29/07/2024 | Yazar: Yıldız Tar

Tarihten Gizlenmeyenler’de Kaos GL’nin kurucuları Ali Erol ve Ali Özbaş ile Kaos GL Dergisi’nin ilk sayısına giden süreci konuştuk.

Kaos GL Dergisi’nin ilk sayısı çıkıyor! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Express Dergisi’nin 16-23 Nisan 1994 tarihli sayısında Kaos GL’nin ilk örgütlenme çağrısı yayımlandı. 20 Eylül 1994’te ilk sayısını yayımlayan Kaos GL Dergisi 30.yaşını kutluyor. Bu kapsamda biz de 30 yıllık mücadele tanıklık edenlerin tanıklıklarına sizinle paylaşmaya karar verdik.

Tarihten Gizlenmeyenler’de Kaos GL’nin kurucuları Ali Erol ve Ali Özbaş ile Kaos GL Dergisi’nin ilk sayısına giden süreci konuştuk.

Tam bu dönem aslında 92’de siz tanıştıktan bir iki yıl sonra Kaos GL Dergisi’nin ilk sayısının çıktığı dönem. Dergi çıkarma fikrini nasıl konuştunuz nereden aklınıza geldi? Hangi ihtiyaçtan doğdu ve nasıl çıktı o ilk dergi?

ALİ EROL: Ya aslında ya Ankara’da hiç kimsenin beklentisi yoktu...

ALİ ÖZBAŞ: Ama Ali dergici biriydi... İçinde LGBTİ+ olsa da farklı dergilerde yer alıp onları çıkartma heyecanı yaşamış biriydi.

ALİ EROL: Biraz sonuçta ben Dil-Tarih’te açıktım, ya dekan yardımcısına kadar hocalarım, işte solcu öğrencilere kadar aslında herkes beni biliyordu. Süreklilikten vazgeçmemem ve karşımdaki kişi bana örneğin kafasındaki önyargıdan ya da bir hareketle ibne ayağı çekse bile “eee sonra?” diyeceğimi hissetmesi, bilmesinden kaynaklı herhalde Dil-Tarih’te sorun yaşamadım ben.  “Ulan derdin ne sorun yaşamakla?” diyeceksin, belki sorun ve o çatışma başka bir şeyi beraberinde getirir, belki süreci hızlandırır diyebiliriz ya, işte olmadı o. Ama o dönem...  İki boyut var bana göre. Bir tanesi benim kişisel olarak neredeyse liseden beri takip eden bir merakım. İşte akla ziyan işlerle uğraşıyordum. Cumhuriyet Gazetesi okur mu ayol genç bir ibne? Ben Cumhuriyet Gazetesi okuyordum örneğin.  Daha sonra İstanbul’da feministler dergi çıkarıyordu, Zafer Çarşısı’na ya da Dost’a koşup dergileri bulmaya çalışıyordum o zamanlar ne çıkıyordu, Kaktüs çıkıyordu...

ALİ EROL: Feminist diye bir dergi çıkıyordu vesaire vesaire. Yine o dönemde İbrahim Eren’in radikal demokrat yeşil parti girişimi diye bir girişim duyduk yeşil barış diye bir dergi çıkıyordu, çok da çıkmadı bir iki sayı çıktı galiba, bir gazete çıkarıldı vesaire. Dolayısıyla şöyle bir istek oluştu bende, ya bu iş olursa olsa olsa İstanbul’da olur. Aslında bu sadece benim de değildi edebiyatla ilgilenen öğrenciler de böyle sol muhalif öğrenciler vesaire hep bir yüzün İstanbul’a dönük olurdu. Aslında ilginç bir şekilde devletinden, lümpenine halkına kadar insanlarda de vardı “lan işte bu iş olmaz bizim memlekette Ankara’da olmaz nerde olur işte İstanbul’da Beyoğlu’nda Taksim’de İstiklal’de...” artık nereye kadar gidiyorsa tahayyülü. “Orada bir yerde ötede olur” diyorlardı. Hâlbuki bilgi de İstanbul’dan gelecek sanıyorduk biz. Dolayısıyla hep böyle bizim bir yüzümüz hep İstanbul’da çıkan gazetelere dergilere dönüktü. Ama diğer taraftan da Ankara’da solcu öğrenciler çok sever, dergi çıkartmayı çok severler. Kırk tane dergileri olduğu halde bir de kampüs içinde dergi çıkarırlar. O dergi denemelerimiz oldu. Öyle çok sevdiğim... Çünkü o zaman hiçbir şey yoktu, bilgisayar yoktu o yoktu bu yoktu teknoloji hiçbir şey yoktu. Dolayısıyla her bir şekilde kırk bin tane emekle hazırlanır Duvar diye bir dergi çıkardık. Ona benim de katkım oldu. Üniversiteli diye yine bir sayı da dergi çıkardık. Sonra daha sonra solcu arkadaşlarla daha böyle entelektüel analiz yönü olan bir dergi olsun diye o tipik öğrenci dergilerinden farklı politik bir dergi niyetiyle Virtüel adında bir dergi çıkardık. Virtüel’in ben adını koydum. Öyle iki yazı yazdım. Eşcinsellikle ilgili yazdığım yazıda C. Ilga Kara mahlasını kullandım. Ilga Europe’un Ilga’sı. Ali Erol adını kullandığım yazı ise ekoloji ve çevre üzerine olan yazıydı. Dil-Tarih’te orda burada açık olduğum halde öyle bir ihtiyaç duymuştum. Belki arkadaşlarımızın “sen bilirsin ama” demesiyle de olmuş olabilir.  Bu eşcinsellikle ilgili olan yazıyı basacağımız yazıyı böyle bir mahlasla öneri de olabilir belki. Bunların devamı gelmedi. Zaten öğrenci dergileri bir dönem bilemedin iki sayı ancak çıkan dergiler. En sonunda 93’te Kaos’un ilk sayısını hazırlamıştık...94’te yayınladık.

ALİ ÖZBAŞ: Hazırdı...

ALİ EROL: ...zaten.  Klasör dosyası... Asıl biz ...

ALİ ÖZBAŞ: Daktilo etmiştik yazıları...

ALİ EROL: Evet evet.

ALİ ÖZBAŞ: Bunun üzerine bilgisayarla tanıştık.

ALİ EROL: Evet evet.

ALİ ÖZBAŞ: Orda dizdiğim dönem.

ALİ EROL: Evet

ALİ EROL: Ama bekledik şundan beklettik hep duyuyorduk...  Hiç kimsenin aklına Ankara gelmiyor ya bizim bir yüzümüz İstanbul’a dönük. Bir diğer taraf da şöyle biz de geçmişe bakıp “Ya tamam da bu kadar böyle amelelikle anlatıyor da hiç  mi böyle ya  kendini iyi hissettiğin gurur duyduğun bir  yok mu?” desen aslında bu ahlakımızla gurur duyarım ben örneğin. Çünkü biz şunu duyduk, “ya İstanbul’da İbrahim Eren diye biri varmış bu işte dergi çıkaracakmış” diye bize haber geliyor, ama haber geliyor da ay bu ne ayol? Üç ay geçiyor altı ay geçiyor bilmem ne geçiyor bu ne zaman çıkacak bu dergi atla deve değil. Çünkü öğrenciyken biz zaten çıkarıyorduk dergi. Eşcinsel dergisini çıkarırız ne olacak falan diye düşünüyorum kendi aklım sıra. Orada esprisi ya bu olacaksa olsun ortak olsun.  İşte onlar oradan biz buradan bir katkı da yaparız ortaklık olsun vesaire diye. Ben o dönem de Emek’te bir lokantada çalışıyordum... Restoranda bulaşıkçılık yapıyordum. Dolayısıyla ben gidemezdim. Hem ekonomik açıdan hem de izin almak vesaire açıdan. Ali’yle ... Rahmetli Mahmut ile dosyayı aldılar gittiler Yeşil Bizans’a... İbrahim Eren’in mekanına ve görüştüler. Ya siz böyle siz bilgi geliyor bize a bak bizim de böyle bir niyetimiz var eğer siz...  Olmayacaksa biz bunu çıkaralım artık. Derdimiz bu.

Nasıl geçti o görüşme?

ALİ ÖZBAŞ: Ondan önce çok uzatmadan şunu belirtmek ihtiyacı duyuyorum, 92’den oraya kadar peki neler değişti neler oldu. Biz evdeki heteroları...

ALİ EROL: Evet...

ALİ ÖZBAŞ: ...bertaraf edip...

ALİ EROL: Evet...

ALİ ÖZBAŞ: ...kovduk...

ALİ EROL: Evet evet.

ALİ ÖZBAŞ: Tabi ki kavga edip kovma defol olayı değil ama ...

ALİ EROL: Evet.

ALİ ÖZBAŞ: ...bolca eve gelen özellikle lubunyaların da sayesinde...

ALİ EROL: Evet.

ALİ ÖZBAŞ: ...Onlar da artık biz de bir an önce başka eve çıkalım şekline geldiler, ayrıldılar. Bizim ev artık sosyal anlamda böyle yirmi kişinin her akşam toplaştığı, kakara kikiri gullüm alıktığı, yediği içtiği bir mekâna dönüştü. Bu sürede İstanbul’daki Mahmut da Ankara’ya gelip bizle yaşamaya başladı. Dolayısıyla bizim ev daha sağlam daha böyle hem politik hem entelektüel düzeyde daha böyle oldu ama gullümünü de bolca alıkan...

ALİ EROL: Evet...

ALİ ÖZBAŞ: ...insanlarla iletişimi geliştiren bir evdi. Yalnız işte o Ali’nin dediği bir noktada insanlar sıkılıyordu gullüm güzel de diğer noktadan mı sen arada bahsetmeye başladın orayı...

ALİ EROL: Evet

ALİ ÖZBAŞ: ...biraz fazla yapmaya başladığında sıkılıyor.

ALİ ÖZBAŞ: O noktada şu çekincemiz oluştu ister istemez bizim kafamızda var bir , söz uçar yazı kalır  ve başka insanlara da ulaşabilelim, bir dergi var ama  bizde toplaşan insanlarla buna giriştiğimiz noktada biraz yarı yolda kalacağız gibi... İnsanlar çok çünkü sıcak bakmıyor. Benim öncesinde daha Ali’yi de tanımadan insanlarla iletişim kurma ama yatak için buluyorum da insan sohbet için bir arkadaşlık için şeklinde On yedi ya da Blue Jean dergisinin okur mektupları köşesinde eşcinsellere çağrıda bulunan birine yazmıştım. Onla bir görüşmüştük, tanışmıştık. Daha sonra o arkadaşla iletişimimiz devam ettiği noktada o sırada ona bolca yazan yine işte dergi ya da işte bir araya gelme bir grup kurma şeklindeki yazışmalardan kaynaklı bazı iletişimleri de bizimle paylaştı...

ALİ EROL: Evet...

ALİ ÖZBAŞ: ...o dönem. Dolayısıyla biz Ankara dışında da birkaç insanla yazışmaya başladık. Ve benzer şekilde de... Hangi dergide çıkmıştı bizim örgütlenme çağrısı?

ALİ EROL: Express’te.

ALİ ÖZBAŞ: Express dergisinde biz bir ilan yayınladık. Posta kutusu kiralayıp da Mikelanj rumuzuyla yazdık. İnsanlara çağrıda bulunduk bu şekilde insanlarla bir iletişim kurma ve artık adım atma amacımız, çalışmamız devam ediyordu. Ancak işte Ali’nin o dediği nokta bu işler sanat gibi müzik gibi, bu işler de İstanbul’da...

ALİ EROL: Evet.

ALİ ÖZBAŞ: ...olur. Niye çünkü İstanbul zaten Türkiye’nin altıda biri kadar falan... Kalabalığı ve orada insanlar daha ... Bu tür konularda daha kolay yapabiliyor, çıkarabiliyor. Ve işte dediği gibi orada birinin çıkaracağı üzerine sürekli laf geliyor. Mahmut’la ben trene atlayıp gittik İstanbul’a. Benim ilk İstanbul’um ve derken ilk gey bar gecem. Bu kadar mı rezil geçer... Şu şekilde kalabalık bir yerde barın önünde daha biz ilk gittiğimizde bomboştu çünkü. Biz erken gittik işte taşralı bunlar ne diyeceksin annem... Sonrasında kalabalıklaştı ve biz o bardan bir an bile ayrılmayan oturan tipler olarak hiçbir faydasını görmeden gecemizi geçirdik. Ama işte öncesinde peki ne tür travma yaşamıştık da öyle geçirdik? Biz görüştüğümüzde oradaki kişiyle sıcak bakacağını “ah ne güzel bak sizden de geldi madem bu işe hep beraber halledelim” denileceğini düşünüyorduk. Oysa sağolsun bize böyle bir işte çay kahve ikram ederek “o işler öyle olmaz arkadaşlar” ...

ALİ EROL: Bu satmaz, radikal falan filan...

ALİ ÖZBAŞ: ...şeklinde...

ALİ ÖZBAŞ: ...evet şeklinde önerileriyle hevesimizi kursağımızda bıraktığı yetmiyor gibi “peki neden olmaz” üzerine bir konuşma yapmayıp da “ya ben aslında işte insanlar barlara gidiyor ya döndüklerinde de çorba içecek şöyle güvenilir bir yere ihtiyaçları var... Bir de gece burada çorba vermeyi düşünüyorum” tarzı tamamıyla kendisinin ticari düşünceleri kaygıları üzerinden sohbeti ilerletmesiyle yıkılmıştık. Onun önerisiyle kendimizi bara attık. Eğlen, rahatla nerde? Olsun yine de benim ilk gey bar maceram olarak güzeldi.

ALİ EROL: İbrahim Eren’in dediği aslında sonuçta bizim ben örneğin nereye gidersem gideyim istersen konu neyden açılırsa açılsın yeri geldiğinde kurduğum bir cümle vardır. Aslında işte Türkiye’de LGBTİ+ hareketi diyorsak bu hareket bana göre aslında Ankara’da Kaos, İstanbul’da Lambda’yla başlayan bir süreç olarak okuyorum. Ve bu süreci de böyle bir nitel sıçrama bir kopuş süreci olarak okuyorum. Ha bu kopuş süreci işte adı geçen ve şu an adı aklıma gelmeyen başka başka isimleri düşündüğümde işte Arslan Yüzgün’ün katkısı başka bir yerden İbrahim Eren’in işte katkısı başka işte... Adını anamayacağım başka başka lubunyaların katkısı… Bütün bunlar aslında bizim tarihimizin birer parçası. Ama böyle çoğu arkadaşlar var nasıl ki örneğin gidecek başka yeri olmadığı için artı bir de gullüm olduğu için, güvenli ortam olduğu için herhalde bizleri de seviyorlardı galiba, o kadar da olsun. Demirlibahçe’de sonuçta o dönem için daha Ankaray gelmemişti ve Dikimevi’nden ötesi varoşun da varoşu idi... Mamak ayol. “Ötesi var mı?” denecek bir yerdi. Ama buna rağmen bu Dikimevi postanesini açıp Uzgörenler’den Doğanbahçesi sokağına gelip bizim eve gelirlerdi insanlar. O insanlar da bu memleket böyle gelmiş böyle gider ne değişecek ki?” diyordu. “Ya siz enayi misiniz?” diyordu.

ALİ ÖZBAŞ: Ki o konuşmadan sonra biz “madem olmuyor hadi çıkaralım” moduna girmedik...

ALİ ÖZBAŞ: ...o kış aylarıydı...

ALİ EROL: Evet bir de...

ALİ ÖZBAŞ: Üstünden bir yaz geçti...Ben işe girdim. Sonra buradaki arkadaşlarla ev toplantılarıyla olmayacağını nerden baksan çünkü gullüme dönüyor. Ve evde insanları...

ALİ EROL: Kötü ev sahibi oluyoruz bir süre sonra “siz yine kafamızı şişirmeye başladınız” falan diye.

ALİ ÖZBAŞ: Yeterince tartışmaya motive edemiyorsun. Bu tartışmaların bu buluşmaların haftalık düzenli görüşmelerin yapılması ihtiyacıyla dışarda mekân aradık.

ALİ EROL: Aslında para da yoktu. Gerçekten yoksulluğun gözü kör olsun derler ya öğrenciliğin de herhalde biz yoksulun da yoksuluyduk galiba. Tamam Güvenpark’ta orda burada gullüm alıkırken her statüden her kesimden insanlar bir araya geliyor da konu bir iş yapmaya yansımıyor. Bildiğimiz tahmin edeceğimiz hikayeler. Ve bugün için çok komik bir paraya ihtiyacımız vardı. Birinci sayı sanırım en çok çoğaltılan sayı oldu. Çünkü tekrar tekrar çoğaldı ama ilk sayı on altı sayfa sekiz yaprak mı kaç öyle bir. Yetmiş beş lira... Yetmiş beş liraydı galiba. Böyle... Ama şu an neye denk geliyor bilmiyorum. O zaman için komik bir paraydı. Fakat bizim için olmayınca olmuyor ya... Ve ... Heteroseksüel kadın bir arkadaşımız verdi nihayet...

ALİ ÖZBAŞ: Çünkü o da artık yeter dedi. Ali her buluşmamızda bir dergi çıkartmaktan bahsettiğinde ama çıkamamasından bahsettiğinde “al çıkart, sen de rahatla biz de rahatlayalım” şeklindeydi bu şekilde ve şuydu Ali’nin ondan sonra ben çok dergi çıkmasında bulundum okul döneminde ama ikinci sayıyı göremedik, ikiyi bari çıkarttıysak üçü göremedik şeklinde bir korkusu ve söylemi vardı sürekli. Dolayısıyla o çıkınca da susmayacaktı Ali. Ama bir şekilde kendini döndürdü iki üç ve inatla ondan sonra hiç ara vermeden herhangi bir ay bile sektirmeden düzenli aylık olarak çıkmaya başladı. Ama öncesinde işte o dışarda toplantılar yapma ve dışarda düzenli toplantılarla bu fikri insanlar nasıl görüyor, onların düşünceleri ne şeklinde yoklamalarımız ve tartışmalarımızla geçti. Ancak o dönemde de ki zaten İHD dönemi, orada yapmak isteme...

ALİ EROL: Ankara şube İHD Ankara Şube.

ALİ ÖZBAŞ: Bir komisyon kurma çalışması falan kısmı geçti. O sıralarda dergi kısmından da bahsediliyor ama yine insanlar çok böyle “hadi çıkaralım” noktasında olmayacaktı. Biz uzun süredir bekleyen bu derginin bir türlü çıkmayacağını düşünüp tam da işte o arkadaşın para vermesiyle... Kimseye o gruptan üçüncü bir kişiye söylemeden...

ALİ ÖZBAŞ: Söylemeden daha önce o dediğim arkadaşın verdiği iletişimle bilgileriyle iletişim kurduğumuz... Evet Bursa’daki arkadaş dahil. İlk dergimizi çıkardık çünkü uzun süredir elimizde yazı vardı. Ben iş yerinde henüz öğrendiğim bilgisayarda Word’den kendimce artistlikler yaparak ama o zamanın iyice cahil olmamın etkisiyle dizgi konusunda her taraftan beşer santim nerdeyse boşluk bırakarak, özellikle kapak için düşündüğümüz üçgeni yapmak için...

ALİ EROL: Ters üçgen aayyyy...

ALİ ÖZBAŞ: Bütün günümü harcayarak...

ALİ ÖZBAŞ: İlk sayı basılabilir... Çoğaltılabilir daha doğrusu hale getirdik ancak şunu söylemem lazım orda Ali Özbaş ya da Ali Erol ismi yoktu çünkü çekinmedik. Görünür mü olacağımdan değildi, korkumuz şuydu. İnsanlar zaten bize “üff yine mi” dediği için yazıları ciddiye alıp okumayacaklardı “aman işleri Aliler’in yine” diyeceklerdi diye kendimizce...

ALİ EROL: İsimler uydurduk.

ALİ ÖZBAŞ: ... Gay Apostrof ve Gay’e gibi isimlerle yazılarımızı yazdık. O şekilde ilk sayıyı sürpriz!” diye sunarak çıkarttık.

Tepkileri nasıldı “sürpriz!” diye o sayıyı önlerine koyduğunuzda?

ALİ EROL: Biraz şaşkınlık ve şok vardı herhalde. Aslında şimdi böyle yeni nesil için şimdi günahlarını almayayım genç arkadaşların ama böyle bu tür konular insanlara sıkıcı geliyor. İki anlamda sıkıcı “olmuş bitmiş” diye sıkıcı geliyor, ikincisi konunun kısmı sıkıcı geliyor, iş kısmı sıkıcı geliyor ama sıkıcı bulsalar bile paylaşmak istiyorum kısaca. Örneğin 1999... Yok 1999’un sonuna kadar, 94 95 96 97 98... a kadar dergi her ayın yirmisinde kitapçıda oldu. Ankara’da Konur Sokak’ta başta Dost Kitabevi olmak üzere yirmisinde... Ya dergi birinde çıkar on beşinde çıkar niye yirmisi neyin nesi? Aslında ancak o zaman yetiş...  Yeter artık deyip çoğalt katla falan derken yirmisinde yetiştirebildik ondan sonra. Ondan sonra her ayın yirmisinde çıkar diye yaptık biz.

Başka başka insanların başka ön yargıları vardı vesaire vesaire. Artı toplum zaten “ulan ibnelik böyle mi olur adı çıkmış dokuza inmez sekize”sin sen. Dolayısıyla biz o dergiyi yıllarca her ayın yirmisinde kitapçıda en azından Ankara Dost Konur’da olsun diye yaptık bir kere bile aksatmadık. Bunu şundan yaptık, sapık değiliz aslında… “Aaaa bunlar işte değilmiş birkaç tane böyle genç entelektüel üniversiteli gey arkadaşlar değillermiş, bunların bir derdi varmış” desinler. “Ya isterlerse oluyormuş”, “bak bunun da... Bu dergiyi sürekli çıkarıyorlarmış” desinler ve o güveni vermek için yaptık aslında. O güvenin de oturması o şaşkınlık ve şoka rağmen oldu arkasından geldi galiba.

Tıklayın-“Hayatın beklenenden farklı kurulabileceğini hep beraber keşfettik”

sandikta-donme-var-1

Bu yazı, Türkiye Avrupa Vakfı’nın yürüttüğü SAHNE projesi kapsamında Avrupa Birliğinin mali desteği ile hazırlanmıştır. İçerik tamamıyla yazarın sorumluluğu altındadır ve Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.


Etiketler: insan hakları, medya, yaşam, tarihimizden, sahne projesi
2024