29/04/2021 | Yazar: Kaos GL

Mülteci LGBTİ+’lara sorduk: Günün nasıl geçti? Onlar yanıtladı, Arapça ve Farsça’dan çevirdik ve sizlerle paylaşıyoruz. 11. hikaye: Dosya Numarası

Mülteci LGBTİ+’lar günlerini anlatıyor: Dosya Numarası Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Kaos GL Mülteci Hakları Programı LGBTİ+ mültecilerin ikamet ettikleri şehirlerde temel haklara, resmi organlara ve sosyal ağlara erişimlerinin kolaylaştırılmasını hedefleyen program, bu doğrultuda program bünyesinde çalışan avukat ve sosyal hizmet uzmanları aracılığıyla hukuki ve sosyal danışmanlık sağlıyor. Bütün bunların yanı sıra çeşitli konularda eğitimler ve sosyal etkinlikler düzenliyor.

Program, 2020 yılı boyunca Farsça ve Arapça konuşan LGBTİ+ mültecilerle bir araya geldi. Bu etkinliklerin bir bölümü çevrimiçi drama atölyeleriydi. Kaos GL Mülteci Hakları Programı, mülteci LGBTİ+’larla 23, 25 ve 27 Kasım tarihlerinde tiyatro ve performans sanatçısı Gökçe Yiğitel yürütücülüğünde dramanın bir alt kolu olan ‘Hikaye Anlatımı’ atölyeleri düzenledi. Atölyelere yedi şehirden mülteci LGBTİ+’lar katıldı ve hikayelerini anlattı.

“Her günümüz değerli ve anlatmaya değer” diyerek o hikayeleri KaosGL.org okurlarıyla paylaşıyoruz. 11. hikayeyle karşınızdayız…

***

Bugün pazartesi 16 Kasım 2020

Öğlen tüm bıkkınlığıma rağmen vücudumu gerip yatağımdan kalktım. Bir hafta geçti ama halen nefes darlığımla uğraşıyorum. İyi yanı, bugün psikiyatr randevum var ve belki yeni bir ilaç verir. En azından bu sayede daha rahat nefes alabilirim.

Telefonun saatine bakıyorum. Saat öğlen 2 ve hastaneye varabilmem için yaklaşık bir saatim var. İki yumurta kırıyorum ve lokmalarımı çiğnerken kıyafetlerimi de giyiyorum.

Çıkmadan önce (benden kilometrelerce uzakta Skype üzerinden koynumda uyuyan) hayatımın aşkını yavaşça öpüp, üç seneden fazladır yaşadığım bu 12 metrekarelik odadan kendimi dışarı atıyorum. Cüzdanımda hiç para yok, yol üzerinde ATM’den birazcık para çekiyorum. Sonbahar, yılın en güzel, en rengârenk mevsimi olmasına rağmen, insanlar, yüzlerindeki maskelerle her zaman olduklarından daha da üzgün görünüyor. Sanki bu kadar renkten, ağaç dallarının ortasında dans eden rüzgardan hiç zevk almıyorlarmış gibi; belki de sorun benim yüreğimde! Belki bu uzaklık, gizli saklı mutluluklarımızı hatırlatmaktansa, bu uzaklığın hüznünü bütün soğukluğuyla, vücuduma ve yüreğime sarıyor. Belki bu yüreğimdeki hüzünden dolayı bazen renkler çekiciliğini ve yoğunluğunu iyice kaybediyor. Nereye baksam sanki griler daha çok gözüme batıyor…

Bekleme salonunda kağıt kalemimi çıkarıp çizmeye başlıyorum. Yanımdaki kadın ağlıyor (ne kadar da hüzünlü bir gün!). Hatta defterime çizdiğim karakter bile üzgün!

Doktorun önünde oturuyorum. Yine yeni bir doktor. Doktorlar değiştiğinde hayat hikayeni yine baştan anlatman gerekiyor demektir. Bu iş de rahatsız edicidir ama normalde benim bu konuyla ilgili şikayetim olmaz. Öte yandan bugün daha zor nefes alıyorum ve dilini doğru düzgün anlamadığım doktora, yanımda olmayan tercümanın telefondaki sesinin birkaç satırda hayatımın özetini anlatmasını tercih ediyorum.

Burada benim gibileri destekleyen birkaç kurum var. Ben de diğerleri gibi yardım ve haber umuduyla bu kurumların kapısını mecburiyetten çalan dosya numarasıyım. Aslında haklarını da yemek istemiyorum, yapabildikleri kadar en azından bana yardımcı oldular. Yine sağ olsunlar!

Doktor yine eski ilaçları yazdı. Bastım çıktım hastaneden.

Kaldırımda yürüyorum, yüreğimin ta derinlerinde bir ses hep mırıldanıyor: “eve gitmek istemiyorum”. Bu havada, sarı, kırmızı, turuncu ağaçların arasında aşkımın elini tutarak gezinmeyi çok isterdim. Bir bankın üzerine oturalım, mandalina soyalım, şiir okuyup, gülelim.

Ömrümün 33 senesi geçti ve yaşamadım. İstemedim değil, yok istedim! Ancak şimdi buradayım ya, hayatımda verdiğim en önemli karar kalkıp buraya gelmekti. Hayatımın neresine bakıyorsam, hep o en önemli kararı bir başkası verip hakkımı bana dikte ettiler. Buraya gelmeden önce babam, erkek kardeşlerim ve içinde olduğum toplum; şimdi de burada dünya siyasetçileri ve BM ve… Burada bir lagün gibiyim ve sanırım günler geçtikçe de bir bataklığa dönüşüyorum. Değersiz bir vücut, hayatının en değerli varoluşunu, hareketsizliği ile kaybedebilir…

Uykulu güneşin yorgun ışınlarının hala ışık olmasına sebep olan bir çardakta oturup, defterimdeki çizimi bitirmeye karar veriyorum. Rastaak Hallaj’ın bir şarkısını açıyorum ve gün battıkça daha da çok kendini gösteren soğuğu görmezden gelip, defterimi karalamaya devam ediyorum.

Nesne: telefon, defter, kalem

Eylem: yürümek

Beden parçası: ayak ve eller


Etiketler: insan hakları, kültür sanat, mülteci
İstihdam