29/05/2021 | Yazar: Kaos GL

“LGBTİ+’ların İfade Özgürlüğü ve Sansür” konferansında medya oturumu: “Önceden devletten pozitif yükümlülüklerini yerine getirmesini talep ederken, artık devletin hedef göstermemesini talep etmek zorunda kalıyoruz.”

“Nefret söylemi çok hızlı yayılan ve siyaseten desteklenen politik bir meseledir” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Kaos GL Derneği ve Susma Platformu’nun medya, yayıncılık ve sanatta LGBTİ+’lara uygulanan sansür ve LGBTİ+’ların ifade özgürlüğünü tartışmak için düzenlediği konferansın ilk oturumunda medyada ifade özgürlüğü ve sansür tartışıldı.

“Devletin, hedef göstermemesini talep etmek zorunda kalıyoruz”

Yıldız Tar’ın modere ettiği oturumda ilk olarak Kaos GL’den Av. Kerem Dikmen konuştu. Dikmen, Ticaret Bakanlığı’nın gökkuşağı sansürünü hatırlatarak sözlerine başladı. Bu kararın basit bir ürün kısıtlaması değil LGBTİ+ var oluşunu yok sayma, görünür olmadığı müddetçe ona “tahammül” etme ama görünür noktaya taşındığı anda onu hayatın dışına itmenin bir aracı olduğunu söyleyen Dikmen şöyle devam etti:

“Burada önemli olan hiç şüphesiz, bu kurulun üyeleri arasında Barolar Birliği, Türk Tabipler Birliği gibi insan hakları alanında misyonu olan kurumların da temsilcilerinin olması idi. Bu durum çokça eleştirildi. Zira farkında mıdır değil midir bilinmez ama bu iki önemli kuruluş, devletin LGBTİ+'ların var oluşuna karşı yürüttüğü savaşta açtığı yeni cepheye, destek unsuru oldu. O kadar ki Ticaret Bakanlığı kendisine yöneltilen soru önergesine verdiği yanıtta, bu homofobik kararın TTB ve Barolar Birliği temsilcilerinin oybirliği ile alındığını özel olarak vurgulama gereği duydu.”

Av. Dikmen, Ankara’daki LGBTİ+ etkinlik yasaklarının örgütlenme ve ifade özgürlüklerini ihlal ettiğini vurguladı. LGBTİ+'ları kamusal alanda gettolaştırmanın ilk fiili uygulamalarından birinin Ankara genelindeki süresiz “LGBTİ+ temalı etkinlik yasağı” olduğunu hatırlatan Dikmen şöyle devam etti:

“OHAL ile başlayan, OHAL sonrası olağanlaştırılan kamusal alana çıkarmama kararlılığı, ODTÜ örneğinde olduğu gibi genelden özele doğru ilerledi. En başta devletin merkezi olan Ankara’daki devlet erkanının “gözlerinin önünden uzaklaştırma” olarak okunabilir mi acaba diye düşünülen yasaklar, aşama aşama Türkiye’nin diğer illerindeki onur yürüyüşlerine sirayet etti, bugün Türkiye’de özgürce, polis baskısı veya yasaklar olmadan onur yürüyüşü yapılabilen bir il yok. Devlet, çocuk yetişkin demeden onur yürüyüşüne veya en azından bu konudaki basın açıklamasına katılan bütün LGBTİ+’ları, büyük bir “zevk”le göz altına alıyor, sanık sandalyesine oturtuyor.”

Av. Dikmen, devletin LGBTİ+’ların ifade ve örgütlenme özgürlüğüne dair diğer ihlallerini de hatırlatarak, “Önceden devletten pozitif yükümlülüklerini yerine getirmesini, LGBTİ+’ların ifade ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmasını talep ederken geldiğimiz noktada artık devletin hedef göstermemesi, nefret söylemi kullanmaması, bu hakları bilfiil ihlal etmemesini talep etmek zorunda kalıyoruz” dedi.

“Nefret içeren gönderiler sosyal medyada daha hızlı yayılıyor”

“LGBTİ+ hareketiyle ilk karşılaşmamdan itibaren öğrendiğim en önemli şey, umudu korumak oldu” diyerek sözlerine başlayan Galatasaray Üniversitesi’nden Dr. İdil Engindeniz, “Kimin ifade özgürlüğü? Medyadaki nefret söylemi LGBTİ+’ları nasıl etkiliyor” diye sorarak konuşmasına başladı. Medyadaki dönüşümün hayatlarımızda pratik etkileri de olduğunu vurgulayan İdil Engindeniz, “nefret söylemi”, “ifade özgürlüğü”, “nefret suçları” kavramlarını tarifledi.

Nefret söylemi ve nefret suçlarının ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini vurgulayan Engindeniz, “Diğer yandan kamu görevini icra eden yetkililerin eleştirilebilmesi önündeki toplumsal ve hukuki engelleri kaldırmak gerekiyor. Devlet yetkililerini eleştirebilmek, ifade özgürlüğünün temellerinden” dedi.

nefret-soylemi-cok-hizli-yayilan-ve-siyaseten-desteklenen-politik-bir-meseledir-1

Engindeniz, Hrant Dink’in öldürülmesine giden sürecin nefret söylemleriyle örüldüğünü hatırlatarak nefret ve hedef göstermenin nasıl yaşam hakkını ihlal edebileceğini vurguladı.

Engindeniz sunumunun devamında medya ve sosyal medyadan nefret söylemi örnekleri vererek bu söylemlerin nasıl inşa edildiğini açıkladı. “Yerli olmamak, dışarlıklı olmak” üzerinden LGBTİ+’lara nefret söyleminin inşa edildiğini belirten Engindeniz şöyle devam etti:

“Bir yandan sosyal medya ile birlikte nefret söylemi artık sadece çevremizdeki insanlardan, ailelerden, gördüğümüz, tanıdığımız insanlardan gelmiyor. Hiç tanımadığımız aktörlerden, sistematik bir şekilde gelebiliyor. Nefret içeren gönderiler sosyal medyada daha hızlı yayılıyor. Sosyal medyada nefret söylemine ilişkin araştırmalarda şunu da görüyoruz: Nefret söylemini yayanlar, kullanıcıların çok az bir oranını oluştururken; ileti sayısı olarak büyük bir çoğunluk oluşturuyorlar. Yani sesini çok çıkartan ve aynı zamanda siyaseten desteklenen bir mesele.”

Etkinlik şu oturumlarla devam etti:

Yayıncılıkta ifade özgürlüğü ve sansür: 15.15-16.45

Oya Burcu Ersoy: Bir İfade Özgürlüğü Alanı Olarak Aşkın L* Hali

Hatice Kapusuz: Çocuk Edebiyatında Sansür ve Muzır Kurul

Moderatör: Umut Güven

 

Sanatta ifade özgürlüğü ve sansür: 17.00-18.30

Aylime Aslı Demir (Ankara Queer Sanat Programı): Zor Zamanlarda Sanat

Özgür Can Taşçı (TAPA): Sansüre Karşı Sanatta İfade Özgürlüğü Alanlarını Çoğaltmak?

Arya Zencefil (Kuirfest Kuir Sanatçılar Dayanışma Ağı): Toplumsal İyileşmeden Mahrum Kalma

Moderatör: Kültigin Kağan Akbulut



Etiketler: insan hakları, medya, nefret suçları
İstihdam