19/07/2022 | Yazar: Sibel Yükler
Bize gözetmen polislik yapanlardan biri, koridordan yaylana yaylana keyifle geçen iki polisi durdurup, “Hayırdır gardaşım, nereye bu hazırlık?” diye soruyor. Yanındakinin koluna yaylana yaylana giren karşıdaki, kıs kıs gülerek ağız dolusu, “İbnelerin yürüyüşe gidiyoz amirim! Hazırlıklar tamam” diyor. Hepsinde bir heyecan, hepsinin yüzündeki nefreti izliyoruz gelip geçtikçe. Bize bakıyorlar göz ucuyla. Biliyoruz, ibnelerin eylemine gülerek işkence yapmaya gidiyorlar.

Tarih 5 Temmuz. Yıldız’la Ulus Meydanı’ndaki basın açıklamasına gitmek için buluşuyoruz. Açıklama, Diyarbakır’da 8 gün gözaltında tutulduktan sonra tutuklanan 16 meslektaşımız için yapılacak. Biraz vaktimiz var diye yakınlarda bir yerde çay içiyoruz. “Haber takip ederken gözaltına alınmamaya dikkat ettiğimizden, ancak bir gazeteciye saldırı olursa müdahale etmeye çalışırken alınırsak alınabileceğimizden” söz ediyoruz. Mesleğin onuru da meslektaşların dayanışması da önemli neticede. Ama yine de biz esas akşama hazırlıklıyız. Çünkü ikinci kez düzenlenecek Ankara Onur Yürüyüşü için cihatçıların ve radikal İslamcıların çağrısıyla çoktan linç girişimi örgütlenmiş. Malum, hiç öyle olmasa dahi onur yürüyüşlerinde yükselen polis şiddeti kapı gibi önümüzde. Yıldız’la onur yürüyüşünü takip ederken gözaltına alınabileceğimiz üzerine sözlü mutabakata varıyoruz ve öğlen yapılacak açıklamaya katılmak için yerimizden kalkıyoruz.
O sırada telefona bir mesaj düşüyor: “Polis gazetecileri alana sokmuyormuş.” Mesajı okumamla açıklamanın yapılacağı meydana geçiş izni vermeyen polisleri görmemiz bir oluyor. Gazeteciler Deniz Nazlım, Turgut Dedeoğlu, Eren Güven, Kenan Kırkaya ve dahası, polislere Ulus Meydanı’nın izinli alan olduğunu, gazeteciler olarak tutuklu gazeteciler için açıklama yapmanın da anayasal hak olduğunu anlatıyor. Öyle ya, çok kısa bir süre önce Sansür Yasası eyleminde gazeteciler basın açıklaması yapmış, TGC, TGS, ÇGD, DİSK Basın-İş gibi meslek örgütleri aynı açıklamada tutuklu gazetecilere de dikkat çekmişti. Fakat bu kez öyle olmuyor. Yalnızca DİSK Basın-İş, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği ve Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu’nun çağrıcı olduğu açıklamaya gelen gazeteciler, polisler tarafından önce tartaklanmaya sonra hakarete uğramaya başlıyor. Bu sırada orada bulunanlar olarak birbirimizi polis şiddetinden korumaya çalışırken meslektaşlarımızın bir kısmını uzaklaştırıyoruz.
Ve bütün bu karmaşanın içinde çekim bile yapamazken polisin birden yanımdaki Yıldız’a vurduğunu görüyorum. Evet, polis Yıldız Tar’a vuruyor. Göz bebeklerimin büyüdüğünü hatırlıyorum o an. Yıldız’ı tutup kapaklanmaya çalışıyorum. Polis Yıldız’a vurmaya devam ediyor, onu tuttuğum için bana da vurmaya başlıyor. Yeni aldığı şapkasını kafasından düşürüyorlar, pembeli beyazlı saçlarının üzerinde birkaç yumruk görüyorum. Orada gazeteci olarak yalnızca ikimiz kalmışız, diğerleri caddeye doğru darpla uzaklaştırılmış, bunu o an fark etmiyoruz. Yıldız’la beni, vura vura tekmelerle ilerletiyorlar ve yere indiriyorlar. Paralel bir şekilde yere yatırılıp ters kelepçeleniyoruz. Bir aralık, romanslık adettendir diye Yıldız’a dönüp, “Yalnız değilsin!” diyerek gülümsüyorum. İş dayanışmaya dönüşünce bu kez gözlerimle çekim yapıyorum. Çünkü bizi polislerden başka kimse çekmiyor. Bu yüzden iyi dövüyorlar. Bana ne yapıldığını tam anlamıyorum ama Yıldız’a yapılanları izliyorum. Tekme, tokat, çökme, taciz gırla…
Sonrası ters kelepçeli gözaltı aracına gidiş ve emniyet süreci. Buraya kadar ifademizi verip gideceğiz zannediyoruz. Çünkü aklımız akşamki onur yürüyüşünde. Fakat o da ne! Bir anda avukatlarımızla polisler arasında yüksek bir tartışma başlıyor. Polis kamerası olanı biteni kaydediyor, biz kapı aralığından duymaya ve anlamaya çalışıyoruz. Daha sonra bizi yanlarına çağıran avukatlar, mevzuyu kucağımıza bırakıyor: Son genelgeye göre avukatlarımızın beyanları tutanağa geçmeyecek! Bu, İçişleri Bakanlığının 13 Haziran 2022 tarihi emniyet müdürlüklerine gönderdiği yeni genelgeye dayandırılıyor. Buna göre, avukat beyanlarına, şerhlerine ve taleplerine tutanakta yer verilmeyecek! Özetle, gözaltına alınır alınmaz avukatları hazır olan gazeteciler bundan haberdar oluyor ama birkaç saat sonra yaka paça işkenceyle gözaltına alınacak 42 lubunya için durum böyle olmayabilir. Ya da avukat talep edeceğinden bile bihaber, sansür yasasının 29. maddesi sebebiyle gözaltına alınacak sıradan bir yurttaşın… Velhasılı, biz beklemekten ama Yıldız en çok Hornet’sizlikten patlarken avukatlarımızın yanımızda olmasını, bir an önce ifade vermeyi ve ifadelerimize de bu hukuksuzluğu ayneennn geçireceğimizi belirtiyoruz. “Siz bilirsiniz avukat hanım, istemiyorsanız CMK’dan avukat atarız” diye avukatımıza yüklenen polisin, bize dönüp “CMK’dan avukat ister misiniz?” diye pişkince sorması üzerine, “Hayır, bizim avukatlarımız orada. Avukatlarımız ne derse o!” diye madi atıyoruz.
Koridordan Kuğulu’ya giden poşet poşet kelepçeler
Önce Yıldız giriyor ifadeye, duyamıyorum ama ne madilikler yapacağını tahmin edebiliyorum. Bu sırada güvenlik şubenin koridorunda hayli yoğun bir trafik başlıyor. Ellerinde torba torba kelepçe taşıyorlar, bantlar, gazlar gidip geliyor. Üçümüzü dövenler, dövene destek verenler, araca götürenler sıra sıra önümüzden geçiyor. Bize gözetmen polislik yapanlardan biri, koridordan yaylana yaylana keyifle geçen iki polisi durdurup, “Hayırdır gardaşım, nereye bu hazırlık?” diye soruyor. Yanındakinin koluna yaylana yaylana giren karşıdaki, kıs kıs gülerek ağız dolusu, “İbnelerin yürüyüşe gidiyoz amirim! Hazırlıklar tamam” diyor. Hepsinde bir heyecan, hepsinin yüzündeki nefreti izliyoruz gelip geçtikçe. Bize bakıyorlar göz ucuyla. Biliyoruz, ibnelerin eylemine gülerek işkence yapmaya gidiyorlar.
Tek gayemiz bir an önce çıkıp onur yürüyüşüne yetişmek. Fakat olmuyor. İfadelerden sonra sağlık kontrolüne götürülüp de telefonlarımız nihayet verilince önce bir dizi konuşma yapıyoruz, sonra yürüyüş başlamadan yapılan polis saldırısı haberini alıyoruz. O sırada Deniz’in telefonuna bir fotoğraf düşüyor. Mezopotamya Haber Ajansı’ndan Emel Vural polis işkencesi görmüş ve hastaneye kaldırılmış. Bir haber daha. Aslı Alpar’ın da bacağına dikiş atılacak, o da hastanede. Zaten yapılamayan yürüyüşte olamadığımız için öfkeliyiz. Polis işkencesine ayrıca öfkeliyiz. Bizi döverek gözaltına alan polisler, meğer bizimle başladığı demosuna onur yürüyüşünde ve diğer iki gazetecide filmini çekerek devam etmiş.
Emel de önceki gün Kaos GL’den Cengiz Anıl Bölükbaş’a verdiği demeçte, “İslamcı grup, polis tarafından engellenmediği gibi onur yürüyüşünün yapılacağı parkın etrafında rahatlıkla birikti. Ülkede yaşanan ayrımcılığın, hak ihlallerinin ve nefret cinayetlerinin hangi boyutlarda ulaştığını biliyoruz. Devletin de bunu destekler nitelikte tavır sergilemesi maalesef şaşırdığımız bir durum değil. Yaşadıklarımız polis devletine dönüştüğümüzün kanıtı niteliğinde. Polislerin şevkle ve nefretle Onur Yürüyüşü’ne nasıl hazırlandıklarına şahit olduk” diyor.
Demeci okurken son sözü aklıma takılıyor. Emel’in bahsettiği nefretin hazırlığını biz de güvenlik şubede önümüzde hızla gidip geldiklerinde gördük. Yıldız benden yapamadığımız onur yürüyüşünün haberini istediğinde aklıma bu geldi. Evet, gözaltında olduğumuz için gidemeğimiz onur yürüyüşüne polislerin emniyet binasında nasıl iştahla ve nefretle işkence için hazırlandığına şahit olduk. Dün Deniz Poyraz davasına elinde silahla gelip ölüm tehdidi savuran adamın “abicim” diye sırtı sıvazlanarak polis aracına nezaketle götürüldüğünü gördüğümüzde bunu düşündüm. Parktaki radikal islamcıların da sırtı böyle sıvazlandı mı acaba?
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: insan hakları, medya, nefret suçları