03/08/2023 | Yazar: Ali Erol

Temmuz ayı gökkuşağı “köşe”leri HaberTürk, Duvar, İleri, Cumhuriyet, Evrensel, BirGün, T24 ve yerel basın yazarlarından geldi.

LGBTİ+’lar için 2023 Temmuz ayı gökkuşağı “köşe”leri Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

LGBTİ+’lara yönelik farkındalığı ve halkın görüşlerini ölçmeyi hedefleyen bir kamuoyu araştırmasını değerlendiren HaberTürk yazarı Duygu İslamoğlu, “toplumda LGBTİ+ konusunda daha fazla bilinçlendirme ve eğitim gerektiğini” yazdı.

Duvar yazarı Zehra Çelenk, Ebrar Karakurt’lu A Milli Kadın Voleybol Takımı’nın Dünya Şampiyonluğuna gelen tepkiler üzerine, “Arzu edilen “millilik” aslında bu değil ama bir yandan da görmezden gelinemeyecek kadar güçlü bir “milli” başarı var ortada” diye yazdı.

İleri Haber yazarı Öznur Özkaya, Türkiye'nin yasal zeminde cinsel yönelim veya cinsiyet kimliği ifadelerine yer vermediğini, LGBTİ+’lara eşit davranılmadığını, bu durum insan haklarına aykırı olduğunu yazdı.

Cumhuriyet yazarı Ergin Yıldızoğlu, rejimin, LGBTİ+’lar dahil toplumun en korunaksız kesimlerini hedef alarak baskıları arttırdığını, kendisine biat etmeyen herkese sokakları, meydanları, ekranları kapattığını yazdı.

Evrensel yazarı Nuray Sancar, “LGBTİ düşmanlığına gelince… Toplumun bedenini kontrol altına almak isteyenler için iktidarın onayı olmayan toplumsal cinsiyet kalıpları bir tehlikedir” diye yazdı.

BirGün yazarları, LGBTİ+ düşmanlığının kadın haklarına da irtifa kaybettirdiğini, direnişleri bölerek kırmaya çalışan iktidarın baskılarının ancak tüm renklerle birleşerek aşılabileceğini yazdılar.

T24 yazarı Mehmet Y. Yılmaz, sanatsal kültürel etkinlikleri yasaklatmak için kendilerine “sivil toplum platformu” adını takmış yapılar hakkında, “sivil toplumu filan temsil etmiyorlar, rejimin toplum içindeki sivil görünümlü uzantıları olmaktan daha farklı bir görevleri de yok” diye yazdı.

Gökkuşağının hakkını veren, LGBTİ+’lara (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) selamı esirgemeyen, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapmayan, en azından homofobik ve transfobik nefret söylemlerinden medet ummayan Haziran ayı pozitif “köşe”leri HaberTürk, Duvar, İleri Haber, Cumhuriyet, Evrensel, BirGün, T24 ve yerel basından Elazığ Günışığı ile Eskişehir İstikbal Gazetesi yazarlarından derledik.

HaberTürk, Duygu İslamoğlu: “Toplumda LGBTİ+ konusunda daha fazla bilinçlendirme ve eğitim gerekli”

HaberTürk yazarı Duygu İslamoğlu, “LGBT ile ilgili yapılan kamuoyu araştırmasına göre yolumuz uzun” başlıklı yazısında, “LGBT topluluğu ile ilgili görüşleri inceleyen araştırmanın sonuçları”nın, “LGBTİ+ haklarına yönelik genel algının ve anlayışın oldukça karmaşık ve çoğunlukla yanıltıcı olduğunu ortaya koyduğunu” yazdı.

“LGBTİ+ topluluğunu destekleyen ve haklarını insan hakları bağlamında değerlendiren bir bakış açısıyla bu sonuçları yorumladığımızda, ülkemizde LGBTİ+ hakları ve genel algının acilen iyileştirilmesi gerektiği sonucuna ulaşıyoruz. Bilgi eksikliği ve yanıltıcı algılarla mücadele etmenin ve toplumdaki LGBTİ+ bireylere yönelik kabul ve anlayışı arttırmanın önemi bu araştırma ile bir kez daha vurgulanmış oluyor.”

“Halkın çoğunluğu LGBTİ+’ları “anlamıyor”” ara başlığıyla devam eden HaberTürk yazarı, “LGBTİ+ topluluğuna yönelik farkındalığı ve bu konuda halkın görüşlerini ölçmeyi hedefleyen araştırma, NG Araştırma tarafından gerçekleştirildi” bilgisi veriyor ve ekliyor: “Araştırma, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği çeşitliliğini temsil eden LGBTİ+ terimine olan genel bilincin ve halkın bu konudaki düşüncelerinin anlaşılması üzerine odaklandı.”

“Araştırmadan çıkan sonuçlar, toplumun geniş bir kısmının LGBTİ+ kavramını anladığını gösteriyor. Katılımcıların %75'i, LGBT teriminin ne anlama geldiğini bildiklerini ifade etti. Bu bilgi, toplumda LGBTİ+ konusunda genel bir bilinç düzeyinin olduğunu gösteriyor.”

“Ancak konu, LGBTİ+ topluluğuna olan genel tutumlara geldiğinde, sonuçlar karmaşık bir tabloyu işaret ediyor. Katılımcıların %45'i LGBTİ+ topluluğuna karşı olduğunu belirtirken, %31'i ne desteklediklerini ne de karşı olduklarını ifade etti. Diğer yandan, %24'lük bir kesim, LGBTİ+ topluluğundaki bireylerin yaşam tercihlerine saygı duyduklarını belirtti.”

“Bu araştırmanın sonuçları, toplumda LGBTİ+ konusunda daha fazla bilinçlendirme ve eğitim gerektiğini işaret ediyor. Ayrıca, LGBTİ+ topluluğunun haklarına ve yaşam tercihlerine daha fazla saygı duyan bir toplum için atılması gereken adımların belirlenmesinde de kilit bir rol oynayabilir.”

Duvar, Zehra Çelenk: “Arzu edilen “millilik” aslında bu değil ama bir yandan da görmezden gelinemeyecek kadar güçlü bir “milli” başarı var ortada”

Duvar yazarı Zehra Çelenk, “Buz da olsan erime: Dünyayı kaldıran kadınlar” başlıklı yazısında, “A Milli Kadın Voleybol Takımı’nın Milletler Ligi finalinde Dünya Şampiyonu olması, ataerkinin kalesi sayılan spor tarihimizdeki en büyük birkaç başarıdan biri” diye yazdı.

“Takımın başından beri hem “haylaz çocuğu” hem de hiç inkara yeltenmediği farklı cinsel kimliğiyle öne çıkan “yıldızı” Ebrar, “milli” takımın yabancı güçlü oyuncusu Vargas ve İtalyan erkek koçlar kadın gücünün damga vurduğu bu başarıya hem karma hem de uluslararası bir nitelik kazandırıyor. Burada da kız okulları, kadın hastaneleri gibi giderek daha açık hale gelen ajandalarla kadınlarla erkekleri ayırıp kadını “ev alanına” hapsetmeye çalışan zihniyetle çelişen çok öğe var. “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur”dan kadınla erkeğin bedensel bir faaliyet alanında uzun süreler beraber çalışmasına, LGBTI+ varlığına ve en nihayetinde de kadınları dört duvardan çıkarıp dünyayı kaldıran bir güç haline getiren başarıya kadar pek çok tehdit var. Arzu edilen “millilik” aslında bu değil ama bir yandan da görmezden gelinemeyecek kadar güçlü bir “milli” başarı var ortada.”

“Öte yandan “filenin sultanları”nın haylazı Ebrar şu tweeti atınca Yeni Akit tarafından “milli utancımız” diye damgalanıverdi: “Boynumda bana yargı yükleyenlerin utançlarından yapılma mücevherler yani altın madalya.” Yeni Akit’e göre “eşcinsel, sapkın Ebrar Karakurt”un bu mesajı milli başarının değil ancak milli bir utancın sembolü olabilirdi. Ardından Melih Altınok Sabah’taki yazısıyla “Filenin Sultanları bir Ebrar’a kurban gitti” diyerek linci destekledi, sonra sapkınlığa karşı muhafazakar haykırışlar art arda geldi; taşlar yerine oturmuş oldu.”

“Altınok öyle değilmiş gibi yapıp cinsel kimliğine giydirdiği yazısında Ebrar’ı kimse sormadan cinsel yönelimini açık ederek (yani kendisi gibi olarak) başlattığı tartışmalarla koca milli voleybol takımını “bir ergenin kimlik arayışlarına, bunalımlarına” kurban etmekle itham etmiş oluyor. Ebrar’ın haylazlığı da çıkışları da başka bağlamda tartışılabilir belki ama bir takımda bir erkek bu şekilde “parlasa” hiç de ergenlik bunalımıyla falan yaftalanmayacağı çok açık, değil mi? Kimliği “bunalıma” (bir nevi hastalık demeye ramak) indirgeyen bu sözler Sabah’ın daha bir ay önce sanatçıları “LGBT terörü”nü yaymakla yaftaladığı yaklaşımla gayet uyumlu. Çünkü artık Elidor reklamının yapılabildiği iki yıl öncesinde değiliz. Kız çocuklarını babaları hatta dedeleri yaşında adamlarla evlendirmenin önü açılmaya çalışılırken aynı kız çocuklarının kendi yaşlarındaki erkek çocuklarıyla aynı okula gitmelerinin açıktan engellenmeye çalışıldığı bir dönemdeyiz. O günlerin tartışılabilir haylazı Ebrar’ın kimliği şimdinin öcüsü.”

İleri, Öznur Özkaya: “Herkese eşit davranılması ilkesi hayata geçirilmeli. Zira mevcut durum insan haklarına aykırı”

İleri Haber yazarı Öznur Özkaya, “Ne garip! En iyi davrandıklarım bugün en çok incitenler beni...” başlıklı yazısında, “LGBTİ+lar ayrımcılığa ve şiddete maruz kalıyor; çalışma hayatında cinsel yönelim ayrımcılığı devam ediyor; mesai arkadaşı tarafından şikayet ediliyor, yaşam hakları korunmuyor; failler cezasız kalıyor; "genel ahlak" ile LGBTİ+’ların cezalandırılması devam ediyor; transfobik suçlular "haksız tahrik" bahanesiyle korunuyor” diye yazdı.

“Türkiye'de lezbiyen, gey, biseksüel, transgender (LGBT) bireyler, diğer yurttaşlara göre dezavantajlı durumdadır. Çünkü Türkiye, eşcinsel ilişkileri tanısa da yasal zeminde cinsel yönelim veya cinsiyet kimliği gibi bir ifadeye yer vermez...

LGBTİ+'lar ayrımcılığa ve şiddete maruz kalıyor; çalışma hayatında cinsel yönelim ayrımcılığı devam ediyor; yaşam hakları korunmuyor; failler cezasız kalıyor; "genel ahlak" ile LGBTİ+’ların cezalandırılması devam ediyor; transfobik suçlular "haksız tahrik" bahanesiyle korunuyor; TSK hâlâ eşcinselliği "hastalık" olarak görüyor. T.C. Anayasası, Türk Ceza Kanunu, Medeni Kanun, Kabahatler Kanunu gibi kanunlar ile çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında uygulanan yönetmeliklere dâhil olan "genel ahlak", "kamu ahlakı", "müstehcenlik", "iffetsizlik" ve "yüz kızartıcı suçlar" gibi muğlâk ifadeler varlığını koruyor ve LGBTİ’ların aleyhine yorumlanmaya devam ediliyor.”

“BM Genel Kurulu’nun 18 Aralık 2008 tarihli, cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliği her ne olursa olsun insan haklarının her insan varlığına yönelik eşit şekilde uygulanmasını gerektiren herkese eşit davranılması ilkesi hayata geçirilmeli. Zira mevcut durum insan haklarına aykırı...”

Cumhuriyet, Ergin Yıldızoğlu: “Rejim kendisine biat etmeyen herkese sokakları, meydanları, ekranları kapatıyor”

Cumhuriyet yazarı Ergin Yıldızoğlu, “Baskılar yoğunlaşıyor” başlıklı yazısında, seçimlerin ardından, rejimin, “Öncelikle, kadınları, çocukları, LGBTİ+ bireyleri (toplumun en korunaksız kesimlerini) hedef alarak” baskıları arttırdığını yazdı.

“Kadınlı erkekli, siyasal İslamcı bir güruh, İBB’nin Feshane’de düzenlediği resim sergisini “Ecdat yadigârı mekânda; paganizm, LGBT, ahlaksızlık vb. her türlü din düşmanlığı var, milli manevi değerlere hakaret ediyor” iddialarıyla üç kez bastı. Siyasal İslamın kitlesi artık, “öteki”nin değerlerini yok etmek amacıyla sokağa inmeye başlamıştır.

Eskişehir Odun Pazarı’nda, halkı LGBTİ+ bireyleri öldürmeye çağıran broşürler dağıtılması üzerine yapılan suç duyurusuna savcılık takipsizlik kararı verdi.

Adana LGBTİ+ Onur Haftası kapsamında yapılmak istenen “vegan piknik” ve basın açıklaması Adana Valiliği tarafından yasaklandı, polis saldırdı, çok sayıda tutuklama gerçekleşti. Balıkesir Sivil Toplum Platformu adlı bir siyasal İslam örgütü yine “milli değerler” gerekçesiyle itiraz etti. Belediye de Aroma Terapi Festivali’ni ve Hande Yener konserini (Yener LGBTİ+ bireyleri, desteklemişti) yasakladı. Rejim kendisine biat etmeyen herkese sokakları, meydanları, ekranları kapatırken bir tarikat şeyhinin cenazesine katılım için THY ek seferler koyuyor, katılım siyasal İslamın gövde gösterisine dönüşüyordu.”

Evrensel, Nuray Sancar: “Toplumun bedenini kontrol altına almak isteyenler için iktidarın onayı olmayan toplumsal cinsiyet kalıpları bir tehlikedir”

Evrensel yazarı Nuray Sancar, “Kadının, çocuğun, LGBTİ’nin bedeni” başlıklı yazısında, “Küçüklerin bedeni üzerindeki ahlaksız tahakküm; medeni hakların, emek ve kadın kazanımlarının, artık pahalıya mal olan ‘yurttaşlık’ normlarının altını oyuyor” diye yazdı.

“Erbakan ve benzerlerinin kızları okuyup akademik kariyer yapabilir, baba şirketlerini veya maddi varlığını yönetebilecek donanımı edinebilir, yoksulun çocuğu el eline muhtaç ve zaten mülksüz, eğitimsiz, çalışma hayatından kopuk, bir bakım emeği neferi olarak ömrünü doldurabilir. En büyük şükrü de bu düzende hayatta kalmak olur.”

“LGBTİ düşmanlığına gelince… Toplumun bedenini kontrol altına almak isteyenler için iktidarın onayı olmayan toplumsal cinsiyet kalıpları bir tehlikedir. Fakat şunu da hatırlayalım; Taliban ülkesindeki erkek çocukların ‘baça bazi’ olarak kurban edilmesinde kendi kızlarını Katar’da okutan LGBTİ düşmanı babanın kaşesi var. Kız çocuklarının hayatta kalmak için erkek kılığında dolaştırıldığı fakat yoksul erkek çocukların fuhuşa zorlandığı sistemin bekçisi o.

Siyasal İslam’ın tedrisatında kendi geleceğinin garantisini gören rantiye burjuvanın cenneti yoksulun cehennemindedir. Fatih Erbakan’ın; içinde 380 cinsel saldırının yaşandığı, 10 kız çocuğunun tacize maruz kaldığı kedicikler cumhuriyetini kuran Adnan Oktar’ı çocuk yaşta evliliklerle birlikte savunması; kadına karşı şiddeti önleyen 6284 sayılı Yasa ile LGBTİ’ye düşman olabilmesi aynı cümlede bu yüzden mümkündür.”

BirGün yazarları: “İktidarın bölerek kırmaya çalıştığı direnişi tüm öteki renklerle birleşerek aşabiliriz”

BirGün gazetesinden Dilek Bulut, “21. Onur Yürüyüşü’nün ardından: Gökkuşağının “karnaval kahkahası”” başlıklı yazısında, “LGBTİ+’lar baskının somutlaştığı, varlıklarının taşlanacak şeytanlara dönüştürüldüğü, nefretin görünür olduğu mitingler, devletin tüm ideolojik araçları ile saldırısına rağmen varoluşlarına ve onurlarına sahip çıkarak Türkiye’de 21. kez yürüdüler” diyor.

“Dünyada 1969’dan beri onurlu bir yaşam, cinsel yönelim ve kimlikleri için aşağılanmamak, öldürülmemek, ayrımcılığa uğramamak, eşit ve özgür yurttaşlar olarak yaşamak için varlıklarında buldukları onurla yürüyorlar.”

“Gökkuşaklarınızı alın rengarenk ve hep beraber onurlu bir yaşam için kadınlarla, işçilerle, issizlerle, LGBTİ+’larla, sanatçılarla, gazetecilerle toplumun tüm ötekileştirilen baskı altın alınanlar, tüm renkleri ile mücadele edenler yan yana gelelim hep birlikte dayanışma duvarları örelim. Mücadelenin tek bir hattı yok. Baskı, tahakküm ve şiddetin sıradanlaştığı, hukukun sadece yazılı bir metin haline geldiği bu anda “kararlıyız, dayanışmayı büyüterek, saldırıya uğrayan her mevzide birleşerek direneceğiz”. İktidarın bölerek kırmaya çalıştığı direnişi ancak tüm öteki renklerle birleşerek aşabiliriz.”

BirGün yazarı Yasin Durak, “Filenin sultanları” başlıklı yazısında, “Bugüne kadar LGBTİ+ düşmanlığıyla yapılan ne olduysa aynı anda kadın haklarının da irtifa kaybetmesiyle sonuçlandı”ğını yazdı.

T24, Mehmet Y. Yılmaz: “Sivil toplumu filan temsil etmiyorlar, rejimin toplum içindeki sivil görünümlü uzantıları olmaktan daha farklı bir görevleri de yok”

T24 yazarı Mehmet Y. Yılmaz, “Türk Taliban’ı iş başında!” başlıklı yazısında, “Kendilerine “Balıkesir Sivil Toplum Platformu” adını yakıştırmış bazı dernekler”in, festivallerin yasaklanmasını istemelerini ele alıyor ve “Taliban ve IŞİD benzeri bir zihniyetin Türkiye temsilcileri” olduklarını söylüyor.

“Aralarında TÜGVA gibi kamu kaynaklarından beslenen vakıflar, MÜSİAD gibi “iş adamları”, İlim Yayma Cemiyeti filan bulunan 25 dernek. Ortak özellikleri Erdoğan rejiminin destekçisi olmaları. Kendilerine “sivil toplum kuruluşu” yakıştırması da yapıyorlar ancak devletle ve doğrudan iktidarla iş tuttukları, fonlarından yararlandıkları da bir gerçek. Yani aslında sivil toplumu filan temsil etmiyorlar, rejimin toplum içindeki sivil görünümlü uzantıları olmaktan daha farklı bir görevleri de yok. Festivallerin yasaklanmasını istemelerinin nedeni olarak ileri sürdükleri gerekçe “gençliğin ahlakını bozarak isyan ve başkaldırıya yönlendirmesi.” Kendileri gibi giyinmeyen, kendileri gibi olmayan herkesi “ahlaksız” diye yaftalayan bir güruh bunlar.”

“Gençlik festivallerini yasaklattılar, konserlere, tiyatrolara engel oldular. Bunu yaparken de devletin valilerini, kaymakamlarını arkalarına alabildiler. O bürokratların bazıları ödüllendirilerek seçimden sonra terfi de etti. Yani önlerinde amaçlarına ulaşmak için izleyebilecekleri örnekler var. Onun için genel bir yasak beklemeyin ama illerde, ilçelerde tarikatların ve bu sözde STK’ların talepleriyle festivallerin, konserlerin, açık hava eğlencelerinin yasaklanacağını görmeye de hazır olun. Erdoğan’ın kendisini iktisatçı zannetmesinin ağır ekonomik sonuçlarını yaşıyoruz. Bu sıkıntılı dönemden geçerken rejimin sarılabileceği tek şey kültür savaşını kızıştırmak. Bu yolla tabanını kontrol edebileceğini, pahalılığı unutturabileceğini son seçimlerde bir kez daha gördü. Bu STK görünümlü kuruluşların böyle taleplerle ortaya atılıp, kültür savaşının ateşini harlamak istemeleri tesadüf değil.”

T24 yazarı Yılmaz, Temmuz ayından, “Siyaset de artık izne tabi” başlıklı yazısında ise “Feshane'deki serginin kaldırılmasını isteyenlerin "bir grup aşırılıkçıdan ibaret" olmadığını artık biliyoruz” diyor ve AKP'nin, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi Grup Sözcüsü Murat Türkyılmaz'ın serginin kaldırılmasını isteyen açıklamasını hatırlatıyor ve devam ediyor: “Yaşam biçimlerine müdahale ve kendi yaşam biçimini dayatmaya yönelik bu girişimin resmi bir devlet politikasına dönüşmekte olduğunu görmek gerek. AKP Grup Sözcüsü çok açık konuşuyor: "(Feshane) Siyasal mesajlar içeren bir araç ve ahlaki açıdan ortalama bir Türk insanını ve ailesini rahatsız edecek eserlerin sergilendiği bir organizasyona ev sahipliği yapmıştır." Gördüğünüz gibi "siyasal mesajlar" vermek beylerin iznine bağlıymış. "Siyasetin" izin konusu olduğu rejimlere ne isim veriyorduk? "Ortalama bir Türk insanın ve ailesini" neyin rahatsız edeceğine de artık iktidar partisi karar veriyor. Neyi izleyip, neyi izlemeyeceklerine vatandaşlar mı karar verecek, "ortalama" adına konuştuğunu iddia eden iktidar politikacıları mı? Günün birinde "ortalamanın" ne olacağına karar verecek olan değişirse ne olacak?”

Yerel basından, Nefret ve Ayrımcılık Suçuna cinsel yönelim ayrımcılığını da dahil eden köşeler

Elazığ yerel basınından Günışığı gazetesi yazarı Av. Furkan Aktı, “Nefret ve Ayrımcılık Suçu” başlıklı yazısında, cinsel yönelim gerekçesiyle ayrımcılığı da saydı. Avukat köşe yazarı, köşesinde, TCK’nın 122. maddesinde tarif edilen Nefret ve Ayırımcılık Suçunu ele aldı.

Eskişehir yerel basınından İstikbal gazetesi yazarı Gürcan Banger, “Ayrımcılık: Ben, biz ve öteki” başlıklı yazısında, ayrımcılığın, “kişi veya grupların sosyal, ekonomik, siyasal, kültürel, cinsel veya günlük yaşam tercihleri nedeniyle; bir insan ve yurttaş olarak kişinin yaşam alanlarından dışlanması” üzerine gerçekleştiğini yazdı.

“Ayrımcı, öncelikle karşısındaki kişinin veya grubun kendi dünyaya bakışı ile uyumlu olup olmadığını anlamaya çalışır. Eğer kendi kültürü, ideolojisi veya kabulleri ile çelişik bir durum varsa, karşısındakini ortamdaki mal ve hizmetlerden mahrum etmeye yönelir. Dolayısıyla ayrımcının kendi bakışına göre ‘geçer not’ alan düşünce ve davranışlar yaşam hakkı bulurken, diğerleri mahkûm edilir. Çoğu zaman erkeklere oranla kadınlar, beyazlara oranla renkli tene sahip olanlar, ulus-devletin kabul edilen milliyetine göre diğer etnik kökenli gruplar, yaygın cinsel kabule oranla farklı cinsel tercihleri olanlar, zenginlere oranla yoksullar, belli bir dine mensup olanlara göre ateistler veya agnostikler, çoğunluk siyasal görüşe göre azınlıkta kalanlar, gelenekçilere göre yenilikçiler, sosyal yaşamın hemen her olası alanında ayrımcılığa maruz kalırlar.”

***

LGBTİ+’lara selamı esirgemeyen, en azından homofobik nefret söyleminden medet ummayan “köşe”leri okumaya devam edeceğiz: “Hep kahır, hep kahır, hep kahır, hep kahır” nereye kadar…


Etiketler: medya
İstihdam