17/03/2021 | Yazar: Yıldız Tar

LGBTİ+ düşmanı nefret kampanyaları sonucu açılan Boğaziçi sergi davasının ilk duruşmasında neler oldu?

“LGBTİ üyesi misiniz?” – Boğaziçi sergi davasında yaşananlar… Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Fotoğraf: Duruşma öncesi basın açıklaması, Yıldız Tar / Kaos GL

Boğaziçi Üniversitesi’nde anonim olarak toplanan eserlerin yer aldığı serginin LGBTİ+’lara nefret söylemiyle hedef gösterilmesi ve iki öğrencinin tutuklanmasının ardından açılan davanın ilk duruşması bugün görüldü.

Çağlayan adliyesindeki İstanbul 21’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada mahkeme bir buçuk aydır tutuklu olan öğrenciler Selahattin Can Uğuzeş ve Doğu Demirtaş’ın tahliyesine karar verdi.

Hakimin yargılanan 7 öğrenciye tek tek “LGBTİ üyesi misin” sorusunu yöneltmesinin damga vurduğu duruşmada yaşananlar şöyleydi:

Duruşma öncesi adliye polis ablukasına alındı

*Polis, duruşma öncesinde adliye çevresini abluka altına aldı. Zırhlı polis araçları ve çevik kuvvet polisleri adliyenin çevresindeydi. Mahkemenin bulunduğu koridorda da polisler görevlendirildi.

*Polis, duruşma öncesi yapılacak basın açıklamasını da engellemeye çalıştı. Milletvekillerinin araya girmesi sonucu polis ablukası altında açıklama yapıldı. Açıklamaya Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Hüda Kaya ve bağımsız Milletvekili Ahmet Şık da katıldı.

*Öğrenciler açıklama boyunca “Velev ki ibneyiz alışın her yerdeyiz,” Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganları attı, arkadaşlarının serbest bırakılmasını talep etti.

*Açıklama yapan oluşumlardan biri de İstanbul Onur Haftası oldu. Açıklamada İstanbul Onur Haftası, öğrencilerin “halkı kin ve düşmanlığa teşvik” iddiasıyla yargılandığına dikkat çekti ve şunları söyledi: “Toplumu kışkırtanlar da, bugün arkadaşlarımızı yargılarken LGBTİ+’ları ve Müslümanları birbirlerine karşıt iki grup gibi gösterenlerdir.”

*Duruşma salonuna az sayıda kişi alındı. Duruşmayı izlemek için HDP İstanbul Milletvekili Hüda Kaya, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekilleri Sera Kadıgil ve Ali Şeker ile CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, bağımsız İstanbul Milletvekili Ahmet Şık da salondaydı.

*Duruşmayı ABD, İsveç ve Almanya elçiliklerinden görevliler de takip etti.

*Basın mensuplarının bir kısmı ve gözlemciler duruşmayı kapının önünden ve ayakta takip etmek durumunda kaldı. Gazeteci ve gözlemciler duruşma boyunca mikrofon sisteminden dolayı duyma zorluğu yaşadı.

*Hakim, sanıkların avukatlarını üç kişiyle sınırlandırdı. Ardından tutuklu öğrenciler Doğu Demirtaş ve Selahattin Can Uğuzeş ve tutuksuz yargılanan beş öğrencinin kimlik tespiti yapıldı. İddianame okundu.

*Avukat Levent Pişkin söz alarak iddianamenin iade edilmesini talep etti. Talebi reddedildi.

*Avukatlar ayrı ayrı beyanlarında Yeni Şafak, Diyanet İşleri Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı ve medyanın öğrencileri "LGBTİ sapkınları" diyerek hedef gösterdiğini anlattı. Soruşturma, "halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama" iddiasıyla açılmışken, iki öğrenci "halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" iddiasıyla tutuklanmasını eleştirdi.

*Avukatlar delil olarak gösterilen görüntülerin belirsiz olduğunu, tutuklama kararının hukuki değil siyasi olduğunu, hedef göstermelerin ardından iki öğrencinin tutuklanmasını eleştirdi ve mahkemeye “Yatarı 6 ay olan bir suçun nasıl bir ağırlığı olabilir ki tutuklandılar? Kendi ayaklarıyla ifade vermeye gittiler, nasıl bir kaçma şüphesinden bahsedilebilir? Delil karartma şüphesi deniyor ama deliller sosyal medya ve tanık beyanları. Nasıl karartılabilir ki?” sorularını da yöneltti.

“Tutuklama haberini TRT’den öğrendik”

*Avukatların aktarımlarına göre, Doğu ve Selahattin, tutuklamadan sonra cezaevine götürülürken sözlü homofobik tacize de maruz bırakıldılar. Avukatlar bu duruma ilişkin şöyle dedi: "LGBTİ sapkını" diyerek hedef gösterip tutuklattınız. Hedef gösterilen müvekkillerimiz oldu. Devlet insanları hedef gösterdi.

*Tutuklu yargılanan Doğu Demirtaş savunmasında şöyle dedi:

“Polis bize gaz ve plastik mermiyle saldırdığı için barışçıl bir eylem yapmak istedik ve eylemi sergiyle devam ettirmeye karar verdik. Resim anonim bir eser. Hiçbir kesim ve kişiyi aşağılamak, kin ve nefrete sevk etmek gibi bir amacım yok.”

* Demirtaş’tan sonra savunma sırası tutuklu yargılanan Selahattin Can Uğuzeş’e geçti. Uğuzeş, “Buraya gelen eserler bir seçmeye tabi tutulmadı. 300-400 kadar eser geldi. Sergiden eve döndüğümde arkadaşlarım polis tarafından arandığımı söyledi. Ben de Vatan Caddesi’ndeki emniyet müdürlüğüne gittim. Orada resimle ilgili sorular soruldu. Sonra resmi ben ve Doğu’nun astığının yazılı olduğu bir tutanak imzalatmaya çalıştılar bana. Savcılıktan tutukluluğa sevk edilmeden bu haberi TRT’den öğrendik.”

*Yargılanan öğrencilerden biri savunma yaparken resmin nerede olduğunu bilmediğini söyledi. Bunun üzerine hakim “Kayıp resim bu muydu” diyerek ayağa kalktı ve dava konusu görseli açarak gösterdi.

“İddianamede eşcinselliğin yasak ve haram olduğu söylenerek suç işlendi”

*Av. Levent Pişkin, “Bu iddianame, iddianame vasfını taşımıyor. Kadı rejimi altında yaşıyorsak önden bildirsinler. İslami inancın bir yorumuna dayalı değerlendirme yapılmış. Eşcinselliğin haram olduğunu söyleyerek suç işlendi” dedi ve iddianamedeki homofobiyi eleştirdi. Pişkin, güvenlik görevlisi olan kişilerin tanık beyanlarının da geçerli olmadığını, “Olmadığı yerde yaşananlara ilişkin tutanak tutulmuş. Bu evrakta sahteciliktir. Bu sergi rektörlüğün iznine tabidir hatta üniversite mezunlarına davetiye dahi düzenlemiştir” dedi. Av. Pişkin, Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu kararlarını ve ifade özgürlüğünü de hatırlatarak öğrencilerin yargılandığı TCK maddelerinin azınlıkları korumak için olduğunu söyledi ve ekledi: “Onların ifade özgürlüğünü ihlal etmek için değil.”

*Av. Pişkin, kamu güvenliğini tehlikeye atanın sergi ve müvekkilleri olmadığını, hedef gösteren Yeni Şafak gazetesi olduğunu da vurguladı. Ardından sosyal medyadan Kabe resimli bir pastanın kesilip yendiği ve Üsküdar’da Kabe maketi yapıldığına ilişkin görselleri göstererek, “Bu ülkede Kabe’yi yeyip paylaştılar ve sorun olmadı. Kabe’nin görünmediği bir görsel neden ve nasıl sorun oldu?” diye sordu.

“Kin ve düşmanlık yayan öğrenciler değil, Yeni şafak ve devlet yetkilileri”

*Av. Deniz Yıldız, iddianamenin Yeni Şafak haberiyle başladığını hatırlatarak, “Bir sosyal medyaya girilse kin ve düşmanlığı kimin yaydığı görülecek. Kin ve düşmanlık yayan öğrenciler değil, Yeni şafak ve devlet yetkilileri. Üniversite içinde bahçede sergilenen ve ardından hedef gösterilen bir eser var. Açık ve yakın tehdit nasıl oluşuyor?” dedi. Av. Yıldız, AİHM ve AYM kararlarını da hatırlatarak, “Barışçıl protesto haktır” dedi.

*Av. Yıldız, öğrencilerin sınavları devam ederken tutuklandığından bahsedip, eğitim haklarının alenen ihlal edildiğini de vurguladı.

“Bu iddianamenin ceza hukuku açısından anlamı yoktur”

*Av. Akın Hürtaş ise, “Savcılık iddianamede maddi bulgu tespit edemediği için kendince yorum yapıyor fakat bu yorum hukuki değil. İslam dinince eşcinselliğin yasak ve haram kabul edilen dediği cümlenin hukuki dayanağı nedir? Eğer savcılık hukuki dayanağı boşverin İlahiyata bakın diyorsa da ben baktım” diyerek İslam dinindeki görüşler üzerinden iddianameyi eleştirdi. “Bu iddianamenin ceza hukuku açısından anlamı yoktur. Öte yandan İlahiyat açısından da bir anlamı yoktur” dedi.

“Buradan çıktığımda can güvenliğim var mı bilmiyorum”

*Yargılanan Güzel Sanatlar Kulübü'nden bir öğrenci savunmasında, “Uzun zamandır ev hapsindeyim. Biz 4'ünde kayyum rektör istemediğimize dair buluşma gerçekleştirdik. Fotoğrafçıydım ve travmatik anları çektim. Ardından başka bir buluşmada bize yapılanların insani hiçbir yanı yoktu, arkadaşlarımıza tazyikli su sıkıldı. Bunlar üzerine bir sanat festivali yapmayı hayal ettik. Orantısız polis şiddeti ve kayyum atanmasıyla birlikte barışçıl bir şekilde sanat festivali yapmak istedik. O eserin kim tarafından yapıldığını bilmiyoruz. Sergilendikten hemen sonra twitter a sızdırıldı. Ardından Yeni Şafak’ta haber oldu. Yeni şafaktaki o metin haber değil, düpedüz hakaretti. Buradan çıktığımda can güvenliğim var mı bilmiyorum. O kadar hedef gösterildik ki. Biz 400 kadar eseri ağırladığımız barışçıl bir sergi yapmak istedik. Protestomuzun sebebi akademinin özerkliğini savunmaktır. İyi hissetmiyoruz, güvende hissetmiyoruz, psikolojimiz zedelendi” dedi.

*Av. Doğuşcan Aygün, “Düşünce ve ifade özgürlüğü ihlal edilmiştir. Müvekkilim ve diğer sanıkların toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı da engellendi” dedi. Av. Yağızcan Veli ise, bir kez daha öğrencilerin siyasi iktidar tarafından hedef gösterildiğini, fiziksel ve psikolojik her türlü baskıya uğradıklarını vurguladı.

“LGBTİ üyesi diye bir şey yoktur, kriminalleştiriyorsunuz”

*Hakim yargılanan tüm öğrencilere tek tek “LGBTİ üyesi misiniz” diye sordu. Bunun üzerine Av. Levent Pişkin söz alarak, “LGBTİ üyesi diye bir şey yoktur. Kriminalleştiriyorsunuz. Ben şahsen LGBTİ üyesiyim ama gey olanından. Hepsi birden olamam. Üye de olunacak bir şey değil. Duruşma başından beri bu soruyu soruyorsunuz. Bu soruyu soramazsınız. LGBTİ üyesi diyerek LGBTİ+ kimlikleri kriminalize edemezsiniz. Yargılamayla alakası nedir” dedi. Ardından hakim, “Ben LGBTİ nedir yeni duydum zaten. Bu serginin LGBTİ organizasyonu olup olmadığını soruyorum. Cevap vermeme hakkına sahipsiniz” ifadelerini kullandı. Av. Pişkin bunun üzerine hakime lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseksin ne demek olduğunu açıkladı. Hakim, bir sonraki öğrenciye bu sefer, “Peki bu sergi LGBTİ çatısı altında mıydı” diye sordu.

*Yargılanan bir diğer öğrenci, “Müslümanım ve bu eserin kimseyi nasıl rahatsız edebileceğini anlamıyorum” dedi. Av. Levent Pişkin, “Eşcinsel bir avukat olarak size söylemek isterim ki en başından itibaren LGBTİ+’lara karşı bir nefret kampanyası yürütüldü. Müvekkilim Müslüman, ben eşcinselim. Kim kime karşı tahrik edildi? Müslüman eşcinseller de vardır. Müslüman olmakla LGBTİ+ olmak neden ve nasıl birbirine karşı olsun? Bu karşıtlığı öğrencileri hedef gösterenler yaratmaya çalışıyorlar” dedi.

“Hedef göstermeler sonucu BÜLGBTİ+ kapatıldı”

*Av. Hatice Demir ise yargılamanın hukuksuzluğunu, “Biz uzunca süre sadece bilgilerine başvurulacağını düşünüyorduk. O kadar hukuktan yoksun bir süreç ki müvekkillerimize hiçbir şey diyemiyoruz. Müvekkilim neden burada? Eserin kaybolmasına ilişkin tutanakta imzası olan özel güvenlik görevlisi tanık, benim müvekkilim ise sanık. Sayın Savcı neden o tutanağa imza atan güvenlik görevlisi tanık da imza atan müvekkilim sanıktır? Hukuk nosyonunu yitirmiş bir süreç var” ifadelerini kullandı.

*Av. Demir de öğrencilere “LGBTİ üyesi misiniz” sorusunun yöneltilmesini şu ifadelerle eleştirdi: “Kişilere LGBTİ+ özne olup olmadığını veya LGBTİ+ kulübüyle alakası olup olmadığını sordunuz. Öğrencilerden herhangi birinin LGBTİ+ özne olup olmamasının ya da LGBTİ+ kulübü üyesi olup olmadığının bu davayla alakası yok. Ama merak ediyorsanız bütün bu hedef gösterme süreci sonucu Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü hukuksuzca kapatıldı. Ve buna itirazımızı da ettik.”

*Mahkeme, Selahattin Can Uğuzeş ve Doğu Demirtaş’ın tahliyesine karar verdi. Bir sonraki duruşma 5 Temmuz günü saat 14:00’te yapılacak.

İddianamede neler yer alıyor?

Savcılık, 2'si tutuklu 7 öğrenci hakkında “Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme” suçlaması ile 1'er yıldan 3'er yıla kadar hapis istemiyle iddianame düzenledi.

İçişleri Bakanı, İstanbul Valiliği, Diyanet İşleri Başkanı, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve CHP Parti Sözcüsü’nün hedef gösterdiği öğrencilere ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosunca hazırlanan iddianamede suçlama olarak "Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme" yer aldı.

Soruşturma, "halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama" iddiasıyla açılmışken, iki öğrenci "halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" iddiasıyla tutuklanmıştı.

İddianamede Yeni Şafak gazetesinin “haberi” üzerine soruşturma başlatıldığı ve yine bu soruşturma kapsamında Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nün polis tarafından arandığı da yer alıyor.

Savcılık iddianamede ayrıca, “İslam dini literatüründe yasak ve haram olarak kabul edilen eşcinsellik ve benzeri cinsel yönelimlere dair imgeler”, “LGBTİ+ olarak anılan bir sosyal kesim ve Türk toplumunun büyük bir çoğunluğunu oluşturan Müslüman vatandaşlar açısından halkın sosyal sınıf bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini diğer kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa tahrik edici nitelikte olduğu” ifadelerine yer verdi.

Ne olmuştu?

Boğaziçi Üniversitesi’nde açık çağrıyla gelene eserlerin yer aldığı sergideki bir kolaj çalışmasının Boğaziçi İslam Araştırmaları Kulübü (BİSAK) tarafından sosyal medyada hedef gösterilmesiyle başlayan süreç, LGBTİ+’lara dönük nefret söylemi ve hedef göstermelerin arttığı bir kampanyaya dönüştü.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "4 LGBT sapkını gözaltına alındı!" diyerek LGBTİ+’lara yönelik nefret söyleminde bulundu. İstanbul Valiliği açıklamasında Boğaziçi Üniversitesi Güzel Sanatlar Kulübü ve Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nde de arama yapıldığını söyledi. Valilik, Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nde “LGBTİ bayrağı” olmasını, “LGBTİ bayrakları ile eylemlerde kullanılan çeşitli afiş ve pankartlar ele geçirilmiştir” ifadeleriyle açıklamasına taşıdı. LGBTİ+ bayrakları, herhangi bir suça ilişkin delil oluşturmaları mümkün olmadığı halde polis tarafından kulüp odasından alındı.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş da Twitter'dan yaptığı açıklamada “Bu saygısızlığı yapanlar hakkında yasal yollara başvuracağız” dedi.

Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü de idari soruşturma başlattı. Üniversiteden yapılan açıklamada, Rektörlük tarafından söz konusu Kabe görseliyle ilgili idari soruşturma başlatıldığı bildirildi. Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanan ve protesto edilen Melih Bulu ise sosyal medya hesabından şöyle dedi:

“Bir grup kendini bilmez tarafından İslamiyetin kutsallarına saldırı hiç bir şekilde kabul edilebilir değildir. Bunun Boğaziçi değerlerinde asla yeri yoktur. Bu şuursuz saldırıdan sorumlu olanlar hakkında kapsamlı soruşturma başlatılmıştır.”

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül de sosyal medya hesabından, “Cenab-ı Hakk'ın emridir; 'evimi her türlü kirden temiz tut.' Gönülleri nefretle paslanmış hadsizlerin kutsalımız Kabe'ye saygısızlığına hukuk göz yumamaz. Bu alçaklığa karşı İstanbul Başsavcılığınca soruşturma başlatılmış olup failler hakkında gözaltı talimatı verilmiştir” dedi.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un, “azgın azınlık” dediği açıklaması şöyle:

“Azgın azınlığın özgürlük, eşitlik ve insan hakları sosuyla normalleştirmeye çalıştığı sapkın düşünce ve yaşam tarzının asıl hedefi nesillerimizi ifsat etmektir. Tek motivasyonu ise kutsallarımızı ayaklar altına almaktır. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki görüntüler bunun ispatıdır.

“Ahlaksızlığı, kutsallara hakareti, nefreti ve terörü özgürlük olarak pazarlamaya çalışanlara asla müsaade etmeyeceğiz. Gözleri kör, kalpleri mühürlü olan bu azgın azınlık aziz milletimizin maşerî vicdanında da mahkûm edilmiştir. Sizin ifsatlarınızı önlemezsek veyl olsun bize!”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Sözcüsü Faik Öztrak da sosyal medya hesabından şöyle dedi:

“İnsanlığın mukaddes değerlerine yönelik hiçbir saldırıyı ve aşağılamayı kabul edemeyiz. Bu alçak provokasyonu şiddetle kınıyoruz.  Görünen ve görünmeyen sorumlulularının bir an önce ortaya çıkarılmasını bekliyoruz.”

Twitter’da #BoğazicindelgbtRezaleti ve #KabeKutsalımızdır etiketleri üzerinden yoğun nefret söylemi, ayrımcılık içeren kampanyalar başladı. Her iki etiket de neredeyse bir gün boyunca Twitter Türkiye TT listesinde yer aldı.

#KabeKutsalımızdır etiketiyle sosyal medyada paylaşım yapanlar arasında Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da vardı:

“Kıblemiz Kabe’ye yapılan saygısızlık ne ifade özgürlüğüdür ne de eylem hakkı.

“Bu sapkınlık hem kanun önünde hem de maşerî vicdanda hakettiği cezayı alacaktır.

“Sizin müflis niyetleriniz ve menfur eylemleriniz gaflettir, dalalettir, hüsrandır.

“#KabeKutsalımızdır”

Mil-Diyanet Sen ise bütün bu nefret söylemi içerisinde “LGBT Derneklerinin Kapatılması İçin İçişleri Bakanlığı’na Dilekçe Veriyoruz” diyerek LGBTİ+’ların ifade ve örgütlenme özgürlüğünün engellenmesine çağırdı. Sosyal medyada Mil-Diyanet Sen imzasıyla dolaşan görselle LGBTİ+ dernekleri hedef gösterildi.

İki öğrenci tutuklandı, iki öğrenci adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı, bir öğrenci ise serbest bırakıldı. Soruşturma, "halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama" iddiasıyla açılmışken, iki öğrenci "halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" iddiasıyla tutuklandı.

Öte yandan hedef gösterme ve nefret söylemine karşı Twitter’da #LGBTİHaklarıİnsanHaklarıdır diye kampanya da başladı. TT listesine de giren kampanya kapsamında çok sayıda siyasetçi, siyasi parti, sanatçı, sendika, meslek odası ve sivil toplum kuruluşu da destek tweetleri attı.

Boğaziçi Dayanışması’nın, “kayyum siyasetine, LGBTİ+fobiye, öğrenci tutuklamalarına, anti-demokratik tüm uygulamalara karşı” 1 Şubat’ta üniversitenin güney kapısında yapmak istediği basın açıklamasına polis saldırdı.

Polis, öğrencilerin bir araya gelmesini engelleyerek üniversite kapısı önünde barikat kurdu. Üniversitenin bulunduğu Hisarüstü abluka altına alındı. Okul çevresindeki binaların çevresine uzun namlulular silahlı polisler yerleşti. Polis, Boğaziçi Üniversitesi'nde öğrencilerin kampüsten çıkmasına izin verilmedi.

Öte yandan kampüs içinde olan Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, okulun polis ablukasına alınmasının ve dışarıya çıkmalarının engellenmesinin sonra, Rektörlük binasının etrafında toplandı, "İstifa" sloganları attı. Öğrenciler, Melih Bulu ile görüşme talep etti. Polis kampüse de girerek öğrencilere saldırdı. Gün boyu devam eden saldırılarda 159 öğrenci gözaltına alındı.

Öğrenciler gözaltına alınırken bir polis memurunun “Terbiyesiz, aşağı bak” demesi sosyal medyada da tepki topladı. Twitter’da #AşağıBakmayacağız ve #BoğaziçiAblukada etiketleri TT listesine girdi.

Bu sırada protestolara sebep olan “kayyum Rektör” Melih Bulu’nun, Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nü kapattığı açığa çıktı. Kulüp üyelerine bildirilmeyen 1 Şubat tarihli kararı Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun sosyal medyada paylaştı.

Melih Bulu imzalı karara göre, uzun süredir aday kulüp statüsünde bekletilen Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nün adaylık statüsü düşürüldü. Buna gerekçe olarak ise kulübün düzenlemediği, açık çağrıyla gelen eserlerin yer aldığı sergi gösterildi. Kararda sergi kulüp tarafından düzenlenmiş gibi yansıtıldı.


Etiketler: insan hakları, nefret suçları, eğitim
İstihdam