lara karşı estirilen rüzgar açısından daha güçlü bir Meclis oluşturulmasının hayati önem taşıdığı bir dönemde…”
BirGün, Haydar Ergülen: “LGBTİ’leri düşman belleme, hedef gösterme, İstanbul Sözleşmesi’nden kaçma!”
Haydar Ergülen, BirGün’deki köşesinde, “Yardımcı Ders Kitabı 101: Senden büyük halk var!” başlığı altında yazdı:
“Eline Beline Diline düsturu iki biçimde yorumlanıyor. Eline, yani iline, obana, yurduna, beline, yani soyuna, evladına, diline, anadiline sahip çık anlamında. Yerinde bir yorum, kim katılmaz ki? İkincisi ise, evvelden beri bildiğimiz ve genellikle benimsenen yorum, eline sahip ol, eli uzun olma, hırsızlık yapma, çalma çırpma, kamu malını, kaynaklarını peşkeş çekme, üç kuruşa satma, yoksulun malına mülküne göz dikme, yoksuldan alıp zengine verme, yiğidi kuru soğana muhtaç etme, saraylar dikme, itibardan tasarruf et insanlıktan etme! Beline sahip ol, kimseye rızası dışında dokunma, elini sürme, 5 yaşındaki kızları evlendirip din kılıfına uydurmaya çalışma, taciz etme, açtığın okullarda, kurslarda kız oğlan küçücük çocukları yobazların eline verme, kimseye cinsel tercihinden ötürü saldırma, eşcinsel ve LGBTİ bireyleri düşman belleme, hedef gösterme, İstanbul Sözleşmesi’nden kaçma! Diline sahip ol, yalan söyleme, iftira atma, dedikodu yapma, barış, özgürlük, adalet, merhamet, eşitlik, şefkat, kardeşlik ve gönül dili dururken küfre kaçma, savaş dilini terk et, nefret dilinden kaçın, cinsiyetçi, ırkçı, ötekileştirici, ayrımcı dil kullanma!
Daha ne desin Hünkâr! Yezit olup insana eziyet, mazluma zulüm etme diyor! Bu dünyanın geçici, iyiliğin kalıcı olduğunu söylüyor, ezcümle kindar olma padişahım, senden büyük halk var diyor!”
Duvar yazarları, iktidarın, LGBTİ+’lara yönelik yaşam hakkı ihlali teşvikine varan homofobik seçim propagandasını kayda geçiriyor
Mayıs ayının Duvar yazarlarından Zafer Yörük, “İkinci tur, cihat ve cinsellik” başlıklı köşe yazısında, “Seçimlerin birinci turunda iktidar homofobiyi bir propaganda malzemesi yaparken aşırı İslamcı partilerle kadın hakları karşıtı bir ittifak da oluşturdu”ğunu yazdı.
“Türkiye’deki seçim sürecinde belirleyici role sahip üç söylem” olarak “homofobi, kadın düşmanlığı ve mülteci nefreti”ni sayan Duvar yazarı Yörük, devam ediyor: “Süleyman Soylu’nun homofobik endişesi bir yana kadın kimliği, bedeni ve (kız çocuğu) cinselliği, ‘terör bağlantısı’ iddiasıyla birlikte bu seçim kampanyasının ana unsurlarını oluşturdu.”
“İstanbul Sözleşmesi’ne dönülmeyeceği garantisi ve 6284 sayılı kadını şiddetten koruma yasasının kaldırılması Yeniden Refah Partisi tarafından şart koşulmuştu. Parti başkanı Fatih Erbakan üç arkadaşıyla birlikte milletvekili seçilmiş bulunuyor. Diğer müttefik, Hüda Par Genel Başkanı ve yeni dönem AKP Milletvekili Zekeriya Yapıcıoğlu’nun kız çocuğu evliliği hakkındaki görüşleri de programatik değer taşımaktadır: “Kaç yaşında çocuk? Neye göre, kime göre çocuk? Bazıları 15 yaşındadır ama olgun gösterir.” Vekil bey, bekar kadınların da ‘sahiplendirilmesi’ gereğine vurgu yapıyor.”
Mayıs ayı seçim sürecinde, “Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanı olarak nefret söylemini yükseltmesi”ni kayda geçiren Duvar yazarı Berrin Sönmez de, bu yaklaşımın, “LGBTİ+lara yönelik yaşam hakkı ihlalini teşvik etmek anlamına geliyor” olduğunu yazdı.
T24, Gökçer Tahincioğlu: “Ancak insanlar saldırıya uğruyor, öldürülüyor, dışlanıyor, tehlikelerle baş başa bırakılıyor”
T24 yazarı Gökçer Tahincioğlu, seçim sürecinde, “haftalardır, aylardır alanlarda Cumhurbaşkanı’ndan İçişleri Bakanı’na kadar herkes bağırıyor” diye yazdı: ““Kadınlarla kadınları, erkeklerle erkekleri evlendirecekler", "bunlar toplumuzu yıkmak istiyorlar", "LGBT’lere izin vermeyeceğiz…””
“Ailede dışlanan, kimi sokağa atılan, kimi dayak yiyen, okulda dışlanan, sokakta kovalanan, yok sayılan, öldürülmek istenen, ayrımcılıkla büyüyen, ayrımcılıkla yaşlanan, işe alınmayan, işten kovulan, ev verilmeyen insanlardan söz ediyoruz. Bütün bunlara uzunca bir liste eklemek mümkün…”
“LGBTİ’lerin neler yapıp, yapmadıklarına, bu büyük korkunun ve söylemin nedenlerine, "kimdir devlet, kimi korumak ve gözetmekle mükelleftir" sorularına girmeyeceğim…”
“Israrla seçim kampanyasını, kutuplaştırma politikasını bir kesim üzerinden yürütmek, alkış alacağını, destekleneceğini ezbere bildiğin bir konu üzerinden yürümek kolay ve efektif gelebilir. Ancak insanlar saldırıya uğruyor, öldürülüyor, dışlanıyor, tehlikelerle baş başa bırakılıyor. Tek bir kesim değil elbette…”
“Tutanaklara, kayıtlara, geçmişe bakalım. 5 Ocak 2015’te, henüz 23 yaşında, ötekinin de ötekisi olarak geçirdiği hayata, tek varlığı olan köpeğini annesine emanet ederek, annesinden, "Sakın kızma ona, baktığında beni gör" son dileğinde bulunarak veda eden Eylül Cansın konuşsun misal: “Yapamadım çünkü insanlar bana izin vermedi. Çalışamadım, bir şeyler yapmak istedim yapamadım. Anladınız mı? Bana çok engel oldular. Beni çok mağdur ettiler. Herkesi Allah ile baş başa bırakıyorum. Şu an Boğaz Köprüsü’ne doğru gidiyorum.””
T24, Çiğdem Anad: “LGBTİ+'lar ne yapmalı şimdi, vatandaşı oldukları yerde yaşama hakkı bulamıyorlarsa ölsünler mi? Başka kimler ölsün?”
T24 yazarlarından Çiğdem Anad, “LGBTİ+'lar ölsün mü, başka kimler ölsün?” başlıklı köşe yazısında, “Cumhurbaşkanı seçim zaferinin ilk konuşmasında LGBTİ+'yı yerin dibine sokmaya çalıştı. İnanın çok merak ettim ve kendisine ne yazık ki sorma ihtimalim yok” diye yazdı ve devam etti:
“Türkiye nüfusunun kaçta kaçı LGBTİ+'lı acaba? Eşcinsellik ve diğer farklı cinsel kimliklerde ne zamandır bir patlama oldu da, haberimiz yok? Cinsel kimliğini gizleyen, toplumsal demografiyi etkileyip, aile yapısını bozan LGBTİ+'ların sayısı milyonlara mı ulaştı? Herhalde ki, Cumhurbaşkanı ayağının tozuyla LGBTİ+'ya kılıçlarını çekti. LGBTİ+'lı bireyler ne yapmalı şimdi, vatandaşı oldukları yerde yaşama hakkı bulamıyorlarsa ölsünler mi? Kimin kiminle ne şekilde sevişeceğini başkası nasıl belirleyebilir acaba? Ayrıca "insanı severim yaratandan ötürü" lafını nereye koyacağız?
Başka kimler ölsün? Erkek şiddetine maruz kalan kadınlar ölsün mü? Cinsel tacize uğrayan çocuklar ölsün mü? Ege'de yaşayanlar ölsün mü? Kürtler ölsün mü? Bu toprakların bütün vatandaşlarının ve kimliklerinin memleketi tek değil mi? Herkesin yaşama hakkı var mı, yok mu?”
Evrensel, Yücel Demirer: “Siyasal homofobi, LGBTİ+’ları şeytanlaştırarak, ‘yurttaş’ı ve ‘toplumsal düzen’i dilediği gibi tanımlıyor”
Evrensel yazarı Yücel Demirer, seçim sürecinde, “iktidar temsilcilerinin saldırgan söyleminden en büyük pay LGBT+ bireylere düşüyor” diye hatırlatıyor ve “LGBT+ bireylerin hedef gösterilmesine Deniz Gezmiş ve yoldaşları hayatta olsaydı ne derdi?” diye soruyor: “Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından başlatılan çirkin söylemin en saldırgan örnekleri Süleyman Soylu tarafından veriliyor. Geçtiğimiz yıl boyunca LGBT+ yurttaşları ‘terör’ ve ‘uyuşturucu’ ile bir arada anan Soylu, seçim kampanyası sırasında...”
Saldırganlık düzeyine ulaşan cinsiyet eksenli ayrımcılığın yalnızca Türkiye ile sınırlı olmadığını belirten Evrensel yazarı Demirer, “Türkiye’nin de aralarında yer aldığı yüzünü faşizme dönmüş ülkelerde, cinsel yönelim farklarına yönelik ‘homofobik’ ve ‘transfobik’ nefret söyleminde ciddi bir artış” gözlendiğini ekledi: “LGBT+’ları yurttaştan saymayan ve özellikle seçim süreçlerinde canlandırılan bu sistemli saldırganlık, mazlum görüntüsü vermeye özen gösteriyor. Ortada aktif ve görünür bir LGBT+ hareketi olmayan ülkelerde bile LGBT+ hegemonyasından bahsediliyor. Bireylerin cinsiyet içi evlilik talebi yapmadığı ülkelerde, sanki böyle bir talep varmış gibi aile kurumunun saldırı altında olduğu iddia ediliyor. Bu pozisyondan yapılan öyküleştirmede eşcinsel kişi bir dost, kardeş, evlat, iş arkadaşı, komşu olarak değil, “anormal ve kabul edilemez” olarak yer alıyor; dışlanmaları dahası tecrit edilmeleri fikri zihinlere yerleştirilmeye çalışılıyor.”
LGBT+ bireylerin, “‘çoğunluğu’ etkilemek isteyen siyasetçiler için her zaman ‘kolay lokma’ olarak kabul edildiğini” aktaran Evrensel yazarı, “siyasal homofobi”ye vurgu yaptı: “Uzmanların ‘siyasal homofobi’ dedikleri yaklaşımın temelinde, devlet gücünü arkasına alan siyasetçilerin bu kesimi ‘günah keçisi’ haline getirerek kendi pozisyonlarını koruma niyeti olduğu biliniyor. ‘Normal’ olanı tanımlama hakkının elinde olduğunu iddia eden saldırgan bir çoğunlukçuluk, farklı cinsel yönelimli bireyi kamuoyu indinde şeytanlaştırarak, ‘yurttaş’ı ve ‘toplumsal düzen’i dilediği gibi tanımlamayı ve gücünü konsolide etmeyi hedefliyor. Bu söylemin ortak özellikleri; LGBT+ kesimin ‘norm dışı’ ve ‘elit kesim’in parçası olarak yaftalanması ve faaliyetlerinin ‘toplumsal yapıyı bozmak için dış güçler tarafından desteklendiği’nin iddia edilmesi. Özellikle yargının yürütmeye tabi olduğu, güçlü bir LGBT+ hareketinin ve medyasının bulunmadığı ülkelerde, aslında hakları tehdit altında olan LGBT+ bireyler olmasına rağmen, bu kesim suçlanıyor ve LGBT+ yurttaşlara uygulanan ayrımcılık üzerinden otoriter ihtiyaçlara uygun bir toplumsal ve siyasal iklim oluşturulmak/sürdürülmek isteniyor.”
6 Mayıs 1972 tarihinde idam edilen Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ı anan Evrensel yazarı, 51 yıl sonra, eğer hayatta olsalardı, “cinsel yönelimi farklı olduğu için ezilen bireylerin de mücadelesini destekleyeceklerinden kuşku duymuyoruz” diye ekledi.
Yerel basından gökkuşağı köşeleri
İzmir yerel basınından Ege Telgraf gazetesi köşe yazarı Ahmet Buğra Tokmakoğlu, “Yaşam tarzı” başlıklı seçim dönemi yazısında, “Her seçim döneminde olduğu gibi İzmir özelinde sıkça dile getirilen konulardan biri de ‘AK Parti’nin yaşam tarzlarına olan yaklaşımı’” olduğunu söylüyor ve devam ediyor: “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2002 seçim kampanyasında halkta önemli bir karşılık bulan liberal, özgürlükçü ve kapsayıcı yaklaşımının geçen 20-21 yılda nereye evrildiği hepimizin malumu. Yine de tarihe not düşmek ve bu değişen dille ilgili hafızamızı tazeleyebilmek için bir örnek vereceğim. 2002 seçimleri öncesi Kanal D ekranlarında yayınlanan Genç Bakış adlı programa katılan Erdoğan... ‘Eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart. Zaman zaman bazı televizyon ekranlarında onların da muhatap oldukları muameleleri insani bulmuyoruz.’ 14 Mayıs seçimleri öncesinde, 30 Nisan’da AK Parti Büyük İzmir Mitinginde konuşan Erdoğan’ın ‘Bu milletin aile kurumu sağlamdır, bu milletten LGBT’ci çıkmaz’ sözleri özgürlükçü yaklaşımın terk edildiği, insan hakları bağlamında ne kadar geriye gittiğimizi anlamamız açısından önemli.”
Ankara’dan, SonSöz gazetesi yazarı Murat Özbülbül, “LGBT Meselesi” başlıklı köşe yazısında, seçim sürecinde iktidarın, “toplumun hassas olduğunu düşündüğü konuları kaşımakta ve azınlık olduğunu düşündüğü kesimleri ötekileştirme ve hatta tabiri caizse şeytanlaştırma politikaları izlemekte” olduğunu yazdı.
“LGBT konusu da bu yönde kullanılan ötekileştirme araçlarından biridir ve başta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu olmak üzere iktidar mensuplarınca sık sık dile getirilmekte ve devamlı olarak muhalefetin LGBT destekçisi olduğu iddia edilmektedir. Bakın ben toplumun çok geniş bir kesiminin LGBT’nin ne olduğunu bile bilmediğini düşünenlerdenim ve zaten bu yüzden de şeytanlaştırma operasyonları kolay yürüyor. İsterseniz önce LGBT’nin ne olduğundan kısaca bir bahsedeyim: LGBT, birçok farklı cinsiyet ve cinsel yönelimi içeren toplulukları ifade eden bir kısaltmadır. LGBT, “lezbiyen, gey, biseksüel ve transgender” kelimelerinin baş harflerinden oluşur.”
“Çağdaş değerler ışığında insan hak ve özgürlüklerini korumak en önemli politika” diye yazan SonSöz yazarı Özbülbül, “Kişilerin cinsel aidiyetleri ve yahut da tercihleri tamamen kişisel hak ve özgürlük kapsamındadır üçüncü bir tarafın hele hele devletin cinsel kimlikler ve tercihler üzerinden hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı bir politika uygulaması hiçbir şekilde kabul edilemez” diye de ekledi.
Antalya yerel basınından Lider gazetesi köşe yazarı Mustafa Kozak, “Antalyalı Apollon” başlıklı yazısında, seçim meydanlarında söylenen “Bunlar LGBT’ci” söylemini eleştiriyor ve “LGBT denince kim bilir kimin aklına neler neler geliyor bilmiyorum” diye ekliyor.
“Hukuk fakültesi son sınıf öğrencisi bir genç kız anlattı; LGBT’nin birçok kişi tarafından PKK, FETÖ gibi bir terör örgütünün kısaltılmış ismi sanıldığını söyledi. "İnanmazsanız sokağa çıkıp sorun" dedi. LGBT kelimesi lezbiyen, gey, biseksüel ve transseksüel ya da travesti sözcüklerinin kısaltılmasından oluşuyor. Ancak LGBT diye anılan cinsel yönelimler bugün ortaya çıkmış değil. İnsanlık tarihi kadar eski dense yeridir. Mimar Sinan Üniversitesi’nde Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümünde eğitim gördüğüm yıllarda bize verilen derslerde Mısır Uygarlıklarında, Yunan uygarlıklarında bu tür ilişkilerin yaygın olduğu anlatılmıştı. Öte yandan Antalya’nın kurucusu olduğu kabul edilen Bergama Kralı 2’inci Attalos’un Kalekapısı’na heykeli dikildiği 2004 yılında “Antalya’da eşcinsel birinin heykelini istemiyoruz” denilerek eylemler yapıldığı da daha dün gibi ortada duruyor. Nitekim dönemin Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Bekir Kumbul, ''İddialar bağnazlıktır, aymazlıktır ve sığ düşüncenin eseridir'' diye açıklama yapmıştı. Tartışmalara neden olan o heykelin önünde bugün Antalya’ya gelen turistler, hatıra olarak fotoğraflar çektiriyor.”
***
LGBTİ+’lara selamı esirgemeyen, en azından homofobik nefret söyleminden medet ummayan “köşe”leri okumaya devam edeceğiz: “Hep kahır, hep kahır, hep kahır, hep kahır” nereye kadar…
Etiketler: medya