15/07/2022 | Yazar: Yıldız Tar
RTÜK’ün açık ve örtülü sansürü, dijital içerik platformlarının sansüre boyun eğmesi ve RTÜK’ü resmi karar alma zahmetinden kurtararak kendi içeriklerini önden sansürlemesi nelere yol açıyor?
Fotoğraf: Özge Özgüner / csgorselarsiv.org
Uzun yıllardır LGBTİ+’ları sansürleme merkezi olarak çalışan Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), dijital yayıncılık üzerinde kazandığı yeni yetkileriyle sansüre yeni boyutlar ekliyor.
RTÜK’ün sansür kararları belgelenip raporlanırken, kapalı kapılar ardında tehdit ve gözdağıyla hayata geçirdiği sansür ise basına yansımadıkça görünmez kalıyor. Kaos GL’nin 2021 İnsan Hakları Raporu “Her Şeye Rağmen”de bu durum şöyle anlatılıyor:
“Radyo Televizyon Üst Kurulu; önceki yıllarda olduğu gibi LGBTİ+ görünürlüğünün söz konusu olduğu yayınlarla ilgili yaptırımlarını sürdürdü; yaptırım uygulanmayan durumlarda ise başkanı aracılığıyla yayıncı kuruluşlara LGBTİ+ karakterlere yer vermemeleri için gözdağı verildi.”
Mabel’in şarkısı, Disney+’ın işgüzarlığı
2022’ye gelindiğiyse sadece Temmuz ayında kurulun iki sansür girişimi medyaya yansıdı. RTÜK’ün ilk hedefi Mabel Matiz’in klibiydi. Matiz, yeni şarkısı ‘Karakol’u 30 Haziran’ı 1 Temmuz’a bağlayan gece yayınladı. Homofobik sansürün merkezi RTÜK, iki erkeğin aşkını anlatan klibi resmi bir kararla yasaklamak yerine; telefon trafiğine girişti. Tek tek müzik kanalları arandı, klibin yayınlanmaması talimatı iletildi.
Sansür, önce Hükümet yanlısı medyada haber oldu. RTÜK’ün CHP’li üyesi İlhan Taşçı ise kurumun talimatını Twitter hesabından şu sözlerle duyurdu:
“RTÜK, Mabel Matiz’in son şarkısı için tek tek tüm müzik kanallarını arayarak ‘yayınlamamalarını’ yoksa olacaklar konusunda aba altından sopa gösterdi. Çıkıp yekten ‘Yasakladık’ diyemiyorlar ki duruma göre geri dönüş yapabilsinler. Kendi gibi olmayan her şeye, düşünceye karşılar…”
Geçtiğimiz günlerde ise RTÜK denetiminde yayın hayatına başlayan Disney+’nın çevirmenlerinden içerikleri sansürlemelerini istediği ortaya çıktı. Gazete Duvar’dan Anıl Mert Özsoy’un haberine göre, Disney+ yönetimi, yayında olan ve izleyicilerle buluşacak yapımları için ‘uyarı’ metni hazırladı ve altyazı çevirmenlerine gönderdi. Çevirmenleri, ön sansür kurulu gibi çalışmaya zorlayan şirket, çevirmenlerden “İslam için kritik noktalar, Ermeni Soykırımı, Kürt meselesi ve Kıbrıs sorununu” ele alan yapımlar için Türkiye sorumlularını uyarmasını istedi. Şirket, yapımlarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ‘diktatör’ olarak gösteren ve LGBTİ+’ların yer aldığı yapımlar konusunda yönetimin bilgilendirilmesini istedi.
Şirketin bu bilgilendirme gerçekleşirse ne yapacağı bilinmiyor. Henüz kamuya açık bir açıklamaları da olmadı. Bu uyarının RTÜK marifetiyle mi gerçekleştiği yoksa şirketin oto sansürü en baştan işletmek isteyip istemediğine dair bilgi de yok.
Netflix, kendi içeriklerini ya tanıtmıyor ya da üstü örtülü tanıtıyor
Öte yandan, daha önce RTÜK’ün kancasına takılan Netflix, bir yerli yapımı iptal etmişti. Yönetmenliğini Çağan Irmak ve Umut Aral’ın, yapımcılığını Netflix’in, Türkiye’deki yürütücü yapımcılığını ise Ay Yapım’ın üstlendiği Şimdiki Aklım Olsaydı dizisine sansürü dizinin yaratıcısı ve senaristi olan Ece Yörenç de kabul etti. Ece Yörenç, gey karakterin senaryodan çıkarılması talebini ve sansürü kabul ettiklerini fakat Netflix yetkililerinin, 14 Temmuz 2020’de RTÜK’le bir görüşme yaptıktan sonra diziyi iptal etme kararı aldıklarını da söyledi.
Bir yol sonra Netflix Türkiye’nin tutumunda herhangi bir değişiklik olmadı. Bütün dünyada en çok izlenen Netflix dizilerinden Heartstopper, şirketin Türkiye hesabındaki tanıtımlardan nasibini alamadı. Türkiye’de sansürlenen ve poşete sokulan Kalp Çarpıntısı kitabının dizi uyarlaması ile ilgili şirketin Türkiye sayfasında içeriğinden bahseden herhangi bir tanıtıma rastlamak mümkün değil.
“Küresel şirketlerin tutumu tam bir ikiyüzlülük örneği”
RTÜK’ün açık ve örtülü sansürü, dijital içerik platformlarının sansüre boyun eğmesi ve RTÜK’ü resmi karar alma zahmetinden kurtararak kendi içeriklerini önden sansürlemesi nelere yol açıyor?
Bütün bunları Av. Kerem Dikmen’le konuştuk. LGBTİ+’ların ifade özgürlüğü alanında da çalışan Kaos GL Hukuk Danışmanı Av. Dikmen’e göre, küresel şirketlerin kararlara uyması ve tepki göstermemesi “tam bir ikiyüzlülük örneği”. Hornet yasaklandıktan sonra Apple’ın mağazasından kaldırmasını da hatırlatan Av. Dikmen, “Ancak şirketlerin kurulduğu yerlerdeki sivil toplumun baskı oluşturması önemli. Apple, sonrasında uygulamaya erişebilmek için adımlar atmak zorunda kaldı. Ancak Disney+ ve Netflix açısından böyle bir durum yok” dedi.
Medyada sansürün, LGBTİ+’ların toplumsal alanlardan dışlanmasının önemli adımlarından biri olduğunu da vurgulayan Av. Dikmen, şöyle devam etti:
“LGBTİ+’ları izole etmeye dönük kurumsal devlet politikası var. Bu, zaman zaman güvenlik güçlerinin LGBTİ+’lara saldırmasını da içeren bir politika. Ancak bununla sınırlı kalmayan bir izolasyon politikası var. Elektronik ticaretten dışlamanın, sansürün merkezi Ticaret Bakanlığı Reklam Kurulu; edebiyatta Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu. Bunun gibi RTÜK de yetki alanındaki tüm alanlarda düzenleyici işlevinden ziyade sınırlayıcı ve kısıtlayıcı rolüyle başka bir sansür mekanizması.”
Kayıtdışı sansür, BM’de yalan söylemenin arka planı mı?
Av. Dikmen’e RTÜK’ün resmi kararlar almak yerine kapalı kapılar ardında sansür uygulamasını da sorduk:
“Gayrı resmi yapılan her şey, bunu yapan kurumun resmi durumda yapması halinde yasadışı olması nedeniyle yapmaktan kaçındığı bir şey. Örneğin kayıtdışı gözaltı. Kayıtlı bir durumda yasadışı olduğunu bilen polis, kayıtdışı gözaltı yapar. RTÜK’ün yaptığı da aynısı. Yetkisini suç işlemek amacıyla kullandığı bir şey. RTÜK, Birleşmiş Milletler’de Türkiye temsilcilerinin gerçeğe aykırı beyanlarının altyapısını oluşturmak için bu yollara başvuruyor. Diğer yandan gözdağı veriyor. Kurallı ve kuraldışı sansür, sistematik şekilde uygulanıyor.”
Türkiye’nin uluslararası siyaseti: Ülkede ihlalci, uluslararası arenada yalancı
Türkiye’nin Birleşmiş Milletler nezdinde siyaseti uzunca süredir, uyguladığı hak ihlallerini inkar etmekten ibaret. LGBTİ+ etkinliklerini yasaklayan, yürüyüşlere saldıran Hükümet; bu ihlalleri BM’de karşısına çıktığında inkar ediyor. En son 2020’de Türkiye'nin Evrensel Periyodik İnceleme toplantısında Türkiye Hükümeti Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakçı, sistematik LGBTİ+ etkinlik ve yürüyüş yasaklarını inkar etti. Birçok şehirdeki yasaklara, Ankara’da o dönem hala yürürlükte olan ve iki yılı aşan süresiz yasağa rağmen “sistematik bir yasağın olmadığını” iddia etti.
Hükümetin ihlal ve inkar siyaseti, periyodik inceleme toplantılarıyla da sınırlı değil. CEDAW toplantısında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, LGBTİ+ haklarına ilişkin soruları “ve benzeri” ile geçiştirdi. Yanık, Hükümetin LGBTİ+ düşmanı politikaları yokmuş gibi davrandığı sırada Türkiye’de Onur Haftaları yasaklanıyordu.
Etiketler: insan hakları, medya, kültür sanat, nefret suçları